ALYA
"Alya hanım, iyi misiniz?"
Tuvaletin kapısının önünden gelen sesle tırnaklarımı yemeyi bırakıp cevap verdim.
"İyiyim, iyiyim. Çıkacağım birazdan."
"Peki efendim. Biz dışarıda bekliyoruz."
Alin bir türlü gelemediğinden tuvalette epeyce bir kalmıştım. Artık adamlar da iyice kuşkulanmaya başlamışlardı.
Nefesimi sıkıntıyla verip bir kez daha saatime baktım. Tamı tamına yirmi dakika olmuştu.
Alin'i rayıp nerede kaldın dersem söveceğini bildiğimden aramadım. Onun yerine sabırla beklemeyi tercih ettim.
Tabii bu uğurda olan benim canım tırnaklarıma olmuştu. Stresten hepsini yiyip durmuştum.
Aradan geçen birkaç dakikadan sonra telefonum çaldı. Heyecanla Alin geldi diye bakarken ekranda gördüğüm buz prensim yazısıyla kaşlarımı çattım.
Bu utanmadan bir de beni arıyor muydu yani?!
Meşgule atıp kollarımı önümde çapraz bağladım. Bir de açıp onunla konuşacak değildim.
Yarına bütün bu öfkemin dineceğini ve deli divane bir şekilde Mert'in peşinde koşturacağımı biliyordum ama bu akşam hiç şansı yoktu!
Çok sinirliydim. O kadınla yemekte olduğunu düşündüğüm her an da daha çok sinirleniyordum.
Kapı bir kez daha tıklatıldığında gözlerimi devirdim.
"Çıkacağım dedim ya kardeşim, ne diye sıkboğaz ediyorsun?!"
İnsana tuvalette bile huzur vermiyordu bunlar be!
Adam mahcup sesiyle karşılık verdi.
"Alya hanım, Mert bey telefonda sizinle konuşmak istiyor."
Ben açmayınca adamlarını aramıştı demek.
"Ama ben Mert beyle konuşmak istemiyorum! O gitsin, o sarı çiyanla konuşsun. İlet bunu!"
Adam birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra kulağında telefon olacak ki konuştu.
"Telefonu almayı reddediyor efendim."
Bana telefonu veremediği için bile patronundan korkuyordu.
Koca koca adamların böyle korkması ve el pençe divan durması küçüklüğümden beri garibime gidiyordu.
Ama yeraltı dünyası böyleydi. Güç ve para kimdeyse ona itaat ederdin. Karşı çıkarsan da cezan ölüm olurdu.
Yine ben şanslı bir kesimdeydim.
Mehmet Bozo'nun kızı olarak el bebek gül bebek büyümüştüm. Eh kanımda bol miktarda delilik de bulunduğundan kimseye boyun eğemiyordum.
Zaten öyle etliye sütlüye falan da karışmazdım. Babamın işlerinden uzakta, kendi dünyamda yaşardım.
Babam bizi genel olarak bu pis işlerden olabildiğinde uzak tutmaya çalışıyordu. Annem de bu konuda çok titiz olduğundan ben ve kardeşlerim olayların dışında büyümüştük.
Mert ve Alin ne yazık ki öyle değillerdi.
Birincisi babaları çok güçlüydü. Üstelik Türkiye'nin en büyük mafya babalarıydı. Eh, onlara bırakacakları bir de tahtları vardı.
Zavallı Mert ve Alin de küçük yaşlardan beri o taht için mücadele veriyordu.
Onlar için üzülüyordum. Kendilerini içine attıkları dünya oldukça karanlık ve kanlıydı.
Her ne kadar dışında tutulsam da yeraltı dünyasını tamamen tanımıyor da değildim. Gözümün önünde birçok canın alınması gereken zaman da olmuştu.
Bu konularda oldukça soğuk kanlıydım ama kesinlikle bir gün babamın yerine falan geçmek istemiyordum.
Toprak geçer miydi, onu da bilmiyordum.
Henüz çok küçüktü ve mizacen de bence bu iş için pek uygun değildi.
Ama gelgelelim babam işlerini oğluna devretmek isteyedebilirdi. Henüz ne olacağını tahmin edemiyordum.
Diğer yandan hayallerim gerçek olur da Mert'le evlenirsem kendimi bu dünyanın merkezine atmış da olacaktım.
Baron karısı olmanın tehlikeli olduğunu biliyordum. Adin halamın ölümlerden döndüğü zamanlar olmuştu.
Yine de Mert'ten vazgeçemiyordum. İçinde onun olmadığı tek bir hayalim bile yoktu.
Aklıma ona olan aşkım gelince derin bir iç çektim.
Yok, içimde tutamayacaktım ben bunu. Hızla kapıyı açıp adamın elindeki telefonu aldım.
"Sana çok aşığım."
Mert birkaç saniye sessiz kaldı. Karşımdaki adamsa utanmış olacak ki arkasını dönerek benden biraz uzaklaştı.
"Alya... niye çıkmıyorsun kaç saattir o tuvaletten?"
Gözlerimi devirdim.
Ben burada adama sana aşığım diyordum o bana hala tuvalet soruyordu.
"Müsaadenle s.çıyorum Mert!"
Mert'in sesi anında kızgın bir hal aldı.
"Kızım düzgün konuşsana! Tövbe estağfurullah!"
"Ne oldu, terbiyen mi bozuldu?"
Mert bize göre epey kibar biriydi. Erkek olmasına rağmen Alin ve benim gibi küfür etmezdi.
Ya da ediyorsa bile bizim yanımızda çok iyi saklıyordu ki ağzından hemen hemen hiç duymamıştım.
"Alya.. güzelim hadi bin şu arabaya da seni eve bıraksınlar."
"Öyle güzelim falan diyerek kandıramazsın beni! Resmen o kadınla yemeğe çıktın ya, hem de baş başa!"
Mert dişlerini sıkarak cevap verdi.
"Kızım iş ortağı dedim ya! Sanki keyfimden mi çıktım ben yemeğe?"
"Beni niye gönderdin o zaman?! Basbayağı o kadınla baş başa kalmak için işte!"
Sonra alayla devam ettim.
"Hem hazır oteldesiniz de, yemekten sonra belki odaya da çıkar-"
Ne söylediğimi fark ettiğimde anında duraksadım.
"Mert.."
"Ne saçma-"
Sözünü kesip var gücümle bağırdım.
"Bana bak Mert, eğer böyle bir şey yaparsan-"
Mert de insanların içinde bağırdığımı anlamış olacak ki beni susturmaya çalıştı.
"Yok öyle bir şey Alya, bağırma!"
Bir anda nefes nefese kalmıştım.
Olabilir miydi?
Zaten Savaş enişteyle Arslan amca da onları evlendirmek istiyordu. Bunlar da hazır oteldeyken-
"Oraya geliyorum!"
"Saçmalama Alya! Kimseyle odaya falan çıktığım yok!"
Bu saatten sonra ikna olmam mümkün değildi.
"Kendi gözlerimle göreceğim!"
Mert'in sesi oldukça yılgın çıkıyordu.
"Alya ne olur sen amcamlara git. Ben de geleceğim bir saate tamam mı? Beni göreceksin gözlerinle. Yoktan yere ortalığı karıştırmana gerek yok. Ne olur bak, sözümü dinle."
Olduğum yerde durup biraz düşündüm.
"Gerçekten gelecek misin?"
"Geleceğim güzelim."
Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım.
"Saat şu an onu dört geçiyor. Eğer on biri dört geçe Alinlerde olmazsan o zaman görürsün ortalığı karıştırmayı!"
Telefonu kapatıp az ileride bekleyen adama verdim.
"Savaş eniştemlere gidiyoruz."
Adam muhtemelen tekrar Mert'i arayıp beni nereye götürmesi gerektiğini sorarken ben arabaya yerleştim. Bir yandan da telefonumu çıkarmış Alin'e mesaj atıyordum.
On saat oldu, on!
Geliyorum Alya, uçacak halim yok ya!
Rakibin Mert'se uçman lazım, diyim ben sana
Telefonun ekranını kapatıp başımı cama doğru çevirdim. Oraya ulaşana kadar biraz dinlenebilirdim. Enerjim Mert gelince muhtemelen bana lazım olacaktı.
Daha sorulacak hesabım bitmemişti. Mert bey bu işten kolayca sıyrılabileceğini sanıyorsa yanılıyordu!
Alin birkaç dakika sonra mesajıma cevap vermiş, ben de ona eve gelmesini söylemiştim. Zaten çok geçmeden biz de varmıştık.
Duran arabadan indiğimde Arslanlı malikanesi oldukça sessizdi. Gerçi akşamın bu saati insanlar ortalık yerde halay çekecek de değildi sonuçta, tabii sessiz olacaktı!
Kapıyı bana yardımcı kızlardan biri açarken gülümseyerek içeri girdim.
"Hoş geldiniz Alya hanım."
"Hoş buldum. Adin halamlar evde mi?"
"Odalarındalar efendim. Geldiğinizi haber vereyim mi?"
Başımı hızla iki yana salladım.
"Gerek yok, zaten Alin gelecek birazdan."
Kız beni salona yönlendirse de ben onu gönderip Alin'in odasına çıktım.
Ayağımdaki topukluları bir köşeye fırlatıp beni sıkan elbiseden kurtuldum. Yüzümü de yıkayıp makyajdan arındırınca resmen hafiflemiştim.
Rahatlayarak kendimi yatağın üzerine bıraktım.
Mert'e güzel görüneceğim diye rahatsız kıyafetlerin içinde harap olmuştum. Benzinlik tuvaletinde beklediğim yarım saat de cabasıydı.
Gerçi Alin, onun yatağına çamaşırlarımla yattığımı görse beni döverdi ama ben söylemezsem de nereden bilecekti canım!
Ben rahatça yerime yerleşip yorgunluğumu atarken kapı açıldı.
Küçük bir çığlık atsam da neyse ki gelen Alin'di.
"Kızım niye sessiz sessiz geliyorsun ya, korktum!"
Alin bana öldürücü bakışlarıyla baktı.
"Ben sana yatağıma böyle yatmayı yasaklamadım mı?!"
Yasaklamıştı. Ama ne yapayım ben de böyle rahat ediyordum. Bu da benim serseri serbest stilimdi yani.
"Of, elbise sıktı ne yapayım? Senin yüzünden göbeğim sıkışıp durdu kaç saattir. Şişko bir insanım ben, bu kadar üzerime gelme."
Alin gözlerini devirdi.
"Salak!"
Üzerime kendi dolabından bir pijama takımı fırlatıp banyoya doğru ilerledi.
"Sen niye sinirlendin yine akşam akşam?"
Alin bana cevap vermezken söylene söylene sütyenimi de çıkarıp pijama takımını üzerime geçirdim.
Yok, gerçekten artık pijamayla gezme modası çıkmalıydı. Öyle dar dar şeyler giyip boşuna kendimize zulmediyorduk.
"Ne oldu, neden karar değiştirdin?"
Yattığım yerden Alin'e baktım. Banyoda o da pijamalarını giyinmişti.
"Mert aradı."
Alin gözlerini devirdi.
"Sen de hemen tav oldun tabii!"
Yastığı kollarımın arasına çekip sarıldım.
"Bir saate yanına geleceğim dedi, ondan buraya geldim."
Alin elindeki krem kutusunu makyaj masasına bırakıp bana döndü.
"Buraya mı gelecek?"
Başımı salladım.
"Hı, amcamlara git geleceğim dedi."
"Deli bu çocuk! Önceden akıllıydı, kendine benzettin onu da!"
Kaşlarımı çatıp karşılık verdim.
"Ne yaptım ya?! Hem ne deliliğini gördün Mert'in?"
Alin kollarını önünde çapraz bağladı.
"Daha ne göreceğim? Manyak mı bu? Niye gecenin bir vakti bize geliyor?"
"Ay Alin, iyice saçmaladın. Burası Mert'in girip çıkmadığı bir yer mi Allah aşkına ya.. Çocuğun amcasının evi."
Alin başını salladı.
"Ve amcası evde şu an!"
Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp bana baktı.
"Şimdi siz kavga falan edeceksiniz, babam seslerinizi duyacak. Sence burası uygun bir ortam mı buluşmak için?"
Haklıydı ama bizim eve gidemeyeceğimize göre başka da pek bir seçeneğimiz yoktu.
"Ay Alin, bu saatte gidebileceğim kaç ev var Allah aşkına. Tutup da Mert'i bizim eve götürecek halim yok ya!"
Kafamda küçük bir hesaplama yaptım.
"Halamlara gitsek Yavuz eniştem bu saatte hayatta almaz eve Mert'i. Zaten biliyorsun ki Vera teyze benden hazzetmiyor, onlara hiç gidemeyiz."
"Aman, o önce kendi kızına baksın! Bir de seni beğenmiyor, kendisi çok iyisini doğurmuş ya!"
Alin ve Mert'in kardeşi Hera hiç anlaşamıyorlardı.
Gerçi Hera sadece onunla değil, benimle de anlaşamıyordu.
Biraz garip bir kızdı, anlamak zordu.
Açıkçası biz de pek anlamaya çalışmıyorduk zaten, bize neydi?
Yorumsuz kalmayı tercih ettim. Sevgili gelecekteki kayınvalidemin dedikodusunu yapmak istemiyordum.
"Ee, ne zaman gelecek bu?"
Omuz silktim.
"Bilmem, birazdan gelir herhalde."
Alin bana gözlerini kısarak baktı.
"Mert geliyor, sen hala pijamalarınlasın. Hayırdır?"
Normalde Mert'i göreceğim zaman özenle süslendiğimden şimdi şaşırmıştı tabii.
"Yemeğe giderken hazırlandım da ne oldu? Kızgınım hem ona, süslenmeyeceğim."
Suratımı asarak yastığa biraz daha sarıldım.
"Hem zaten Mert benim hiçbir halimi beğenmiyor."
Alin gözlerini devirdi.
"Kim dedi bunu?"
"Ben diyorum ya işte!"
Alin bu düşüncemi pek desteklemiyordu. Ben kendimi beğenmiyordum, bence Mert de beni beğenmiyordu.
Ama Alin beğeniyordu. O da bence kalp gözüyle baktığı içindi.
"Neyse yana kay hadi, yayıldın her yere. Benim yatağım burası, unuttun herhalde!"
Ses çıkarmadan yana kaydım. Alin de yatağın boş kalan kısmına uzandı.
Bir süre ikimiz de hiç konuşmadan öylece etrafı seyrettik. Sonraysa sessizliği Alin bozdu.
"Bence kafana çok takıyorsun bu Mert'i. Ayrıca çirkin falan da değilsin, gayet güzel bir kızsın. Boşuna o salakla vaktini öldürüyorsun."
Bana doğru dönerek yüzüme baktı.
"Seni mutlu edecek bir erkekle birlikte olman lazım. Değerini bile anlamayan bir kazmaya verdiğin yıllar yetmedi mi?"
Derin bir nefes aldım.
"Kalbim onun için atarken nasıl gidip başkasıyla olayım Alin?"
"Kalbin onun için atarken ol demiyorum ki ben sana. Mert'i bırak artık, önüne bak. Hem zamanla geçer bu duyguların da, gözden ırak olan gönülden de olur."
Gözümden bir damla yaş aktı.
"Alya.."
"Anlamıyorsun.. kalbimi ne kadar kırarsa kırsın... ben ondan başkasını sevemem Alin."
Ağlamam artarken ellerimi yüzüme kapattım.
Alin uzanıp sessizce saçlarımı okşarken ben ağladım.
Bu ilk Mert beni sevmiyor ağlayışım değildi, alışıktı Alin.
Odanın kapısı iki kez tıklatıldığında gözyaşlarımı silip yattığım yerden doğruldum.
Alin gidip kapıyı kendi açarken ben de toplanıyordum.
Biraz sonra Mert tüm endamıyla eşikte göründü. Ona çok bakmadan diğer tarafa doğru döndüm.
"Ağladın mı sen?"
Mert selamsız sabahsız içeri girip yanıma gelirken Alin konuştu.
"Sakın ses yapıp annemle babamı buraya toplamayın. Ben aşağıya iniyorum."
Biz onu hiç umursamazken Alin aşağıya inerek odada baş başa kalmamızı sağladı.
"Ne bu gözlerinin hali? Niye ağladın yine sen?"
Beni o kadar çok ağlatıyordu ki, haliyle yine diye soruyordu.
"Ağlamadım."
Mert yatağın yanındaki boşluğa oturmuştu. Gözleri yüzümü tararken kaşları çatıktı.
"Alya?"
"Ne var?!"
Mert elini yanağıma koyup gözümün altını okşadı.
Bütün vücudum bu dokunuşla gevşerken kendimi iç çekmemek için zor tuttum.
"Neden ağladın güzelim?"
"Sen beni sevmiyorsun diye."
Mert'in yutkunma sesini ben bile işitmiştim.
"Alya ben seni sevmiyor değilim ama... senin istediğin anlamda... yani biliyorsun biz seninle abi kardeş gibiyiz."
Kaşlarımı çatıp ona kötü kötü baktım.
"Niye biz seninle aynı a.dan mı çıktık Mert, nereden kardeş oluyoruz?!"
"Kızım terbiyesizlik etme demiyor muyum ben sana?! Adam gibi konuş!"
Omzumu silktim.
"Beğenmiyorsan kapı orada!"
"Hasbinallah.."
Mert birkaç derin nefes alarak sakin olmaya çalıştı.
"Alya, çık artık şu hayal dünyasından. Bak benim dilimde tüy bitti, sen hala anlamamakta ısrar ediyorsun."
Hışımla ona döndüm.
"Anlatma o zaman! Madem anlamıyorum, anlatma Mert!"
"Sesini kıs Alya. İnsanları uyandıracaksın!"
Az önce sarıldığım yastığı hırsla kafasına geçirdim.
"Defol git Mert!"
Mert çarpmanın etkisiyle gözlerini kapatırken ben hıncımı alamayıp yastığı birkaç kez daha üst üste ona vurmaya devam ettim.
Bir süre hiçbir şey yapmayan Mert bir anda elimi tutup yastığı çekip aldı.
Güçlüydü, o yüzden yastık hiç zorlanmadan elimden kayıp gitmişti ama ben de onunla birlikte gitmiştim.
Evet, baya baya gitmiştim.
Çekmenin etkisiyle yastık elimden uçarken ben de Mert'in üzerine savrulmuştum.
Eh, altmış kiloluk ağırlığıma karşılık dengede duramayan Mert de yatağa devrilivermişti haliyle.
Mert altta, bense onun üstünde boylu boyunca yatağa serilmişken bir süre alık alık birbirimize baktık.
Bu çocuğun gözleri yakından daha mı güzeldi ne? İnsafsıza boşuna kalbimizi vermemiştik, bu mesafeden bile tek bir kusur görünmüyordu yakışıklı yüzünde.
Olayın şokunu atlattıktan hemen sonra Mert'in yüzünü boşverip bulunduğumuz pozisyona odaklanmaya başladım.
Mert'le tek beden olmuş gibiydik. Onu şu an her zerremde hissedebiliyordum.
O da muhtemelen beni hissediyordu. Yüzünün kaskatı kesilmesinden belliydi.
Pozisyonumuz bizi ateşlere verecek kadar tehlikeliyken aynı anda yutkunduk. Sanırım ikimiz de yanıyorduk.