Geçmişle Yüzleşme

1104 Words
"Aslа vаzgeçmeyin, kаybedenler yаlnızcа vazgeçenlerdir" * “Tamam çocuklar bu günlük iyi iş çıkardınız. Ben ve Behnan adamı kaçırırken siz de kızı kaçıracaksınız bunun için en uygun zaman gece yarısı. O ikisi yataklarında derin uykudayken içeriye girip etkisiz hale getireceğiz. Biz önce adamı hallederiz işimiz bitince de kızın evinin önüne gelip sizi alırız. Plan budur, yorumlarınızı alalım?” Behnan konuştu; “İyi plan patron evde daha temiz iş olur.” Memo başıyla onayladı onu. “Dediğimi unutmayın. Kızın kılına zarar gelmeyecek.” Aklımın hala kızda olduğunu fark edince adamlarımın şüphelenmemesi için ekledim. “Ve tabi adamında.” Şu ana kadar sessizliğini koruyan Miran yeminini bozmuş gibi konuşmaya başladı. “Biz onlara zarar vermeyeceğiz onu anladık ama götürdüğümüz adamlar ne yapacaklar? O ikisini süs bebek niyetine istemediklerini hatırlatırım.” Kollarını göğsünde birleştiren adama elimde olmadan kaşlarımı çatarak baktım. Bu adam beni bu kadar iyi tanımak zorunda mıydı? Düşüncelerimi okuyordu adeta. Duygusuz bir sesle yanıtlamaya çalıştım. “Orası bizi ilgilendirmiyor Miran, bizim görevimiz onları sağ salim götürmek o kadar. Gerisi adamlara kalmış.” Huysuzca konuştuğumu fark edince daha da öfkelendim. Kızı kaçırmadan sorun yaşamaya başlamıştık bile, kaçırdıktan sonrasını düşünemiyordum çünkü Miran beni rahat bırakmayacak gibi görünüyordu. Ya da vicdanım… “Yazık olacak çok da güzel bir kız.” Bu defa fikrini belirten Behnan’dı ve öldürücü bakışlarımdan o da nasibini almıştı. “Evet dostum çok masum ve güzel bir yüzü var... oldukça da genç…” Miran hala konuşmaya devam ediyordu ve adeta sabrımı sınıyordu. Hızla ayağa kalktım. “Tamam beyler bu kadar muhabbet yeter. Hadi şimdi odalarınıza gidip dinlenin saat üçte herkes ayakta olsun.” Diğerleri odalarına giderken Miran yanımda kalarak beni şaşırtmadı. “Bundan sonra ne yapmayı düşündüğünü merak ediyorum?” Gergin bir şekilde elimi saçlarımın arasından geçirdim. “Yapacağım tek şey işimizi bitirip buradan gitmek olacak. Başka bir şey yok o kadar.” Ve duymaktan en çok korktuğum şeyi dile getirdi. “Bana sorarsan buraya kadar gelmişken gidip aileni görmelisin.” Komik bir şey söylemiş gibi kahkaha attım. “Gerçekten mi? Onlara ne diyeceğim peki. Karşılarına geçip, on iki sene önce öldüğünü düşündüğünüz oğlunuz aslında ölmedi. Ben Yiğit’im mi diyeceğim?” “Bunu kendine yapma Yiğit. Onlarla konuşmasan bile hiç değilse gidip uzaktan görmelisin. Bana kalsa senin ölmediğini öğrenmelerinin zamanı çoktan geldi, gidip yüzleşmen taraftarıyım ya neyse. Lütfen bunu kendine çok görme evlat. Bunca zamandan sonra bu kadarını hak ettin.” “Bunu asla yapmayacağım Miran. Bana bir baksana…” dedim kendimi işaret ederek. “Ben artık o küçük saf çocuk değilim. Ellerim kana bulandı dostum. Üstelik Hamza’nın benim ölmediğimi öğrendiğinde bundan pek hoşnut olacağını sanmıyorum.” Soğukkanlı bir katil gibi elini masanın üzerine koydu ve gözlerini gözlerime sabitledi. “Bana izin ver, gidip kellesini koparayım.” Bana olan bağlılığını birçok defa kanıtlamıştı Miran. Kararlı bir şekilde başımı iki yana salladım. “Annem ve babam o adam yüzünden zaten iki oğullarını kaybettiler. Onlara üçüncü bir acı yaşatmaya hakkım yok.” Elini omzuma koydu. “Yanlış yapıyorsun Yiğit.” Köşeye sıkışmış bir fare gibi hissediyordum, bu duyguyla öfkeyle ondan uzaklaştım. Yumruklarım ve dişlerim sıkılıydı ama bu öfke daha çok kendimeydi. “Bana bu isimle seslenme.” diye tısladım dişlerimin arasından. Miran’la tanıştığımızdan bu yana ilk defa tartışıyorduk. Benim aksime şefkat dolu bakıyordu oysa ben her an patlamaya hazır bir volkan gibiydim. “Ben ailesi için ağlayan ve benden yardım isteyen o küçük çocuğu unutmadım. Eminim o çocuk içinde bir yerlerde senin onu görmeni bekliyordur” dedi ve sakin adımlarla ilerleyerek odadan çıkıp gitti. Yapayalnız kalınca karanlığın beni yuttuğunu hissettim ardından çocuk Yiğit acı bir feryat kopardı. “Lanet olsun.” Masayı yumrukladıktan sonra bununla yetinmeyip öfkeyle onu ve etrafındaki sandalyeleri devirdim. Neden her şey bu kadar karmaşık olmak zorundaydı, neden hayat bu kadar acımasızdı ve neden insanlar bu kadar açgözlü ve hırslıydı? Bu sorularımın tek cevabı Hamza abimdeydi. Öfkem o kadar büyüktü ki sakinleşmek için kendimi banyoya attım. Üzerimdekileri çıkarmadan duşa kabinin içine girdim ve soğuk su musluğunu açarak suyun başımdan aşağı dökülmesini sağladım. Ateşi söndürmenin en etkili yoluydu bu… Orada ne kadar kaldım bilmiyorum ama iliklerime kadar ıslanmıştım. Kendime geldiğimde sıkılı olan yumruklarımı yavaşça açtım ve musluğu kapatıp ardından duşa kabinden çıktım. Yaptığım işe yaramıştı çünkü şu an az önce ki öfkem biraz olsun azalmıştı eğer sakinleşmeseydim gidip abim olacak Hamza’yı gözümü bile kırpmadan öldürebilirdim. Sedat abimin ve onca yılın intikamı alnının ortasına yiyeceği tek bir kurşuna bakıyordu. Sakince üzerimdekileri değiştirdim, altıma siyah kotumu giydim ve yatağıma uzandım. Tam bir saat boyunca Miran’ın sözleri zihnimin duvarlarını yumruklayıp durdu düşüncelerim arada Bahar'a kayınca yeni bir karar aldım. Onu adamlarım değil gidip kendim kaçıracaktım. Evet böyle olmasını istiyordum. Aklımı ondan uzaklaştırıp sonunda ani bir hareketle kalkıp üzerime bir tişört geçirdiğim gibi kendimi dışarıya attım. Otoparka doğru yürürken, uzun zamandan bu yana ilk defa bu kadar heyecanlandığımı hissettim. Bu yine alışılmadık bir durumdu benim için, ne de olsa soğukkanlı bir katildim ben. Şoför koltuğundaki yerimi aldığımda artık dönüşü olmayan bir yola girmiştim bu kararlılıkla anahtarı sokup çevirdim. Motorun sesiyle birlikte gaza bastım ve hiç düşünmeden kendimi yollara attım. Asfalt altımda akıp gidiyordu ve yollar tıpkı zihnim gibi bomboştu. Bir saate yakın yol aldıktan sonra, nihayet gelmiştim işte. Buraya gelmek iyi bir fikir miydi bilmiyorum ama gelmeseydim pişman olacağımı biliyordum. Etrafı incelerken düşündüğümden de fazla değiştiğini gördüm. Bu sokaklardan geçip bu yolları adımladığım o günlerin üzerinden aylar yıllar geçmişti. Uzun bir aradan sonra bir kez daha geldiğim bu sokakta hafızamda yer eden görüntülerden eder yoktu. Bir çok değişim fark etmişti gözlerim. Çocukluğumda buralarda tek tük evler vardı oysa şimdi neredeyse boş yer kalmamıştı. Kontağı kapadım ve uzaktan da olsa, eski evimi izlemeye başladım. Çocukluğumun en güzel anıları barınıyordu bu evde. On bir yaşıma kadar ömrümün en şahane yıllarını burada geçirmiştim. Gidip annem ve babamın karşısına çıksam beni tanırlar mıydı acaba diye düşündüm bir an için. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum, ne yapmam gerektiğini bilmediğim gibi… tek bildiğim içimin acıdığıydı… hem de çok. Alev topundan farksızdı yüreğim. Direksiyonu sıktığımı bile çok sonra fark ettim ve kendimi toparlamaya çalıştım. Aniden çiftliğin demir kapısı açılırken bir anda heyecanlandığımı hissettim. Gecenin bu saatinde kim olabilirdi… Kendimi gizlemek için aşağıya eğildim, bir yandan da dışarıyı izlemeyi ihmal etmiyordum. Beyaz bir araç göründü ve yanımdan geçerek uzaklaşıp gitti. Arabanın camları koyu renk olduğu için içindekileri görememiştim. Moralim iyice bozulmuştu. Buraya gelmenin hata olduğunu kabul ederek kontağı çevirdiğim gibi oradan uzaklaştım. Otele vardığımda hızlı ve sert adımlarla odama çıktım, kahverengi deri koltuğa gömüldüğüm de kendime kızmakla meşguldüm. O eve gitmemeliydim. Kahretsin bunu yapmamalıydım. İçime dolan öfkeyi kontrol altına almak için gözlerimi kapadım, neyse ki yaşadığım duygu fırtınası yüzünden çok geçmeden uyuyakalmıştım. Bir anda kulağımda sesler yankılanmaya başladı, küçük bir çocuk isyan edercesine bağırıyordu. “Öldür beni, hadi öldür!” Ellerime baktım kıpkırmızıydı ve yerlere kan damlıyordu. ******
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD