O gece o tepeden el ele kalkıp tutmuşlardı evlerinin yolunu. Meryem konağın kapısından el ele giren abisi ve yengesini görünce çocuk gibi sevinmişti.
“Ben yukarı çıkıyorum güzelim, sen de gelirsin,” diyip giden kocasının arkasından Meryem’le geçip oturmuştu avludaki sedire.
“Ne oldu, ne konuştunuz?” diye soran Meryem’e, “Doğru mu yaptım bilmiyorum ama benden bir şans istedi, ben de verdim. Umarım bundan sonra her şey güzel olur çünkü daha fazlasını kaldıracak gücüm kalmadı,” demişti.
“Bak, ben abimi tanıyorsam eğer sana gerçekten âşık olmuş. Çünkü o bugüne kadar annem ve ben dâhil kimseyi böyle karşısına alıp konuşmuş adam değil. Duygularını dile getirmemiş bir adam. Bunu sana onun kardeşi olarak değil, senin kardeşin olarak söylüyorum. Bence en iyisini yaptın. Çünkü sen de mutlu olmayı hak ediyorsun. Abim de… O bugüne kadar hep başkaları için yaşadı. Belki de şimdi kendi için yaşamanın vakti gelmiştir. Hadi şimdi kalk, kocanın yanına git. Mutlu olmak için de hiçbir fırsatı kaçırma,” demişti genç kadın.
Belki de haklıydı Meryem.
Odaya çıktığında soyunup yatağa girmişti bile kocası. Dolaba yaklaşıp geceliğin içinden almış, banyoya gitmek için bir adım atmıştı ki vazgeçip orada giyinmeye karar vermişti. Kaçmayacaktı. Madem bir söz vermişti, sözünü tutacak, arkasında duracaktı.
Karşısında soyunan karısını gözünü kırpmadan izledi Welat. Bütün hormonları şah’a kalkmıştı yine. Hayır, anlayamadığı küçücük bir kadının onu nasıl böyle meftun ettiğiydi.
Gelip yanına uzan, karısını göğsüne çekip saçlarına bir öpücük kondurdu.
“İyisin değil mi?” diye sorarak.
Ewin Welat’ın göğsüne koyduğu başını kaldırıp yüzüne bakmış, “İyiyim,” diye cevap vermişti.
“İyi ol güzelim, hep iyi ol,” diyip karısının yüzünü izlemeye başlamış, sonra da “Çok güzelsin,” diyip öpmüştü Welat.
Karşılık alınca daha fazla dayanamayıp karısını çekmişti altına.
Bu kez çekinmeden, ne tepki verir demeden dokunmaya başlamıştı Ewin’e. Tabii Ewin de ona.
Dudakları karısının tenine her değdiğinde kalbi titriyordu adeta. Eli Ewin’in bacaklarının arasına gittiğinde genç kadın neye uğradığını şaşırmıştı ilk başta. Welat gerilen karısının gerginliğini fark edip, “Rahatla güzelim, sıkma kendini,” demiş, ufak ufak devam etmişti dokunuşlarına. Eli bu kez kollarının arasında titreyen genç kadının iç çamaşırından içeri sızmış, bugüne kadar hiç hissetmediği bir şey hissetmiş, zevk almaya başlamıştı genç kadın.
Welat doğrulmuş, önce kendi üstündekileri çıkarıp fırlatmıştı boşluğa, sonra karısının. Yaşadığı zevkle kocasının adı düşmüştü Ewin’in dudaklarına. Welat ise karısının dudaklarından dökülen ismini her duyduğunda daha da deliriyor, daha da harlanıyordu ateşi. Ama birlikte sona gelmek istediği için karısının daha fazla dayanamayacağını anladığından hızla ittirmişti kendini içine. Her git gel yaptığında sanki uçurumdan düşecekmiş gibi hisseden Ewin’in çarşafa geçirdiği ellerini tutup birlikte gelmişlerdi sona. Terden su gibi olan bedenleri tir tir titreyerek rahatlamıştı.
Onlar için bir vuslat olmuştu dün gece.
Welat her geçen gün biraz daha kapılmıştı karısına. Kapıldıkça kendinden geçmişti. Tabii Ewin de en büyük ön yargılarının sahibi olan adama zamanla hayran olmaya başlamıştı. Nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde birbirlerine ait her şeyi ezbere biliyorlardı artık.
Bugün Hesna ile Şevin’i okula yardırmaya gidecekti Welat.
“Güzelim, sen de gelmek ister misin?” diyen kocasına, “Gerek yok bence. Hem onun annesi ben değilim. Yanında olmak annesinin hakkı,” demişti Ewin.
Welat’ın ceketini giymesine yardım etmiş, sonra da birlikte inmişlerdi aşağı. Onlar okula, Meryem ve Xate Hanım da akrabalarına gitmişlerdi. Koskoca konakta tek kalmıştı Ewin. Mutfağı toparlayıp günlerdir canı çektiği hâlde yapmaya üşendiği tatlıyı yapmış, atmıştı dolaba. Akşam onlarda gidecekti misafirliğe. Her ne kadar istemese de Welat, Yusuf’un abisine kız istemeye gideceklerini, istemeden önce herkesin orada toplanacağını söyleyip ısrar etmişti. “Bütün aile bir arada olalım,” diyerek.
Akşam hazırlanıp hep birlikte çıkmışlardı yola. Huzursuzdu Ewin. Hayatı daha yeni yeni yoluna girmişken bir şey olacak da bozulacak diye ödünün kopuyordu.
“Gülüm, yarın anneni görmek ister misin?” diyen Welat’a, “Gerçekten mi?” diye sormuştu genç kadın.
“Gerçekten güzelim. Eğer istersen seni yarın ablanlara götüreyim, annen de oraya gelsin, görüşün,” diyen Welat biraz önceki hevesini kırmıştı anında. Yüzü düşen karısına, “Asma suratını, şimdilik böyle olsun,” dediğinde Ewin de, “Tamam, nasıl istersen,” demişti.
Hesna arka koltukta kıskançlıktan kudurtmuştu yine. Misafirliğe geldikleri bu eve bir zamanlar gelin olarak gelmenin hayaliyle yaşamıştı yıllarca Ewin. Ama şimdi bu hayal sadece midesini bulandırıyordu.
Kapıdan Welat’la giren Ewin’i gören Yusuf, kaybettiği güzelliğe baktıkça deliriyordu.
Sohbet muhabbet derken Meryem, “Gelsene, sana bir şey göstereceğim,” diyen Yusuf’un kız kardeşiyle yukarı çıkmıştı. Diğerleri de avluda olduğu için içeride yalnız kalmıştı Ewin.
Tam ayaklanıp çıkacağı sırada Yusuf içeri girip bir anda kapatmıştı kapıyı. Genç kadın panikleyip ayaklanmıştı korkuyla.
“Delirdin mi sen? Ne yaptığını sanıyorsun, niye kapattın kapıyı?” diyen Ewin’e, “Delirdim. Sen delirttin beni. Seni kaybettiğim için her gün lanet ediyorum kendime,” diyip yaklaşmaya başlamıştı Yusuf.
“Yaklaşma! Çekil şuradan, biri gelip görecek, yanlış anlayacak şimdi!” diyip çıkmaya çalışan Ewin’i tutup duvarla kendi arasına sıkıştırmıştı.
“Beni deli eden senin hasretin. Benim hakkımdın sen, Welat’ın değil. Düşündükçe kahroluyorum. Ama seni yar etmem, biliyorum. Sende hâlâ beni seviyorsun. Az kaldı, yakında seni de alıp gideceğim buralardan,” diyen Yusuf’a, “Ne saçmalıyorsun sen? Ben senden nefret bile etmiyorum, ne sevmesi! Uzak dur benden, anladın mı? Hem kocamı seviyorum ben, ondan başka biriyle de işim yok!” diyip Yusuf’u itip zorda olsa çıkmıştı odadan.
Onun ardından Yusuf tam çıkmak için bir adım atmıştı ki Hesna girmişti içeri.
“Bir şey mi istedin yenge?” diyen Yusuf’a, “Ben değil ama sen istiyorsun sanırım. Ve ben istediğin şeyi nasıl alacağını bilen tek kişiyim,” demişti yaklaşıp.
Biraz önce Yusuf’u ortalığı kontrol edip içeri girerken görmüş, şüphelenmiş, arkasından gelmiş, konuştukları her şeyi duymuştu. Ama bu kez Welat’a söylemeden başka biriyle iş birliği yapıp çözmekti niyeti bu meseleyi. O kişi de Yusuf’tu.
Yusuf’un bu hâlleri korkutmuştu Ewin’i ama cesaret edip söyleyemiyordu Welat’a.
“Yavrum, iyi misin sen?” diyen kocasına, “İyiyim, dalmışım,” demişti.
Ertesi gün kalkar kalkmaz Welat’la çıkmışlardı evden. Ablasının evinin kapısını çaldığında kapıyı açıp onu karşısında gören ablası sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı resmen. Abla kardeş sarılıp hasret gidermişlerdi.
Ablası arayıp iki sokak ötede oturan annesini çağırdığında yaşlı kadın, “Bu kadar acil olan ne?” diyip gelmişti telaşla. Ama kızını gördüğünde sarılıp öpmüştü ağlaya ağlaya. Sonra babası ve Pelda da gelmişti. Ama abisi cesaret edip gelmemişti. “Utanıyor, yüzüne bakmaya,” demişti annesi.
“Anamlar nasıl? Meryem, babam, abim?” diye soran Pelda’nın ondan farksız olmadığını biliyordu.
Welat’ın ona daha iki gün önce aldığı telefonu çıkarıp Meryem’e bir mesaj attı. Aldığı cevapla da görüntülü arayıp Pelda’nın özlemini bir nebze olsun gidermek istemişti. Xate Hanım orada, kızı burada; akıtmıştı gözyaşlarını. Tek suçu sevmek olan insanlar için çok fazlaydı bu ceza. Ama işte töreler vardı, kimsenin yıkıp geçemediği yasaklar…
Akşam karısını almaya gelen Welat, yüzünde gördüğü tebessümle bile mutlu olmuştu. Arabaya biner binmez hiç yapmadığı bir şeyi yapıp öpmüştü kocasını Ewin, “Çok teşekkür ederim,” diyerek.
“Asıl ben teşekkür ederim,” diyip karısının ellerini tutup defalarca öpmüştü genç adam.
Onlar birbirine her geçen gün daha çok bağlanırken, Yusuf ve Hesna bu mutluluğu bozmak için kafa kafaya vermişlerdi bile…