ŞEFKAT

1350 Words
MELEK’İN ANLATIMIYLA Yemyeşil bir kırda oğlumla koşuyorduk. Çok mutlu, huzurlu bir andı. Papatyalardan taç, kır çiçeklerinden buketler yaptık. Ama birden…birden hava değişti. Kırlar ayaklarımın altından akıp gitti. Ortalık puslu gri bir dumanla kaplandı. Yalnızca bir an sonra, oğlumun mezarı başında, cesedine sarılıyordum. Mezarı kontrolsüzce açılmış, topraklar yığın yığın etrafa saçılmış, bende yavrumun kefenli bedenine sanki onu saklamak ister gibi sarılıyordum. Başımı kaldırıp baktığımda, Salih’in annesi ve babası tiksinti dolu bir ifade ile bakıyorlardı bana! Hemen yanlarında Salih ve sevgilisi de vardı. Salih’in bakışları boş ifadesizdi ama o kadının dudakları zevkle yukarı kıvrılmış, alaylı bir ifade yüzüne yansımıştı. Zafer kazanmış bir edayla bakıyordu. Gözyaşlarım her geçen an daha da şiddetli bir halde yanaklarımdan akarken, oğlumu bağrıma daha sıkı bastırdım. Gri duman yavaşça koyulaşıp siyaha dönerken, birden ortadasından biri çıktı, Alahan. Sert ve kararlı adımlarla bize doğru geldi. Elini uzattı, tutmam için. Gözleri bunu yapmam için bana haykırıyordu resmen. Bir elimi tam ona uzatmak için kaldırmıştım ki, şiddetle geriye doğru savruldum. Oğlum kollarımdan alındı. Hareket etmek için debelenmeye çalıştım ama sıkıca tutuluyordum. Çığlık çığlığa bağırmaya başladım. Duman yavaşça dağılmaya başlarken, gözlerimi hızla açtım. Bir an nerede olduğumu anlayamadım. Anılar hafızama yavaş yavaş dolmaya başlarken Alahan’ın evine geldiğim zamanı hatırladım. Nefes nefese yatakta oturur pozisyona geldim. Sırılsıklam terlemiştim. Aynı şekilde gözyaşlarımda gelen yanaklarımdan çeneme oradan da boynuma doğru akıyor, terle birbirine karışıyordu. Yeni bir ağlama krizine girerken odanın kapısı hızla açıldı ve Alahan, içeri girdi. Anında yanıma gelip yatağa oturdu ve beni kendisine çekip sarıldı. Terli olmamı ya da tuzlu suyun kıyafetini mahvetmesine aldırmadan, yüzümü göğsüne bastırdı. Kendimden geçercesine ağlamaya devam ettim bir süre. Hiç bir şey söylemeden sırtımı hafifçe okşayarak bana sarılmaya devam etti. Gözyaşlarım dinmeye başlarken, sığındığım kollardan ayrılmadım. Birine sığınmak böyle bir şey miydi? Sorgusuzca yanında olunması, destek çıkılması böyle mi hissettiriyordu insana? Tek kelime edilmeden, bir sarılma, insanın içini bu denli rahatlatır mıydı? Ne kadar o halde kaldık bir fikrim yoktu. Yavaşça geriye doğru çekilip temasımızı kestim. İstemsizce başım yeri doğru eğildi. Utangaçlık değilde, hissettiğim bu tuhaflık yüzünden ne yapacağımı bilememekten yapmıştım bunu. Alahan, hafifçe parmak uçları ile çeneme dokunup nazikçe kaldırdı başımı. Kırılacak değerli bir eşyaymışım gibi davranıyordu. Doğrudan gözlerimin içine baktı. Gözlerinde gördüğüm duygular o kadar güçlüydü ki, takılı kaldım siyah harelerinde. “Kabus gördün, değil mi?” Usulca başımı salladım. O görüntüler yeniden hatırıma gelirken, konuşacak imkanım yoktu. “Kabus görmeyeceğini garanti edemem ama her zaman sana destek olacağım, Melek. Bana istediğin kadar sığınabilirsin.” Bu sözlerin benim için söylenmesi, hem de içten bir şekilde olması, kalp ritmimi değiştirdi. Sözlerinin arkasında durduğu belli ediyordu kendini. “Benim için, bu sözlerin ne kadar değerli olduğunu biliyor musun? Seni henüz tanımıyorum ama sözlerinin doğru oluşundan emin gibiyim.” Elleri çenemi nazikçe okşamaya başladı. Vücuduma bir titreme yayıldı anlık. “Kelimesi kelimesine arkasındayım sözlerimin. Sen, benim kıymetlimsin Melek.” Beni hayatında nasıl bir yere koymuştu böyle. Hiç kimsenin kıymetlisi olmamıştım ben. Titrek bir nefes çektim içime. “Nasıl beni hayatımda böyle bir yere koyarsın? Ne kadar tanıyorsun ki, beni?” Dudakları hafifçe kıvrıldı. Kısa bir an konuşmadı. Sanki bir şeyler hatırlıyor gibiydi. “Ben seni uzun zamandır tanıyorum, Melek. Kendini biraz toparladığında istediğin gibi anlatabilirim. Ama öncesinde eğer izin verirsen sana bir psikolog ayarlamak istiyorum.” Psikolog. İyi olabilir miydi, benim için? Yabancı biriyle konuşup, dertleşmek, tavsiye almak işe yarar mıydı? “Benim için bütün bunları yapman, borcumu nasıl öderim?” Gözleri hafifçe kısıldı hesap yapıyordu galiba. “Bunu da zamanı geldiğinde konuşuruz ama bana hiç bir borcun yok. Sadece benim senden bir isteğim olacak!” Nasıl bir isteği olabildi ki? Verebilecek tek bir şeyim yoktu. Yataktan ağırca kalktı. “Çalışanlardan biri senin için kıyafet getirecek. Bir duş al ve rahatla. Sonra akşam yemeği için aşağı gel.” Konuşmasını bitirip arkasını döndü. Kapıya varmıştı ki kafasını hafifçe bana çevirdi. “Yarın, senin için alışveriş yapmaya gidelim. Birlikte.” Kapıyı açıp dışarı çıktı ve ardından kapıyı kapattı. Ne hissetmem gerektiğini şaşırmıştım artık. Bu davranışlar yabancıydı bana ama bir o kadar da alışıldıktı sanki. Alahan’ın dediği gibi, genç bir kadın çalışan bana bir elbise ve iç çamaşırı getirmiş, konuşmadan bırakıp gitmişti. Banyoya ilerleyip üzerimdekilerden hızlıca kurtulup suyun ısısını ayarladım. Sıcak su başımdan aşağı, vücudumu rahatlatarak yayılırken, zihnimi bütün düşüncelere kapattım. Yaklaşık yarım saat durmuştum suyun altında. Havluya sarınıp duştan çıktım ve kurulanıp, çalışanın getirdiği kıyafetleri giyindim. Aklıma bir an, bu kıyafetleri kimin almış olabileceği geldi. Alahan mı almıştı? Bedenime bir sıcaklık yayıldı. Hızla kafamı iki yanıma salladım. Olmazdı değil mi? Saçma düşüncelerimi beynimden kovalamak ister gibi ellerimi kafamın iki yanında salladım. Saçlarımı havlu ile biraz kurutup taradım ve önce banyodan ardından odadan çıktım. Merdivenleri ağır ağır inip, sabah geldiğimizde kahvaltı yaptığımız salona geçtim. Yemek hazır bir şekilde masanın üzerinde duruyordu. Alahan, koltukta oturmuş, elindeki tablete bakıyordu. İşle ilgili olmalıydı. Bana dönüp geldiğimi görünce yerinden kalktı ve masaya gelip sabah oturduğu yere oturdu. Bende hemen onun solundaki benim için servis açılmış yere oturdum. Bir kaç dakika, bakışları saçlarıma takıldı ama bir şey söylemedi. Önümdeki tabağı alıp, kendi elleriyle doldurdu. Ardından önüme bırakıp aynı işlemi kendi tabağına yaptı. Kısa bir duraksamanın ardından, “Afiyet olsun.” diyerek yemeğine başladı. Bende kaşığımı alıp yemeğimi yemeye başladım. Konuşmadan geçmişti yemek. Zaten konuşsam da ne diyeceğimi bilmiyordum. Biten yemeğin ardından masadan kalktı ve elini uzatıp tutmam için bekledi. Yutkunarak elimi uzatıp eline bıraktım. Yavaşça sıktı elimi ve kalkmam için hafifçe çekti. “Saçlarını kurutmamışsın. Kurutalım.” O önde ben arkada, elim halen elinde önce dışarı ardından merdivenlerden üst katlara doğru çıktık. Benim kaldığım odayı es geçip, kendi odası olarak belirttiği kapıya vardık. Hiç tereddüt etmeden açtı ve kendiyle birlikte beni de odaya girdirdi. Yanında duruyordum şimdi. Arkasına dönüp sağ eli ile kapıyı kapattı sol eli elimdeydi. Önüne dönüp, yatağına doğru yönlendirip oturmamı sağladı. Genellikle koyu tonlardan oluşan bir odası vardı. Yatağı benim yattığım odadaki yataktan daha büyüktü. Yatağın tam karşısında bir çalışma masası ve orta büyüklükte bir kitaplık vardı. Sanırım bazı zaman burada çalışıyordu. Yine iki farklı kapı vardı. Biri banyo diğeri kıyafet odası olmalıydı. Odada sert, erkeksi ama ortama uyan bir parfüm kokusu vardı. Alahan’ın bana sarıldığı zaman aldığım parfümünün kokusu. Açıkça söylemek gerekirse, ona yakışan bir kokuydu. Eline saç kurutma makinesini alıp, yatak başlığının hemen yanında bulunan, prize taktı ve çalıştırdı. Elleri nazikçe saçlarıma dokunmaya başladı. Yavaş yavaş ayırıyor makineyi fazla yaklaştırmadan saçlarımı kurutuyordu. Gözlerim yaşadığım anın uyuşukluğu ile kapandı. Birinin saçlarını kurutması ne kadar da güzeldi. Saçlarımın yeterince kurulduğundan emin olunca makineyi kapattı. Gözlerimi açmak istemiyordum. Biraz daha böyle kalmak ve bu anın tadını çıkarmak yapmak istediğim, tek şeydi şu an. Tam gözlerimi açacakken, saçlarımda bir tarak hissettim. Alahan, nazikçe saçlarımı tarıyordu. Gözlerim anında doldu. Yetimhanede kalırken, hep annemin saçlarımı taradığını hayal ederdim. Bir göz yaşı yanağımdan aşağı doğru süzüldü. Hafifçe iç çektim. “Yetimhanede kalırken hep hayal ederdim, annem saçlarımı tarasa nasıl hissederdim diye. Bu çok güzel bir hismiş Alahan. Teşekkür ederim.” Kısacık bir an durdurdu elini ama hemen devam etti. “Ben, senin saçlarını hep, kuruturum, tararım Melek. Sen iste sadece.” Dudaklarımda bir tebessüm belirdi. Bu adam, benim karşıma iyi ki çıkmış dedim içimden. Daha tanımıyordum belki ama kalbim yavaşça ona doğru akıyordu. “Teşekkür ederim Alahan.” Saçlarımdan tarağı çekip, kollarını omzuma sardı. Ama öyle bir sarmıştı ki, incinmemden korkan biri gibi. Tereddütlü değildi ama uzaklaşmamı da istemiyor gibiydi. Rahatsız olacağımı düşünüp kollarını ayırdı. Bu kadar beni düşünmesi saygı duyması içimde tarif edilemez bir duygu yarattı. Yataktan kalkıp ona döndüm. Gözleri gözlerimdeydi. “Ben tekrar teşekkür ederim. Gitsem iyi olacak. Kendi odama.” Sarılması hakkında bir şey söylememem ona rahat bir nefes aldırdı. “Yarın alışverişe gideceğiz. Unutma, lütfen.” Başımı onaylayarak salladım. Hayır desem ne olacaktı ki? Hiç bir şeyim yoktu yanımda zaten. Cümlesi bir emir gibi gelse sende daha çok, lütfen itiraz etme seninle ilgilenmeme izin ver der gibiydi. “Tamam. Gideriz.” Arkamı döndüm kapıya yaklaşırken durdum ve dönüp ona baktım. Öylece beni izliyordu. Yüzünde bir mutluluk vardı. “İyi geceler, Alahan.” Dudaklarına bir gülümseme yayıldı. “İyi geceler, Melek.” Önüme dönüp kapı koluna uzandım. Açıp dışarı çıktım. Yavaşça kapıyı kapattım. Odama geldiğimde, az önce yaşadığım uyuşukluğun sebebiyle uykum gelmişti. Yatağıma yattım. İlk defa o gece hiç bir şey düşünmeden; ölümü intiharı, oğlumu düşünmeden sadece az önceki, saçlarımın tarandığı anı düşünerek gözlerimi kapattım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD