ALİN
Alya'nın otele girmesinden sonra birkaç dakika daha bekleyip geri çıkmayacağını anlayınca arabayı çalıştırdım.
Mert onu geldiği gibi şutlamadığına göre evine de bırakırdı bir zahmet. Zaten kendi adamlarımın bir kısmını da ne olur ne olmaz diye burada Alya'yla bırakmıştım.
Akşam vakti başına bir şey gelmesi ihtimalini kesinlikle göze alamazdım.
Sonra Bozo dayım ağzıma s.çardı valla!
Boş yolda arabayı hızla sürerken elimi çatlayan başıma koydum.
Zaten ne zaman bir şeye sinirlensem hemen baş ağrısı olarak bana geri dönüş yapıyordu.
Radyo da ağrıma tuz biber olmak ister gibi ötüp durunca sinirlenerek üzerine bir tane vurup kapattım.
Aslında Mert'in ağzının üzerine vurmak istiyordum ama bir yerde abim sayılırdı, o yüzden vuramıyordum ne yazık ki.
Kendisi her ne kadar rakibim olsa da birlikte büyümüştük. Hayatımda en yakın olduğum insanlardan biriydi. Her şeyden önce kan bağı vardı aramızda.
Ama işte en iyi arkadaşımı üzüp duruyordu! Bu, ona düşman olmam için gayet yeterli bir sebepti!
Sonuçta Alya'yı üzen karşısında beni bulurdu!
Diğer yandan daha üzerine kafa yorulacak zibilyon tane mesele vardı.
Birincisi baron olma mevzusunda atacağım adımları tekrar gözden geçirmeliydim. Çünkü görünen o ki Mert dur durak bilmeden tam gaz ilerliyordu.
Benim de bir şekilde aradaki farkı kapatıp öne geçmem lazımdı.
Nasıl yapacağımı ise ne yazık ki bilmiyordum.
Düşüncelerim zihnimin içinde dans ederken, gözlerim yola odaklıydı.
Yolda hiçbir engel olmamasına rağmen birden önümdeki arabanın fren lambaları kırmızıya döndü.
Koruduğum takip mesafem bile bu ani frenin sonucundan beni kurtaramazken göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısacık sürede önümde duran araca çarptım.
Çarpmanın etkisiyle öne savrulduğumda neyse ki emniyet kemerim camdan dışarıya uçmamı engelledi.
Tabii kafam hızla geri gelip koltuğa çarptığında dudaklarımdan kaçan küfrü durduramadım.
S.çardım böyle işin içine!
Yolun ortasında ne demeye duruyordu ki bu gavat?!
Elimi az önce koltuğa çarptığım kısma koyup yavaş yavaş ovuşturarak ağrının dağılmasını bekledim.
Yoğun acı biraz dağılmaya başladığında kafamı iki yana sallayarak şoktan tamamen sıyrılmaya çalıştım.
Sadece birkaç saniye süren bir an olsa da dünyam bir tur dönüp öyle yerine oturmuştu.
"Alin hanım, iyi misiniz? Kıpırdamayın, hemen ambulansı arıyoruz."
Kapımı açmış endişeli sesiyle benimle konuşan korumamı durdurdum.
"Gerek yok, arama ambulansı falan. Ben iyiyim."
Korumanın içine sinmese de onu itip arabadan indim.
Hızla diğer arabanın yanına doğru adımlamaya başladım. Böyle saçma bir kazaya sebep olan dangalağın kim olduğunu görmek istiyordum.
Tabii belki sonrasında da biraz hıncımı çıkartacak aktiviteleri üzerinde deneyebilirdim.
Bence hakiki bir yumruğu suratının tam ortasına gayet de hak etmişti bu lavuk.
Yumruklarımı sıkmış biraz sakin olmaya çalışırken karşımdaki arabanın da kapısı açıldı ve şoför aşağıya indi.
Gözlerimi kısarak tam karşımdan gelen tanıdık adama baktım.
Bu iş iyice tatsız bir hal almaya başlamıştı artık!
Sabah beni sinirlendiren çocuk şimdi de bana kaza yaptırdığı halde sakin bir şekilde yürüyordu.
Bu durum beni daha da asabileştirirken adımlarımı hızlandırıp tam karşısına dikildim.
İçimdeki öfke gitgide yükselirken, karşımdaki adamın yüzündeki o umursamaz tavır sinirimi daha da bir besliyordu.
"Ne b.k yediğini sanıyorsun sen?!"
Dişlerimi sıkarak sorduğum soruya kaşlarını çatarak karşılık verdi.
"Gerçekten bir hanımefendi nasıl olunmazın kitabını yazacak bir kadınsın."
Kaşlarımı havaya kaldırarak kollarımı önümde çapraz bağladım.
"Yaa, öyle mi?"
Gayet sakin tavırlarıyla başını salladı.
"Madem iyi bir hanımefendi olamıyorsun, bari arabayı düzgün kullanmayı öğren, Alin."
Bir dakika bir dakika...
Bu salak hem bana kaza yaptırıyor, hem de dalga geçer gibi üste mi çıkıyordu?
Yok, sabahtan beri zorluyordu... illa s.ktirecekti bana belasını!
"Kafanı vurdun herhalde! Arabayı kullanmayı bilmeyen ben miyim yoksa sen misin, git bir sakin kafayla düşün!"
Bence hala daha kafasını kırmadığı için şanslıydı. Arkasına bile bakmadan kaçıp gitmek şu an onun için en iyi olandı.
Ama tabii beyefendi sakince karşımda durup sinirlerimle oynamayı tercih ediyordu!
"Bana arkadan çarpan sen olduğuna göre.. bence konu üzerine tartışmaya bile gerek yok."
Gözlerim kocaman açıldı. Yok, bu beni kesin katil edecekti!
Ona doğru bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi azalttım.
Ne yazık ki boyu benden en az yirmi santim uzundu. O yüzden başımı yukarıya doğru kaldırarak gözlerine dik dik baktım.
"Bomboş yolda, önünde hiçbir engel yokken çat diye fren yapıp bir de suçu arkandaki arabaya mı atıyorsun sen?"
Karşımdaki - hala daha adını bilmediğim - adam hemen cevap vermek yerine gözlerimin içine bakmaya devam etti.
Bakışlarının fazla derin olması beni rahatsız ederken bir adım geriye çekilme ihtiyacı hissettim.
Ne demeye bana böyle bakıyordu be bu?! Sapık mıydı neydi?!
Adam geri çekildiğim icin bıyık altından gülerek rahatça arabasının ön kaputuna yaslandı.
Elleri cebinde, sabırlı ve bir o kadar da cüretkar şekilde beni izlemesi canımı sıkarken dişlerimle birlikte yumruklarım da bir kez daha sıkıldı.
Adam sanki inat olsun diye biraz daha bekleyip gözlerimin içine bakarak cevap verdi.
"Suç attığım falan yok. Ama o direksiyonun başına geçiyorsan herhangi olumsuz bir durumda da sorumluluk sahibisin demektir."
Bilmiş bilmiş ders mi veriyordu bir de bu bana?!
"Önündeki ben değil de bir tır da olabilirdi Alin."
Gözünü kırparak başını hafifçe salladı.
"O zaman ne yapacaktın, gidip tırın altına mı girecektin?"
Bu adam kimdi, neciydi, gram bilmiyordum.
Ama bildiğim tek bir şey vardı ki ben, Alin Arslanlı'ydım.
Ve bir Arslanlı'yla hiç kimse böyle konuşmaya cüret edemezdi.
İki adımla az önce aramıza açtığım mesafeyi kapatıp tek elimle yakasına yapıştım.
"Bana bak, biraz daha böyle konuşmaya devam edersen kendini gerçekten bir tırın altında bulacaksın haberin olsun!"
Bu, benim için çocuk oyuncağıydı. Herhangi bir adamıma vereceğim küçücük bir emre bakardı.
Karşımdaki bu adam o kadar salaktı ve o kadar beni tanımıyordu ki, böyle karşıma geçmiş eceline susamış gibi konuşup duruyordu.
Adam, sanki onu tehdit etmiyormuşum da güzel bir şeyden bahsediyormuşum gibi rahatça beni süzüp karşılık verdi.
"Bence sen dikkat et. Biraz daha kendini bana yaslarsan ben tırın değil, sen benim altımda kalacaksın."
Gözlerim kocaman açıldı. Bütün vücudum gerim gerim gerilirken ne diyeceğimi bilemedim.
Yakasına yapışacağım diye vücudumu gerçekten de onunkine yasladığımı fark edince sanki damarlarımdan bir elektrik akımı geçti.
Öyle büyük bir şokla sarsılmıştım ki hareket dahi edemiyordum.
Hayatım boyunca daha önce kimse bana böyle bir saygısızlık yapmaya cesaret edememişti.
Şimdiyse karşımdaki bu adam gayet rahat bir tavırla bana, altımda kalırsın diyordu!
Yapılan bu çirkin ima canımı fazlasıyla sıkarken tüm gücümü toplayıp kendimi geri çektim.
Vücudumuzun arasına yeterli mesafe girerken ona dik bakışlarımı atmaya devam ettim.
Bu sırada korumalarım müdahale etme ihtiyacı hissetmiş olacaklar ki yanımıza yaklaştılar.
Normalde işlerime müdahale edilmesinden hoşlanmadığım için kesin emrimdi, gerçekten gerekene kadar korumalarım hiçbir duruma karışamazlardı.
Şimdi de karışmayacaklardı çünkü ben bu densizi kendim halledecektim!
"Alin hanım, her şey yolunda mı? İsterseniz siz arabaya geçin, arkadaşla biz ilgileniriz."
Yakın korumam Yağız karşımdaki adama bakışlarıyla aba altından sopa gösteriyordu ama o, bundan bile gram etkilenmemişti.
İnsan değil miydi acaba bu?
Hayır çünkü normal şartlar altında her insan Yağız'ın bu bakışlarından korkardı yani.
"Dur Yağız, icabına bakamayacağım kadar büyük bir sorun değil. Cami duvarına işemeye kalkan bir arkadaş sadece."
Yağız bu durumdan hiç hoşlanmasa da ikna olmayacağımı bildiğinden el mecbur kafasını sallayarak geri çekildi.
Yeniden karşımdaki adama döndüğümde tam ağzımı açmış ona gününü gösterecektim ki çalan telefonum buna mani oldu.
Aslında şu durumda telefonu falan s.klemez, doğruca karşımdaki adama kafa göz dalardım ama arayan Alya'ydı ve acil bir durum olabilirdi.
"Bekle!"
Adama bağırıp telefonu açarak kulağıma dayadım.
Alya'yı dinledikten hemen sonra telefonu kapatıp bir kez daha karşımdaki adama döndüm.
Hala sakindi.
"Bu iş burada bitecek sanma. Şimdi gidiyorum ama er ya da geç bu densizliğin hesabını soracağım."
Bu sefer o bana doğru yaklaşıp mesafeyi neredeyse sıfırladı.
"O zaman da hesabını sorarken kendini bana yaslayacak mısın?"
Elini kaldırıp saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Eğer öyle yapacaksan bana uyar, istediğin kadar hesap sorabilirsin."