bc

Yıldızların Altında

book_age12+
1.3K
FOLLOW
6.4K
READ
others
possessive
goodgirl
drama
comedy
sweet
bxg
humorous
first love
shy
like
intro-logo
Blurb

Benim gönlüm sarhoştur yıldızların altında sevişmek ah ne hoştur yıldızların altında...

Bu kitap samimi mahalleleri çocukluğunun o pamuk şeker kokusunu özleyenler için yazılmıştır. Samimiyet sevgi ve mutluluk...

chap-preview
Free preview
1
Alnımdan sicim sicim terler akıyordu. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu cidden bu normal miydi acaba? Şuan olduğum konumdan o kadar rahatsızdım ki belim nerdeyse tam açılık durumdaydı ama bunu bile umursamıyordum. Bir an önce bitmeliydi yoksa cidden sabredemeyecektim artık. Göz göze gelmemek için kendimi sıkıyordum ama karşımdakinin bana dik dik baktığını bilmek bu çabamı kırıyordu. Korka korka gözlerimi karşımdaki ellilik teyzeye diktim. Yutkunamadım. "Eeee sen nasılsın Biricik kızım?" İçimden bildiğim en ağır küfürü ettim hala dışımdan söyleyemiyordum. Neredeyse yatmış olduğum koltukta biraz dikleşip tam karşı koltuğun yan tarafında oturan Billur Teyze'ye cevap verdim. İçimden dua ediyordum "Allahım lütfen bu kez yeğenlerini anlatmasın." birçok kez amin diyerek. "İyiyim Billur Teyze'ciğim sen nasılsın?" Zoraki bile olsa gülümsüyordum. Benden kaç yaş büyük kadındı sonuçta, saygısızlık yapamazdım. "Aman kızım ne olsun aynı tas aynı hamam. Bizim adamla tek kaldık geçinip duruyoruz işte." Gülümsemem samimi bir şekle girdi bu kez. Billur Teyze mahallenin eskilerindendi, bazen çok dedikodu yapsa da severdim onu. "Biricik sana geçen gün bahsetmiştim ya benim yeğenden. Ha onun resmini getirdim kızım gel yamacıma bir bakıver." Yapma, işte bunu yapma bana. Kesinlikle zevk alıyordu beni kıvrandırmaktan. Gözlerimle salonu taradıktan sonra içeri giren Mert'i görünce içimden bir oh çektim. Okuldan yeni gelmişti muhtemelen ve büyük ihtimalle açtı. "Ya Billur Teyze Mert gelmiş şimdi açtır çocuk, ben ona bir bakayım." Biraz morali bozlusa da tamam diyip gönderdi. Az daha karambole gidiyordum. Hayır kadın tek resim de göstermiyor, üstüne bir de doğumuna kadar anlatıyor. Mutfağa girince Mert elimi bırakıp masaya oturdu. Tabağını hazırlayıp önüne koydum ben de karşı sandalyeye oturdum. "Okul nasıldı Bücür?" Dirseklerini masaya dayayıp cevap verdi. "İyi." Canı sıkkına benziyordu. Normalde ben bücür diyince kızar anneme söylerdi. Yani anlamıyordum yedi yaşındaki bir çocuğun ne derdi olabilirdi? "Kuzum senin canın neye sıkıldı?" Ellerini kucağına koyup bana baktı. Dudakları titriyordu gözleri de dolu doluydu. Yanağından bir damla akınca hemen yanına gittim. "Hadi anlat ablana ne oldu?" "Abla biz Emir'le kavga ettik." Emir, Mert'in en yakın arkadaşıydı. Her anları birlikte geçmişti. Çocuklar sünnetlerinde bile birlikte sümük akıtmışlardı. Nasıl kavga ettiklerini merak ediyordum doğrusu. "Neden ablacığım ne için kavga ettiniz?" Bir anda karşıma koca bir adam geldi sanki. Mert'in küçücük elleri yumruk yumruk oldu. Asıl şimdi daha çok merak etmiştim işte. "Emir, benim oyun arkadaşım Gizem'le oynadı." Vay vay vay kız meselesi. Eh be Mert geç kalmışsın biraz daha erken olsaydı ya kardeşim. " Olabilir kuzucuğum Emir de senin arkadaşın birlikte çok güzel oynayabilirsiniz." Kaşlarını daha da çattı. Sanırsın karşımda Erol Taş Baba. "Hayır abla biz Gizem'le oynarken Emir gelip ona bebek verdi. Gizem de onunla oynadı." Gizem de az değilmiş hani. "Ablacığım sen şimdi yemeğini ye. Sonra Emirlere gider konuşursunuz. Özür dileyin canım birbirinizden. Küsmek neymiş? Çocuk musunuz siz?" "Evet abla çocuğuz." Ovot oblo çocoğoz. Sen çok biliyorsun. "Neyse ne hadi." Mutfaktan çıkmak için kapıdan adımımı atmıştım ki içerdeki ten çorap sürüsü aklıma geldi. Telefonumu alıp mutfağın balkonundan çıktım. Birinci katta oturduğumuz için oradan kaçabiliyordum. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip olay alanından kaçabildiğim kadar kaçtım. Bir dahaki altın gününde görüşmemek üzere. Allahım bugün ölmediysem hiçbir zaman ölmem sanırım. Ne dedikodu yaptılar be. Hele o yanmış ten çorap kokusu, bir ara gerçekten yeter ulan artık diye bağıracaktım. Ama yemedi. Baharlara doğru giderken bizim tayfayı Tarkanların evinin önünde gördüm. Çekirdek çitliyorlardı. Beni görünce Dağhan hemen söze atladı. "Oooo benim Biricik'im gelmiş yaa. Beni anlayan tek insan. Bunlar var ya bunlar hepsi de nankör, bir kola almadılar hainler." "Bir dur lan bir Bismillah kız daha yeni geldi angut. Hoşgeldin." Bunu diyen tabi ki bizim tayfanın yağız delikanlısı Yağız'dı. " Her neyse kardeşim, nankörsünüz siz. Yemedim yedirdim. İçmedim içirdim. Saçlarımı süpürge ettim size." "Hadi lan ordan kıçıma anlat sen onları belki dinler." Yüzümü buruşturdum. Bu Tarkan ne ağzı bozuk bir çocuktu yahu. "Ya siz onu bunu boşverin de Biricik'iniz az kalsın ten çorapgillerin saldırısına uğruyordu." "Hastroloji o vardı değil mi bugün? Lan iyi kaçmışsın helal olsun." Bunu söylerken aynı zamanda burnunu kaşımaya çalışan canım arkadaşım Tarkan'a koca bir alkış. "Ya, buraya geldiğinden annenin haberi var mı bari Biricik?" Bahar hanım sonunda konuşabildi. Stalktan bize dönebildiniz tebrikler. "Bahar kızım sen ne içip yiyorsun? Hayır yanındakine bakıyorum, çocuğum zekilikten çatlayacak. Bir de ikizsiniz gen israfısın yeminle. Annemin haberi olsa nasıl kaçabilirim acaba?" Bahar burnunu kıvırıp tekrar telefonuna gömüldü. Yanındaki ikizi Cenk Ali'ye baktığımda kitap okuyordu. Ya bu çocuk çok zekiydi ya da biz fazla aptal. Bence her iki seçenek de olabilirdi. Aramızdaki en zeki oydu. Cenk Ali üniversite sınavında yurt dışına bile tercih yapabiliyordu ama annesi Meryem Teyze "Ben oğlumu gavur memleketine göndermem." diyince yurt dışı hayal oldu. "Nazlı nerde?" Nazlı bizim tayfanın naif kızıydı. Üniversite sınavının üzerinden bir ay geçmişti ve biz o zaman diliminde nadir bir araya gelmiştik. Ve hala sınav stresini atamamıştı. Şahsen ben atmıştım. Doğrusu öyle bir strese hiçbir zaman girmemiştim. "Babasının mezarına gitti." Yağız'ın yüzüne baktığımda hüzün görmüştüm. Biz birbirimizi çok eskiden tanırdık. Hepimiz kenetlenmiş birbirimize bağlanmıştık. Birimizin ciğeri yansa hepimiz toplanır merhem olurduk kalan yaraya. Nazlı Ömer Amca vefat ettiğinde on yaşındaydı. Babasına o kadar düşkündü ki eve gelince bizi bile unutur babasının arkasından giderdi. O gitti diye iki ay ağlamıştı nerdeyse. Tabi biz de ağladık yanında. Nazlı o günden sonra ilk kez yine babasına gülmüştü. Bu kez arkasından bıraktığı mektupta: "Biliyorum deli kızım ağlayacağını, yine de çok ağlama ben ölürsem. Cimcimem benim, oku kendini kurtar Nazlı'm." Nazlı mektubu okurken ağlarken bile olsa uzun zaman sonra ilk kez gülmüştü. Bizim yüzümüzde ise ufacık bir tebessüm kol gezdi. Nazlı bu sene o kadar çalıştı ki Cenk Ali'den sonra en çok çalışandı tayfada. Mühendis olmak istiyordu. Olacaktı da büyük ihtimalle. Sınavı iyi geçmişti. Bir kez daha derin bir nefes aldım. Ben neden tembeldim ya? Annem bazen babama 'Biz bunu yapamadık be, olmadı bu.' diyince gülüp geçiyordum ama gerçekten yapamamışlar. "E hadi o zaman Nazlı'mın yanına gidelim. Oradan da toplanır Gediz'e geçeriz." Gediz bizim mahallenin çay bahçesiydi. Genelde orada takılırdık. Sıcak bir yerdi. İnsanlar güleryüzlü ve iyi niyetliydi. Zaten Gediz'i bilen az kişi vardı mahallede. Sahibi Arif Abi üç yıl önce açmıştı Gediz akarsusunun adını vermişti. Eşiyle orada tanışmış aşık olmuşlar. Evlenince birlikte açmışlar ama ecel Arif Abi'nin güzel karısını da bulmuş işte. Genç yaşında almış azrail Arif Abi'nin hayat arkadaşını. Ama Arif Abi asla kaybetmemiş bu hayat dolu hallerini. Küsmemiş asla kaderine. Çünkü o aşkıyla kederi bile sevmiş. Ölümü bile sevmiş arkasından. Herkes onaylayınca her lafa atlayan Dağhan yine boş durmadı. "Lan bana kola alın bari be içim yandı vicdansızlar." Gözlerimi devirmek istedim ama yapamıyordum bir türlü. Dağhan'a cevap verecektim ki Cenk Ali ayaklanıp konuştu. "Tamam lan amma laf ettin senin yüzünden finali iki kez okudum." Başımı iki yana sallayıp güldüm. Keşke her insanın Cenk Ali gibi derdi olsaydı. "Oğlum sen boşver o finali sen bana bak. Final gibi adamım anasını satayım." Başını dikleştirip ellerini havalı çocuklar gibi saçlarından geçirmeye çalıştı. Ama sadece çalıştı, bu hareket Dağhan'da kabız olan adam hareketi gibi durdu. Kafasına bir tane geçirdim. "Hadi ya ne laf ettiniz şimdiye mezarlıktaydık." Bahar'ın koluna girip önden salına salına gitmeye başladık. Bilerek alımlı yürüyorduk sırf arkadakiler sinir olsun diye. Başarılı da olmuştuk. "Kız Biricik kıvırtma. Kızım kime diyorum ben? Bahar! Lan getirtmeyin beni oraya." Kahkaha atmaya başladık Bahar'la önden. Tarkan ne kadar çapkın bir şey olsa da bizi kardeşi gibi görür, korur kollardı. Onun bu hallerine bayılıyordum. Mezarlığa geldiğimizde tam kapıdan Nazlı çıkıyordu. Yüzü hafif nemli, gözleri kızarmış, burnu pembemsi tam sarılmalık. Savunmasız bir kız çocuğu gibiydi. Tıpkı Ömer Amca vefat ettiğinde olduğu gibiydi. Küçükken dizlerini kanatıp ağlayan melek gibiydi. Gülümsedim ona. O da bana, baktık birbirimize. Ama gördük aynı zamanda burukluklarımızı. Sancılarımızı, yaralarımızı, gözyaşlarımızı... Geçer dedik gözlerimizle. Yanına gidip sımsıkı sarıldık hepimiz. Yağız, Tarkan, Dağhan, Cenk Ali, Bahar, Nazlı. Yumruk kadar kalbime kalbime zar zor sığdırdığım kıymetlilerim, çocukluklarım, gençliklerim, geleceklerim... Onlarsız asla olmaz dediklerim. Belki aile belki arkadaş belki dost belki kardeş ama hep birlikte. "Yeni aldığım tişörtü sümük yapanı aşağı mahalleye kadar kovalarım." Dağhan yine şaşırtmamıştı. Bir insan sadece iki dakika ciddi kalamaz mıydı? Dağhan kalamıyordu. "Hah ben de nerde kaldı Cafer Abi diyordum? Lan iki dakika düzgün kalamıyorsun değil mi?" "Ne yapayım kanka? Senin gibi ağır abi mi takılalım?" Yağız otomatik olarak yüzünü buruşturdu. Kanka lafından tiksinir söyleyeni uyarırdı. Ama Dağhan artık yenilmiyordu. "Gediz'e mi?" Yağız ve Dağhan önde konuşurken Nazlı benim yanıma gelip koluma girdi. Gülümseyip cevapladım. "Evet bayadır gitmiyorduk bir uğrayalım dedik." "İyi olur. Sen nasılsın konuşamadık bir türlü?" Gerçekten de baya olmuştu. Nazlı'yla belki bir ay önce adam akıllı konuşmuştuk. Gün, sınav, yıldönümü derken düzgün oturamamıştık hiç. Bir araya geliyorduk ama çok kısa sürüyordu. "İyi aynı pek bir şey yok. Sen nasılsın asıl şu Kerem işi ne oldu?" Nazlı bir kızardı bozardı. Kerem bizim okulun yakışıklı çocuğuydu. Nazlı ondan hoşlanıyordu. Muhteşem yetilerime göre Kerem de Nazlı'ya boş değildi hani. Ama açılamamışlardı. "Bir şey olmadı aynı bazen hal hatır soruyor o kadar." "Kimmiş o hal hatır soran?" Tarkan birden omzuma elini atıp sorunca irkildim. Kimse bilmiyordu olayı. Belki öğrenmeleri gerekirdi ama bu Nazlı'nın özeliydi. "Kim olacak allasen Tarkan. Eski sınıftan kızlar." Sonuna da saçma sapan bir kahkaha koyverdim. Tarkan bana içine fil kaçmış fare gibi baktı. Burnunu kışrıtırıp tiksinir bir ifadeyle baktı yüzüme. "Senin normal biri olmadığını biliyordum." Gözümü sinirle yüzüne çevirdiğimde çoktan topuklamıştı. Sanki kendi çok normalmiş gibi. Arkama baktığımda Bahar ve Cenk Ali yavaş yavaş geliyordu. Nazlı ise Dağhanların yanına varmıştı bile. Arkama dönüp Bahar'ı girdiği stalk komasından çıkarmak için telefonunu aldım. "Hıh, kızım çocuğun sevgilisini tam bulmuştum ya." "Allah seni alsın Bahar. Allah sana akıl versin Bahar. Dağlara taşlara Bahar. Ya bak şu çocuğun beyninin sadece yüzde biri bile sana yeterdi ama yok işte." Yüzüme bön bön bakıp cevap yetiştirdi. "Ya kızım bu ezik Cenk Ali gibi mi olayım ne istiyorsun?" Cenk Ali kulağındaki tek kulaklığı çıkarıp dünyayla iletişime geçti sonunda. "Abi diyeceksin ." Ha bir de bu vardı. Cenk Ali'nin tek ve en büyük takıntısı. Aralarında sadece elli altı saniye bulunan ikizlerin tek derdi. E çocuk alışmış tabi her şeyde önde gelmeye. Elli altı saniye elli altı saniyedir. Bahar burnunu kıvırıp koluma girdi. Biraz öne çıktık. Cenk Ali iç dünyasına geri döndü. "Sen kimi araştırıyordun?" "Ya bizim okulda biri vardı Berkay." Kaşlarım duyduğum isimle havaya kalktı. "Şu seni mezuniyette dansa kaldırıp 'Ben aşık oldum.' diyen sonra senin çığlık atıp 'Evet.' diye bağırdığın ama aslında Şevval'den hoşlanan senin ise arayı bulmanı isteyen Berkay." Bir süre düşünür gibi havaya baktı sonra omzunu silkip konuştu. "Yani öyle de denebilir. Farklı bir bakış açısı." Başımı iki yöne sallayıp güldüm. Saf falan bir şeydi ama canımdı. Bahar'la her şeyimiz birdi. Nazlı da sonradan gelmişti mahalleye. Onu da canımız gibi sahiplenmiştik. Ama en çok Bahar'la vakit geçirmiştik. Onun yeri hep ayrıydı. Nazlı genelde sakin ve sessiz olan taraftı. Biz Bahar'la genelde deli dolu takılırdık. Erkekler ise, onlar manyaktı. Hepsi farklı karaktere sahipti. Birbirine zıt ama herhangi bir konuda bir olup her defasında bize karşı gelebiliyorlardı. Yine sinirlenmeye başlamıştım. Feminist damarıma bir dur diyip yola devam ettim. Gediz'e geldiğimizde her zamanki yerimize kurulduk. Arif Abi bize gazoz getirdi. Tabi bizim akıllı Dağhan dibek kahve diye tutturdu. Arif Abi yapınca da onu bir güzel içti. Sonra nasıl oldu anlamadım hesabı Yağız'a yıktı. Normalde Yağız asla onun bu emrivakisine katlanmaz bir güzel hırpalardı ama ne dediyse çocuğun kulağını beti benzi ata ata ödedi hesabı. Sonuç olarak şuan Nazlı, ben ve Bahar mahalleye gidiyorduk. Erkekler mahalledeki çocuklarla halı sahaya gidecekti. Mahalleye girince Dağhanların kapısının önünden söylenerek çıkan Dağhan'ın abisi Kayahan Abi'yi gördük. "Başımın etini yedin anne. Evlenmiyorum işte. Sen inatsan bende inadım." Canan Teyze'nin fırlattığı terlik Kayahan Abi'nin bacağına denk geldi. Kayahan Abi bir küfür savurdu sonra. Ama biz hemen karşıda kıkır kıkır gülüyorduk. Kapıyı kapatınca bizi gördü. Hepimize tek tek baktı. En son bana gelince bakışlarını hemen kaçırdı. Sahte kızgınlıkla bize konuştu. "Ne gülüyorsunuz cimcimeler? Çok mu komik?" Omuz silkip gülmeye devam ettik. Bize bakıp başını iki yana sallayıp uzaklaştı. Onu inceledim bir süre. Altına giydiği siyah kot pantolonla üzerine giydiği açık mavi spor gömlek onu olduğundan genç göstermişti. Çok da büyük sayılmazdı doğrusu daha yirmi dört yaşında gencecik adamdı. Saçlarının önü uzamıştı ama dağınık bir görüntü oluşturmuyordu. Çok yakışıklıydı. Gözlerimi sıkıca yumup açtım. Sonra buruk bir tebessüm kaldı dudaklarımda. Küçükken hayrandım ben Kayahan Abi'ye. Abi bile demezdim Kaya derdim direkt. Sonra bir gün arkadaşlarıyla konuşurken duymuştum onu. "Minnacık lan o daha, minik kardeşim gibi böyle geziyor ya etrafta Kaya diye çok hoşuma gidiyor." Neden bilmiyorum ama ponçik kalbim ilk kez sızladı o gün. Küçük olduğumu söylediği içindi belki kardeşim dediği için bilemiyorum. Ama sonra çok dolaşmadım etrafında onun. Başlarda biraz 'Neden uğramıyorsun bücürük?' dese de uğraşmadı o da daha fazla. Soğukluk oldu tabi arada ister istemez. Abi dedim sonra hep ona hayranlığım hâla bir yerlede ama kayıp içimde. Tekrar burukça gülümsedim ve yola devam ettik. Sonra bir şarkı yükseldi bir evden. "Benim gönlüm sarhoştu yıldızların altında." Gülümseyip eşlik etmeye başladık kızlarla. "Sevişmek ah ne hoştu yıldızların altında." Yıldız Mahallesi gözlerimi araladığımda ilk gördüğüm yer. İlk adımımdaki basamak. İlk gülüşüm, ilk gözyaşım, ilk mutluluğum, ilk kalp sızım. Kısacası evim, ailem, yuvam... Yıldızların altında bir Yıldız Mahallesi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KAKTÜS| Texting

read
3.4K
bc

Yasak Sevda

read
85.1K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

TYLER (Cherry 2)

read
6.0K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook