bc

Davetsiz Gelen

book_age16+
2.2K
FOLLOW
10.4K
READ
second chance
friends to lovers
dominant
powerful
decisive
versatile
love at the first sight
surrender
passionate
stubborn
like
intro-logo
Blurb

Arıkan kardeşler, hayatlarına giren insanları kazanabilmek için sevmekten daha fazlasını yapmaları gerekiyordu. Bir yanda yaşanmışlıkları korkularını körüklerken bir yandan gelecek için umutları onları bu savaşta nereye sürükleyecek?

"Ağlamak ne zaman güzel biliyor musun? Mutlu olduğun zaman. Bir gün bende bunu yaşamak istiyorum."

Kırmızı Lale kitabının ikinci serisidir

chap-preview
Free preview
Bölüm 1
Kutay geniş, aydınlık ofisindeki masasında bilgisayarının karşısında dirseklerini masaya dayayarak parmaklarını saçlarına geçirmişti. Burnundan nefes alıp ağzından verip sakinleşmeye çalışıyordu. Ama ne fayda? Ne nefes teknikleri ne de ondan geriye saymak hiçbir işe yaramıyordu. Bilgisayarı ile yaşadığı problemler bir, iki, üçü geçmiş onları, yüzleri bulmuştu. Haftada en az iki üç defa bilgisayar kilitleniyor ve hiçbir işlem yapamıyordu. Makinenin canı çalışmak istediği zamana kadar beklemek zorunda kalıyordu. Hızlı ve dikkatli olmak zorunda olan bir adam için bu durum tam bir sinir harbine dönüşüyordu. Holdinge bağlı çalışan bilgisayar programcıları en çok üç dört ay çalışıyor, sonunda Kutay'ın hışmından kaçıyorlardı. Kutay Arıkan, Arıkan holdingin üç veliahdının ortancası. Başarılı, yetenekli ve çalışkan. Çalışkan olmak zorunda çünkü büyük bir holdingi abisi Levent ile yönetiyor. Onun uzmanlık alanı tekstil. Kendi markasını yönetiyor. 'Tamam, Kutay, sakin ol. Bu kısa süreli bir problem, biraz sonra düzelecek ve işine geri döneceksin. Biraz sabır, sabır, sabır... Ahh düzel artık lan! Ben seni yapanı, alanı, kuranı, kullananı...' Sedat, Kutay'ın odasına girdiğinde arkadaşının haline bakıp başını yana eğdi. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Kutay'ın uykuyu sevdiğini biliyordu ancak iş başında uyumayacak sorumluluk sahibi olduğunu da biliyordu. Londra'da ki öğrencilik zamanlarında Kutay, Sedat'ı hep çalar saat olarak kullanmıştı. Gece geç yatar, sabah kalkamazdı. Sedat bir süre arkadaşını izledikten sonra sırıttı. "Saç yolma safhasına geldiğine göre durum ciddi" Kutay başını kaldırmadan duruyor, dudaklarını oynatmasından söylendiği anlaşılıyordu. "Bilgisayarım kitlendi" "Amaan bende bir şey oldu sandım." "Daha ne olsun lan! İş yapamıyorum burada" "E alış artık dostum. Bu senin için olağan bir durum. Sen bir bilgisayar katilisin. İşin kötüsü kanunda senin gibiler için bir tek ceza yok." "Ha ha ha. Çok komiksin. Sen git bu esprilerini Peri'ye yap. Pis İngiliz" "Geçen gün Peri'ye yılbaşında sana bilgisayar alacağımı söyledim ama ondan daha iyi bir fikir geldi" "Neymiş o?" "Bilgisayar yerine bilgisayar programcısı al dedi" "Akıllı kadın, çözüm odaklı çalışıyor kafası. Bir sende yanıldı." Sedat yüzünü buruşturarak gülümsedi. Gelme nedenini hatırlayıp iş ile ilgili konuşmalarını yaptılar. Yeni kreasyon için fazla zaman kalmamıştı. Sedat bir an evvel bitirmesini söylese de, Kutay çok titiz olduğu için tamamen içine sinmeden ürünleri piyasaya sunmak istemiyordu. Sedat tasarımlar için kumaşların geliş zamanı ve üretilmesi aşamasını düşünerek zamanı iyi değerlendirmeye çalışıyordu. Kutay'ın yavaş olması demek üretimin sıkışması demekti. Üretim her geciktiğinde bu sefer Kutay, Sedat'ı sıkıştırıyor ve çekilmez bir adam haline geliyordu. Sedat bu duruma gelmemek için her gün Kutay'ın başının etini yiyordu. Sedat odadan çıktıktan sonra nişanlısı Peri'yi aradı. Peri henüz hastasını göndermişti. Önünde bir saatlik boşluk vardı. Bu süreyi komşusu Pars ile geçirmek istedi. Telefonunda Sedat'ın ismini görünce sevindi. "Gözümün bebeği, ne haber?" "İyiyim yabancı damat, senden ne haber?" Sedat'ın babası İngiliz, annesi Türk olduğu için ailesi ona yabancı damat diyordu. Sedat, onların samimiyetini biliyor, bu lakap onu rahatsız etmiyor aksine hoşuna gidiyordu. "Aşkım, Kutay'a programcı almak konusunda haklıymışsın" "Yine mi bozdu zavallı aleti?" "Evet, az önce odasındaydım, kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Sen ne yapıyorsun? Hastan yok mu?" "Yeni gitti. Bir saatim boş. Bende Pars'a gidip kahve içeceğim." "Gitme kızım şu dişçiye, gıcığım ona" "Hadi oradan! Hem gıcığım diyorsun hem de onu sormaktan geri kalmıyorsun" "Onu seviyor olmam gıcık olmama engel değil. Hıyar, benim bebeğimi benden daha çok görüyor" "Ay ben senin bebeğim diyen ağzını yerim" "Ye tabii tombul kuşum benim. Hadi sen dinlen bende işimin başına döneğim. Malum benim eli sopalı patronlarım var" Peri, Pars'ın muayenehanesine girdiğinde Pars maskesini takmış, elinde eldivenler hastasının ağzının içinde çalışıyordu. Peri'yi görünce göz kırptı. Gülümsediği gözlerinin küçülmesinden belli oluyordu. Ayna ile hastanın dişlerini son kez kontrol ettikten sonra tepesinde duran ışığı kapattı, maskesini çenesine indirdi. İnci gibi sıralanmış parlak dişleri ile gülümsedi. "Geçmiş olsun. Dişiniz artık sorun çıkarmayacak" "Teşekkür ederim doktor bey, kurtardınız beni" "Görüşmek üzere" "Aman demeyin öyle. Sizi ne kadar sevsem ve eliniz hafif olsa da bu koltuğu sevmiyorum" Pars hastasını gönderdikten sonra Peri yanına geldi. "Hadi kız, bir kahve yap da içelim" "Aa misafir olan benim" "Kızım misafir ara sıra gelir. Sen hep buradasın" Kahve fincanlarını alıp mutfaktaki dinlenme koltuklarına oturdular. Her zaman mutfak sohbetlerini seviyorlardı. Gelen giden olmayınca rahat ediyorlardı. Komşu olmalarının dışında iyi arkadaşlardı. İkisi de doktor olduğu için ortak noktalar bulmak kolay olmuştu. "Sedat'ın selamı var" "Yalan, büyük yalan. O ne zaman bana selam söylemiş, kesin gıcık demiştir." "Vallahi öyle dedi" "Ne yapıyormuş?" "Bilgisayar programcısı arıyormuş" "Bende bir tane var" "Gerçekten mi? Kim? İşinde iyi mi?" "İşinde bir numaradır. Adı Sıla olup, kendisi benim ikizimdir" "Hadi be! Senin ikizin mi var? Ben niye bilmiyorum?" "Yoğun çalışıyor, buraya nadir gelir. Denk gelmemişsin" Peri, Pars'a çok güvenirdi. Eğer Pars iyi diyorsa gözü kapalı inanırdı. Pars'ın diş hekimliğindeki başarısı ve titizliğini bildiğinden ikizinin de kendisine benzeyeceğini düşünerek artı puanı vermişti. Hemen Sedat'a mesaj attı. Cevap gecikmeden geldi 'Hemen gelsin' Pars akşam Sıla ile görüşeceğini eğer uygunsa randevu ayarlayacağını söyleyip bir sonraki hastasına bakmak için muayene odasına gitti. Pars akşam eve geldiğinde Sıla her zaman olduğu gibi bilgisayarın başındaydı. Salonun ortasındaki sehpaya yayılmış çalışıyordu. Birkaç ay önce çalıştığı yazılım firmasından müdürünün tacizlerine dayanamamış, herkesin içinde adamı rezil ettikten sonra istifasını vermişti. Patronunun özürleri, maaş yükseltme söylemleri bile ona engel olamamıştı. Artık evde çalışıyordu. Firmalar için internet siteleri tasarlıyor, sektörlere özel programlar hazırlıyor ve çalıştığı firmaların bilgisayar ağlarındaki problemleri çözüyordu. Bu iş onun için daha zevkliydi. Hem rahat çalışıyor hem de iyi para kazanıyordu. İki kardeş dünyaya aynı anda gözlerini açtıklarından beri hiç ayrılmamışlardı. Tek ayrılıkları Pars'ın iki sene yurt dışında aldığı eğitim sırasında olmuştu. Bu süreçte bile Sıla sık sık yanına ziyarete gitmişti. Onlar kardeşten öteydi. Aynı karından geldikleri dünyayı beraber paylaşıyor, can yoldaşı olmaya devam ediyorlardı. Beraber olmaktan mutlulardı. Aralarında sır yoktu, yalan yoktu. Yaşadıkları her olayı, her duyguyu paylaşıyorlardı. Aralarında sessiz bir iletişim vardı. Bazen aynı anda aynı kelimeleri söylerler bazen mimikleri ile anlaşırlardı. Kimse duymaz, kimse anlamaz ama onlar konuşurdu. "Fıstık ne yapıyorsun?" "Pars gel bak, çok tatlılar. Bir bebek giyim firmasına site hazırlıyorum. Bugün resimlerini çektim. Çok zordu ama bir o kadarda keyifliydi." Pars ekrana bakıp gülümsedi. Boncuk gözlerle bakan bebeklerin resimleri vardı. "Bende bunlardan istiyorum" "Önce kendine koca bul güzelim" "O zor işte" "Neden?" "Her yere seninle gidiyorum, kimse bana yanaşamıyor." "Aa ben hiç böyle sorunlar yaşamıyorum. Sana rağmen beni buluyorlar" "Arsız oğlum onlar" Pars gülerek kardeşine sarılıp öptü. "Duş alacağım sonra sana yeni iş buldum onu anlatırım" "Ne işi? Nerede? Ne zaman? Nasıl buldun? Dur gitme, anlatsana, kime diyorum?" Pars "sonra" diyerek banyoya girdi. Hep böyleydi Sıla meraklanır, Pars çatlatırdı. Söylenerek yemekleri ısıtıp, sofrayı kurdu. Pars sofraya oturur oturmaz yemeye başladı. Sıla ise tek lokma almadan sorduğu sorulara cevap bekliyordu. "Çatlatmasana adamı, anlat hadi" "Komşum göz doktoru Peri var ya, sana anlatıyorum hani. Onun nişanlısının çalıştığı holding de. Neydi adı? Hah Arıkan holding. Bilgisayar katili bir patron varmış falan filan. Gidince öğrenirsin. "Gerçekten çok aydınlandım Pars, teşekkür ederim" "Rica ederim fıstık" Sıla oflayarak yemeğe başladı. Biraz ayrıntı işini daha çok kolaylaştırırdı. Ertesi gün planı olduğu için bir sonraki güne randevu verebileceğini söyledi. Sıla her işinde heyecanlanır ve bunu dışarı yansıtırdı. Pars ise içinde fırtınalar kopsa da dışarı belli etmezdi. Pars'tan Peri'ye, Peri'den Sedat'a zincirleme telefon görüşmeleri ile randevu alındı. Holding de Sıla'yı Sedat karşılayacaktı. Sıla seçtiği sade kıyafetini giydi, saçlarını hafif dalgalandırdı. Yanına alacağı çantasının içini kontrol etti. Son defa aynaya bakarak görüntüden memnun olup kendine şans öpücüğü attı. Küçük bir araştırma ile Arıkan holdingin birçok sektörde çalıştığını ve sıralamada çok üstte olduğunu öğrenmişti. Kendisi için büyük bir fırsat olabilirdi. Endişeleri de yok değildi. Böylesine büyük bir holdingin bilgi işleminde sorun olmasının nedeni olmalıydı. Kutay kendi bilgisayarında sorun olduğu için sekreteri Özlem'in masasını gasp etmişti. Onun yüzünden zavallı kız kendi işini zar zor yapıyordu. Sedat ona programcı bulduğunu fakat gelen kişiye iyi davranması gerektiğini defalarca söylemişti. Kutay'da onu onaylayıp başından savurmuştu. Sıla taksiden inip büyük binaya baktı. Binanın büyüklüğü bile gücünü belli ediyordu. 'Evet, Sıla, hadi bakalım, göster kendini. Bu senin uzmanlık alanın' Sıla kendini yüreklendirip binanın kapısına geldi, Sedat'ı aradı. Sedat beklemesini, hemen geleceğini söyledi. Sıla kapıda beklemeyerek içeri girdi. Binaya elini kolunu sallayarak girilemeyeceğini daha ilk saniyede anladı. Önce oldukça iri bir güvenlik görevlisi ile burun buruna geldi. Aslında adamın sadece göğsünü görebilmişti. Yüzünü görmek için başını kaldırması gerekti. Kimsin? Kime geldin? Gibi birçok soruyu yanıtlamak zorunda kaldı. Bir yandan da adamın arkasındaki güvenlik kapısına bakıyordu. Havaalanına bile daha kolay girilirdi. Daha ilk aşamayı geçmeyi başaramamışken güvenliğin yanına gelen açık kumral saçlı adam "Sıla hanım?" dedi. Sıla "Evet" deyince gülümsedi. Güvenlik görevlisine işaret edip Sıla'nın rahatça içeri girmesini sağladı. "Hoş geldiniz, ben Sedat Sam Art" "Hoş buldum, bende Sıla Güven. Bir an hiç içeri giremeyeceğimi sandım" "Tam zamanında gelmişim. İkinci aşamada danışmadaki kızın soruları vardı ki buradan kaçmanız için iyi bir sebeptir kendisi" Sıla, Sedat'ın samimi tavrı karşısında rahatlayarak gülümsedi. "Pars'ın böyle güzel bir kardeşi olabileceğini tahmin edemezdim" "Hâlbuki tahmin etmeliydiniz, kardeşim oldukça yakışıklı" "Evet, bu nedenle ona gıcığım. Nişanlımı benden daha çok görüyor ve bunu beni kızdırmak için kullanmaktan hiç çekinmiyor" "Diline düşmüşsünüz bir defa, yandınız" "Hem de nasıl? Siz, bizi kaldıralım mı?" "Memnun olurum. Şu sizin patron, bilgisayar katiliymiş" "Seri katil" Sedat ve Sıla tatlı ve eğlenceli sohbetlerini ederken asansörle yönetim katına çıktılar. Binanın büyüklüğünün dışında dekorasyonu da Sıla'yı çok etkilemişti. Her yerden ihtişam ve güç fışkırıyordu. Modern ve klasik dokular birbirine girerek farklı bir ahenk yaratmış, kendini içine çeken, verdiği güvenin yanında birazda korkutan bir hali vardı, sanki canlıydı. Asansörün kapısı açıldı. Sedat önden geçmesi için Sıla'ya yol verdi. Sıla önden giderken "Tanışalım bakalım yaşlı, huysuz patronunuzla" dedi. Sedat arkasından sessizce gülümsedi. Belli ki Kutay hakkında hiç bilgisi yoktu. Bu eğlenceli olacak diye düşündü. Sekreterin masasına doğru ilerlediler. Kutay masaya kurulmuş, kaşları çatık çalışıyordu. Zavallı kız hemen arkasında ayakta duruyor, bilgisayarına ve masasına kavuşabilmeyi bekliyordu. Kutay kendisine doğru gelen Sedat'a ve yanındaki kadına yüzünde bir ifade olmadan baktı. İnce, mankenleri aratmayan vücudunu saran krem rengi eteği, beyaz gömleği ve üzerine giydiği eteği ile aynı renk hırkası ile oldukça etkileyici bir kadın yaklaşıyordu. Onun yeni mankenlerden biri olduğunu düşündü. Yanına yaklaşan kadın Sedat'a dönüp "Erkek asistan ha, huysuz patronun eşi oldukça kıskanç galiba" dedi. Kutay kaşlarını kaldırıp bir kadına bir Sedat'a baktı. Sekreter Özlem gülmemek için bir eli ile ağzını kapattı. Sedat, Özlem'e kaş göz işareti yaparak susmasını söyledi. "Sıla hanım, bilgisayar programcısı" Kutay ayağa kalkıp Sıla'yı baştan ayağa süzdü. 'Demek erkek asistan. Peki, hanımefendi siz kaşındınız, bende bu oyuna devam edip asistan nasıl oluyormuşum gösteririm' Kutay oyunu bozmadan eliyle odasını gösterdi. "Ben size bilgisayarı göstereyim" "Zahmet olmazsa" "Ne zahmeti, görevim" Kutay kapıyı açtı, Sıla'ya reverans edip yolu gösterdi. Sıla'nın ardında iki arkadaşta bıyık altından gülerek odaya girdiler. Sıla hızla geniş odaya göz attı. Burası oda değil tam bir daireydi. Karşısında duran büyük çalışma masasına ilerledi, işaret parmağı ile bilgisayarı gösterdi "Problemli olan bu mu?" "Evet o, bakalım siz tamir edebilecek misiniz?" "Ben tamirci değilim beyefendi, programcıyım. Gerçi birçok tamirciyi cebimden çıkartırım o da ayrı. Bilgisayarları kendim kadar iyi tanırım, emin olabilirsiniz." Kutay keyiflendi. Sıla'nın güzelliğinin yanında sivri bir dili vardı. Onunla çalışmanın eğlenceli olacağını düşündü. Oldu olası zor insanlarla uğraşmayı severdi. Sedat onları tiyatro seyreder gibi keyifle izliyordu. Sıla çantasını masaya koydu, hiç çekinmeden patron koltuğuna oturup bilgisayarın önüne geçti. Masanın altındaki kasanın düğmesine basıp açılmasını bekledi, bekledi, bekledi. Parmakları ile masada sabırsızca ritim tutuyordu. "Açılıyor mu?" "Biraz nazlı" Sıla başını salladı. Uzun bir bekleyişten sonra nihayet ekranda ilk görünen şifre kutucuğuydu. Gözlerini ayırmadan kendisine bakan Kutay'a döndü "Şifre nedir?" "Arıkan, tersten" "Nakıra, çok yaratıcı" Sıla açık bir şekilde dalga geçmişti. Sedat, Kutay'ın kulağına "Çok eğlenceli" dedi. Kutay'da "Dur daha yaşlı, huysuz patronla tanışmadı" dedi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.4K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

HÜKÜM

read
137.4K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook