Part15

1045 Words
“Dinlen güzelim,” demişti Welat, yavaşça karısının yanına eğilerek. “Yoruldun. Bebeğimizi taşıyorsun, kendini bu kadar yormaman gerekiyor zaten.” Ewin hafifçe gülümsedi, elini uzattı. “Hadi sen de gel…” “Geleceğim,” dedi adam, ayakkabılarını çıkarırken. Ardından yavaşça yatağa girdi, karısının yanına uzandı. Sessizlik birkaç saniyeliğine odayı sardı, sonra Ewin konuştu: “İyi değilsin… Biliyorum.” “Değilim…” dedi Welat. “Ama olacağım. Olmak zorundayım. Çünkü bana ihtiyacı olan insanlar var. Sen varsın. Bebeğimiz var. Kızım var…” Birbirlerine en çok destek olmaları gereken bir dönemdi bu. Ve öyle de yapmışlardı. Ama işler… onları yine ayırıyordu. Welat artık gitmek zorundaydı. Hamile karısını geride bırakmak… Welat’a kolay gelmiyordu. Ama başka çare yoktu. Annesi ve kız kardeşi yalnız kalmasın diye Ewin’i de götürmemişti. Ewin’in İstanbul’da kurduğu düzeni bozmak istememişti. Ama Ewin, hamileliğin getirdiği o ince ruh haliyle zaten baş etmeye çalışıyordu. Şimdi bir de kocası gitmişti. İyice hassaslaşmıştı. Welat arada gelip gidiyordu elbette ama… Ewin’in yüreğindeki özlem dinmiyordu. O istiyordu ki, Welat eskisi gibi hep yanında olsun. Ama hayat, bazen insanın istediği gibi işlemiyordu. Hamileliğinin altıncı ayına girmişti artık. Oğlunun gelmesini büyük bir heyecanla bekliyordu. Bir yandan da lise bitirme sınavlarına hazırlanıyordu. Niyeti liseyi bitirip üniversite sınavına girmekti. Mutfaktan gelen sesle toparlandı düşüncelerinden: “Yenge, hadi gel! Çay hazır!” diye seslenmişti Meryem. “Geliyorum,” deyip aşağıya indi. Çaylar içildi, sohbet koyulaştı. Tam o sırada okuldan gelen Sevin’in telaşlı hali dikkatini çekmişti Ewin’in. “Gel bakalım buraya, ne bu halin? Bir şey mi oldu canım?” diye sormuştu. Hem Meryem, hem Ewin aynı anda bakmışlardı küçük kıza. “Yok bir şey,” dedi Sevin… ama vardı. Ewin, onun bakışından anlamıştı. “Sen gel benimle,” deyip elinden tuttuğu gibi yukarı çıkardı genç kadın onu. Odasında karşısına oturttu, yumuşak bir sesle sordu: “Şimdi söyle bakalım… ne oldu?” “Bir şey söyleyeceğim ama kimseye demeyeceksin olur mu?” dedi Sevin, sesi titreyerek. Ewin’in yüreği daralmıştı. “Okul çıkışı… şey… teyzem geldi. Eğer gitmek istersem beni anneme götüreceğini söyledi. Ama yemin ederim, ben gitmek istemedim! Hemen koşup bindim servise. Ama dedi ki, ‘Sen düşün… yarın yine geleceğim…’” Ewin bir an dondu. “Teyzen… annen nerede bekliyormuş seni? Söyledi mi?” “Söylemedi. Ama istersen… yarın sorarım.” Ewin elini sıktı. “Hayır. Sen yarın okula korumalarla gidip geleceksin. Hatta… yarın ben de seninle geleceğim.” Çünkü bu işin şakası yoktu. Sevin’in babası yoktu. Kimsenin ona zarar vermesine izin veremezdi. Demek ki Hesna, Mardin’e dönmüştü. Eğer Welat bu olanları öğrenirse… ortalığı yakardı. ⸻ Sabah olduğunda, Sevin’le birlikte hazırlanıp okula gitmişti Ewin. Yanlarında korumalar da vardı. Tam da Sevin’in dediği gibi, teyzesi okulun önündeydi. Kıza bir şeyler söyledi, Sevin içeri girince Ewin yürümeye başladı arkasından. Kadın, okul önünden yürüyerek uzaklaştı. Koruma aracıyla takibe başladılar. Bir süre sonra, meydanda bir taksiye bindi kadın. Şehrin merkezinden uzak, mütevazı bir mahalledeki küçük bir eve girdi. Ewin bekledi. Ve çok geçmeden… evin kapısı açıldı. İçeriden çıkan kadın… Hesna’ydı. Yılan geri dönmüştü. Ewin öylece bakakaldı. Gözleri kısıldı. “Şimdi… kopacak kıyamet,” dedi içinden. “Ben ailemle huzuru bulduğumu sandığım anda, bana o huzuru cehenneme çeviren kadının, Hesna’nın geri döndüğünü öğrendim…” Karnım burnumdaydı, ama yine de düşmüştüm peşine. Sevin’in karşısına çıkmak gibi bir cesareti nasıl kendinde bulmuştu bilmiyorum ama Allah’tan erken fark etmiştim. Welat’a haber vermeye cesaret edemedim. Çünkü onu tanıyordum… duysa kan dökülürdü. Bu yüzden bu meseleyi kendi başıma çözmeye karar verdim. Kendime—daha doğrusu bebeğime—bir zarar gelmeden. Korumalarla konuşup ertesi gece için bir plan hazırladım. Welat’ın duymaması için hepsini sıkı sıkı tembihledim. Sevin okuldan geldiğinde, Meryem’le birlikte apar topar dışarı çıkardık onu. Onlar gezmeye giderken, korumalar benim talimatımla Hesna’yı almak için yola çıktı. “İyi mi ettin kızım? Welat’a haber mi verseydik?” diyen kayınvalideme dönüp, “Ne yapayım ana? Şimdi arasam çıkar gelir, öldürür. En azından biz bir ders verirsek… belki aklını başına alır,” dedim. Gerçi itiraf edeyim, doğru düzgün bir planım da yoktu. Ama en azından burada, müstakil evin müştemilatında tutarsak kimseye zarar vermeden bu süreci atlatabilirdik. Özellikle de Sevin’e… Çünkü onu büyük bir çabayla toparlamıştım. Onu yeniden parçalatamazdım. Evet, annesinden ayırmak istemezdim. Ama annesi, onu çoktan gözden çıkarmıştı. Bunu o kadar zaman önce yapmıştı ki… Hesna’yı oraya getirmek kolay olmamıştı ama sonunda başarmıştık. Müştemilata yerleştirdiğimizde gözü dönmüş gibiydi. Hamile olmasaydım… büyük ihtimalle üzerime saldırırdı. Ama açık konuşayım—içimde ondan alınacak koca bir öfke vardı. Eli kolu bağlı bir şekilde karşımda dururken, geçip oturdum önüne. Yine o bildik nefretle bakıyordu bana. “Niye getirdin beni buraya? Kocana mı teslim edeceksin?” dedi, dişlerini sıkarak. Derin bir nefes aldım. “Niyetim seni kocama teslim etmek olsaydı, çok farklı şekilde çıkar, seni kendi ellerimle verirdim. Welat seni buradan gönderdiğinde açıkça söylemişti: ‘Bir daha karşıma çıkarsa, acımam, öldürürüm’ demişti. Sen ise Sevin’i almak için kardeşlerini gönderiyorsun… Hiç mi düşünmüyorsun? Ya Welat duyarsa ne olur? Hiç mi korkmuyorsun?” “O benim kızım! Onu benden böyle koparamazsınız!” diye bağırdı. Sakinliğimi bozmadım. “Gerçekten derdin kızın mı, Hesna? Bak, burada başbaşayız. Söyle bana… eğer beni gerçekten kızını görmek için döndüğüne ikna edebilirsen, söz veriyorum—seni Sevin’le görüştüreceğim.” Dudaklarını ısırdı. Yutkundu. “Sana onca kötülüğü yapmana rağmen, doğmamış çocuğuma neredeyse zarar verecekken bile… sana bu şansı veriyorum.” Bir süre sessiz kaldı. Sonra gözlerini yere dikerek konuşmaya başladı: “Benim artık başka bir derdim yok. Ama vardı… Ben gözümü bu konakta açtım. Küçücüktüm buraya gelin geldiğimde. Yıllarca çocuğum olmadı diye ezildim. Kocam dahil herkes sırt çevirdi. Kocamın öldüğü gece… Sevin doğdu. Sonra… karşıma Welat’ı çıkardılar. ‘Kocan olacak’ dediler. Önce istemedim… Allah biliyor ya… ama sonra… aşık oldum zannettim. Belki de yalnızca oydu çevremde erkek olarak… bilemiyorum. Sonra sen geldin. Ve olan ne varsa yıktın. Welat’ın aklını, kalbini, her şeyini aldın. Beni… bir kenara fırlattı. Beni bir annenin acısıyla baş başa bıraktı.” Sustu. Derin bir iç çekti. “Niyetim Yusuf’un seni alıp buradan götürmesiydi. Onu seviyorsun sanmıştım. Yanılmışım. Hamile olduğunu bilmiyordum. Bilseydim, bu işe en başta kalkışmazdım. Çünkü… ister inan, ister inanma… Ben masum bir bebeğin canına kastedecek kadar cani değilim. Benim de bir evladım var. Ve biliyorum… benim yokluğumda ona annelik eden sensin.” Başını kaldırdı, gözleri ilk defa yumuşaktı. “Şimdi… eğer beni gerçekten Welat’a teslim edeceksen, senden sadece bir şey istiyorum. Son bir kez… Kızımı görmek. Son bir kez, sarılmak. Yalnızca bu.”dedi Ve sustu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD