“Onu hayata döndürmenin yolunu dahi biliyordunuz” Dedi kadın. Gözleri bilincini kaybederek hareketsiz kalan Hüma’nın üzerinden çekilmiş, kuzgundan geriye kalan kanada çevrilmişti. Elini kaldırarak geridekilere işaret verdiğinde yaklaşık beş adım arkasında duran adamlardan biri öne çıkarak yanlarına geldi. Hemen önünde duran kanadı almak için eğildiğinde kılıcının kabzasını daha sıkı kavradı Ural.
“Adamımı öldürdünüz”
Ona cevap verecek cesaretleri kalmamıştı.
Kuzgun adam kanadı alarak geri çekildiğinde “diğeri?” Dedi kadın. Gözleri hemen arakasında duran halasına çevrilmişti.
İpar öne geçerek kadının yanına bıraktı omuzlarını ağırlaştıran tüy yığınını. Sonra geri dönmek yerine kızının yanına çökerek onun ufak bedenini kucağına çekti. Yüzünü kaplayan ter damlalarını avuçlarıyla temizledi. Alev alev yanan yanakları pembeleşmişti. Kardeşine güvenerek verdiği karara lanetler okudu. Onun yüzünden kızını kaybetmek üzereydi. Kuzgun kadın, elini uzatsa ona dokunabilirdi ama aldırmadı. Kızını kaybettikten sonra yaşamın bir anlamı kalmayacaktı.
“Biz sadece kendimizi koruduk” diyerek tekrar kadını ikna etmeyi denedi Ural. Babasının sessiz duruşuna daha fazla tahammülü kalmamıştı.
“Sustur şunu!” diyen kadın, bu kez yüzünü ona dahi çevirmemişti. Elindeki kılıç titredi. Onun gözünde ne kadarda değersizdi. O güzel başını boynundan ayırmamak için büyük çaba sarf etmesi gerekti.
“Tüylerimizi alabilmek için ölmemiz gerektiğini biliyordun. Dün gecekilerden birini avlamadın ...” sözleriyle birlikte ayaklandı. Şimdi tam babasının karşısındaydı. “... Yalnızken zayıf olduğumuzu biliyordun. Bu yüzden onu tuzağa düşürdün” dediğinde, bir kez daha neler olduğunu sorguladı Ural. Kadının suçlamalarına rağmen babası neden kılını kıpırdatmıyordu? Gerçekten yeğenini, adamı avlamak için mi kullanmıştı?
“Şimdi söyle bana...” eli havalandığında uzun tırnakları güneşe boyun eğercesine kıvrıldı. Babasının yanağını turlayan tırnaklar, içini ürperti. Kadının “... Nasıl öğrendin?” diyen dudakları düz çizerek kapandı.
Kömür karası gözlerin onu ele geçirmesine izin vermemek için çabaladı adam. Ancak çabası boşaydı. Önce elindeki kılıç kayıp gitti parmaklarının arasından. Sonra onu mest eden mırıltılar boynunu büktü. Yanağını avuçlayan sıcacık tenin içinde kaybolmak istedi. Bedeni ağırlaştı, hareketsiz kesildi. “Söyle!” Dedi nefesini kulaklarında hissettiği karanlık.
“Bir anlaşma yaptım” Dedi kendine engel olamadan. Kadının dudakları teninde kıvrılırken yutkundu ve istekle devam etti. Onu memnun etmek için her şeyi yapardı.
“Kiminle?”
“Bir insan. Daha önce sizinle yolu kesişmiş”
“Ve?.. “
“Ölüyor... Hayatta kalmak için kanatlarınıza ihtiyacı olduğunu söyledi”
“Yeterli” diyerek adamı serbest bıraktı kadın. Belli ki asilerden biri kuralları yıkmış, insandan beslendikten sonra onu iyileştirmiş ve gitmesine izin vermişti.
Gerçekten yapmıştı. Kuzenini gözünü dahi kırpmadan ölüme sürüklemişti. Ural’ın dizleri hissettiği utançla titredi.
Karşısında duran yağmacılara bakarak kollarını göğsünde bağladı kadın. Onları öldürse dahi sırlarının açığa çıkmasını engelleyemeyecekti. Zira hayatta kalmayı başaran insan, fazlasıyla ötmüştü öğrendiklerini.
Genç adam öfkeli gözlerini hala onun üzerinde tutuyordu. Görüntüsü kendisi kadar genç olsa da soyu gereği yaşı, onun yaşını en az üçe katlardı. Dudakları kıvrıldı. Her şeyden bir haber görüntüsü gerçekten içler acısıydı. Avlanan yağmacı kadına indirdi gözlerini. Şimdilik kendine gelmemişti. Ancak ölmemişti de.
“Bir anlaşma yapalım” Dedi istemsiz. Diğer sürü onları fark etmeden olanlara son vermeliydi. Eğer yeşiller beslenmek için öldürdüklerini fark ederlerse bu asileri zora sokardı.
Gözlerini genç adama çevirdi. Nefretini bir kenara koymayı başarabilirse anlaşmaya varacaklarına emindi. Yutkunarak kılıcını sırtına yerleştirdiğinde ayak parmakları çimlerin üzerinde kıvrıldı. Su yeşili gözlerini içmek için çırpınan arzusu konuştuğu ilk anda depreşmişti. Ona odaklandığı her an kendini kaybetme korkusuyla yüzleşmesi gerekiyordu.
“Hafızanızı sileceğim ve buradan ayrılmanıza izin vereceğim”
“Karşılığında?”
“Müşterinizi ortadan kaldıracaksın”
Başını olumluca sallayarak “Kuzenim?” Dedi Ural. Gözleri kadından Hüma’ya çevrildi. Müşterinin kim olduğunu tahmin ediyordu. Daha birkaç gün önce görüşmüşlerdi kadınla. Hastalığın onu soktuğu görüntü zihnine sızdığında ilk anki kadar bulandı midesi. Düşüncelerini saçlarını eliyle dağıtarak uzaklaştırdı. Anlaşmayı hemen onaylayamazdı. Müşterisiyle aynı durumda olan kuzenini nasıl kurtarabileceğini henüz bilmiyordu.
“Zaten ölecek” Dedi kadın omuzlarını silkerek
“Ama...”
İtirazı, kadının “Bağımlı olması demek: Zayıf düştüğü her an kalkıp birimizi avlaman demek. Buna izin veremem” sözleriyle son buldu.
Buradan çıkmalarının başka yolu olmadığını, babasının karşı koymadan her şeyi ortaya dökmesiyle anlamıştı. Kuzgunlar onları yerlerine çivileyecek ve öldürecek güce sahiplerdi.
Kuzenini o kadın kadar berbat durumda görmeye katlanabilir miydi?
Aynı acıları çekmesine, vücudunun lime lime çürümesine göz yumabilir miydi?
Başını eğdi. Gözleri halasının gözleriyle çakıştı. Babasına ve halasına o kadar öfkeliydi ki olanlarla nasıl baş etmesi gerektiğini kestiremiyordu.
Onun yerine “Tamam” diyen halasını sessizliğiyle onayladı. Kadın tepkisiz kaldırdı elini. Sanki verdikleri kararın üzerinde hiçbir etkisi olmamıştı. Babasının alnına dokunan tırnağının derisini geçerek içeri sızdığını gördüğünde elleri yumruk oldu. Onlara neden sorgusuz güvenmişti?
“Daima sözümü tutarım” Dedi adama bakmaksızın. Elinin hareketlenerek kılıcına uzadığını sezmişti. Dikkatinin dağılmasına izin vermedi. Cevap beklemeden sızdığı zihindeki yaşanmışlıkları geri sardı. Ormana girdikleri geceyi sabaha bağladı. Bugün gerçekleşen olayların aksine sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi evlerine dönmelerini emretti. Yerleşkelerine ulaşana dek ne dinlenebilecekler ne de bilinçli hareket edebileceklerdi.
Tırnağını geri çektiğinde birkaç damla sızarak kemerli burnuna doğru yol aldı. Adamın kömür karası saçları gibi parlayan göz bebekleri, yeşillerin içinde iğne ucu kadar ufalmıştı. İç çekti. Oluşturduğu kurgu işini görecekti. Kendine birkaç saniye ayırarak ormanı dinledi. Zamanları tükenmek üzereydi. Yeşillerin yaklaştığını hissedebiliyordu. Onlarında kendi varlıklarını hissettiğinden emindi.
Omuzlarını silkti ve acele etmesi gerektiğini kendine bir kez daha hatırlattı. Adamın önünden ayrılarak oğluna ilerledi. Baba oğul birbirlerine oldukça benzer yüz hatlarına sahiplerdi. Keskin çeneleri, koyu ve düz saçları en belirgin özellikleriydi. Onları ayıran şey, göz kenarlarını saran kırışıklar ve babanın burnunun sol yanında bulunan uzun et beniydi.
Genç adamın şüpheyle kısılan gözlerinin, yeşillerini kapatmasından hoşlanmamıştı. İri eli yumruk olmuş, alnı çizgilerle dolmuştu. Usulca önüne durdu ve mimiklerinin oynamasına izin vermeden elini kaldırdı.
Korkuyordu kadın. Adama dokunduğu an kalp atışları göğsünü daha fazla çalacaktı. İç güdüleri, korkmasını söylüyordu. Her şeyi eline yüzüne bulaştıracaktı. Onu bir kez avı olarak seçmişti, arzusunu nasıl dizginleyecekti?
Tırnağı tenine değdiğinde adamın güçlü eli bileğini kavradı. Kısılı göz kapakları ardına kadar açılmıştı şimdi. Göz bebekleri irileşti. O da korkuyor olmalıydı. Dudakları aralandı... kapandı. Bir süre onu izledi titreyen yeşilleri. Sonra hiçbir şey olmamış gibi indirdi elini. Sonunda itirazlarının önemli olmadığını anlamış mıydı?
Tırnağıyla alnında oluşan çizgilerden birini delerek kaynayan kanına ulaştı. Kalp ritmi kulaklarını davul gibi dövmeye başladı. Soluklandı. Göğsü kabardı. Dudakları iştahla aralandı. Nefesleri düzensizleşirken hırıltılarının önüne geçemedi. Adamla arasındaki mesafe sıfıra indi. Boşta kalan eli, geniş damarının oynadığı boynunu sıkıca kavradı. Çıplak bacağına değen soğuk eli sırtının gerilmesine, katladığı kanatlarının şakkk diye açılmasına neden oldu.
Eli tenindeki ritme ayak uydurup aşağılara doğru indi. Ruhu hazzın doruklarına ulaşmak için çırpınıyordu. Kanadını çekiştiren ağırlıkla durdu. Hırsla geriye döndüğünde kanadını sarsan şeyin savrulduğunu gördü. Görüntü pusluydu. Onu avından ayıran şeyin ne olduğunu anlayamadı.
“Sözünü unutma!” Dedi gür ama korkulu ses. Otların arasından doğrularak silkinen kadının neyden bahsettiğini anlamak için düşünmesi gerekti. Çatılı kaşlarını indirerek önündeki manzaraya çevirdi gözlerini. Genç adamın yeşilleri, donuklaşarak boşalmıştı. Göğsünü avuçlayan elini kaldırdı. Boynuna attığı çiziklerden akan kan damlaları, avucunu ıslatmıştı. Dişlerini sıkarak alnında duran tırnağını daha derinlere sapladı. Düşüncelerini, bataklığa dönen arzusundan ayırarak adamın zihnini boşalttı.
Kendini dizginleme çabası, göğsünün sızlamasına neden oluyordu. Bedeni ona ait olanı almak için çırpınırken aklı, dizginleri elinde tutmaya çalışıyordu. Acele etmeliydi. Daha fazla dayanamayacaktı. Kurguyu avının hafızasına yerleştirerek hızla geri çekildi. Sert ve düşüncesiz hareketi, adamın bilinçsizce dizlerinin üzerine düşmesine neden oldu. Öne savrulan siyah tutamlar, alnını örttü.
Ondan uzaklaşarak sırtını adama döndü. Derin nefesler aldı ve açlığını yatıştırdı. Onu uyaran kadın, sorgulayan gözleriyle karşısına dikilmişti. Huzursuz hissetti. Ancak sadece bir anlıktı bu his. Nasıl olsa bu yaşanmışlıkları hiçbiri hatırlamayacaktı. Rahatladı. Ne kadar aciz göründüğü önemli değildi.
“Buraya gel” Dedi. Kadın usulca yaklaştı. Az önce onu engelleyen sesinin aksine gözlerinde korkudan eser yoktu.
Önünde durduğunda elini kaldırdı. Kanla kaplı tırnağı üçüncü kez indi derine. Biraz önce onu ele geçiren iç güdüleri sessizce köşesine çekilmişti. Böyle durumlarla çok sık karşılaşmazlardı. Zaten ortalama kırk yıl olan ömürlerinde sadece birkaç kişi onları baştan çıkaracak kadar çekici gelirdi. İlkiyle başa çıkmayı başaramadığı için adam ellerinde can vermişti. Ama bu kez hem tecrübeli hem güçlüydü.
“Geliyorlar!” diyerek onu uyaran adamlarından biriyle son kurgusunu tamamladı ve geri çekildi. Ardından zaman kaybetmeksizin yere çöktü. Hala bilinçsiz olan kadının saçlarını yüzünden çekti.
“Kanatları yakın” derken tırnağı ter içinde kalan tenini delmiş ve zihnini boşaltmaya başlamıştı. Son bir günde ne yaşadıklarını hatırlamayacaklardı. Onları bu şekilde bırakmak sürüye zayıf görünmesine neden olacaktı. Ancak onları öldüremezdi de. Yeşiller fark ederse zaten kısa olan ömrü öylece son buluverirdi.
Rüzgar dokunuşlarını sertleştirmeye başladığında kadının alnından çekti elini. Doğrularak ağaçları dinledi. Saçlarını dağıtan rüzgar, tenini okşadı. Burun delikleri irileşti.
“Gidin!” dediğinde boş bakan yeşiller ona çevrildi. Çöktüğü yerden usulca kalkan adam, bilinçsiz kadını kucaklayarak kaldırdı. Yollarından çekilerek geçmelerine izin verdi. Adam ona bakmaksızın önünden geçerek sınıra doğru ilerlemeye başladığında babası ve kadında onun hemen arkasından yola düştü. Basit ve seri adımlarla sürüsünün arasından geçip gittiklerinde hala yanmaya devam eden kanatların yanına ilerledi. Zamanları kalmamıştı. Kanatlarını açarak çırpmaya başladı. Yanan tüylerin külleri savrularak dağıldı. Henüz yanmayanlar alevlere teslim oldu.
Ağaçların arasına dalarak inişe geçen yeşillerin siyah kanatları görüş açısına girdiğinde sırtını sınıra döndü. Kanatlarını gererek henüz gözden kaybolmayan insanları gizledi.
Altı kişiydiler. Öne çıkan liderlerinden gözünü ayırmadan kollarını göğsünde bağladı. Yüzüne yerleştirdiği umursuz gülüşünü vurgulamak için çenesini omzuna yatırdı.
Hemen önünde duran adamın keskin gözleri, kanatlarının bıraktığı açıklığı keşfe çıktı. Alnını saran bağa bakarak hafifçe eğdi başını. Ukala duruşuna rağmen kurallara uymak zorundaydı. Onları selamlamamak başkaldırı olarak görülürdü.
“Onlara zarar verdin mi?”
Liderin gözleri arkasından uzaklaşmış, ona çevrilmişti şimdi.
“Hayır” Dedi. Gece onlara saldırmış olmalarına rağmen hala insanları düşünüyor olması gerçekten sinir bozucuydu.
Kaşları alnını kırıştırarak yükseldiğinde göğsünde duran kollarını çözerek ellerini beline yerleştirdi. Sözlerinin doğruluğunu nasıl sorgulardı?
“Sınırdan uzaklaşın!”
Ellerini belinden çekti. Saçlarını savurarak süratle döndü geri. Gözleriyle sürüsünü uyararak kanatlarına yüklendi. Nasıl olsa yanan kanatlardan geriye bir şey kalmamıştı. Burada daha fazla kalmasına da onlarla muhatap olmasına da gerek yoktu.
Adamları onun ardından gökyüzüne yükselirken liderin şüpheyle bakan gözleri omurgasının sızlamasına neden oldu. Üzerine oturan tedirginlikle kanat çırpmaya devam etti. İnsanların gitmesine izin verdiği için mi yoksa yeşilleri kıl payı atlattığı için mi böyle hissediyordu karar veremedi.