KAÇIŞ

1598 Words
Gece çekildi. Şimdi orman yeni doğan güneşin ilk ışıklarıyla gölgelenmişti. Ağaçların arasından çıkan adamı gördü keskin gözleri. Dudakları kıvrıldı. İşte! Bulmuştu onu. Adımlarına hız kattı. “Geldin” Dedi fısıltı. “Geldim!” Dedi. Gözleri, yarı çıplak adamın göğsünden gözlerine tırmandı. Kapkaraydı irisleri. Kapkaraydı kirpikleri. İki yana kıvrılan dudakları gözlerinde oynaşan pırıltıları renklendirdi. Esmer tenini aydınlatan gökyüzünün altına biraz daha yaklaştı adama. Aralarında yarım adımlık mesafe kalmıştı. Göğsünde bağladığı kollarını indirerek yaslandığı ağaçtan doğruldu adam. Elleri omuzlarını tutup onu kendine çektiğinde gülümsedi. Gözlerini yoğuran tutkunun içinde boğulmak istiyordu. “Seni özledim!” Dedi yine, içindeki kıvılcımları harlayan fısıltı. Dudakları kıpırdamamıştı. Bende seni özledim demek istedi. Sesi çıkmadı. Adamın ellerinin altında eriyen bedeni, kontrolünden çıkmış gibi titredi. Omzundan çekilen iri eli, kalbine süründü. O da elini kaldırmak ve çıplak tenine dokunmak istedi. Ateşinde kaybolmalı, teninin kokusuna sinmeliydi. Yapamadı. Ona dokunmasını, onunla konuşmasını engelleyen bir şeyler vardı. Sebebini bilmediği bir huzursuzluk sardı içini. Gözleri kara gözlerine hapsolmuşken rüzgarın kırbaçlarını kesen bir şaklama sesi ilişti kulaklarına. Saçlarını darmadağın eden gürültü sustu. Gökyüzü, adamın siyah kanatlarının altına karardı. Kalbi hala ona ulaşma arzusuyla titrerken kanatlar, etrafını sararak üzerini örttü. İçini kavuran ateşin sıcaklığıyla terledi. Bedeni, adamın belini tutan eli olmasa yere yığılacaktı sanki. “Kalbin benim” Dedi tutkulu sesi. Bu kez kıpırdamıştı dudakları. Yüzünü yalayan nefesinin altında daha ne kadar eriyebileceğini merak etti. Göğsündeki parmaklar giysilerini aşarak tenine saplandığında arzusu artmış, göz kapakları kayarak kapanmıştı. Adamın baştan çıkarıcı kokusuna karışan kan kokusu, burun deliklerine dolunca arzuyla inledi. Ona karşılık vererek hırlayan adamın burnu, geriye düşen başının bıraktığı çukura yerleşti. Pütürlü dili teninde gezinirken Hüma, kalbini saran parmakların arasında tutkuyla can vereceğini anladı. Önemli değil diyordu kalbi. Onun için bin kez daha ölebilirim. Parmakları kalbini sıktı. Nefesi kesildi. Tırnakları kalbini okşadı. Dizleri titredi. Can vermek ve tutkuyla kaybolmak arasında çırpınan kalbi, havayı yaran bıçak sesinin ete saplanmasıyla durdu. “Acal!” diyerek atılmıştı bıçak. İki kara kanadın arasına saplanan bıçağın etrafı, yavaşça küle boğuldu. Hazırlıksız yakalanan kuzgun, arzunun orta yerinde küle dönerek döküldü. Bedeni tamamen silindiğinde ondan geriye iki çift devasa kanat kalmıştı. Kanatların ağırlığıyla yere yığılan kadına doğru atıldı Ural. Babasının savurduğu bıçak, küllerin en tepesinde kalmıştı. Kanatları kenara çekti. Kadının açılarak dağılan etlerinin arasındaki kalbi fort fort atıyordu. Çeşmeden boşalırcasına akan kana bakarken yutkundu. Elleriyle göğsündeki yarasını kapadı. Çaresizlik kemiklerine kadar sarsılmasına neden oldu. “Baba!” Kızının yüzünü dolduran tebessüme bakarak dizlerinin üzerine çöktü İpar. Ağzından boşalan kanların arasında tebessümü o kadar iğreti duruyordu bu, kızını çoktan kaybettiğini düşünmesine neden oldu. Titrek elleriyle kara kanatlardan birkaç tüy kopararak kardeşine baktı. O çoktan eline aldığı kuru dalı kıvılcımlara boğmuştu. Yeğeninin yanına çöktü ve “Çekil!” diyerek oğlunu omzuyla kenara itti. İpar, elindeki tüyleri dalın ateşine tuttu. Yanan tüylerin kokusunu bastırmanın bir yolu yoktu. Bu yüzden biraz sonra başları büyük bir belaya girecekti. Bu koku, sürüye içlerinden birinin öldüğünü söylemenin en hızlı yoluydu. Neredeyse tamamı yanan tüylerin külleri, kızının kalbine dökülerek kanının arasında kayboldu. Yara yavaş yavaş kapanmaya, kan akışı tersine dönmeye başladı. Kıyafetlerinin gözeneklerine dek sızan kan damlaları, ait oldukları damarlara geri dönerken Hüma’nın bedeni boğuluyormuşçasına sarsıldı. İpar kızını tuttu. Kardeşi kuzgunun kanatlarındaki tüylerden bir yığın yolarak ceplerini dolduruyordu. Ural da babasını izleyerek kopardığı tüylerle ceplerini doldurdu. Sonra bir kez daha omzunun üzerinden kuzenine baktı. Bedeni hala titreyerek ölüm kalım savaşı veriyordu. “Bu kadarı yeterli” diyen babasıyla birlikte gözlerini kaçırdı. Neredeyse boyu kadar olan kanadı katlayarak ayaklandı. Kadını kurtaran tüylerin ne kadar paha biçilmez olduğunu kendi gözleriyle görmüştü. Bir tanesini dahi geride bırakmaya niyeti yoktu. “Hala...” diyerek, kızını dizlerine çeken kadının yanına ilerledi. Ardından elindeki ağır kanadı yere bırakarak “... Sen bunu al” Dedi. Halası başını sallayarak yerden kalktığında eğildi ve Hüma’yı kucağına alarak doğruldu. “Daha hızlı...” Babasının ardından neredeyse koşar adımlarla ilerledi. Halası hemen arkasından onu takip ediyordu. Kolundaki kadını dizlerinden yardım alarak biraz daha yukarı kaldırdı. Titreyişleri hala devam ediyordu. Eğer biraz daha geç kalmış olsalardı onu kaybedebilirlerdi. Kamp alanına ulaşır ulaşmaz eşyaları toparlayarak sırtlandılar. Hüma’yı bir süreliğine yere bıraktı. Ardından ağaca yaslı duran kılıcını alarak kılıcının yanına yerleştirdi. Eşyalarını da topladığında baygın yatan kadını tekrar kucağına aldı. Onlar henüz kamp kurdukları yeri terk etmemişlerdi ama kuzgunların tiz sesi semada yankılanarak kulaklarına ulaşmıştı. “Kahretsin!..” diyen babası, koşmaya başladı. Halası da ardına düştü. Sırtındaki ve kollarındaki ağırlığın altında ezilirken diğerleri gibi koştu. Orman sınırları içinde yakalanırlarsa bir dakika daha nefes alma şansları olmayacaktı. En az yüzyıllık olan ağaçların geniş gövdelerinin arasından süzülen rüzgar çığlık çığlığaydı. Burada olmamaları gerektiğini, kaçmalarını söylüyordu kendince. Yıkılan ağaçların yosun tutmuş kökleri, botlarının altında parçalandı. Sağa sola uzanan dalların öfkeli darbeleri bedenlerini dövdü. Ağaçlar ufalmaya, kuzgunlar yaklaşmaya devam etti. Aralarındaki mesafe kapanmak üzereydi. Ağaçların arasından sızan güneş ışıklarının yayıldığı düzlüğü güçlükle seçti gözleri. Bir kez daha kucağından sarkan kadını yukarıya doğru kaldırdı güçlü kolları. Az kalmıştı ama düzlüğü akın eden kanatlılar, yollarını çoktan kesmişlerdi. Ayakları yavaşladı. Nefesleri göğsünün altında çırpındı. Babasına yetişti ve neredeyse duran ayaklarına uydurdu ayaklarını. Ağaçların tek tük yer tuttuğu sınırda yan yana ilerleyebilir hale gelmişlerdi. “Şimdi ne yapacağız?” Dedi endişeyle. Onlarla daha önce hiç karşı karşıya gelmediği için nasıl başa çıkmaları gerektiğini bilmiyordu. Onu cevapsız bırakarak duran adam, omzuna attığı kanadı indirerek yere bıraktı. Pat sesiyle düşen kanat, uzun otların boynunu bükerek aralandı. Çığlık atmayı keserek sadece kanatlarını çırpan kuzgunlardan biri tiz sesiyle ileri atıldı. Yere atılan kanat canını yakmıştı sanki. Simsiyah görüntüsü insanlıktan oldukça uzaktı. Keskin pençeleri, güneşin ışıklarını yansıtıyordu. Ancak kanatlar, pençelerinin aksine üzerlerine düşen her ışık zerresini yutuveriyordu sanki. Şimdi onlara yönelmiş olan güçlü gagası, onları tek hamlede parçalamak ister gibi açılmıştı. Gözlerini kuzgundan alamadı. Kollarındaki kadının hareketlendiğini hissetti. Ona bakmaksızın kollarını açarak kadının yere düşmesine izin verdi. Savaşmak için kollarına ihtiyacı vardı. “Ahhh...” Kadının inleyişi kuzgunların çığlıklarında yok oldu. Hüma’nın kılıcını da yanına atarak kendi kılıcını çekti Ural. Ona-dört diyordu sinsi düşünceleri. Hayatta kalmaları, Hüma’nın kendine gelip savaşmasına bağlıydı. Kalçasına giren ağrıyla sızlanmaya devam ederek ayılmaya çalıştı. Adamın kalbine dolanan parmakları ve tadı damağında kalan arzusu sanki bir yanılsamadan ibaretmişçesine yok olmuştu. Başını kaldırdı. İçinde kaybolduğu otları elleriyle itekleyerek kulağına değen kuzgunun çığlıklarını aradı. Tehlike çanları çalmaya başlayalı çok olmuştu ama üzerindeki uyuşukluktan silkelenmek onun için kolay olmamıştı. Kucağında duran soğuk metali kavradı parmakları. Kuzgunu yeşil otların arasından o kadar zor seçmişti ki sesi olmasaydı varlığından emin olamazdı. Kılıcının yere sapladı. Ondan aldığı destekle uzandığı yerden doğruldu. Onun harcadığı zaman sürecinde kuzgun devasa kanatlarıyla birlikte tam karşısına dikilmişti. Hazır olmalıydı yoksa ölecekti. Korkuyordu. Zihni o kadar dengesizdi ki ayağa kalksa düşecekmiş gibi hissediyordu. “Daha ne kadar oylanacaksın?” Kuzeninin sesine odaklanmaya çalıştı. Başını omzunun üzerinde geriye yatırdı. Elinde kılıcıyla dikilen dayısının ve Ural’ın gözleri ona değil kuzguna dikilmişti. Sözleri ona değil miydi? Nerede olduğunu dahi düşünmeye fırsat bulamadan bedeninin ağırlığını kılıcına verdi ve doğruldu. Tahmin ettiği gibi başı onu bir sağa bir sola çekiyordu. Tekrar dizlerinin üzerine çöktü. Nefeslendi. Göz kapaklarını ardı ardına kırpıp açarak kararan zihnini aydınlatmayı denedi. Neden kendini bu kadar kötü hissediyordu? “Boşuna uğraşma!..” diyen yabancı ses kulaklarına çalındı. Elindeki kılıç kayarak yeşil otların arasında kayboldu. “... Gücümüzü kaldıramayacak kadar güçsüzsün” diye devam eden sesin kulaklarında ve beyninde çınlaması safra sıvısını ağzına dek çıkarmıştı. İleriye atılan elleri, sabahın sıcaklığıyla nemini döken otlara tutundu. Bedeni iki büklüm oldu. Dudaklarından firar eden suyu, öğürerek kustu. Ural, Hüma’nın öğürtülerine karşı yüzünü buruşturdu. Burun delikleri iğrenç kokuyu anında yakalamıştı. Kanatları dışında insansı bir görünüme bürünen kuzguna odaklanmaya çalıştı. “Ne demeye çalışıyorsun?” Babası aklındaki soruyu dile getirmiş onun gibi kadını süzüyordu. Alnına dökülen siyah tutamlarının izinden giden dalgalar, diri göğüslerini bir perde gibi örtmüştü. Kanatları her an hareket edecekmiş gibi havadaki yerini koruyordu. Saçları kadar kara olan kaşları, yüzüne oturan sinsi ifadeyi gizleyememişti. Onlara saldırmak yerine neden karşılarında dikilerek konuşmayı tercih etmişti? Bunu öğrenmeleri gerekiyordu. Kadının yanında duran ellerinden biri kalkarak Hüma’ya uzandığında tüm kasları gerildi. “Bizi kaldıramaz” Dedi kadın. Güçlü duruşu gibi sert ve emindi ses tonu. Biraz sonra ölecek olan birine saldırmanın bir anlamı olmadığını düşünüyor gibiydi. Nefesi korku içinde kesildi. Kadının üzerinden çektiği gözlerini Hüma’ya çevirdi Ural. İki büklüm olan bedeni otların arasında kaybolacak kadar küçülmüştü. “Saçmalık!” Babasının gür sesine tutunmak için çabaladı. Onun bilgisine güvenmek zorundaydı. “Öyle mi?” Dedi kadın. Karanlık dudakları, iki yana kıvrılarak yanaklarında yükseldi. “Hadi o zaman, biraz bekleyelim...” Kollarını göğsünde bağlamış ve onlara doğru birkaç adım atmıştı. Kılıcını kaldırarak yana doğru kaydı Ural. Hemen önünde duran Hüma’yı koruma alanının içine almalıydı. Babası da onu izleyerek sağa kaymıştı. “Zavallı şey!” Dişlerini öfkeyle gıcırdattı. Zihni bir kadına, bir kuzenine değerken seçim yapmakta zorlandı. Hangisine odaklanmalıydı? Kadın aralarında iki adımlık mesafe bırakarak kanatlarını kapadı. Ardından dizlerinin üzerine çökerek can çekişen kuzenine dikti alaycı irislerini. Gözleri, arkadan gelen hareketle ayrıldı kadının üzerinden. Sürünün geride kalan üyeleri de kanatlarını katlayarak onlara doğru ilerlemeye başlamışlardı. Buradan sağ çıkmaları şimdi daha bir olanaksız görünüyordu. “Canın yanmıyorken ölmeliydin!” Hüma’yı suçlarcasına konuştuğunda tekrar kadına verdi dikkatini. Ne demek istediğini anlayamamıştı. Onun aksine kuzgun, odağını bir saniye olsun değiştirmedi. Hüma’nın çırpınışları onu bir şekilde mutlu ediyordu sanki. “Madem ölecek...” Dedi sesinin titremesine müsaade etmeden “... Gitmemize izin verebilirsiniz” Kadın sonunda yakıcı bakışlarını ona çevirdi. Yutkundu. Kara gözlerinden gelen akım damarlarından geçerek bedenini sarstı. Dediklerini dikkate almış mıydı? Kaşları çatıldı bir süre. Sonra tekrar Hüma’ya çevrildi irisleri. Belli ki sözlerinin hiçbir değeri yoktu. “Buraya girmemeniz gerekirdi.” Dediğinde Ural, onları öylece bırakmayacağını anladı. “Bilmi...” “Beni aptal yerine koyma!” Babasının sözünü kırbaç gibi kesen tiz sesi, ağaçların arasında yitip gitti. Yan gözle babasına baktı Ural. Kadının haklı olduğunu biliyordu. Buraya geldikleri anda onlara saldırmışlardı. Bilmiyor olsalar bile güneşi beklemeden ormanı terk edebilirlerdi. Ama bunu yapmayarak gün doğumunu beklemeyi tercih etmişlerdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD