B1- {MUTLULUĞUN BEDELİ}
Uzun zaman sonra gözlerim mutlulukla aralandı yeni güne. Mutluluğumu tarif edecek bir kelime bile bulamıyorum. Çünkü bugün yıllarımı aşkına verdiğim Sezerlerin torunu İlyas geliyordu beni istemeye. Kaç sene bekledim ya da kaç senedir aşkı kalbime gömülüydü?
Koskoca on sene bir aşka vermişti ruhum kendisini. Kavuşacaktım beni hayatında ilk kez görecek olan adama. Acaba diyorum aşkımı hisseden mi oldu da kader yüzüme güldü?
Yıllarımı aşkına feda ettiğim adamla muradama erecektim...
Aşağıdan Hüsna'nın sesi gelirken hızla yataktan çıktım. Bugün büyük ve özel bir gündü benim için. İlyas 'a olan aşkımın şahidi ablam gelmişti Van'dan.
Üzerimdekilere aldırış etmeden kapıyı açtım. Kapı açılır açılmaz Mahir'in bacağıma yapışıp "Tezeeee," diye bağırmasıyla onu kucağıma aldım. Geçen geldiğinde daha zayıftı şimdi kilo alışı onu kucağıma almamı zorluyordu.
"Mahir'im teyzem siz ne zaman geldiniz?" Sorumu sorarken bi yandan da yanağına öpücük kondurdum.
Eliyle ablamı gösterip "Annem biyiyor teze. Şöyyemediyer ki dediyer geydik. Ben de yeni uyaydım." Konuşmasıyla kahkaha atıp onu bol bol öptüm. İki buçuk yaşında Mahir anca bu kadar konuştu şimdi ablama sormak gerek soruları.
Mahir'i kucağımdan indirdikten sonra ablamın boynuna sarıldım sıkıca mutluluk dağıtan sesimle "Çok şükür abla sabrımın sonu selamet olacak bu akşam. O kadar mutluyum ki İlyas'a kavuşacağım için." Titreyen sesim heyecanımı bağırıyordu.
Kulağıma fısıldarcasına "Ben de senin adına çok mutluyum ama içimde garip bir his var Arin. Bu aşk mı yılların verdiği takıntı mı? Kestiremiyorum." Ondan ayrılıp kaşlarımı çattım.
"Anlamadım abla. Ne demek istiyorsun."
Ablam huzursuz olduğumu anlayınca kocaman tebessüm edip "Yine benim kuruntularım canım boşver anın tadını çıkar," deyince başımı sallayıp odama yöneldim.
"Ben üzerimi değiştirip geleyim," dediğimde aklıma başka bir şey takıldı. "Hüsna nerede?" Hüsna'nın sesi ile uyanmamı göz önünde tutarak ablamdan cevap bekledim.
"Aşağıda annemlerin yanında." Aldığım cevapla odama girdim, hızlıca kısa bir duş alıp üzerime siyah bir elbise giydim. Akşama doğru tekrar değiştirecektim çok özenmeye gerek yoktu.
Saçlarımı kurutup aşağı inerken gözüm sol tarafta oturan babama ve abime takılmıştı. Babamın ve Behram abimin yanına geçtim dikkatle bir şeyler konuşmaları ben yanlarına gidince son buldu. Behram abimin yanına oturarak göğsüne sindim.
Babam bize bakarken başımı kaldırıp Behram abime nispetle "Evinizin neşesi bugün yuvadan uçuyor abi," dedim keyifle.
Sırtıma hafif vurarak güldü. "Hadi oradan sen misin neşe Arin güldürme beni? Sen sadece şımarık bir dertsin." Omuz silkerek babama baktım yalandan gözlerim dolarken.
Babam Behram abime kaşlarını çatıp "O benim son gülüm, evimin ışığı, aydınlığı Behram. Arin'im değilde kim neşe olacak." Abime sinsice gülüp babamın yanına geçtim.
Babamın yanağına sevgi dolu öpücüğümü kondurup birkaç adım uzaklaşarak abime dil çıkarırken ayağından güç bela çıkarmaya çalıştığı ayakkabısı ile tutmadığım kahkahamı bastırıp yengemin arkasına sığındım. Karnı burnunda tatlı siması ile abime uzaktan öpücük gönderdiğinde mayışan abimi yengemle bırakıp mutfağa indim.
Bütün kadınlar mutfaktaydı, babaannem hariç. Annemin yanına giderken mız mız bir çocuk gibi elimi karnıma koyup dudağımı bükerek "Dün geceden beri karnım aç benim." diyerek mızmızlanırken aldığım cevapla gülüşümü bastırmaya çalıştım.
Annem kaşlarını çatıp yapmacık bir sinirle "Gece geç saatlere kadar o telefonla oynarsan. O telefonu gün içinde elinden düşürmezsen tabii açıkırsın." Bu cümleyi kuracağına çok emindim. Her şeyi telefona bağlıyor kendisi.
Omuz silkerek ablamın yanına oturdum. Onu çok özlemiştim ve özlem gidermek istiyordum. Hüsna aramıza girince kaşlarımı çattım. Elimle Hüsna'yı itip sahte sinirle gülerek çıkıştım. "Bırakta biraz hasret gidereyim ablamla kıskanç şey."
Dil çıkarıp "Sen az görüyorsun ben çok görüyorum annemi." deyince masadaki zeytinden bir tane alıp ona attım. Altı yaşında bir çocuğa göre dili fazla uzun.
Yardımcılar eşliğinde hızlıca kahvaltı masası kurulmuştu. Babaannem kahvaltı için de aşağı inmemişti. Yemek faslı başlamadan önce yukarı çıkıp kapısını çaldım. Gir komutuyla kapıyı açtım.
Yine her zaman ki gökyüzü köşesine oturmuş tesbih boncukları diziyordu. Gökyüzü köşesi tamamen gökyüzünü görüyordu ve babaannem hep orada otururdu. Küçüklüğümden beri de sadece beni yanına alırdı.
Karşısına oturup kara gözlerindeki ve deqli yüzündeki öfkeye ve sinire anlam vermeye çalıştım. "Neyin var? Neden gelmiyorsun aşağı?" Sorumla moralimin bozukluğunu sesime yansıtırken cevap bekledim.
"Civan nerede Arin?" Sorusuna anlam veremezken bilmiyorum dercesine dudaklarımı büktüm. Sahi Civan Abim günlerdir neredeydi?
Kaşlarını çattı ve gür sesiyle bağırdı. "Bil Arin, bilmezsen üzülürsün." Öyle ki elindeki siyah tesbih boncukları yere döküldü.
Eğilip toplayacağım sırada engel olarak "Sen değil Arin, Dicle toplayacak," dediğinde kaşlarımı çattım. İyi de Dicle kim ki? Soracağım soruyu anlarken hemen araya laf sokmaya çalıştı.
Bugün ona anlam veremiyordum. Hisleri kuvvetliydi amenna ama bugün başka bir şey var gibiydi. Normalde asla bu kadar sinirli değildi bu kadın. Kuruntu yaptığımı düşünerek başımı iki yana sallayıp düşüncelerimi def ettim.
"Hadi kahvaltıya inelim babaanne. Kurt gibi acıktım ve yemin ederim ki sen gelmezsen tek lokma bile yemem," deyince dudağı kıvrılır gibi oldu ama şu ana kadar hiç doğru düzgün güldüğünü görmedim.
Oturduğumuz kahvaltı masasında aile büyüğü olan babaannemin afiyet olsun komutu ile herkes yemeğe başladı.
Huzurla yemek yerken aklıma odada söyledikleri takılınca babama sordum. "Civan abim nerede?" Babamla Behram Abimin yüzü düşerken herkes sus pus olmuştu.
Babaannem ile göz göze gelince sürmeli kara gözlerin kapatıp açtı. Yemekten sonra erkekler işe babaannem odasına ve kalanlar da ikramlık hazırlamak için mutfağa girmişti her yerde tatlı bir telaş vardı.
Annem her şeyi kontrol ederken yukarı çıktım. Odama gireceğim esnada babaannemin seslenişi ile onun odasına girdim. "Efendim."
"Siyah giyin Arin yasın başlıyor senin."
"Babaanne neyin var senin? Felaket tellallı gibi... Gerçekten kalbim kırılıyor lütfen ya. Biliyorsun günlerdir terziye beyaz elbisemi hazırlattığımı." Normalde kimseyle çok konuşmazdı bugün bana bir şeyler mi anlatmaya çalışıyor kestiremiyorum.
"Spî ji te re dibe sor. (Beyaz senin için kırmızıya dönecek.)" Bir an duraksadım ama aldırış etmek istemedim en mutlu günümde yas tutacak değilim. Başımı sallayıp odadan çıktım.
Odama girip özenle diktirdiğim beyaz elbiseyi üzerime geçirdim. Bugün benim en mutlu günümdü mahvolmasına izin veremem.
Saçlarımı dalgalandırıp güzel bir makyaj yaparak aynaya baktım. Çok güzel duruyordu elbise ama bir şey eksikti. Dolabımda ki kutudan çıkardığım yadigar beyaz tokayı saçıma ve zümrüt kolyeyi de boynuma takıp hazırlık aşamamı sonlandırdım.
Kapı çalınca gir demeden gidip kapıyı açtım. Ablam içeri girince boynuna atlayıp içimdeki heyecanı atamadan "Abla çok heyecanlıyım. Sezerler bir haftaya düğün demişler." Cümlemin bitimi ile ablam benden ayrıldı.
Kaşlarını çatıp "Arin bir haftaya ne düğünü ablam? Yangından mal mı kaçırıyorlar? Babamlar konuşsun en az bir ay olsun bari." Başımı salladım sağa sola.
"Abla kaç yıldır sevdiğimi, beklediğimi en iyi sen biliyorsun." Beni yatağa oturttu ve kendisi de yanıma oturdu.
"Arin İlyas seni ilk kez birazdan görecek. Hem belki sevdiği vardır lütfen bu kadar bel bağlama şuna." Sinirle yerimden kalkıp öfkeyle konuştum.
"Yoktur abla hem olsa beni mi istemeye gelirdi?" Beni sakinleştirmek istercesine o da yerinden kalktı.
"Öyle olsun Arin'im. İnşallah hep mutlu olur evimizin küçüğü." Derince yutkunurken dudağım kıvrıldı.
"Olacağım abla, çok mutlu olacağım her şeye rağmen." İçeri Hüsna girince ben çıktım. Avluda etrafta koşuşturan Mahir'in yanına adımladım ve bana tatlı tatlı bakarken onunla ilgilenerek vakti bekledim.
Çalan kapıyı duymamla heyecandan titreyen ellerim daha da titrediğinde derin nefes alarak annemin yanına geçtim. Babam kapıyı açınca gülen gözlerimle ablama baktım buruk tebessümüyle mutlulukla başını sallayınca gözlerimi kapatıp açtım.
İçeri giren büyük aşiret ağalarını babam şark odasına yönlendiriyordu. İlyas elinde kırmızı güllerle bana yaklaşınca heyecandan düşecekmiş gibi hissettim. Çocukluk aşkım İlyas ve beni hayatı boyunca ilk kez gören yine İlyas. Oysa ben onun etrafında pervane olmuştum.
İlyas etrafa bakarken annesinin onu dürtmesiyle elindeki gülleri bana uzattı. Gülen gözlerimle İlyas'a yaklaşıp elinden gülleri aldım. "Teşekkür ederim."
Herkes içeri geçince ben ve ablam mutfağı girdik. Odun rica ederim bile demedi." Ablam söylenirken gülleri kenara bıraktım.
"Abla ilk kez görüyor hem heyecanlıdır ondan."
"Aynen gök heyecanlı." Aldırış etmeden derin nefesler alarak kahveleri yapmaya başlayınca ablamın yardımıyla hızlıca kahve yapma faslı bitti.
İlyas'ın kahvesine bol tuz koyarak köpürttüm. Ablam kocaman gözlerle bana bakınca omuz silktim. Hüsna'nın içeri girmesi ile bir birimize aynı anda dil çıkarmamız bir oldu. Anlaşma şeklimiz harika.
Kahveleri alarak şark odasına geçtim. Herkese tek tek ikram ettikten sonra İlyas'a sıra gelmişti. Gözlerine baktığımda hemen kahvesini aldı. Öküz heyecandan teşekkür bile etmedi.
Neyse bunu umursayamam zaten bundan sonra bir ömür birbirimize ait olacağız. Yerime geçip onu izlemeye başladım.
Kahvesinden bir yudum almasi ile hemen bana bakıp sinirle kaşlarını çatması bir oldu. Kahveyi püskürteceği sırada annesi hemen engel olup çaktırmadan elini İlyas'ın ağzına bastırdı.
Sırıtarak onları izlerken ablam beni dürttü. Ona bakıp başımı ne derecesine salladım. "Önüne bak Arin."
Sezerlerin ağası lafa girince nefesimi tutup, heyecanla bacağımı sallamya başladım. "Allahın emri peygamberin kavli ile kızınız Arin'i oğlumuz İlyas'a istiyoruz." Dedenin bitirdiği cümlesi ile tuttuğum nefesimi verdim.
Babam ağzını açıp lafa gireceği sırada üç silah sesi geldi. Gözlerim kocaman açılırken herkes hemen yerinden kalktı. Babam belinden çıkardığı silahla çıkacağı sırada anneme seslendi. "Misafirleri arka odaya al Delal'im. Kapıyı da kapat kimse çıkmasın odadan." Annem başını sallayarak yön gösterdi. Öyle bir andı ki ne neden ve nasıl oldu anlamaya bile kalmadan olay gelişiyordu.
Dışarıdan gür bir ses yükseldi. "Koçerler çıkın dışarı da itinizin cesedini almak için kendinizi hazırlayın." Duyduğum cümle ile herkesten ayrı tek başıma koşarak mutfağa girince küçük camdan avluya baktım.
Elinde silah olan uzun boylu, öldüren bakışlarıyla sert mizacı olan sakallı adamın kanlı üstüne baktım. Gözlerim yerde deli gibi ağlayan kıza değdi. Hemen yanında ise Civan abim vardı.
Avluda herkes birbirine silah doğrultunca elimi ağzıma kapattım. Sesleri onlara uzak olduğum için hic duyulmuyor gibiydi.
Aşiret ağaları silahları indirince sadece babam ve o sert mizaçlı sakallı adam silahlarını birbirine doğrultmuştu. Babam silahını yerde duran abime indirince kaşlarımı çattım.
Elinden tetiği çektiğini anlayınca kalbimin deli gibi atmasını bir kenara bırakıp mutfaktan çıktım. Bütün gözler bana dönünce dolan gözlerimle babama bakıp yüksek sesimle bağırdım."Baba ne yapıyorsun?"
Civan Abime bir başka bağlıydım ben. Sanki o benim yıkılmayan bir dağım gibiydi. Ama anlaşılan o ki Civan abim kız kaçırmıştı ve ne yazık ki sonucu çok kötü olacaktı. Günlerdir ortalarda olmamasının sebebi ise buydu demek ki...
"Arin içeri geç kızım. Senin şuan burada olman doğru değil." Elinde ki silahı daha sıkı kavradı.
Babam asla o silahı içinde çıkmak için an kollayan kurşunu çıkarmadan indirmezdi bundan adım kadar emindim.
"Baba noluyor lütfen bir şey söyle?" Derken gözlerim tek tek herkesin üzerinde gezindi. Üstünde abimin kanı olan adam abimin hemen arkasında duruyordu ve hala silahı babama doğrultulmuş haldeydi. Gözlerin benden bir an bile ayırmazken kaşlarımı çattım.
Babam bana cevap vermezken silahı abime tekrar nişan aldı. Ne ara abimin önüne geçtim ne ara babamın kurşununa kurban gittim anlamama fırsat bile olmadan beyaz elbisemin anında kırmızıya boyanışına şahitlik ettim.
Kendimi, gözlerini benden ayırmayan adamın kollarında bulurken kesilen nefesime rağmen annemin çığlıkları kulağımda gidip geliyordu.
Kollarında olduğum adam ise sert sesiyle "Ben bana ait olanı alıyorum. Fakat yaşamazsa ve ölürse bu konaktan canlı tek bir varlık bile çıkarmam," dediğini işittim...
Babama baktım bir elini yumruk yapmış sol göğsüne bir elini ise dizine vurup "Evimin neşesi benim kurşunumun kurbanı oldu. Ben daha küçük yavruma doyamadım Ağa! Bırak kızımı oğlumun kanı sana helaldir onu al. Baban sana kurban olsun, gitme babasının son gülü..." Babamın durmaksızın yaktığı ağıt ve annemin baygın bedeni gördüğüm ve duyduğum son şey olmuştu.
𖤓
Gözlerimin üstüne taş koymuşlar gibi bir ağırlık ve canımı fazlasıyla acıtan bir sızı vardı karnımda. Yavaşça araladığım gözlerim odada gezindi, büyük bir konak odasıydı tahminimce.
Sol tarafta gördüğüm telefonla yerimden doğrulamak için hareketlendim. Üstümdeki örtüyü kaldırıp yatak başlığından destek alarak dikkatlice kaldırdığım bedenimi her hareketimde ölesiye canımı acıtan bir acısı vardı. Derin nefesler alırken aldığım tüm nefesler boğazına diziliyor gibiydi. Ağlamamak için zor tutuyordum bu acıyla.
Sakince sırtımı yatak başlığına yaslayıp ayaklarımı uzatarak üzerimi örttüm. Hala burasının tam olarak neresi olduğundan bile habersizken telefona uzandım zorla.
Telefonu elime alıp numarayı tuşladım. Arama tuşuna basınca telefon kapandı. Açma düğmesine uzunca basıp bekledim ama açılmıyordu sinirle telefonu kapıyı doğru rastgele fırlatınca kapı açıldı.
Kollarında gözlerimi kapattığım adam girdi içeri. Onu görünce dolan gözlerime engel olamazken bana yaklaşarak "Uyandığına göre artık yola çıkabiliriz. Hadi kalk yolumuz uzun," dedi buz gibi sesiyle.
"Ne saçmalıyorsun? Ben seninle değil bir adım atmak şu kapıdan bile dışarı çıkmam." Başını sinirle sağa sola salladı.
"Dün aşiret toplandı Arin Hanım. Şerefsiz abinin hatasının bedelini sen ödeyeceksin. Ya da töre gereği abin senin hayatına karşılık canından olacak ve yetim bir çocuk bırakacak ardında." Gözlerim kocaman aralanırken durmaksızın yaş dökmeye başlamıştı.
Abimin kaçırdığı kız bir de hamilemiymiş? Başımı sağa sola salladım mümkün değildi ki böyle bir şey. Abim beni çok severdi beni düşünmüştür hem yapmaz benim abim o beni korumak için canını bile seve seve verirdi.
"Yalan söylüyorsun abim asla beni düşünmeden hareket etmez. Abim hata yapsa bile babam beni sana vermez. İlyas ile evleneceğim ben, seninle değil." Şokun etkisiyle başımı durmaksızın sallamaya devam ediyordum.
"Bundan sonra sen bana aitsin Arin. Bunu hiç bir şey değiştiremez ve sana bir sır vereyim mi baban seni kendi isteği ile bıraktı." Söylediği şey ile bir an duraksadım.
Bağırarak "Yalan söylüyorsun bırakmaz. Babam beni asla bırakmaz. Babam bıraksa bile Behram abim bırakmaz o bıraksa annem bırakmaz annem bile bıraksa babaannem asla bırakmaz. Beni buradan alacaklar ben asla seninle evlenmeyeceğim." Göz yaşlarım bir şelaleyi anımsatır gibi akıyordu.
"Yeter kes sesini. Bitti bundan sonra ne annen ne baban ne de abilerin var. O İlyas itinin adını da bir daha duyarsam bil ki mezarı açık olur." Sesi fazla yüksek çıkarken derin bir nefes çektim içime.
"Seninle hiç bir yere gelmem. Babama gideceğim ben." Başını sağa sola sallayıp bana yaklaştı.
Üzerimdeki örtüyü bir çırpıda çekip kolumu tutarak beni kaldırmaya yeltenince karnıma giren derin sızı ile bir çığlık firar etti dudaklarımdan.
Elimi karnıma bastırınca yaş döken gözlerime baktı, omuzlarımı tutarak sertçe yatağa yatırdı bedenimi. Yaram daha fazla canımı acıtırken bağırdım. "Sakın bana dokunma."
Sert sesi ile "Kes sesini," diyerek üzerimdeki tişörtü göğsümün altına kadar sıyırmaya yeltenince ellerim ile engel olmaya çalıştım. Kaşlarını çattı. "Meraklın değilim Arin." Tek eli ile ellerimi tutup diğer eli ile tişörtü sıyırdı. Gözlerim istemsiz yaş dökerken tişörtü indirip kolumdan tutarak tekrar kaldırdı. "Bir şeyin yok Arin kalk." Acımı umursamadan kolumdan çekiştirmeye devam etti.
Kolumu sıkıca tutarken bağırdım. "Yeter bırak beni canım acıyor." Beni cekiştirmesini engellemeye çalıştıkça daha da kaba davranıyordu.
Elimi karnıma koyunca kolumu bıraktı. "Kalk ve yürü o zaman senin gibi şımarık bir kızla uğraşamam ben." Sinirle dişlerimi sıktım.
Zar zor ayağa kalkarak tam karşısında durup acımı görmezden gelerek yüksek sesimle bağırdım. "Haddini bil! Söylediklerine dikkat et. Senin karşında çocuk yok yeter. Ne ben sana ne de sen bana tahammül etmek zorunda değilsin. Bırak beni gideyim aileme. İnan abime yapılan hiçbir şey umurumda bile olmaz. Kardeşini ve abimi öldürmekte senin vicdanına kalsın." Beni düşünemeyen abimi ben hiç düşünmem.
"Arin benim zerre vicdanım yok engel olunmasaydı o gün ikisini de öldürecektim. Baban engel oldu Arin'i al dedi, bundan sonrasında ağzını açmaya hakkın bile yok senin hükmün verildi ve belli. Amed'e gider gitmez nikah kıyılacak bir haftaya da düğün." Dedikleri göz yaşlarımı arttırdı babam ve abim mi benim kaderimi belirlemişti.
"Hangi çağda yaşıyorsunuz siz! Kendinize gelin! Benim hayatım üzerine kimse söz hakkına sahip değil ve hiç kimse benim üzerime hüküm veremez. Ne sana boyun eğerim ne de bana yapılanlara. Anladın mı beni?" Bağırmaktan boğazım acırken karnımdaki ağrıya rağmen dik durmaya çalıştım.
O ise öylece durmuş sadece beni dinliyordu. Tepkisizliği sinirimi bozarken yüzüne haykırırcasına "İstemiyorum, seninle evlenmek istemiyorum. Ben Antep'te kalacağım ve seninle asla hiçbir yere gelmeyeceğim." Yaram sızım sızım sızlarken nefesim kesilecek gibi oluyordu.
"Bitti mi?"
Dolan gözlerim kararırken elimi karnıma daha çok bastırdım. Düşmemek için karşımda henüz adını bile bilmediğim adamın kolunu tutmak zorunda kaldığımda içimden defalarca lanet ettim.
Beni anında kucağına alırken "Sana fikrini sormadım Arin ve bundan sonra senden tek kelime dahi duymak istemiyorum çok konuşuyorsun, başımı ağrıtacak derecede." Odadan çıkardı yaralı bedenimi. Şuan ona ne cevap verecek halim vardı ne de konuşmaya mecalim...
Jeep tarzı arabaya bindik. Arabada ki yoğun sigara kokusu öksürmeme sebep olurken karnım daha fazla sızlıyordu. İlk kez böylesine acıyordu canım. Arabayı çalıştırmasıyla yola çıktık.
Ama öksürmem hala durmuyordu. Cebinden çıkardığı astım ilacımı bana uzatınca sinirle ona baktım ama aklıma takılan şey astımım olduğunu nereden biliyordu.
Titreyen ellerimle astım ilacıma uzandım, nefesim kesilirken kapağını açmaya çalıştım ama olduğu gibi yere düştü. Ellerim boğazımda nefes almak için direnirken araba ani fren yaptı. İsmini bilmediğim ama geleceğime onunla devam edeceğim iddia edilen adam yerdeki ilacı alıp kapağını açarak ağzıma sıktı.
Bir kaç dakika içinde nefesim düzene girince sordum. "Nereden biliyordun astımım olduğunu ayrıca benim astım ilacımın sen de ne işi var?" Sorumla kısa bir an bana baktı.
"Annen söyledi ilacı da o verdi." Kurumayan gözlerim tekrar yaş dökmeye başladı. Ne çabuk kabullenmiş ailem dediğim insanlar tanımadığım birine mahkum oluşumu?
Ellerimle göz yaşlarımı sildim eninde sonunda bu adamdan kurtulacağım ben. Hem Sezerler gelini olacak kişiyi bırakır mı bu kadar çabuk? İlyas beni almaya gelir.
Düşüncemle ani fren yapan arabayla öne savrulacakken kolunu koyarak bunu engelledi. Şaşkınca ona baktım o ise yola bakıyordu gözlerimi onun baktığı yöne çevirdim Civan abim...
Hızla arabadan indim. "Beni bırakmayacağını biliyordum. Hadi evimize gidelim abi hem bir haftaya düğünüm olacak. Hemen hazırlıklara başlamam gerek yetişmez yoksa." Mutlulukla kurduğum cümleler alık suratında kayboluyordu.
Omuzlarımı tutarak buruk bir tebessümle bana baktı. Gözleri arkama değince başımı çevirdim abim ise yalvarır tonda konuştu. "Berdan bırak kardeşimden helallik alayım en azından. Bu kadarına hakkım var diye düşünüyorum."
Kardeşimi alayım değil, kardeşimden helallik alayım dedi...
"Ne helalliği abi evimize gidelim." Kırılan kalbimin sesini Antep'e duyurmak istercesine konuştum.
"Olmaz Arin gitmen gerek arkanda duran adam bir haftaya kocan olur. Ona karşı saygılı ol ki o da sana saygı duysun." Abimi iterek dişlerimi sıktım.
"Ne saçmalıyorsun abi ne kocası ne saygısı?" Öyle yüksek çıkmıştı ki sesim abim şaşkınca bana bakakaldı.
"Aşiret karar aldı Arin sonuç bu. Kabul etsen de bu etmesen de bu." Bunları diyen benim öz abimdi.
"Başlatma aşiretine ne kararından bahsediyorsunuz? Hem siz kimsiniz de benim hayatım üzerine karar alıyorsunuz?" Canım acıyordu ama ruhum mu bedenim mi ayırt edemiyordum.
"Lütfen Arin."
Dik duruşum onlar üzerinde bir etki yaratmazken sesimi kısıp konuşmayı denedim. "Abim arkamda duran dağdın sen, şimdi nasıl böyle söyleyebiliyorsun?"
"Bundan sonra sana dağ olacak tek kisi Berdan. Kimseden bir şey bekleme Arin. Babamları da sakın arama onlar da çok üzgün ama yapacak bir şey yok. Kaderini kabullen ve kimseyi rahatsız etme." Bunca yıl tanıyamadığım adamın gözlerine bakarken elimi sızısı durmayan karnıma bastırdım.
Tişörtümü hafif sıyırarak karnımdaki sargıyı abime gösterdim. "Abi ben yaralıyım. Senin prensesin yaralı, senin gönlün el verir mi beni bu şekilde göndermeye? Hadi evimize gidelim lütfen." İlk kez bu kadar çaresizdim.
"Olmaz Arin'im hakkını helal et. Sakın babamları da arama kaderine razı ol." Diyerek bana sarıldı gözyaşlarım üzerinde ceketini ıslatırken belinde hissettiğim silahı alarak ondan itercesine uzaklaştım.
Elimde ki silahı abime doğrulttum. "Hayatımı cehenneme çevirip benden helallik isteyemezsin. Seviyorum diyerek üstünü örtemezsin çünkü emin ol benim sevdiğim ve beklediğim gibi sevip bekleyemezsin. Abi ben İlyas'ı on sene boyunca sevdim ve bekledim. Ben mutlu olacakken bana bu dünyada cehennemi yaşattığın için asla hakkımı helal etmeyeceğim." Ani hareketimle tetiği çektim göz yaşlarım tetiği çekince daha da arttı ama hiç bir şey abimin ihaneti kadar canımı yakmadı.
Silahı daha sıkı kavradım abimin bir şeyler söylemesini beklerken ama hiç bir şey söylemedi sadece gözlerime baktı derin derin.
Göz yaşlarımı sildim ve içim yana yana hayatımı cehenneme çeviren abime ateş ettim. Bedeni yere düşerken dizlerimin üzerine çöktüm başımı semaya kaldırarak haykırdım. "Asla affetmeyeceğim sizi, ölsem bile." Gözlerim abimin kanlı bedenine değdi ve gözyaşlarım daha da hızlandı.
"Bana silah kullanmayı öğreten sendin ve o silahı kullanamaya mecbur bırakan da sendin. Hakkımı, hakkım senden çıkana kadar helal etmeyeceğim."