Heyecanlı Ziyaret

768 Words
Seda, salonda otururken karşısındaki iki kadının yüz ifadelerini dikkatlice inceledi. Mihriban Hanım’ın duruşunda bir ciddiyet vardı, ama gözlerinde merak da seziliyordu. Simya ise köşedeki koltuğunda neredeyse görünmez olmak ister gibi oturuyordu. Küçük elleri kucağında kenetlenmiş, bakışları yere sabitlenmişti. Seda, sanki biraz daha beklerse gerginliğin onu alt edeceğini hissetti. O yüzden hiç vakit kaybetmeden konuşmaya karar verdi. “Biz İbrahim’le uzun zamandır bir ilişki yaşıyoruz,” dedi, kelimeleri mümkün olduğunca kendinden emin ve net söylemeye özen göstererek. Sözleri havada asılı kaldı. Simya başını yavaşça kaldırdı ama Seda’nın gözlerine bakmadı. Küçük yüzü aniden daha da solgun bir hal aldı. Ellerini biraz daha sıktı. Mihriban Hanım ise yüzünde hafif bir ifade değişikliğiyle ona bakıyordu. Kaşlarını çok hafif çatmıştı ama yine de tepkisini saklamaya çalışıyordu. Seda, onun düşüncelerini anlamaya çalışarak devam etti. “Ve…” dedi, derin bir nefes alarak. “Ben yakın bir zamanda hamile olduğumu fark ettim.” Odada bir an için mutlak bir sessizlik oldu. Simya’nın gözleri bir anlığına Seda’ya kaydı, sonra hızla yere indi. Dudaklarını sımsıkı kapadı, belli ki içinde kopan fırtınayı kontrol etmeye çalışıyordu. Küçük vücudu hafifçe titriyordu. Ama… onun tersine Mihriban Hanım’ın yüzü aniden aydınlandı. Kadıncağızın gözlerinde mutluluk ışıldıyordu. Seda, tam da istediği gibi, İbrahim’in annesinin bu habere nasıl bir anlam yüklediğini hemen fark etti. “Gerçekten mi kızım?” dedi Mihriban Hanım, içten bir sevinçle. Seda, dudaklarının kıvrılmasını engelleyerek başını hafifçe eğdi. “Evet,” dedi, mümkün olduğunca doğal bir şekilde. Mihriban Hanım, derin bir nefes aldı ve ellerini göğsüne götürdü. “Sonunda Allah dualarımı duydu! Oğluma da bir evlat nasip etti… Sana şükürler olsun Allah’ım!” Seda, kadının gözlerindeki mutluluğu fark etti. Beklediğinden bile büyük bir sevinç gösterisiyle karşılaşmıştı. Mihriban Hanım’ın mutluluğu salonun havasını tamamen değiştirmişti. Seda, bu durumun Simya’nın canını daha da acıtacağını biliyordu. Çünkü genç kızın yüzü neredeyse kâğıt gibi olmuştu. Mihriban Hanım hızla kapıya doğru dönerek hizmetçilere seslendi. “Ayşe!” dedi coşkulu bir sesle. “Seda kızıma ve bana bir kahve yap. Bol köpüklü olsun! Yanına da badem şekeri koymayı unutmayın.” Ve tam o anda, Simya aniden ayağa kalktı. Gözleri öfke ve hayal kırıklığıyla doluydu. Bardağı taşıran son damla bu olmuştu. Bir an için hiçbir şey söylemedi, sadece hızla döndü ve öfkeli adımlarla odasına yöneldi. Mihriban Hanım, onun bu tepkisini fark etmesine rağmen umursamadı. Çünkü tam da istediği gibi Allah ona bir torun vermişti, hem de başka bir kadından! Bundan daha güzel bir haber olamazdı. Oysa Seda, Simya’nın içine düştüğü bu yıkımın tadını çıkartıyordu. Simya, odasına girip kapıyı hızla kapattığında, içinde tarifsiz bir sızı hissetti. İbrahim… Onurlu ve gururlu bildiği adam… Ona nasıl böyle bir şey yapabilirdi? ... İbrahim, akşam konağa vardığında, daha kapıdan girerken içeride bir hareketlilik olduğunu fark etti. Normalde günün bu saatinde ev sessiz ve sakin aksam yemeğine hazırlanırdı. Ama şimdi, içeride hafif bir telaş, mutfaktan gelen hızlı ayak sesleri ve konuşmalar vardı. Kaşlarını hafifçe çattı. Kapıyı kapattığında, karşısına çıkan ilk hizmetçi Fatma oldu. Kızcağız başını önüne eğerek hızlıca mutfağa doğru ilerliyordu ki, İbrahim onu durdurdu. “Ne bu telaş?” dedi, yorgun ama sert bir sesle. Fatma kısa bir tereddüt yaşadı, sonra nazikçe başını kaldırıp cevap verdi. “Mihriban Hanım, misafirinin yemeğe kalmasını rica etti. Biz de yemekleri yetiştirmeye çalışıyoruz, ağam” dedi. İbrahim’in kaşları daha da çatıldı. Konağa ondan habersiz pek sık misafir gelmezdi. Gelenler de genellikle annesinin akrabaları olurdu ama onlar da zaten yemeğe kalmazdı. Fatma’nın tavrında bir gariplik sezerek sordu, “Kim?” diye sordu, sesi biraz daha sertleşerek. Fatma cevap vermekten çekinerek, gözlerini kaçırdı. “Salondalar,” dedi sadece. İbrahim’in içinde bir huzursuzluk belirdi. Ağır adımlarla salona yöneldi. İçinde anlam veremediği bir sıkıntı vardı. Sanki hoşuna gitmeyecek bir manzarayla karşılaşacağını hissediyordu. Ve içeri girdiğinde, gördüğü şey onu gerçekten şok etti. Annesi ve Seda… Salonda yan yana oturmuş, kahkahalarla sohbet ediyorlardı. Mihriban Hanım, Seda’nın anlattıklarına gülüyor, Seda da ona sıcacık bir gülümsemeyle eşlik ediyordu. Seda son derece rahat, sanki bu eve ait biriymiş gibi oturuyordu. İbrahim’in içini aniden bir öfke dalgası kapladı. Yüzü gerildi, elleri istemsizce yumruk oldu. Bütün gün işteyken içinde bir huzursuzluk hissetmesinin sebebi meğer buymuş. “Seda,” dedi, sesi keskin ve soğuktu. “Senin burada ne işin var?” Seda, ona dönmeden önce kahvesinden küçük bir yudum aldı. Sonra yavaşça başını kaldırıp İbrahim’e baktı. Gözlerinde alaycı ama bir o kadar da meydan okuyan bir ifade vardı. Mihriban Hanım, oğlunun öfkesini fark etmişti ama umursamıyormuş gibi davrandı. Bir elini kaldırıp sakinleştirici bir tavırla konuştu. “Oğlum,” dedi, yüzünde hafif bir gülümsemeyle. “Seda Hanım kızımız, hamileymiş. Bu müjdeli haberi bize vermeye gelmiş.” İbrahim’in gözbebekleri büyüdü. “Hamile mi?” İbrahim’in içi buz kesti. Bakışlarını hızla Seda’ya çevirdi. Kadın, gözlerini onunkilere kilitlemişti. İçinde yakıcı bir intikam ateşi vardı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD