Şok içinde bana bakakaldılar. Zengin insanlara gücüm yetmezdi ki benim. O yüzden bende ağzıma geleni söylemekten başka bir şey yapamıyordum. Saygımı bir kenara bırakmıştım artık. Bana hepsi de hakaret etmeye başladı. Umurumda bile değildi. Bir kaç kere yanımıza gelen hemşirelerin sessiz olun uyarılarına bile uymadan ağızlarına gelen ne varsa söylediler. Sonradan da bu kadar saygısızlıktan sonra burada duramayız deyip gittiler. Halen ağlamaya devam ederken bir haber bekliyordum. Oğlum iyileşir iyileşmez de onu da alıp buralardan gidecektim. Şimdi aklıma geliyordu oğlum sürekli siyah saçlı bir periden söz ediyordu. Demek o Banu’ydu. Evimize bile sık sık gelmiş, oğlumu bile görmüştü kadın. Birlikte zaman bile geçirmişlerdi. Zaten son zamanlardaki bana karşı olan ilgisiz halleri dikkatimi çekmişti ama işle ilgili stresleri olabileceği için üzerinde pek durmamıştım. Bunaltmak istememiştim. Beni aldattığı içinmiş meğerse. Bunları düşünmeyi beynimin uzak bir köşesine kaldırarak oğlum için dualarıma devam ettim. Hiç kimsem yoktu şu hayatta, bu zamana kadar Salih vardı bir de oğlum. Şimdi Salih’in aslında hiç olmadığını öğrenmiştim. Oğlumu da almaması için yalvarıyordum Allah’ıma. Yaklaşık geçen bir kaç saatin ardından, hiç bir haber veren olmamıştı gelip. Ağlayışım ve umutla beklemelerim devam ederken birden ortalık hareketlendi. Bir kaç doktor hızlıca yoğun bakıma koştu. Arkalarından da hemşireler. Yüreğim ağzımda beklemeye başladım bu seferde. Bir yanımda, senin oğlumdan başka hastalarda var içeride, belki ona gitmediler sakin ol biraz diyordu. Ama kalbimdeki sıkıntıda bir türlü hafiflemiyor aksine daha da artıyordu. Yarım saatin ardından ter içinde orta yaşlı erkek bir doktor çıktı yoğun bakımdan. Maskesini çıkartarak yanıma geldi. Başı yerde yüzüme bakmıyor. O an anladım oğluma bir şey olduğunu. En sonunda derin bir nefes alırken başını kaldırdı, gözlerimin içine baktı.
“ Başın sağolsun kızım. “
Dünyam durdu o an. Başım dönmeye gözlerim kararmaya başlarken ve yere düşerken beynimde dolanıp duran tek bir cümle vardı. ‘ Başın sağolsun ‘ kendimi karanlığa teslim ettim ardından.
Konuşma sesleri kulağıma gelirken, bilincim de yavaştan açılmaya başlamıştı. Gözlerimi hafifçe açtım. Bir an nerede olduğumu idrak etmekte zorlandım. Anılar bir bir aklıma üşüşmeye başlarken gözlerimi yeniden kapattım. Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken başımda da derin bir ağrı başlamıştı. Odada sanırım bir hemşire ve doktor vardı ve birbirleri ile konuşuyorlardı.
“ Beyefendiye haber verdin mi son durumu? “
“ Verdim doktor bey. Çocuk için çok sinirlendi. Ama elimizden bir şey gelmediğini de anladı. “
“ Acaba Alahan Ertuşi’nin nesi oluyor? Daha çocuğun adı kayıtlara geçmeden bize nasıl ulaştı acaba? “
“ Efendim hem Mardin - Ertuşi aşiretinin ağası hem de mafya diyorlar öyle mi? “
“ Öyle. Aşiretleri de çok büyük, çok zengin. Mardini geçtim, Antalya bile onun diyorlar. “
“ Böyle bir adamla ters düşemeyiz. Tek bir hareketiyle mahveder bizi. “
Dediklerinden hiç bir şey anlamamıştım. Mırıltılar halinde geliyordu kulağıma konuşmaları. Bir isim seçebilmişti yalnız. Zaten o da anında kayboldu beynimden. Gözlerimi yeniden açarak yatakta doğrulmak için hareketlendim. Benden gelen sesleri duyunca anında konuşmayı kesip yanıma geldiler. Hemşire kalkmama yardımcı olurken doktor beyde bir bardak su doldurmuş bana uzatıyordu. En sonunda rahat bir oturma pozisyonu bulduğumda, derin bir nefes alarak bardağa uzandım. Elime alıp tek dikişte bitirdim. Hemşire hemen elimden bardağı alıp yeniden doldurdu. Onu da içtim. Ardından başka istemediğime dair elimle bir hareket yaptım. Gözlerim kısa bir an yeniden kapattım. Konuşmak için beynimi toplamam gerekiyordu biraz.
“ Oğlum, görebilir miyim onu. Son bir kez sarılmak istiyorum lütfen. Ne isterseniz yaparım birazcık göreyim sadece. “
“ Sakin olun lütfen. Elbette ki görebilirsiniz. Serumunuz az sonra biter. Sizde kendinize biraz daha gelmiş olursunuz bu sürede. “
“ Teşekkür ederim doktor bey. Biraz daha uzanabilir miyim peki? Öyle daha çabuk kendime gelecek gibiyim. “
“ Tabi tabi, hemşire hanım size yardım etsin. “
Hemşirenin yardımıyla yeniden yatağa uzandım. Gözlerimi de kapattım. Bu sırada kapı açılıp kapandı. Gözlerimi açıp odaya baktığımda gittiklerini gördüm. Aklıma oğlumla olan anılarım gelirken dudaklarımda hafif bir gülümsemeyle yeniden kapattım gözlerimi. Göz yaşlarımda yavaş yavaş akıyordu. Canım oğlum benim. Üç yaşında bile değildi. Gitti bu dünyadan, dünyamdan.
Ne kadar zaman geçti bilmem, kapıyla beraber gözlerim de açıldı. Hemşire girdi odaya. Yanıma gelip kolumdan serumu çıkardı. Bana yardım ederek yataktan kaldırdı. Odadan çıktık. Doktor asansörün yanında bekliyordu. Asansöre binerek en alt kata indik. Kapılar açılınca çıktık, doktor önde biz arkada morga ilerledik. İçeri girdiğimizde soğuktan titredim bir an. Bir dolabı açtı morg görevlisi oğlumu gördüm küçücük bedeni beyaz bir örtünün altında. Yüzünü de açarak kenara çekildi görevli. Bir kaç saniye durdum o an. Ardından koşarcasına gittim yanına. Feryat figan ağlayarak sarıldım yavruma. Daha yaşayacağı ne çok ne güzel anlar vardı hayatında. Ama ömrü yetmemişti. Yüzünü gözlerini her yerini öptüm oğlumun. En sonunda hemşire yanıma gelip çıkmamız gerektiğini söyledi. Yarın teslim edeceklerdi gömülmesi için. Morgdan çıktık ardından. Asansöre bindik dışarı çıkmak hava almak istiyordum. Öyle de yaptık. Hemşire beni dışarıya götürdü. Geldiğimde öğle saatleriydi gece olmuştu bile çoktan. Bir banka oturduk, gökyüzü baktım ağlayarak. Oğlum gitmişti benden yine kimsesiz kalmıştım. Ağlamam devam ederken hemşire yanımdan kalktı. Hastanenin içine girdi. Bir kaç adım sesi duyup kafamı kaldırdım. Salih’in annesi ve babası gelmişti.
“ Oğlumu normal odaya aldılar. Yarın da kendine gelsin daha donanımlı başka bir hastaneye götüreceğiz. Oğlum bir iyileşsin yaptığının hesabını vereceksin! “
“ Ben neyin hesabını vereceğim senin oğluna? Beni aldatan o, yalan söyleyen, kandıran yine o. “
“ Bana burada bu kadar saygısızca davranmanın hesabını vereceksin. “
“ Siz bana hakaret ederken benim sessiz mi kalmam gerekiyordu? Siz benim hiç bir günahım yokken arkamdan kuyumu kazdınız. Beni hep birlikte aldattınız. Planlar yaptınız. Bunları duyup da nasıl sessiz kalabilirdim? “
“ Sen kimsesizliğine bakmayıp, bir de bana saygısızlık yapabileceğini mi düşündün. Bana bak kızım oğlum iyileşince boşanacaksınız hemen! Yoksa seni cümle aleme iffetsiz bir kadın olarak gösterir, hayatını bitiririm. “
“ Ayrılacağım zaten. Merak etmeyin. İstediğiniz gelini alırsınız artık oğlunuza. Sakın benim namusuma da laf söylemeye çalışmayın. O siz ve oğlunuza has bir laf çünkü. “
“ İstediğim gelin oğlumun yanında zaten. Boşanma anlaşmasını imzalayıp sessizce çık git oğlumun hayatından. “
“ Tamam dediğiniz gibi yapacağım ama lütfen gidin artık. Acımı yaşamama izin verin. Beni rahat bırakın. “
Başka bir şey demeden gittiler. Bunlar nasıl insanlardı böyle? Bu kadar kötü nasıl olunurdu? Torunları ölmüştü ama dertleri hala benim yetim oluşumdu. Kimsesizliğimi hissetmemek için sığındığım insanlar bana asıl kimsesizliğin göstermişti yine. Az sonra hemşire yeniden geldi ve yanıma oturarak bana bir şişe uzattı. Açıp bir kaç yudum su içtim. Bitmiştim. Tükenmiştim. Oğlum olmadan ben ne yapacaktım şimdi? Nasıl yaşayacaktım? Yine kimsesizdim. Ama bu sefer öncekinden daha da kimsesiz kalmıştım. Çünkü, önceden hayatımda hiç kimse yokken yalnızdım, kimsesizdim her şekilde ayakta duruyordum ama şimdi hayatımdaki en sevdiğim varlık çocuğum öldüğü için kimsesiz ve yalnızdım. Biri hayatıma gelmiş ve gitmişti. Ama onun yokluğunun kimsesizliği çok daha kötüydü. Hayatımdaki boşluğu hiç bir zaman kapanmayacaktı. En iyisi bende onun yanına gitmeliydim. Bu hayatta ne yapabilirdim ki?