BENZİNLİK

1501 Words
ALYA İnanamıyordum! Mert beni resmen buradan postalıyordu. Her zamanki sert bakışlarıyla beni susturacağını sanıyordu ama yanılıyordu. Ben Alya Bozo'ydum, kimse beni susturamazdı! Babama onu şikayet ederdim, görürdü! "Gitmeyeceğim dedim sana, Mert!" Bu konuda çok kararlıydım. Ölürdüm de Mert'i o sarı çiyanla yalnız bırakmazdım! Nasıl benden baş başa yemek yemelerine göz yummamı bekliyordu, bunun mantıklı bir tarafı var mıydı?! "Gideceksin, Alya!" Mert'in sesi keskin bir bıçak gibi kararlılığımı ortadan ikiye keserken ofladım. Bıkmıştım artık onun bu tavırlarından. O her şeyi kontrol etmeye alışkın olabilirdi ama ben onun yönettiği o piyonlara benzemezdim. Gitmeyeceğim dediysem, gitmeyecektim işte! Mert karşı çıkmamı hiç umursamadan beni kolumdan tutup arabaya doğru çekiştirirken, sinirle dişlerimi sıkarak elinden kurtuldum. Parmaklarının yerini soğuk bir boşluk hissi almıştı. Ondan şu anda bile bu kadar çok etkilendiğim için kendime hızlıca sövüp ona çemkirdim. "Tamam, kendim giderim ben! Sana ihtiyacım yok!" Ben gözlerimi öfkeyle ona kilitlerken Mert, bana ters ters bakarak sabır çekti. Bir yandan da beyimiz sinirlenmiş olacak ki yumruklarını sıkmaktan parmak eklemleri bembeyaz olmuştu. Bir de kendinde bana sinirlenme hakkı görüyordu ya, şok oluyordum. Hayır yani, ne yapmıştım ben sanki? Kötü bir niyetim mi vardı benim, gayet iyi niyetli masumcuk bir insandım. Bu Mert benim haksız yere çok üstüme geliyordu bence. Asıl benim sabra ihtiyacım vardı, benim! "Adamlarım seni bıraksın, Alya. Akşam akşam iş çıkarma başıma." Mert’in sesi hala soğuk çıkarken onu itekleyip yüzüne kızgın gözlerimle baktım. "Kendim giderim! Merak etme, çıkarmam başına iş falan!" Sesimi ne kadar yükseltirsem yükselteyim içimdeki öfkeyi dindirmeye yetmiyordu. Şu an onu bir kaşık suda boğasım vardı. O kadınla baş başa yemek yemek için şu yaptığına inanamıyordum! Arkamı dönüp sinirle ilerlerken, giydiğim topuklulardan dolayı ayak seslerim sinir bozucu bir şekilde mermer zeminde yankılanıyordu. Buna da ayrı sövecektim eve gidince. Sanki Mert çok hak ediyormuş gibi kendime bir de topuklu giyme işkencesi çektiriyordum. Ben hızlı hızlı Alin'in admalarına doğru ilerlesem de tabii ki Mert’in beni böylece bırakmaya hiç niyeti yoktu. "Yeter, Alya! İşim gücüm var diyorum sana! Sorun çıkarma da bin şu arabaya!" Artık sabrının son demlerinde olduğumuz sinirden titremeye başlayan sesinden belliydi. Tam o sırada, birdenbire Alin'in adamlarından Yaman yanımıza geldi. "Mert bey, iyi akşamlar," Yaman, başını hafifçe eğerek selam verirken Mert de aynı şekilde yanıtladı. "İyi akşamlar, Yaman. Senin ne işin var burada?" Mert’in kaşları çatılmış, sesi az önceki sinirinden arınarak sorgulayan bir tona bürünmüştü. Acaba hazır dikkati dağılmışken yandan yandan kaçsa mıydım? Yaman bana kısa bir bakış atıp yeniden Mert’e döndü. Belli ki aramızdaki tartışmaya dahil olmak onu epeyce bir geriyordu. "Alya hanımla birlikte geldik. Kendisi bizimle. Merak etmeyin, eve güvenli bir şekilde ulaştığından emin olacağım." Yüzünden huzursuz olduğu anlaşılsa da sesi çok daha kontrollü ve sakindi. Mert'in karşısında onun için zor olsa da bana arka çıktığından dolayı kendisine minnettardım. Kollarımı önümde çaprazlayarak meydan okurcasına durdum. Yaman’ın sözleri bana güç vermişti. Mert'in kendi gibi suratsız adamlarına mecbur değildim ben bir kere! Yaman götürürdü gayet de evime beni! "Duydun mu? Senin adamlarına kalmadım!" Sesim onun karşısında bir zafer kazanmışım edasıyla çıksa da Mert Arslanlı'yla kapışmak o kadar da kolay değildi ne yazık ki. Valla Alin bununla iyi mücadele ediyordu. Mert, bana hiç bakmadan Yaman’a kilitlenmiş biçimde cevap verdi. Sesi artık daha da sertleşmişti. "Alya'yı adamlarım bırakacak. Siz bölgeden çekilebilirsiniz, koçum." Sanırım bu, Yaman’ın pek işine gelmemişti. Yüzünde beliren belirsiz gerginlik, Mert'in sözlerinin onu rahatsız ettiğini açıkça gösteriyordu. Sonuçta Alin’in adamıydı ve karşısındaki de onun en büyük rakibiydi. Diğer taraftan, Mert’e saygısızlık yapma lüksü olmadığı için de ne diyeceğini bilemiyordu. Arada kalmış gibi, kısa bir tereddütten sonra cümlelerini dikkatle toparlayarak konuştu. "Alin hanımın kesin emri, Mert bey. Alya hanımın yanından ayrılamam," Yaman'ın da sesi oldukça kararlı çıkıyordu. Ama bence bu Mert’in hiç hoşuna gitmedi. Çenesindeki kasın hafifçe seğirdiğini fark edince dudağımı ısırdım. Yaman'ı severdim, bence ölmek için çok gençti. Ne demeye Mert'in lafının üstüne ısrar ediyordu ki? "Başlatma şimdi Alin hanımından! Bu kadar çok düşünüyorsa buraya gelmesine de izin vermeyecekti. Benim adamlarım götürecek dedim, o kadar!" Aslında Alin buraya gelmeme izin vermemişti, Alin beni zorla buraya getirmişti. Hatta üzerine bir ton da gaz vermişti. Ama bu bilgiyi Mert’e söylemek, bombayı Alin'in kucağına atmak gibi olurdu. Şimdi gece gece gidip kıza çatsın istemiyordum, bu yüzden sessiz kaldım. Yaman bana üzgün bir ifadeyle bakınca, ona hafifçe gülümsedim ve elimi kısaca koluna dokundurdum. İçi rahatlasın diye kendimce her şey yolunda mesajı vermeye çalışıyordum. "Sorun yok, Yaman. Gidin siz." Yaman başını hafifçe salladı, ama gözlerindeki kararsızlık hâlâ oradaydı. "Evinize ulaşınca bana haber verirse-" Mert sert sesiyle çocuğu susturdu. "Bas git dedim, Yaman!" Mert’in ani sert çıkışı ikimizi de şaşırtırken aynı anda ona döndük. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Manyak mıydı neydi? Ne demeye durduk yere bağırıyordu, anlamıyordum. Yaman, muhtemelen daha fazla Mert’le uğraşmak istemediğinden, hızla arabasına yöneldi. Arkasında kalan ağır hava neredeyse görünür bir bulut gibi üzerimize çökmüştü. Saçma bir anın içine düşmüştük. Bu Mert zaten hep böyle olayı kavga dövüşe taşımayı beceriyordu. Eh, ben de eninde sonunda yine kalmıştım Mert’le baş başa. İçimde derin bir of çekme isteğiyle gözlerimi devirdim. Bu gece daha ne kadar tartışacaktık acaba? Mert'le güzel, evli, mutlu, çocuklu günler görmek benim de hakkım değil miydi? Neden hep kavga dövüşle sınanıyordu bu ponçik bünyem, bilmiyordum. Düşünce denizimden çıkıp bir adım atarak Mert'e sırnaştım. Eee, evli, mutlu, çocuklu hayallerime giden yolda hiçbir fırsatı kaçıramazdım. Bozolar oynaşmak için hiç doğru zamanmış falan diye beklemezlerdi, babamla halamdan biliyordum. "Bari sen bıraksaydın beni. Hem o kadınla yemek yiyorsun, hem de kendim dönmeme izin vermiyorsun." Yine çaktırmadan ona yanaşmış olmam Mert'i kızdırmış olmalıydı ki kaşları hızla çatıldı. Bu erkolar gerçekten şerefsizlerdi! Bunlara laf falan anlatılmazdı! "Çok konuşma, Alya. Yürü!" Hiç cevap vermeden, sinirli sinirli saçlarımı savurarak önümdeki arabaya bindim. Kapıyı sertçe kapatmam bile içimdeki öfkeyi dağıtmaya yetmedi. Yolda onu atlatıp mosmor etmesini nasıl olsa bilirdim, Mert bey o zaman görürdü! Şoför ben biner binmez motoru çalıştırdı. Tam o sırada, pencereden dışarı uzanıp Mert’e dil çıkarmayı da ihmal etmedim. Sinir bozucuydu işte, ne olacak?! Yolu yarılayana kadar sessiz kalıp usluca oturdum. Pencereden dışarıyı izliyor numarası yapsam da içimden hain planlar kuruyordum. Yeterince ilerlediğimizden emin olduktan sonra sesimi mümkün olduğunca tatlı bir tonda tutarak konuştum. "Şoför bey?" "Buyurun, Alya hanım?" Adamın sesi kibar ve sakindi. Kendisi öküz olsa da, neyse ki korumaları insan gibiydi. "Şey, ben biraz sıkıştım da... acaba şu ilerideki benzinlikte durabilir miyiz?" Tabii yüzüme hafif bir utanç ifadesi eklemeyi de unutmadım. Bu numaranın zavallı şoför tarafından hemen yutulacağını biliyordum. Adam önce bana kararsız gözlerle baktı. Gözleri bir anlık tereddütle dikiz aynasına kaydı, kendisine düşünmek için süre veriyordu. Bu sırada aklına öküz patronu Mert’in geldiğinden emindim. Bir yere uğramamıza kızar falan diye düşünüyor olmalıydı. Ki kızardı, onu biliyorduk. "Az kaldı, Alya hanım. Dayanamaz mısınız?" Alt dudağımı hafifçe bükerek başımı iki yana salladım. "Şey, motoru bozmuşum ayıptır söylemesi. Yoksa sizi hiç zor durumda bırakmak istemem," Valla sesimdeki mahcup ton için ben bile kendimi tebrik ediyordum. Hiç öyle saf bir kız olmasam da masumiyet tablosu çizmek konusunda üzerime tanımıyordum. Çok iyi oyuncuydum, çok! Amerika'da falan doğsam kesin Hollywood'a adımı altın harflerle yazdırırdım ya işte, coğrafya kaderdi ne yapalım? Allah'ım, inşallah beni bu yalanlar için cezalandırmazdı. Biliyorum benim de maşallahım vardı, yalan resmen ağzıma yuva yapmıştı, çatır çatır söylüyordum ama neticede iyi niyetliydim. Valla tek bir kötü niyetim yoktu. Ayrıca suç bende değil Adin teyzemdeydi. Sonuçta alavere dalavere eğitimimi ondan almıştım. Bence şu anki profesyonelliğim tamamen onun şahane öğreticiliğinin eseriydi. Yoksa ben suçsuzdum yani. Şoför, çaresizlikle direksiyonu kırıp arabayı benzinliğe doğru yanaştırdı. Motoru durdururken bana doğru dönüp konuştu. "Alya hanım, olabildiğince hızlı olursanız sevinirim. Burada kontrolsüzce durmamız hiç uygun değil." Eh, haklıydı tabii. Sonuçta adamlar Arslanlıların en önemli iki veliahtından birini koruyorlardı. Her şeyin planlı ve programlı olması gerekiyordu. Ama işte, benim gibi bir deli aniden yolun ortasında tuvalet molası verelim diye tutturunca bütün o mükemmel sistem bir anda çöküveriyordu. Adama masum bir şekilde gülümsedikten sonra hızla arabadan inip koşar adımlarla benzinliğin kapısına ulaştım. İçeri girer girmez tuvalete doğru yöneldim tabii bir yandan da çantamdan telefonumu çıkartmıştım bile. Telefonun ekranını açar açmaz Alin’in adını bulup arama tuşuna bastım. Üçüncü çalışta hâlâ daha telefon açılmayınca kaşlarım istemsizce çatıldı. Hayret bir şeydi! Neredeydi bu kız? Niye açmıyordu telefonunu? Şimdi babam gibi başlayacaktım ha! Bu telefon madem cepte taşınıyordu da niye açılmıyordu yani?! Babam kesinlikle çok haklıydı. Bir daha ilk çalışta hemen cevaplayacaktım aramasını. Bu da böyle bir kararımdı. "Efendim Alya?" Alin'in sesini duyar duymaz çemkirmeye başladım. "Kızım, niye açmıyorsun telefonu ya?!" Acelemiz vardı herhalde burada! "Açtım işte Alya, ne oldu?" Alin'in merakını hızlıca giderdim. "Mert beni postaladı! Üstelik Yaman’larla gitmeme de izin vermedi. Zorla kendi adamlarıyla gönderdi." "Bana ne diyorsun yani?" Bu kız bu zekayla nasıl yirmi yaşına gelmişti acaba? "Ay ne diyeceğim Alin?! Benzinliğe girdik şimdi, sıkıştım dedim. Gel, beni al buradan!" Alin'e laf anlatacağım diye yakalanacaktım şimdi! "Kızım, binmişsin işte, neden ben geliyorum ki?" Alin'in cevabına karşılık dişlerimi sıktım. "Mecburiyetten bindik herhalde! Haberi bile olmadan kaçacağım ki Mert bey mosmor olsun! Görsün, benimle uğraşmayı!" Alin beni ikna edemeyeceğini bildiği için daha fazla uğraşmadan kabullendi. "Tamam, tamam. Geliyorum, kapat." Telefonu kapatınca ben de hızla ardımdaki aynaya döndüm ve makyajımı düzelttim. Mert'e olan sinirim yüzünden canım rujumu yiyip durmuştum. Ruju çantama geri koyarken telefonumdan saati kontrol ettim. İnşallah Alin, dışarıdaki adamlar duruma uyanmadan gelirdi. Kesinlikle yakalanmak istemiyordum!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD