İbrahim'in Öfkesi

1002 Words
İbrahim, dişlerini sıkarak gözlerini Seda’nın yüzüne dikti. Göğsü hızla inip kalkıyordu, içinde bir volkan kaynıyordu adeta. Kendisini zor tutuyordu. “Hamile misin?” dedi, sesi sertti. Seda, hafifçe başını yana eğdi ve kendinden emin bir gülümsemeyle gözlerini onun gözlerine kilitledi. “Evet,” dedi. Bu tek kelime, İbrahim’in sabrını tamamen tüketti. İçindeki öfke patladı ve kendini kontrol edemeden bir adım ileri atıldı. “Hamile misin?!” diye bağırdı, sesi bir kükreme gibi konağın duvarlarında yankılandı. Öfkesi doruk noktasına ulaşmıştı. Bir an bile düşünmeden Seda’nın üzerine yürüdü ve onu aniden boğazından yakaladı. Tek eliyle kadının narin boynunu sıktı ve onu yerden kaldırdı. Seda, şaşkınlık ve korku dolu bir nefes aldı, elleri refleksle İbrahim’in bileklerine yapıştı. Salon bir anda buz kesti. Mihriban Hanım’ın yüzü dehşetle bembeyaz oldu. “Ne yapıyorsun oğlum?! Delirdin mi?!” diye haykırarak hızla ayağa kalktı. O sırada konakta çalışan hizmetçiler panikle içeriye koştu. Ayşe ve Fatma, ne olduğunu anlamaya çalışarak korku içinde duraksadı. Ama İbrahim’in yüzündeki öfkeyi görünce hemen onu durdurmaya yeltendiler. Fakat İbrahim, onların hareketini fark edince sert bir sesle kükrer gibi bağırdı: “Kimse karışmasın! Bu benim meselem!” Herkes donup kaldı. Seda’nın nefesi kesiliyordu, gözleri büyümüş, yüzü solmaya başlamıştı. Parmaklarını İbrahim’in bileklerinden ayırmaya çalışsa da gücü yetmiyordu. Ama İbrahim hiç merhamet göstermedi. Boğazını sıktığı kadına buz gibi bir sesle sordu: “Söyle. Kaç aylık hamilesin?” Seda gözlerini kırpıştırdı, nefesi titremeye başladı. Kelimeler ağzından çıkmakta zorlanıyordu. “Bi… bilmiyorum…” dedi, sesi kısılmıştı. İbrahim’in yüzü bıçak gibi sertleşti. Gözleri acımasız bir parıltıyla kısıldı. “Bilmiyorsun öyle mi?” dedi alaycı ve öfkeli bir sesle. Sonra, parmaklarını daha da sıktı. Seda, boğulacak gibi oldu, nefesi hırıltıya dönüştü. Ellerini çaresizce oynattı ama İbrahim onun gözlerinin içine bakarak acımasızca konuştu: “Çünkü hamile değilsin.” Ve bir saniye bile düşünmeden, onu tüm gücüyle yere fırlattı. Seda, sert bir şekilde halının üzerine düştü. Boğazını acıyla ovuştururken öksürdü, gözleri dolmuştu ama korkusunu belli etmeme çabasındaydı. Salonda ölüm sessizliği hakimdi. Mihriban Hanım dehşet içinde oğluna bakıyordu. Ama İbrahim onu umursamıyordu. Seda, yerden doğrulmaya çalışırken gözlerini ona kaldırdı. İçindeki korkuyu hızla bastırıp tekrar o meydan okuyan bakışlarını takındı. Ama İbrahim’in gözleri artık ona tahammül etmeyeceğini söylüyordu. İbrahim gözlerini Seda’dan ayırmadan ona doğru birkaç adım attı. İçindeki öfke her geçen saniye daha da büyüyordu ama hâlâ kendini bir nebze olsun kontrol etmeye çalışıyordu. “Sana son bir şans veriyorum, Seda.” Sesi derindi, soğuk ve tehditkârdı. “Ya doğruyu söylersin ya da bundan yapacaklarımdan ben sorumlu olmam.” Gözlerinde yanan delice ateş, Seda’yı istemsizce ürpertti. Onun her zaman sert biri olduğunu biliyordu, hatta zaman zaman acımasız olabileceğini de. Ama bu… Bu hali bambaşkaydı. Karşısında tanıdığı İbrahim değil, bambaşka biri vardı. İçgüdüsel olarak geri çekilmek istedi ama arkasındaki sehpa hareketini kısıtladı. Gözleri hızla odadaki insanları taradı. Mihriban Hanım’ın yüzü şok içindeydi, hizmetçiler ise nefeslerini tutmuş, olacakları korkuyla izliyordu. Ama hiçbiri ona yardım edemezdi. Bu yalanı sürdüremezdi. İçini sıkıntılı bir nefesle çekti. Gerçek er ya da geç ortaya çıkacaktı. Zaten en başından beri bu planın sonsuza kadar sürmeyeceğini biliyordu. Ama yine de, İbrahim’in ona böyle davranacağını tahmin edememişti. Omuzları hafifçe düştü. Bakışlarını halıya indirdi ve neredeyse duyulamayacak bir fısıltıyla konuştu. “Hamile değilim.” Sözler ağzından çıkar çıkmaz bir anlık bir rahatlama hissetti. Ama bu his, İbrahim’in sert sesini duyduğunda yerini korkuya bıraktı. “Duyamadım!” diye kükredi adam, salonun duvarlarında sesi yankılandı. Seda, derin bir nefes aldı ve bu kez başını kaldırarak daha net bir sesle konuştu. “Hamile değilim.” Salonun içinde bir anda ölüm sessizliği hâkim oldu. Mihriban Hanım’ın yüzündeki hayret ve hayal kırıklığı o kadar belirgindi ki Seda gözlerini kaçırmak zorunda kaldı. Az önce torun sahibi olacağını düşünen kadın, şimdi kandırıldığını anlamanın şokunu yaşıyordu. Konaktaki hizmetçiler, korkuyla birbirlerine baktılar. Neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı ama içlerinden hiçbiri bir şey söylemeye cesaret edemedi. İbrahim ise bir an bile Seda’dan gözlerini ayırmadı. Çenesini sıktı, dişleri gıcırdadı. Yumrukları istemsizce sıkıldı, vücudu öfkeyle kasıldı. İbrahim gözlerini hâlâ yerde duran Seda’ya dikti. Öfkesi henüz dinmemişti, içindeki hiddet alev gibi yanmaya devam ediyordu. Derin bir nefes aldı, yumruklarını sıktı ve gözlerini hizmetçilerden Yusuf’a çevirdi. “Bana Simya’yı getirin.” Yusuf başını hafifçe eğerek “Peki, Ağam.” dedi ve hızla odadan çıktı. Mihriban Hanım, İbrahim’in ne yapmayı planladığını anlamaya çalışarak endişeyle ona baktı. “Oğlum, bu meseleyi uzatmanın ne anlamı var?” diye sordu. Ama İbrahim’in gözleri, öfkeden kıpkırmızıydı. “Bunu burada bitireceğim.” diye sertçe cevap verdi. Seda, hâlâ dik durmaya çalışıyordu ama içten içe korkmaya başladığı her halinden belliydi. Ellerini yumruk yapmış, dişlerini sıkmıştı. Birkaç dakika sonra Yusuf, Simya ile birlikte salona geri döndü. Simya, içeri girer girmez gözleri yerdeki Seda’ya, sonra da odadaki gerginliğe takıldı. İçinde bir korku büyümeye başladı. “Ne oluyor burada?” diye sordu, sesi ürkekti. Ama cevap vermeye fırsatı olmadan, İbrahim’in sert sesi salonu doldurdu. “Şimdi karımdan özür dileyeceksin.” Simya’nın gözleri büyüdü, Seda’nın yüzü ise anında gerildi. Seda, ona meydan okuyan bir şekilde gözlerini kıstı. “Hayatta bunu yapmam.” dedi. İbrahim’in gözleri kısıldı. Bir adım attı, kasları gerildi. Sesi tehditkâr bir tona bürünmüştü. “O zaman sen özür dileyene kadar…” Cümlesini bitirmedi, sadece Seda’nın üzerine bir adım daha attı. Bakışları sertti, vücudu öfkeyle kasılmıştı. Seda, onun kendisini döveceğini düşündü ve bir anlık panikle gözlerini Simya’ya çevirdi. “Özür dilerim.” dedi hızlıca. “Hamile değildim. Sizi kandırdım.” Simya, şaşkınlıkla bir adım geri çekildi. Gözleri büyüdü, dudakları aralandı. “Ne?” diye fısıldadı, inanamaz bir halde. Ona bu kadar acı veren şeyin bir yalandan ibaret olduğunu yeni öğrenmişti. İçindeki duygular birbirine karıştı—öfke, hayal kırıklığı, şaşkınlık… İbrahim ise Seda’nın bu ani itirafını dikkatle izliyordu. Kadının gözlerini, titreyen parmaklarını, korkusunu… Ama artık umurunda bile değildi. İbrahim’in içi öylesine öfkeyle doluydu ki bir an daha orada kalırsa kendini kaybedeceğini hissetti. Seda’ya son bir kez daha baktı. “Defol buradan.” Seda yerinden kıpırdamadı. İbrahim’in kaşları çatıldı. “Dedim ki defol!” diye kükredi. Bu kez Seda’nın vücudu istemsizce titredi. Son bir kez Mihriban Hanım’a baktı ama orada da hiçbir merhamet görmedi. Bu evde artık istenmediğini biliyordu. Titreyen elleriyle çantasını kavradı ve hızlı adımlarla salondan çıktı. Arkasında yalnızca bir sessizlik bıraktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD