Oğlumun cenazesini kefenleyip, ellerime verdiler. Ne yapacağımı ne edeceğimi bilemeden bir müddet kefenli haline sarılıp kaldım. Ardından hastanenin cenaze aracının olduğu yere ilerleyip, şoförü buldum. Durumumu anlatıp beni bir mezarlığa bırakmasını rica ettim. Bu işlerden anlayıp anlamadığımı sordu. Anlamadığımı söyledim. Elimde oğlumun cenazesi ve ölüm belgesiyle bekliyordum. Cenaze aracında bulunan, tabutu açtı ve oğlumu kucağımdan alıp, tabuta yerleştirdi. Ardından bana da binmemi söyleyerek, bir kaç yere gidip gömü için izin alacağımızı adının Yasin olduğunu, söyledi. Tam aracı hareket ettirmişti ki, hastane kapısından çıkan iki kişi dikkatimi çekti. Salih’in anne ve babası. Arkalarından bir sedye geliyordu. Sanırım üzerinde Salih vardı. Sedyenin yanında da o kadın, Banu elinden tutmuş, sedye ile beraber yürüyordu. Dün gece başka bir hastaneye götüreceklerini söylemişlerdi. Dudaklarıma acı bir gülümseme yayılırken, kafamı ağır ağır sağa sola salladım. Bakışlarımı o taraftan çekip önüme döndüm. Yasin ağabeyin yardımı ile cenaze işlemleri ile ilgili gidilmesi gereken yerlere gittik. İzinleri aldık, mezarlık müdürlüğünden de yer izni alarak mezarlığa doğru ilerledik. Yoldan geçerken mezarlığa yakın olan bir camide durduk Yasin ağabey arabadan inerek camiye girdi ve imama durumumu anlattı. İmam öğle namazını kıldırdıktan sonra, cenazeyi gömmek için geleceğini söyledi. Yasin ağabey yeniden araca bindi, mezarlığa vardık. Elimizdeki belgeleri bekçiye gösterip oğlumu gömüleceği yere götürmesini istedik. Götürdü. Acı içinde zemine baktım. Bundan sonra oğlum burada mı yatacaktı? Soğuk olmaz mıydı, burası? Gözyaşlarımı elimle silip, bekçi amcaya döndüm.
“ Amca, kazma kürek var mıdır burada acaba? “
“ Var da ne yapacaksın kızım? “
“ Oğlumun mezarını kazacağım. “
Adam bana bir müddet baktı ardından durduğu yerde dönüp yürüyerek yanımızdan uzaklaştı. Az sonra da elinde bir kazma kürekle geri geldi. Hemen koşup kazmayı aldım ve geri yerime gelerek, toprağa sapladım. Yavaş yavaş kazmaya başladım. Arada bir durup küreği alıyor çıkan toprakları kenara atıyordum.
“ Kızım senin kimin kimsen yok mu? Oğlunun babası nerede? “
“ Yetimim amca ben. Kimsem yok. Kazada eşim de yaralandı. Ailesi aldı götürdü onu başka bir hastaneye. Zaten de beni aldatıyormuş! Ailesi de istemiyordu beni, en başından beri. Bir çocuğum vardı işte kimsesizliğime ortak olan, onu da ölünce kefenleyip kucağıma verdiler. “
“ Bu böyle olmaz ki! Senin bunu kazman çok uzun sürer. Torunlarının cenazesine neden gelmedi bu insanlar? Adam falan tutsaydın bari. Kızım mezarı kazmak için! “
“ Verecek param yok amca kimseye. Kendim yaparım ben. Elimden bu kadarı geliyor işte. Bir laf vardır amca, affedersin söylemek biraz rahatsız edici, öküz öldü ortaklık bitti. Öyle bir şey bu da. “
“ Nasıl kötü insanlara denk gelmişsin kızım sen? Allah bundan sonraki hayatında yardımcın olsun! İyi insanlarla karşılaştırsın seni. Olmaz öyle şey. Ver bakalım sen bana o kazmayı. Ben kazarım. “
Bekçi amca yanıma gelip elimden kazmayı aldı ve kazmaya başladı. Cenaze arabasının şoförü de küreği aldı. Yarım saatte benim kazdığımın üç katını kazmışlardı bile. Az sonra ileriden cami imamının geldiğini gördüm. Yanında üç beş kişi daha vardı. Onlar da yanımıza gelip selamlaştıktan sonra kazmaya yardım ettiler. El birliği ile oğlumun mezarını hazırladık. İmam dua etmeye başladı, iki kişi oğlumun bedenini mezara yerleştirdiler. Ardından tahtaları da koyup, üzerine toprak atmaya başladılar. Bende elime küreği aldım, ağlaya ağlaya atmaya başladım topraklarını. Hayatım yine en başına dönmüştü. Yine kimsesiz kalmıştım. Bunu oğlumun öldüğünü söyledikleri zaman da biliyordum ama şimdi her bir kürek toprak attığımda bir parça daha hissediyordum, yavrumun ellerimden kayıp gittiğini.
Üzeri tamamen örtüldüğünde, hoca duasını daha yüksek sesle etmeye başladı bizde ellerimizi açarak duaya katıldık. Dua bitince imam artık gitmem gerektiğini söyledi. Arkamı yavaşça döndüm ve ağır adımlarla oğlumun mezarından uzaklaşmaya başladım. Ama hiç gitmek istemiyordum ki ben. Nasıl bırakırdım onu burada, o soğuk mezarın içinde? Keşke dedim içimden, keşke biraz daha öpüp koklasaydım, beşiğinde yatırmak yerine koynumda uyutsaydım, bazen uyumadığında kızmak yerine, bağrıma daha çok bassaydım. Yüreğim öyle bir yanıyordu ki, ne olursa olsun geçmezdi yangını. Yüreğimin büyük bir parçasını da oğlumun mezarına bırakmıştım. Çıkışa geldiğimizde yardımı dokunan herkese bir bir teşekkür edip, helallik aldım. Cenaze arabasının şoförü yanıma gelip gideceğim yere kadar bırakabileceğini söyledi. Usulca başımı salladım. Yine arabaya bindik. Konuşmadan gittik. Yüreğimin yangını her geçen dakika daha da artıyordu sanki. Evimin olduğu mahalleye yakın bir yere varınca ineceğimi söyledim. Teşekkürümü edip indim ve evime doğru bitik adımlarla yürümeye başladım.
Anahtarımla kapıyı açıp içeri girdiğimde, şöyle bir etrafa bakındım. Yer yer oğlumun oynadığı oyuncakları, bir kaç kıyafeti, battaniyesi. Ağlayarak kıyafetlerini elime alıp öpüp kokladım. Hala mis gibi kokuyordu, oğlum gibi kokuyordu. O gece ağlaya ağlaya, oğlumun kıyafetlerini koklaya koklaya uyudum.
Artık zaman kaybını yitirdim desem doğru olurdu. Kaç gündür evdeydim kaç gündür ağlıyordum, hiç bilmiyorum. Ama bir sabah oğlumun kıyafetlerindeki kokusunun kaybolmaya başladığını fark ettim. Bir insan öldüğünde önce kokusunu unuturmuşuz. Yavaş yavaş beni tamamen terkediyordu oğlum. Deli gibi evin içinde bir o yana bir bu yana gitmeye başladım. Sonra aklıma bir fikir geldi. Oğlumun kıyafetlerini alıp, ona özel aldığım deterjanla yıkadım. Bu sefer tamamen gitti kokusu. Kendimi banyoya atıp oğlumun şampuanıyla saçlarımı yıkadım ama onun gibi olmadı, kokmadı saçlarım. Oturup hüngür hüngür ağlamaya başladım. Öylece de uyuyakalmışım.
Bir rüya görmeye başladım. Oğlum kollarımdaydı. Etrafa gülücükler saçıp saçlarımla oynuyordu. Yüzünü gözünü her bir milimini ayrı ayrı öptüm kokladım. Ellerini öptüm sonra. Öptükçe öptüm. Sarıldıkça daha çok sarıldım. Ardından başımı kaldırdığımda çok güzel bir kadın geldi yanıma. Kollarını uzattı oğlumu almak için. Vermek istemedim, sıkı sıkıya sarıldım. Gülümseyerek bakmaya ve kollarını o şekilde tutmaya devam etti. Son vedaydı bu oğluma. Biliyordum. Tekrar tekrar öptüm ve gözyaşları içinde uzattım oğlumu. Kadın oğluma gülümseyerek bakıp kollarıyla sardı. Oğlum kadına bakarak güldü. Arkasını dönüp gitti kadın. Hıçkırarak ağlarken arkalarından bakmaya devam ettim.
Kapının şiddetle vurulmasıyla irkilerek uyandım. Ayılmaya çalışırken, kapı tekrar tekrar vurulmaya devam ediyordu. Göz yaşlarımı ellerimle sildim. Yerimden kalkarak kapıyı açtım. Salih’in annesi ve babası gelmişti.
“ Çekil kenara oğlumun eşyalarını almaya geldik. “
“ İyileşti demek. Oğlumu öldürüp kendisi yaşamaya devam ediyor yani öyle mi? “
“ Olan oldu yapacak bir şey yok! Oğlum yaşıyor ya gerisini umursamıyorum. Severdim torunumu yalan yok ama senin gibi bir annesi olacağına bu dünyada hiç olmasın daha iyi. “
“ Ya sen nasıl bir insansın? Nasıl bu kadar kötü olabilirsin? Ölen benim evladım! Senin gibi bende bir anneyim. Şimdi karşıma geçmiş, anneliğini unutup bana bunları nasıl söylersin? Evladımı kaybettim ben, canım yanıyor. Sen hala beni kimsesizliğimden vuruyorsun. Ben mi istedim böyle olmasını. Kundakta iki günlük bebekken bulmuşlar beni. Ne suçum vardı da annem bile bir kez emzirmeden beni bıraktı? Küçücük bir bebekken terkedilmek benim suçum mu? Ama siz be anlarsınız zaten? Evime giremezsiniz. Oğlunuzun eşyalarını mı istiyorsunuz bekleyin o zaman. “
Kapıyı yüzlerine kapatıp yatak odasına koştum. Dolabı açıp Salih’in ne kadar kıyafeti varsa hepsini elime alıp yeniden kapıya gittim kapıyı açıp ayaklarının dibine attım elimdekileri. Yeniden içeri gidip kalanları da toparladım yine getirip attım. Son bir kere daha gidip diş fırçası bile kalmayacak şekilde bütün her şeyini aldım Salih’in, yine ayaklarının dibine atıp, kapıyı yüzlerine kapattım. Camdan bakmaya başlarken kadın ve adam söyle söylene eşyaları yerden toparlıyorlardı. Yerde hiç bir şey bırakmayana kadar toparlayıp arabaya koydular ve çekip gittiler. Bir kere daha bu kötü dünyada kalmak istemediğim kanaatine varıyordum. Kendi hayatıma da son verecektim ama önce oğlumun kırkının çıkmasını bekliyordum. Son bir kez oğlum için helva yapıp dağıtacak sonra bende onun yanına gidecektim. Ölmem en iyisiydi. Hem belki bu sefer kimsesizliğim başkalarını rahatsız etmezdi. Gittiğim yerde oğlum beni bekliyordu çünkü.