PSİKOLOG

1506 Words
MELEK’İN ANLATIMIYLA Arabaya binip alışveriş merkezinden çıktığımızdan beri, sessizdik. Benim sessizliğimin sebebi, bu kadar çok şey almış olmanın verdiği utançlıktı. Oğlum öleli daha ne kadar olmuştu, toprağı bile kurumamıştı ve ben alışveriş yapmıştım. Hayatımda her şey yolundaymış da bir tek bu eksikmiş gibi. Alahan’ın hevesli hali bir anlığına unutturmuştu bana gerçekliği. Oğlum orada, soğuk toprağın altında yatarken ben Alahan’ın evinde kuş tüyü yatakta yatıyor üstüne bir de alışveriş yapıyordum. Bu ben miydim? Oğlunun toprağı kurumadan, alışveriş yapan, elbise giyip kendini gösteren, rahatça uyuyan… şimdi şimdi tokat gibi çarpıyordu gerçekler yüzüme. Neler yapıyordum ben? Neden böyle davranıyordum? Acılı bir anne böyle mi yapardı? Yapmazdı. Alahan’ın yanında olmak unutturuyordu bana her şeyi. Olmamalıydı bu. Ondan uzak durmam, yaşadıklarımı unutmamam gerekiyordu. Düşüncelerimle gözlerim doldu. Camdan dışarıyı izlemeye başladım. Nereye gidiyorduk biz şimdi? Psikoloğa, evet oraya gidiyorduk. İyi olacak mıydım sanki? Unutacak mıydım bana yapılanları? Ya oğlum, onun acısı ne olacaktı? Aklım karmaşıklaşırken başımı sağa sola sallamaya başladım. Yok yok benim bunları unutmamam lazımdı. Alahan’a döndüm hızla. Camdan dışarıyı izliyordu. “Be..ben gidemem psikolog falan istemiyorum. Bu olanları unutmak…istemiyorum. Eve gidelim.. hayır hayır sen beni Antalya’ya geri götür en iyisi. Evet…evet bu en iyisi. Gideyim ve ölmeyi bekleyeyim..öleyim…” Nefesim kesinleşirken Alahan, hızla yanıma geldi. Başımla birlikte sağa sola sallanan bedenimi tuttu. Sıkıca. “Hayır Melek. Hayır seni bırakmam. İyi olacaksın, sana söz veriyorum iyi olacaksın!” Bedenim dursa da başımı sallamaya devam ettim. “Ben…ben bunu hak ediyor muyum ki? İyi olmak hakkım mı benim? Değil…hayır..değil.” Elleri bedenimi bırakıp yanaklarıma tutundu. Başının sallanmasını durdurup, gözlerimin içine baktı. “İyi olmak en çok senin hakkın, Melek. En çok sen hak ediyorsun.” Gözlerimden yaşları dökülmeye başladı yanaklarıma. Bedenim de zangır zangır titremeye başlamıştı. Üşüyordum. Ama soğuktan değildi bu üşüme. İçimdeki duyguların soğukluğundandı. “Oğlumun toprağı kurumadan, alışverişe gidiyorum. O soğuk toprağın altında yatarken ben burada rahat bir yatakta yatıyorum. Taşın üzerinde yatmalıyım ben! Ben nasıl bir anneyim? Hangi anne böyle yapar?” Transa girmiş gibiydim. Kendimi durduramıyordum. “Sen benim gördüğüm en iyi annesin, Melek. Ve ilerleyen zamanlarda da öyle olmaya devam edeceksin.” Yanaklarındaki ellerini çekip sarıldı bana. Sımsıkı, bırakmak istemiyormuş gibi. O sarılınca, titremelerim yavaştan terk etti bedenimi, nefeslerim düzelmeye, göz yaşlarım durulmaya başladı. Gözlerimi kapattım. Kokusu burnuma dolmaya başlamıştı. Beynimdeki düşünceleri susturuyordu sanki. Bu koku benim düşüncelerimin uyuşturucusu olmuştu. Düzenli nefes almalarımla burnuma dolan, kokusuna bıraktım kendimi. “Sen benim, uzun zamandır beklediğimsin, Melek. Nasıl bırakırım seni? O gün, o uçurumda sen benim elimi tuttun ya, ben ölsem bırakmam artık bu eli. Beni bırak deme bana! Gerekirse sevme de beni ama gitmeyi aklından çıkar.” Sözleriyle kalbimin atışı hızlanırken, sessizce geri çekildim. Söylenecek bir şey yoktu. Ne diyebilirdim ki? Böyle güzel seven bir adama ne denirdi? Araba yavaşlamaya başlarken, Alahan yanımda oturmaya devam etti. Sanırım söylediklerimden sonra yanımdan bir an olsun ayrılmak istemiyordu. Eli titrekçe ellerimi tuttu. Ama o kadar hafif tutuyordu ki, her an çekeceğimden korkar gibiydi. Araba durup da kapısı açılıncaya kadar çekmedim elimi. Kapı açılınca, Hamza bize baktı ama başını hemen çevirdi. Alahan’ın elimi tutan eli sıkılaşırken yerinden kalktı. “Hadi gidelim. Seni iyi edelim.” Yutkunurken yerimden kalktım, önce o arkasından da ben indim. Önümüzdeki binaya baktım. Bir psikolog ismi vardı sadece. Zahir Kurtuluş. Binaya doğru yürüyüp içeri girdik. Alahan önümden gidiyordu ve elimi sıkı sıkıya tutuyordu. Her an kaçabilecekmişim gibi. Asansöre binip, üç kat yukarıya çıktık. Zahir Kurtuluş yazan kapının önüne geldiğimizde, biraz daha yakına çekti beni, ardından zile bastı. Bir kaç saniye sonrası kapı açıldı. Alahan’ın yaşlarında, ve çok olmasa da yapılı gözlüklü bir adam vardı karşımızda. Bana kısaca bakıp Alahan’a döndü. Döner dönmez de yüzüne bir gülümseme yerleşti. “Vay, arkadaşım. Hoş geldin.” Alahan da ona aynı gülümseme ile karşılık verdi. “Hoş bulduk arkadaşım.” Alahan elimi bırakmadan içeri doğru ilerledi ve Zahir beyle samimi bir şekilde sarıldılar. Sarılmaları bitince bizi içeriye buyur etti, Zahir bey. Eski anılarından bir konuşma içerisine girdiler. Bende yanlarında duruyordum, sessizce. Zahir beyin bakışları, arada tutuşmaya devam eden ellerimize kayıyordu. Alahan halen sıkıca tutuyordu elimi. Bende biraz çekingen hissettiğimden çekmemiştim elimi. Sohbetleri bitince Alahan’ın bakışları beni buldu. “Zahir, sana benim için çok değerli birini getirdim. Adı Melek. Zamanında benimle konuşup, dinlediğin gibi onu da dinle. İyi edebilir misin bilmem ama içindekilerden kurtulmasına yardım et.” Zahir beyin bakışları beni buldu. “Alahan, bu kendi içinden gelmezse ben bir şey yapamam. Ama elimden geldiğince yardım etmeye çalışırım.” İçimden geliyor muydu iyi olmak? Yaşadıklarımı unutmak, kaç konuşmaya, kaç seansa sığardı? Başımı eğip yere bakmaya başladım. Alahandan bir iç çekme sesi geldi. Elimi biraz daha sıktı güven vermek ister gibi. “Melek hanım, isterseniz odama geçelim sizinle. Alahan burada beklesin. Biraz konuşalım mı, ne dersiniz?” Yutkundum. Nefes alışlarım hızlandı. Alahan’a baktım. Bir kez başını salladı git hadi der gibi. Elini bırakıp yavaşça kalktım ayağa, Zahir beyde ayağa kalkmış eliyle odasını gösteriyordu. Gözlerimi kapatıp olmayan cesaretimi topladım. Ve odaya doğru yürüdüm. Zahir bey ile odaya geçtiğimizde kapıyı kapattı. Yanımdan geçip koltuğuna otururken, bana da oturmam için masasının önünde bulunan tekli koltuklardan birini işaret etti. “Buraya oturabilirsiniz, Melek hanım.” Bir kaç adım atıp koltuğa oturdum. Odaya bir bakış attım. Canlı renklerin bulunduğu, insanın kendini rahat hissedebileceği bir yerdi. Karşılıklı iki tane tekli koltuk vardı. Birinde ben oturuyordum. Hemen tekli koltukların yanında da üçlü bir koktuk vardı. Masasının üzerinde az bir eşya vardı. Sanırım gelenlerin dikkatinin dağılmaması içindi. Duvarlar boştu. Sadece akıp giden zamanı gösteren asılı bir saat vardı duvarda. Bakışlarım ellerime indi. “Konuşmaya istediğiniz zaman başlayabilirsiniz. Kendinizi kasmayın ve hazır olduğunuza karar verdiğinizde başlayın.” Konuşması biterken ellerime bakmaya devam ettim. Ne kadar zaman geçti bilmem, içimdeki düşünceler kendini göstermeye başlamıştı bile. Arabadaki hallerim gün yüzüne çıkmayı bekleyen sırlar gibi bedenimde kendini ortaya çıkarmaya başlamıştı. Sessizlik benim zehirimdi. Her sessizlikte bir parça daha düşüncelerimde kayboluyordum. Başımı sallama isteğimi çok zor bastırıyordum. Nefesim kesinleşmeye başladı. Bedenimdeki titremeyi önce elimde hissettim. “Melek hanım. Melek hanım, bana bakın lütfen. İçinizdeki düşünceleri anlatın bana. Susmayın.” Başımı zorlukla ona çevirdim. Konuşmak için ağzımı açmıştım ki, gelen tuzlu tatla ağladığımı anladım. Ben ne ara ağlamaya başlamıştım? “Benim ölmem gerek. Yaşamamalıyım. Oğlum da gitti zaten. Yine yalnız kaldım.” Sakince konuşmaya başladı, Zahir bey. Dudaklarında bir gülümseme yüzünde anlayışlı bir ifade vardı. “Yalnız değilsiniz. Alahan var yanınızda. Neden yaşamak istemiyorsunuz? Oğlunuz öldüğü için mi?” Başımı hızlı hızlı salladım. “Evet oğlum öldü. Yaşamam anlamsız.” Yüzündeki anlayışlı ifade bozulmamıştı. Yavaşça kafasını salladı. “Peki, oğlunuz da ölmenizi ister miydi? Pes etmenizi.” Oğlum bunu ister miydi? Kendimi öldürmemi? Hiç düşünmemiştim bunu. Duruldum bir an. “Hayır. İstemezdi.” Hafif bir sesle güldü. “O zaman siz neden ısrarla ölmek istiyorsunuz? Oğlunuz bunu istemiyor, peki neden arkasından gitmek istiyorsunuz?” Tek başımaydım çünkü. Gitmezsem yaşayamam diye düşünüyordum. Ama şimdi Alahan vardı yanımda. Yalnız değildim. “Ben yalnızdım. Ne yapacağımı bilemedim. Ama şimdi Alahan var. Doğru ama o bana acımı unutturuyor. Uzaklaşmam gerek ondan.” Kaşları biraz çatıldı. “Size iyi gelen birinden neden uzaklaşmak istiyorsunuz? Acılarınızı unutmak iyi değil mi?” İyi miydi? Acılarımı unutmak iyi miydi? Değildi. Hayır bu iyiydi. Gözlerim kısıldı. Acılarımı unutmak…iyiydi. İyi bir şeydi. “İyi. İyi bir şey. Kim acılarla yaşamak ister ki?” Onunda bana bakan gözleri kısıldı. “O zaman siz neden iyi olmak istemiyorsunuz? Sizin hakkınız değil mi iyi olmak?” Hakkım mıydı? Bu soru benim hayatımdan çıkalı uzun bir zaman olmuştu. Ta en başından kendimde hiç bir hak görmemiştim. Ama…ama oğlum, o isterdi iyi olmamı. “Sanırım, benimde hakkım.” Bir kaç dakika bana baktı. Kafasında bir şeyler tartıyor gibiydi. “İyi olmak herkesin hakkıdır, Melek hanım. Acılar elbetteki olacak hayatımızda. Ama bu duygulara bağımlı olmamak da gerek. Acını yaşadıktan sonra gülebilmek bizi normal bir insan yapar.” Gülmek. Kaç gündür içimden gelerek gülmüyordum. Kırk beş gün. Kırk beş gündür sadece acı vardı içimde. Ellerim titredi. Bakışlarım ellerime indi. “Ben kırk beş gündür gülmedim hiç. İleride gülebilir miyim? Buna hakkım var mı?” Sıcak bir gülümseme bahşetti bana. “Elbette var, Melek hanım. Gülmek kimseye yasak değil. Şimdi güldüğünüz bir anı tasarlayın kafanızda.” Bir süre sustum. Gözlerimi kapattım. Gülebildiğim bir anı canlandırdım zihnimde. Gülerek kendime aynadan baktığım. İyileşmiş biri olarak. Güzeldi. Sonra yanıma Alahan geldi. O da gülümsedi. Sarıldı. Çenesini omzuma dayarken, aynadaki halimize bakıp güldü. Bende onunla güldüm. Gözlerim hızla açıldı. Bir anı kur demişti Zahir bey ama Alahan neden vardı orada? Ben onu düşünmemiştim. Birden gelmişti. Bedenimden hafif bir titreme geçti. Başımı çevirip Zahir beye baktım. “Hayal ettim ama olmaması gereken biri hayalimize girebilir mi?” Gülümseyerek baktı bana. “Girebilir tabii ki. Beynimiz bir hayal kurarken, en güvendiklerimizi de o hayallere ekleyebilir. Çünkü bilinçaltımıza işlenmiştir bu.” Demek Alahan’a güveniyordum. Kendimi onun yanında rahat hissetmem bundandı. “Ben biraz düşünmek istiyorum. A-ama burada değil.” Anlayışla başını salladı. “İsterseniz biz Alahan beyle bir seans planı oluşturalım sizin için. İstediğiniz zaman gelebilirsiniz.” Başımı salladım usulca. Yerimden kalktım. Kapıya vardığımda beklemeden açtım. Alahan anında ayaklanmıştı. “Zahir bey, seninle konuşmak istiyor. Ben burada bekliyorum.” Başını sallayarak yanıma geldi. Elini kaldırıp usulca yanağımdaki kuruyan göz yaşına dokundu. Hafifçe sildi. Elini indirirken gülümsedi. Sıcacık bir gülümseme. Yanımdan geçip odaya girdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD