BÖLÜM (Başlangıç)

1043 Words
Gözlerimi, karabulut ile kaplı gökyüzünden çekip kaldırım taşına indirirken hırkama sarıldım. İlkbahar başlangıcında olsakta sabahın köründe esen rüzgar, bedenimi üşütüyordu. Annem, ben küçükken vefat etmişti. Neden vefat ettiğini bilmesemde, babam annemin ölümünden beni sorumlu tutuyordu. Bunun ne kadar büyük bir sorumluluk olduğunu öğrenmiş ve sürekli kendimi suçlar olmuştum. Babam, beni sorumlu tutuyorsa; benim yüzümden diyerek ona inanmayı tercih etmiştim. Kendimden bu yüzden nefret ediyordum. Hayatımı tamamen, evime ve babama adamış olmam bu yüzdendi. Senelerdir garson olarak çalıştığım kafenin kapısını açarak içeri girdim. Kafe sahibi Mehmet amca, her zamanki güler yüzüyle kasaya para koyuyordu. İçeri girdiğimi görünce yüzündeki gülümseme genişledi. "Günaydın, hoşgeldin kızım." dedi babacan bir tavırla. "Günaydın Mehmet amca. Nasılsın?" Dedim aynı şekilde karşılık verirken. Kasayı kapatarak, tabureye oturdu. Gözleri, yüzümde dolanırken kaşlarını çattı. "Ben iyiyim de. Bu suratının hâli ne?" Dedi. Dün akşam gözlerimde canlanırken, kemiklerimin sızladığını hissettim. Her akşam olduğu gibi, dün akşamda babamdan nedensiz dayak yemiştim. Ve suratımda oluşan morlukları makyaj sayesinde kapatırken, bu sabah makyaj yapmayı unutmuştum. Unuttuğum için kendime kızarken gözlerimi kaçırıp, giyinme odasına doğru ilerledim. "Bir şey yok, Mehmet amca. Ben iyiyim." diyerek kapıyı açıp giyinme odasına girdim. Hızla üzerimi değiştirip, iş kıyafetlerini giydim. Ardından, genelde çantada her daim bulundurduğum kapatıcıyı alarak tuvalete gittim. Yüzümdeki morlukları hızla kapatarak, kapatıcıyı çantaya koyup odadan çıktım. Mehmet amcanın ve çalışan arkadaşların yüzüne bakmadan mutfağa ilerledim. Allahtan sadece Mehmet amca farketmişti, yüzümdeki morlukları. Yoksa bu utancı daha fazla yaşamak zorunda kalacaktım. Mutfakta temizlik yapan arkadaşlara "Günaydın, kolay gelsin." diyerek hızla, ıslak bez alıp çıktım. Masaları sırayla silerken sırtımda, Mehmet amcanın meraklı bakışlarını hissediyordum. Neler olduğunu öğrenmeden bırakmayacaktı biliyordum. Ama ona anlatamazdım. Böyle bir durumu kim anlatabilirdi? "Seren?" Diyerek omuzuma dokunan elle, ağzımdan istemsiz bir inilti döküldü. Dün akşamın, vücudumda bıraktığı eserlerden biride, omuza ve sırtıma aldığım kemer darbeleriydi. Koşulsuz emindim ki, vücudumun her yeri morluk içindeydi. Boynum bile. Ağzımdan dökülen inilti ile elini hızla geri çekerek "Ne oldu? İyi misin?" Dedi Mehmet amca telaşlı sesiyle. Acıdan, sulanan gözlerimi yumarak derin bir nefes aldım. Ağlamamak için dudaklarımı ısırırken, başımı salladım. "İyiyim, sadece bir an boşluğuma denk geldi." dedim, kendimi kasmaktan nefes nefese kalan sesimle. "Bana bak Seren. Gözlerime bak." dedi sert çıkan sesiyle. Mehmet amcayı ilk kez bu kadar sert konuşurken görüyordum. Genelde herkese karşı bir baba gibi olur, yüzünden samimi gülümsemesi eksik olmazdı. Herkesin derdine derman bulmaya çalışır, kendisinden çok çalışanlarını düşünürdü. Özellikle bana çok yardımı geçmişti. Annemin hasretini, eşi Cemile teyze ile aza indirmeye çalışıyorlardı. Kendi evlatlarından ayırmıyorlardı. Bir derdim olduğu zaman beni dinler, çıkış yolu bulmama yardımcı olurdu. En büyük iyiliği ise bana iş vererek ve okulumu bitirmemde yardımcı olarak yapmıştı. Babam, annem öldükten sonra beni okula göndermemişti. Mehmet amca sayesinde açıktan liseyi dahil bitirmiştim. Haklarını asla ödeyemezdim. Gözlerimi zorlukla çevirip baktım. "Benden bir şey saklama kızım. Ne oldu? Neden bu haldesin?" Dedi yumuşak ve şefkatli çıkan sesiyle. Sol gözümden damlayan yaş, çeneme doğru yol çizerken gözlerimi, kaçırdım. "Cidden bir şey yok." diyerek inkar etmeye çalıştım titrek sesimle. "Soyunma odasına geç Seren." dedi tekrar sertleşen sesiyle. Gözlerim şaşkınlıktan açılıp kapanırken, zorlukla yutkundum. Ne olmuştu şimdi? "A..ama-" "Sana geç dedim Seren!" Sözümü kesip, yüksek çıkan sesiyle titredim. Gözyaşımı silip, başımla onaylayarak soyunma odasına doğru ilerledim. Mehmet amcanın, yüksek çıkan sesiyle çalışanlar salona gelmiş ve şaşkınlıkla bize bakıyorlardı. Onları umursamayarak hızla içeri girdim. Neden buraya göndermişti? İşten mi atacaktı? Aradan geçen on beş dakikanın sonunda içeri giren Cemile teyze ile gülümsedim ama gözlerindeki endişeden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Gülümsemem yüzümde donarken, dikkatle gözlerine baktım. "Cemile teyze, ne oldu? Ne zaman geldin?" Diye merakla sordum. Birisine bir şey olmuş olabilir miydi? Çünkü gözlerinde ki endişeye başka bir anlam veremiyordum. "Biraz önce geldim kızım. Mehmet arayıp, acil buraya gel demeseydi gelmeyecektim." dedi endişesi sesine yansırken. Neden geldiğini anlarken, bedenim kasıldı. Uzuvlarım terlemeye başladı. Parmak uçlarım üşürken, terleyen avuç içimi kotuma sildim. "Bir şey yok Cemile teyze, boşuna yoruldun buraya kadar." dedim gülümsemeye çalışarak. Pek yorulmuş sayılmazdı aslında. Evleri kafenin üst katıydı. Ama bundan bir şekilde kurtulmam gerekiyordu. "Seren, arkanı dön kızım." diyerek, vazgeçmesi için uğraştığım çabamı silip attı. Derin bir nefes alıp, sıkıntıyla geri bırakırken sırtımı ona döndüm. Mehmet amca, sırf ben utanmayayım diye Cemile teyzeyi çağırıp sırtıma, onun bakmasını istemişti. Onların bu, anlayışlı tavırlarına ve bir okadar da korumacı yapılarına minnettardım. Tişörtü, canımı acıtmak istemeyerek, yavaş bir şekilde yukarı kaldırırken gözlerimi kapattım. Vereceği tepkiyi az çok tahmin ediyordum. Ve o tepkiyi görmek istemiyordum. "Ah kızım, ne oldu sana böyle? Kim yaptı bunu?" Dedi ağlamaklı sesiyle, tişörtü daha çok yukarı kaldırırken. Cevap vermek yerine susmayı tercih ettim. Nasıl diyebilirdim, 'Koca kız oldum ama hala babamdan, nedenini bilmediğim şekilde dayak yiyorum' diye?. Parmak ucunu sırtımda hissederken dudaklarım arasından dökülen "Ah!" Kelimesi ile, hızla parmaklarını geri çekti. "Özür dilerim, bekle burada hemen geliyorum." sözleri ardından odanın kapısı açılıp kapandı. Tişörtü zorlukla aşağı indirerek, çeki düzen verdim. Gözlerim, çok hareket etmenin sonucunda acıyla dolarken, ağlamamak için gözlerimi kırpıştırdım. Aradan geçen dakikalar sonunda odanın kapısı, tekrar açılıp kapandı. İçeri giren Cemile teyzenin elindeki, krem ile sırtımı tekrar ona dönerek bekledim. Tişörtü, yine aynı dikkat ve yavaşlıkla açıp, her bir kemer izine dikkat ederek krem sürdü. Sürülen kremin soğukluğuyla, tüylerim diken diken olurken, yaraların acısı hafiflemişti. Özenerek ve dikkat ederek sürdüğü krem işini bitirip, tişörtü aynı dikkat etmeye özen göstererek indirdi. Yüzümü ona dönerken, korkuyu iliklerime kadar hissediyordum. Gözlerim yüzünü görünce, korktuğum başıma gelmişti. Gözlerinden damlayan yaş, çenesine doğru yol çiziyordu. Her damlayan yaş, içimde fırtına oluştururken titredim. "Ağlama teyzem." dedim sulanan gözlerimi kaçırırken. Ağladığımı görsün istemiyordum. Burnumu sessizce içime çekerek, gözlerimi odada gezdirdim. Kapının sol tarafında, kıyafet koymak için çok gözlü bir dolap. Dolabın, karşısında dinlenmek için bir kanepe. Kanepenin sağında kalan minibar. Onun da hemen yanında kalan tuvalet kapısı... Oda güzel dizayn edilmişti. Sadece eşyalar, yıllardır kullanılmaktan, eskimişti. "Kim yaptı sana bunu kızım?" Sorusuyla dağılan aklım, şok etkisi yarattı. Bu soruyu duymaktan nefret ediyordum. Kendimden nefret ediyordum. Eğer, annem yaşasaydı, bu darbeler hiç olmayacaktı. Gözlerimi kaçırdım. Anlatmak istemiyordum. Bunu söylemek için, kendimde yüz bulamıyordum. Cemile teyze, neden sustuğumu anlamış gibi konuştu. "Benden utanma ya da çekinme kızım. Sen benim öz evladım gibisin. Hadi anlat bana." dedi titrek sesiyle. Biliyorum, beni evlatları gibi görüyorlar. Ama onu üzmek istemiyordum. "Lütfen." dedi benden cevap gelmeyeceğini anlayınca. Ona her ne kadar söylemek istemesemde, bir tarafım ondan bir şey saklamamam gerektiğini savunuyordu. Bende o tarafımı dinleyerek gerçekleri söylerken gözlerinden geçen acıya şahit oldum. "Babam... Bunu bana yapan kişi, babam."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD