Yorgun Bir Gün

735 Words
İbrahim, konağın geniş avlusunda ağır adımlarla yürüyordu. Günün serin havası tenini okşarken, gözleri düşünceli bir ifadeyle uzaklara daldı. İçinde bir sıkıntı vardı. Ağır, boğucu, yakıcı bir sıkıntı. İntikam… Yıllardır sırtında taşıdığı bu yük, artık her geçen gün biraz daha ağırlaşıyordu. Ama bu defa o farklıydı. Bu defa içinde, intikamdan başka bir şey daha vardı. Simya’nın yüzü gözlerinin önüne geldi. O masum, duru güzelliği… İçinde bir yerlerde onu düşünmemesi gerektiğini biliyordu. Ama onu düşünmeden edemiyordu. Tam o sırada, avlunun diğer tarafında bekleyen Yusuf’un siluetini fark etti. Onu çağırdı. Yusuf, her zamanki itaatkârlığıyla hemen yanına geldi. "Buyur ağam." İbrahim derin bir nefes aldı. Sözleri ağzından çıkarken, içinde alev gibi yanan öfkeyi hissetti. "İsa..." Yusuf dikkat kesildi. "Onun izini sür," dedi İbrahim. "En ufak bir şey öğrenirsen hemen bana haber ver." Yusuf, hiç tereddüt etmeden başını salladı. "Tamam ağam." dedi ve hızla avludan uzaklaştı. İbrahim, onun ardından uzun uzun baktı. Mardin’de kan davaları biri ölmeden bitmezdi. Ya İbrahim ölecekti… Ya da İsa. İbrahim, Yusuf’u gönderdikten sonra bir an durdu, gözlerini avlunun taş zeminine dikti. Kafası karmaşıktı. Bir yanda yıllardır taşıdığı intikam ateşi, diğer yanda ise Simya’nın masum, büyüleyici güzelliği. Ama şimdi bunları düşünmenin sırası değildi. Derin bir nefes alarak arabanın anahtarlarını kavradı ve hızla konaktan çıktı. Uzun zamandır işleri ihmal etmişti. Koca konağın geçimi, onun kurduğu inşaat işine bağlıydı. Geniş omuzlarıyla direksiyonu sıkıca kavrarken, kollarındaki kaslar gerildi. İnşaat sahasına vardığında, uzun adımlarla ofisine geçti. İçeri girer girmez masasına oturdu ve önündeki dosyalara göz gezdirmeye başladı. Ama aklı hâlâ başka bir yerdeydi. *Simya…* O narin silueti, masum çekiciliği, saf ve duru güzelliği. Bugüne kadar birlikte olduğu tüm kadınlardan farklıydı... Düşünmemesi gerekiyordu. Ama Simya düşüncelerine, gizli bir aşk gibi sinmişti. Tam o sırada, kapı aniden açıldı. Bir adam nefes nefese içeri daldı. "Ağam! Yetişin! İskele çöktü! Mehmet usta iskelenin altında kaldı!" İbrahim hızla yerinden fırladı. Etraftaki herkes donup kalmışken, o tereddütsüz hareket ediyordu. Ayaklarının altındaki zemin bile onun heybetli ve sert adımlarına boyun eğiyordu. İnşaat alanına vardığında kaotik bir manzara ile karşılaştı. İskelenin bir kısmı çökmüş bir kısmı ise çökmek üzereydi. Mehmet usta, çelik boruların ve tahtaların arasında sıkışıp kalmıştı. Adamın inlemeleri duyuluyordu ama kimse cesaret edip ona yaklaşamıyordu. Çünkü iskelenin kalanı da çökmek üzereydi. İskele tamamen çökerse, Mehmet usta için hiçbir umut kalmayacaktı. Herkes tereddüt içindeydi ama İbrahim’in aklında tek bir şey vardı: Onu kurtarmak. Tek bir an bile düşünmeden, yıkılmak üzere olan iskelenin altına girdi. İnsanların "Ağam, yapmayın!" çığlıkları arasında, o gözünü bile kırpmadı. Güçlü kolları, Mehmet ustayı kavradığında, kasları gerildi. Adamı çekmeye çalışırken, iskele tehlikeli bir şekilde sallandı. Her an üzerlerine çökebilirdi. Ama İbrahim kararlı ve güçlüydü. Güçlü sesiyle Mehmet ustayı cesaretlendirdi. "Ha gayret ustam! Çıkıyoruz buradan!" Tüm gücünü kullanarak, onu enkazın arasından çekmeye başladı. Kasları zorlanıyordu, nefesi kesiliyordu ama pes etmeyecekti. Son bir hamleyle Mehmet ustayı güvenli bir alana ittiği anda iskele büyük bir gürültüyle çöküverdi. Toz bulutu arasında, herkes nefesini tutmuştu. Ama İbrahim, dimdik ayaktaydı. Üzerindeki tozları silkeleyerek güçlü ve sarsılmaz bir şekilde etrafına baktı. İnsanlar yanına gelip onun iyi olup olmadığına bakarken, o kendisini umursamayan bir tavırla "Ambulansı arayın hemen." diye emir verdi. ... İbrahim, hastaneye giden ambulansı gözden kaybolana kadar izledi. Derin bir nefes aldı, yorgun omuzları hafifçe düştü. Bugün bedeni kadar ruhu da yorulmuştu. Eve dönmek için arabasına binerken gökyüzüne baktı. Mardin’in yıldızlı gecesi ona her zaman huzur verirdi, ama bu gece içi sıkıntıyla, vücuduysa yorgunlukla doluydu. Aklında Mehmet ustanın durumu, şirketin işleri ve en önemlisi İsa'nın nerede olduğu vardı. Konağa vardığında saat gece yarısını geçmişti. Avludan geçerken, konağın sessizliğini dinledi. Bu sessizlik ona huzur veriyordu. Evin içinde hafif bir lamba yanıyordu, muhtemelen Mihriban Hanım geceyi namaz kılıp dua ederek geçirmişti. İsa'nın döndüğünü öğrendiğinden beri her gün Allah'a oğlunu koruması için dua ediyordu. Simya’nın uyuyup uyumadığını merak etti, ayakları kendiliğinden yatak odasına yöneldi. Kapıyı, onu uyandırmamak için dikkatlice açtı. Oda loş bir ışıkla aydınlanmıştı. Simya, yatağın içinde kıvrılmış, huzurla uyuyordu. Uzun kirpikleri yanaklarına düşmüş, yüzü masumiyetle ışıldıyordu. İbrahim, onu bir an izledi. İçinde garip bir huzur dalgası yayıldı. Ama hâlâ ona yaklaşmayı hak etmiyordu. Ağır adımlarla banyoya gitti. Üstü başı toz içindeydi, tenine sinen beton kokusunu hissetti. Sıcak suyun altında gözlerini kapattı. Günün tüm yorgunluğunu suyla birlikte akıttığını hissetti ama aklındaki düşünceler durulmuyordu. Kurulanıp, temiz pijamalarını giydikten sonra yatağa yavaşça süzüldü. Ama bu kez yatağın kenarına ilişmedi. Kendini doğal bir şekilde yatağa bıraktı. Yorgunluk tüm bedenini ağırlaştırmıştı. Simya hafifçe kıpırdandı ama uyanmadı. Onun sıcaklığı, yakınlığı farkında olmadan İbrahim’in içindeki mesafeyi biraz daha eritti. O gece İbrahim, ilk kez mesafeyi düşünmeden, sadece uyuyakaldı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD