Altıncı bölüm.

3065 Words
Kuşağı çözdükten sonra eğilerek yasemin kokan boynunu öptü. Dudakları kadının tatlı teninin keyfine varırken elleri bornozu omzundan sıyırarak yere düşürdü. Karşısında çıplak kalan kadının yumuşak teninde ellerini dolaştıran adam daha önce hissetmediği ateşin göğsüne düşmesine şaşırmıştı. Avucuna dolan dolgun göğüslerini hafifçe sıkaraka kadının nefesini hızlandırmıştı. Avucunda sıktığı sağ göğsünün ucunu baş parmağıyla işaret parmağının arasında ezerek zevkin tüm bedenine yayılmasını hissetti. Lanet olsun! Nefret ettiği kadına dokunarak zevk almaya değil içine boşalarak onu hamile bırakmaya gelmişti. En azından baştaki niyeti buydu. Şimdiyse tenini arşınladığı kadını deli gibi istiyordu. Feriha boynuna dokunan dudaklarla ısınan bedenine lanetler okudu. Elleri ondan bağımsız adamın ceketinin yakasına yapışınca yumruk haline geldi. Şu an kendinden daha çok nefret ediyordu. Bu zalim adamın kendisine yaptıklarını nasıl unutup da verdiği zevkle aklı bulanmıştı. Hiçbir fikri yoktu. Düşüncelerinden kocasının sağ göğüs ucunu sıkmasıyla kopan kadın sırtını yay gibi gerdi. Adamın diğer eli göğsünden koparak kalçasına indi. Büyük eli tatlı yuvarlaklığı kavrayıp, canını acıtmayarak sıktı. Kadın panikle koluna yapıştı. Yok olmaya yüz tutmuş mantığının son hamlesiyle ondan kurtulmaya çalıştı. “Lüften Barlas Bey” dedi inleyerek. Sarhoş adamla birlikte olmak istemiyordu. Sarhoş insanlardan ölesiye korkuyordu. Korkusu tüm bedenini ele geçirince çırpınmaya başladı. “Yapmayın. İstemiyorum” Barlas kollarında aniden deli gibi çırpınan kadını iri bedeniyle duvar arasında sıkıştırdı. Çenesini kavrayarak gözlerine bakmasını sağladı. “Uslu dur!” dedi soğuk sesle. Kadın pes etmedi. “Lütfen yapmayın” diyen kadının ensesini kavrayan adam onu kendine yaklaştırdı. Aralarındaki yakınlık adamın siyahlarından çıkan kıvılcımların kadının yeşillerini ateşe vermesine neden oldu. “Aşılamayla hamile kalsaydın sana dokunmak zorunda kalmazdım küçük. Bu eve geliş nedenini unutma sakın. Şu an seninle sevişmeye çalışmak yerine sevdiğim kadını kollarımda tutuyor olurdum. Uslu dur ve beni öfkelendirme. Yoksa canın yanar!” “Siz sarhoş değilsiniz” dedi kadın konudan saparak. Az önce korkusuyla yüzleşmiş tedirgin olmuştu. Fakat şu an korkusu yersizdi. Adam içki kokuyordu fakat sarhoş değildi. “Bünyem güçlü ne yaparsın” diyerek dalga geçen adam kadını kucaklayarak yatağa götürdü. Yatağa sırtı değdiğinde korkudan rengi beyazlayan kadın göğüslerini elleriyle kapatarak adama dolu gözlerle baktı. Kendisine dolu gözlerle bakan kadının üzerine eğildi. Gözlerini kırpan kadın yaşlar yanağından süzülürken bakışlarını adamın dudaklarına indirdi. Hareketsiz durarak öpmesini bekledi. Fakat kocası onun dudaklarını es geçerek boynuna eğilince rahat nefes alarak gülümsedi. Dudaklarını öpmesini istemediği için boynuna yönelmesine mutlu olmuştu. Öpüşmek sadece dudağın dudağa dokunması değildi. Öpüşmek bir duyguyu paylaşmak demekti. Tutkunun zirveye çıkması, bedensel birleşmeyi mühürlemesi demekti. Öpüşme aynı zamanda duygusal bağ, bağımlılık, yakınlık demekti. Dudaklarınız bir biriyle dans ediyorsa aklınız o anıyı unutmaz, hep bir yerde sizin için saklardı. Feriha içten içe bunun olmamasına sevinmişti. Barlas dudaklarını es geçtiği kadının yüzündeki mutlu gülümseme içinin öfkeyle kaynamasına neden olmuştu. O an öfkeyle Melek`e verdiği sözü unutarak kafasını kaldırdı ve dudaklarını kadının dudaklarına bastırdı. “Söz ver Barlas! O kadını öpmeyeceksin. Dudaklarının tadını bilmeyeceksin.” diye ağlamıştı Melek Feriha ile ilk gecelerinde. “Sen istesen de –ki bunu senden beklemiyorum- ben o kadını asla öpmem Meleğim. Söz veriyorum!” Karısının gözleri şaşkınlıktan kocaman açılırken adam aldığı tatla yaptığı şeye çoktan pişman olmuştu. Fakat o an pişmanlığı bile o dolgun dudakları tatmasına engel olamazdı. Dudaklarının hareket ettirip kadını ağzında eritirken kollarına yapışan kadın onu itmeye çalıştı. Leziz dudaklar.... Barlas üzerine abandığı kadının bir süre savaştıktan sonra durulduğunu fark edince öpüşlerini sakinleştirerek tüm tücrübesini kullandı. Her ikisinin de ciğerleri hava diye çığlık attığında ayrılmak zorunda kaldılar. İçi pişmanlıkla dolan adam kadının gözlerine bakmadan yüzünü boynuna gömdü. Sevdiği kadına verdiği sözü tutamamıştı. Bedeni kendine duyduğu öfkeyle kasıldı. Feriha dudaklarındaki zonklamayla kıpırtısızca kocasının altında yatarken gözlerini kapatmıştı. İlk öpücüğünü az önce almıştı ve adamın dudakları dudaklarını alev topu gibi yakmıştı. Bu öpücük korktuğu gibi zihninin bir köşesinde hep yaşayacaktı. Ve en önemlisi de onun kendisini öperken hiçbir şey hissetmeyeceğini düşünen kadın büyük yanılmıştı. Adamın dolgun, baştan çıkaran dudakları onun damarlarını yakmıştı. Utançla dişlerini sıktı. “Bu eve gelin geldiğinde her şeyi göze alarak gelmedin mi küçük?” diye sordu adam. Tok sesi üzerinde olduğu için kadının göğsünde yankılanmıştı. “Evet” sesi fısıltı gibi çıkmıştı. Adamın giydiği takımın kumaşı çıplak tenini tahriş ettiği için hafif kıpırdandı. Onun üzerinden kalkmasını istiyordu. Fakat kocası onu dinleyip kalkmak yerine kendini kadına daha fazla bastırdı. Karnında hissettiği sertlikle yutkunan kadın kıpırdanmayı kesmişti. Kendisini yakalanan vahşi kısrak gibi köşeye sıkışmış hissediyordu. Adam sanki bir yere kaçacakmış gibi kendisini altına hapsetmişti. Üstelik çıplaktı. Çıplak olduğunu hatırlayınca yanakları kızardı. “O zaman bana niye direniyorsun?” adamın sorusu düşüncelerinden kopmasına neden oldu. Derin nefes alarak rahatlamaya çalıştı fakat oksijenle birlikte adamın odunsu kokusu ciğerlerini istila edince yüzünü buruşturdu. “Işığı kapatır mısınız?” dediğinde sesindeki teslimiyet adamı memnun etmişti. Saniyeler sonra ayağa kalkan adamdan saklanmak için bakışlarıyla etrafta bir şeyler aradı. Kahretsin ki bir şey bulamadı. Barlas yataktan çıkınca sırf kadına eziyet etmek için yavaş hareketlerle önce ceketini çıkardı. Gömleğini çıkarırken küçük karısının yeşillerine bakmayı sürdürdü. Kadın kıpkırmızı yanaklarıyla o kadar tatlıydı ki, başka zaman, başka şartlar altında olsalardı ona kolaylıkla kapılabileceğini biliyordu. Kocasının kendisine baktığını görünce yatakta oturur pozisyona geçti ve dizlerini kendine çekti. Kollarını dizlerinin etrafına dolayarak parlayan yeşillerini ondan başka her yere değdirdi. Gömleğini nihayet çıkarabilen adam onu düzgünce koltuğa bıraktı. Kadının kendini saklama şekline içinden gülümseyerek gömleğini bıraktığı geniş koltuğa oturdu. Eğilerek önce ayakkabılarını sonra çoraplarını çıkardı. Çıplak ayakları ve çıplak üstüyle ışığı kapattıktan sonra yatağa yaklaştı. Odada kısık ayarda lamba yanıyordu. Loş ortam az sonra yapacakları şeyi daha heyecanlı hale getirmişti. Kadının loş ışıkta pırlanta gibi parlayan teni, sırtına dağılan uzun saçları adamın içindeki karışıklığı kamçılıyordu. Elini uzattığında anlamaz bakışlarını ona çeviren kadın “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. “Kalk” dedi adam kısaca. Hiç de açıklayacı olmayan cevaptan sonra nefesini dışarı üfleyen kadın elini ona uzatmadan yataktan kalktı. Hızla odanın karanlık kısmına doğru yürüdü ve Barlas`ın ne yapacağını bekledi. Barlas kendisinden gelecek yardımı reddederek karanlığa sığınan kadına sırıtıp yatak örtüsünü açtı. Yatak örtüsünün altına serili pikeyi kenara çekerek karısına döndü. “Gel” dedi kadına kısa bakış atarak. Onun gelmesini beklemeden pantolonunu çıkarmaya başladı. Feriha ona bakmadan kaskatı kesilmiş bedenini yatağa taşıyarak kaderine razı bir şekilde yattı. Odada yankılanan fermuarın açılma sesi zihnine bomba gibi düşerek az sonra yaşayacaklarını gözüne sokmuştu. Yaşlı yeşillerini karanlığa dikerek adamın kendisine yaklaşmasını bekledi. Yatağın diğer tarafı çökünce gözlerini sıkıca kapattı. Adam arkadan ona yaklaşarak sıcak bedenini çıplak sırtına yasladı. Feriha kalçalarında hissettiği dehşet verici sertlikle nefesini tuttu. İlk gecelerindeki acı aklına gelince yüreği sıkıştı. Yine aynı şeyi yaşayacaktı. Canı yanacak, ruhu bir kez daha parçalanacaktı. Barlas kollarının arasında kaskatı kesilen kadını rahatlatmak için ellerini bedeninde dudaklarını boynunda ve ensesinde dolaştırmaya başladı. Onu sakinleştirmek için yaptığı hareket kendi kanını kaynatınca başının dertte olduğunu bir kez daha anlamıştı. Onu istememesi lazımdı. İçine girecek kadar sertleşmesi gerekti ki, adam o evreyi kadını bornozla gördüğünde geçmişti. Bedenini görmediği bu küçük kadın onu bir çelik kadar sert yapmıştı. Hem de hiçbir çaba sarf etmeden. Yasemin kokusunda mest olan adam kadını döndürerek bedenini altına aldı. Feriha adamın üzerine çıkmasıyla kollarıyla göğüslerini kapatmak istedi. O an isteğini anlayan kocası ellerini hızla kavrayarak gözlerine baktı. Feriha adamın bakışlarındaki karanlık arzuyu görünce ürperdi. Daha önce hiçbir erkeğin gözlerinde böyle bakış görmemişti. Barlas kadının şaşkınlıkla bakan yeşillerine bakarken ona içindeki arzuyu gözleriyle anlattı. Gördükleriyle göz bebekleri büyüyen kadının yanakları kızarınca daha fazla dayanamayan adam ağzına dağılan o leziz tadı tekrar almak için dolgun dudaklarına yapıştı. Büyük iştahla öptüğü dudaklar sımsıkı kapanmış, karısı altında taş parçası gibi hareketsiz kalmıştı. Dudaklarının üzerinde gülümseyen adam onu nasıl kandıracağını biliyordu. Israrla öptüğü dudaklara diliyle baskı yaparak ellerini göğüslerinde dolaştırdı. Duvara dayalıyken yaptığı gibi göğüs uçlarını parmak uçlarıyla ezerek yuvarladı. Küçük karısının tecrübesiz bedeni kıvrılarak dudakları aralanınca adamın içindeki mağara adamı haykırarak zafer narası attı. Aralanan dudaklardan içeri sızdırdığı dili kadının diline dolanınca küçük karısı tırnaklarını çıplak omzuna batırdı. Barlas göğsü ile oynadığı elini yavaş yavaş aşağı sürükleyerek kadının karnını, göbeğini okşadı ve orada oyalandı. Bunun tecrübesiz kadını heyecanladıracağını biliyordu. Göbeğini okşayan parmakları kasıklarına değip geri çekildikçe kadının karnının nasıl kasıldığını hissediyordu. Feriha hain bedeninin verdiği tepkiyle kendinden tiksinmişti. Kendisine onca şey yapan adamı arzulamak istemiyordu. Fakat o istemekle olmayan şeyler vardı. Mesela zalim adamın parmakları için yanıp tutuşan kadınlığına söz geçiremiyordu. Kocası dudaklarından kopup kulak memesini, boynunu emince dişlerinin arasından tısladı. Bedeni alev almış yanıyordu. Her hücresi teslim olmuş tatmin olmayı bekliyordu. Doğru yolda olduğunu anlayan Barlas, öpüşlerinden çizdiği yolu kadının iki gül tomurcuğu gibi ayartıcı göğüslerinin arasında sonlandırdı. Onlara bakmak bile ağzını sulandırırken tadını almak için delice istek duydu. Bu kadını bu kadar istememeliydi. Tadı için deli olmamalıydı. Onun kalbi diğer evdeki kadına aitti. Altındaki kadını hamile bırakmalıydı. Mantığı binlerce kere tekrar etse de içini kavuran isteğe lafını geçiremiyordu. Genç adam küçük karısını hiçbir kadını istemediği kadar istiyordu. Genç adam zihnindeki düşünceleri kovarak sağ göğüs ucunu dudaklarıyla kavradı. Kadın tırnaklarını geçirdiği omzunu çizdiğinde gülümsedi. Feriha da istiyordu. Ve onu istediği için kendisinden nefret ediyordu. Genç adam düşünmeyi keserek gül tomurcuklarını küçük kar tanesi gibi dilinin üzerinde eritti. Adamın diliyle göğüslerine ettiği işgence kadının kasıklarına tutku dolu titreşimler gönderiyor, kadını kendinden tiksindiriyordu. Ağlama isteği canını yaksa da bu zalim adamın önünde artık ağlamayacaktı. Barlas bedenini okşayarak bacak arasına geldiği kadını onları açması için zorladı. Parmak uçları çoktan ıslanmış kuytularda dolaştığında boğuk sesle inledi. Onun için çoktan hazırdı. Göğüslerinden istemese de uzaklaşarak diliyle kasıklarına kadar yol çizdi. Feriha onu bacak arasında görünce geri kaçmaya çalıştı. “Uslu dur küçük” dedi adam tutkudan boğuklaşmış sesiyle. Kadın çırpınmayı keserek geri yattı. Genç adamın az önce parmaklarının dolaştığı kuytu sıcakları dili ve dudakları istila etti. Dili, dişi, dudaklarıyla uyguladığı işgence meyvesini vermiş kadının çığlık karışık inlemeleri adamın kanını coşturmuştu. “Sizden nefret ediyorum” diye çığlık atarak orgazm olan kadının leziz tadını dudaklarını yalayarak temizleyen adam yataktan çıkarak ağrıyan sertliğini boxer`ın esaretinden kurtardı. Kadının sıcak yumuşaklığına ulaşmak için çıldıran bedenine boyun eğdi. Pelte gibi yatan hala artçı titremeleri devam eden kadının bacaklarının arasına yerleşti. Eliyle kendini kavrayarak kadının girişine dayandı. O an bakışları birleşti ve genç adam kadının gözlerindeki korkuyu gördü. Barlas gözlerine baktığı kadına doğru eğilerek dudaklarını esir aldı. Ağzında başını döndüren muazzam tat bırakan dudakları öperken bedenlerini birleştirdi. Feriha hissettiği dolulukla kasılınca Barlas dudaklarından ayrılarak kulağına eğildi. “Kasma kendini.” Onu anlıyordu. İlk birliktelikleri acılı geçmişti. Genç kadın kafasını yana çevirerek gözlerini kapattı. Tüm bedenini kasmış kendini acıya hazırlamıştı. Öyle yaparak farkında olmadan adamı zevkten deli ediyordu. “Acıyacak” dedi nefes nefese. Adam göğsünden akan ılık bir duyguyu gözardı etti. Kadının şah damarını öptü. Çenesini kavrayarak yüzüne bakmasını sağladı. Yeşilleri korku ile parlıyordu. O an aklına geleni söyledi. İleride pişman olur muydu onu zaman gösterecekti. “Şu an ne ben başka kadınla evli bir adamım, ne de sen evli bir adama çocuk doğurmak için gelen kadın. Biz bu yatakta bir birini isteyen özgür insanlarız küçük. Kendini bana bırak ve içindeki arzunun seni ele geçirmesine izin ver.” dedi dudaklarını dudaklarına sürterek. “Prens Edward ve kölesi Jaymie gibi” diye mırıldandı kadın. Sesi dalgın, düşünceleri kaybolmuştu. Duyduğu isimlerle kaşlarını çatan adam “Onlar da kim?” diye sordu. Kendisine bakan adamdan yeşillerini kaçırdı. “Hiç” diye geçiştirdi onu. “Her neyse. Karar ver. Yoksa sabaha kadar içinde kalacağım küçük” dedi adam boğuk sesle. Sesi aldığı zevki hissettiriyordu. Ve ona bu zevki veren kendisiydi. Dişlerini sıktı. Her ne kadar inkar etse de bedeni bu zalim, kalpsiz adamın yaptıklarından hoşlanmıştı. Hamile kalana kadar ona katlanacaksa yatak sınırlarında onun ve tutkusunun keyfini sürebilirdi. “Bana neler yapabildiğinizi gösterin. Kararımı ondan sonra vereceğim” dediğinde gülümseyen adamın yanağındaki gamzeyi görmedi. İçinde mümkünmüş gibi daha da büyüyen adam nefessiz kalmasına neden olmuştu. Kocası kendini geri çekerek tekrar içinde girdiğinde ilk seferdeki acıdan eser yoktu. Lanet ederek ellerini adamın göğsüne koydu. Tırnaklarını göğsüne batırdığı adamdan yükselen boğuk inleme, içine soğuk su gibi serpilirken kocasının dudaklarına kapanmasına neden olmuştu. Kendisine duyduğu tiksintiye rağmen bu sefer ısrarcı dudaklara karşılık vermişti. Bedeni uzaktan iplerle yönetiliyormuş gibi ondan bağımsız hareket ediyordu. Vücudunu ele geçiren ihtirasa karşı koyamayarak adamın hızlı darbelerine karşılık vermeye başladı. Kasıklarında yükselen zevkle çığlık atarak ikinci orgazmını yaşadı. Onun zevk çığlıklarının ardından kendinden geçen adam inleyerek boşaldı. Nefes nefese kadının üzerine yığıldığında aklında yirmi dokuz yıllık hayatında hiç almadığı kadar zevk aldığı vardı. İçinde yükselen öfkeyle kadının içinden çıktı ve yanına yattı. Feriha üzerindeki ağırlıktan kurtulur kurtulmaz adama arkasını dönerek tor top halde gözlerini kapattı. Aralarındaki anlaşmaya rağmen kendisinden tiksinen kadın boğazına kadar gelen safra yüzünden yataktan hızla kalktı ve banyoya koştu. Midesinde ne var ne yok boşaltan kadın elini yüzünü yıkarken aynadaki dağılmış aksine bakamadı. Kendisinden bir suçlu gibi kaçmıştı. Odaya döndüğünde yorgun bedenini yatağa zor attı. Üzerini örterek kendisine arkasını dönen adama o da arkasını döndü. Gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Uzun süre uğraştıktan sonra uyku nihayet onu bulduğunda kendini tatlı uykuya sorgusuzca teslim etmişti. Kapı açılınca oturduğu cam önünde sıçramıştı. Elini hızla çarpan kalbine koyan küçük kız kapıya korkuyla baktı. Bugün ayın on beşiydi. Devletin kendisine baktığı için verdiği koruyucu aile maaşını almış olmalıydı. Oturduğu sandalyede büzülerek onun içeri gelmesini bekledi. “Küçük faremiz de buradaymış” dedi Fikriye içeri girdikten sonra. Elindeki içki şişeleri şangırdayan poşeti masaya bıraktı. Gelirken de içmiş olmalıydı. Aralarındaki iki metreye rağmen içkisinin kokusunu alıyordu. Yüzünü buruşturmamak için kendini zorladı. Çünkü yüzünü buruşturursa başına nelerin geleceğini artık biliyordu. Fikriye minyon kadındı fakat sarhoş olunca çok kuvvetli olabiliyordu. Ya da o çok küçüktü. Daha sekiz yaşındaydı. Sekiz yaşında olmasına rağmen zayıf olduğu için yaşından daha küçük görünüyordu. Düşüncelerine son vererek “Hoş geldin anne” dediğinde kendinden tiksinmişti. Fikriye kendisine anne demesi için kızı zorlamasa asla o kelimeyi bu kötü kadın için kullanmazdı. Ona her `anne` dediğinde anneliğin kutsallığına hakaret ediyormuş gibi hissediyordu. İçinden tanımadığı kendi ve evlatları için fedakarlık eden bütün annelerden özür diledi. “Gel buraya” dedi Fikriye ona doğru yalpalayarak yürürken. Kız başına gelecekleri bilse de sandalyeden kalktı ve ona doğru yürüdü. Salonun ortasında karşı karşıya geldiklerinde Fikriye kendisine şöyle bir bakarak saçlarına yapıştı. Küçük kız acıyla inleyerek yerinde sabit durmaya çalıştı. Çünkü kaçmaya yeltenince canı daha fazla yanıyordu. Fikriye eğilerek kızın saçlarını kokladı. Yasemin kokuyordu. öfkeyle elindeki narin telleri daha fazla çekti. “Ulan piç. Sana o lanet kokulu şampuanla yıkanmayacaksın demedim mi?” diye bağırdı. Sebebini bilmediği bir şekilde Fikriye yasemin kokusundan nefret ediyordu. “Diğer şampu..an bitmişti an..ne” dedi kesik kesik. Ağlamak istiyor korkusu yüzünden ağlayamıyordu. “O Peri oruspusu verdi değil mi sana bu şampuanı?” dedi sıkılı dişlerinin arasından. Komşuları Peri Feriha`ya çok düşkündü ve Fikriye`nin onca ikazlarına rağmen ona yardım ediyordu. Yine kesin evine götürmüş küçük veleti yıkamıştı. Ellerini doladığı saçları çekerek kızın inlemesine neden olunca delice zevk aldı. “Senin canın ceza çekiyor galiba” dedi ve onu ardından sürükleyerek balkona çıkardı. Beş katlı eski apartmanda oturdukları için kızı evden atamıyordu. Hava kararmak üzereydi ve bu onun için güzel bir ceza olacaktı. Onun korkusundan beslenen canavar tarafı kendinden geçmişti. Feriha onun yapacağı şeyi anladığında koluna yapışmak için atakta bulundu. “Bir daha yapmam anne lütfen beni burada bırakma. Korkuyorum” diye ağlamaya başladı. Fikriye onu iğrenç bir şeymiş gibi balkona iterek kapıyı kilitledi. Yalpalayarak kapıdan uzaklaştığında kızın ağlayıp sızlamaları kulaklarına müzik gibi geliyordu. Feriha karanlığa kocaman gözlerle bakarak tutkun havadan yağmur yağacağını anlamıştı. Kollarını kendine dolayarak yere çöktü. Ağlayıp yalvararak o kadını memnun etmeyecekti. Ağlayarak gözlerini kapattığında gürleyen gök yüzüyle yerinde sıçramıştı. Hayatta en çok korktuğu iki şeyle başbaşa kalmıştı. Gök gürültüsü ve karanlık. Barlas duyduğu ağlama karışık inlemeyle gözlerini açtığında olduğu yeri birkaç saniye yadırgasa da hızla kendine gelmişti. Küçük karısı ile aynı yataktaydı. Karısını hatırlayınca ona doğru döndü. Pikenin altında büzülmüş inleyerek ağlıyordu. Hafif hareket ederek ona yaklaştığında kısık sesle söylediklerini duydu. “Karanlıktan korkuyorum baba. Sarıl bana. Ne olur?” Şu an karşısında kendisine bilerek ikinci kadın olarak gelen bir kadın değilde küçük bir kız varmış gibi hisseden adamın içi merhametle doldu. Gayri ihtiyari havaya kalkan elini omuzuna koydu. “Uyan küçük” dedi sakin sesle. Hıçkırarak burnunu çeken kadın ona döndüğünde aşağı çekilen pikenin örtemediği çıplak göğüslerini görünce yutkundu. Yanında çıplak uyumuştu. Saatler önce birlikte olmalarına rağmen canlanan bedenine hayret etti. Allah`ım sen bana sabır ihsan eyle! Feriha dolu gözlerle baktığı adamın göğüslerine bakmasıyla çıplak uyuduğunu fark etti. İçinden kendine söverken geri dönen kabuslarının sebebine “Sizin yüzünüzden” dedi sinirle. Kaşları çatılan adam “Benim yüzümden olan ne?” diye sordu. Pikeyi göğsüne siper ederek “Kabus gördüm“ diye mırıldandı. Ona arkasını döndü ve gözlerini sıkıca kapattı. Kabusun etkisi üzerindeydi ve hâlâ korkuyordu. Oda loş ışıkla aydınlatılsa da kadının korkusunu silemiyordu. `Keşke sana sarılabilsem baba` diye geçirdi içinden. Tüm korkularının anında kaybolacağını biliyordu. Babası onu koca bir dağın arkasına tüm kötülüklerden saklarcasına korurdu. Kapalı gözlerinin ardında anne ve babası ile geçirdiği güzel günün hayalini kurarken bedeni savrularak sert göğse çarpıldı. Kocası onu kollarının arasına alarak göğsüne bastırmıştı. Her ne kadar nefret etse de kendini aynı babası ile olacağı gibi güvende hissetmişti. “Ne-” sorusunu soramadan ağzına kapanan ele bakakaldı. Kulağını okşayan sıcak nefes saatler önce yaşananları aklına getirince karnı kasıldı. “Uyu küçük.” dedi ve onu daha sıkı sardı. ******* Ertesi sabah uyandığında yanında yüzüstü uyuyan adama kısa bakış atarak yataktan çıktı. Banyoya girerek üzerindeki kokudan kurtuldu. Bornozuna sarınarak giyeceklerini aldı ve diğer odaya gitti. Üzerini giyerek saçlarını kuruttu. Düz saçlarını salık bırakarak üstünü topladı. Makyajını da yaparak çantasını almak için parmak ucunda odaya girdi. Kocası hâlâ uyuyordu. Derin nefes alarak çantasını aldı ve odadan çıktı. Evden çıktıktan sonra kendisini bekleyen arabaya bindi. Şoför o biner binmez arabayı çalıştırarak okuduğu üniversiteye sürdü. Üniversitenin son haftasında sıkı çalıştığı sınav aniden iptal olarak yerine büyük bir proje verildiğinde çok şaşırmıştı elbette. Ama eski öğrencileri Sevda öğretmenin bu ani fikir değişmelerine alışması gerektiğini söylemişlerdi. Sınıf odasına girdiğinde sınıf arkadaşlarının geldiğini gördü ve dün eşleştiği grup arkadaşı Aral`ın yanına oturdu. Sevda Hanım projeyi açıkladıktan sonra biraz sohbet ettiler. Sohbet ettikten sonra odadan Aral ile çıksa da onun eve bırakma teklifini reddetti. İrem ve Umut`a verdiği sözü tutması lazımdı. Onlarla Umut`un yeni taşındığı evinde buluşacaktı. Üniversitenin çıkış kapısına doğru yürürken telefonunu çıkardı ve şoförü Adil`i aradı. Ahmet Bey kendisi için araç ve şoför tahsis ettiği için her yere onunla gidiyordu. Adil`le konuştuktan sonra telefonu çantasına atan kadın çantayı omzuna attı. O çantasını takmakla uğraşırken önünde duran lacivert arabayı görünce kapıyı açarak bindi. Kapıyı kapatıp omzuna takmaktan vazgeçtiği çantadan ödev kağıdını çıkardı. Onlara bakarken hareket etmeyen şoföre “Sürsene Adil abi. Neyi bekliyorsun?” dedi. “Bakın burada kimler varmış. Küçük sürüngen” diyen sese doğru kafasını kaldırdı. çocukluğunun bir diğer kabusu, her fırsatta canını yakmayı kendine hobi edinmiş adamı görünce kalbi atmayı bıraktı. Dakikalar sonra acımasız gülümsemeyle kendisine bakan adamın ismi dudaklarından çıktığında elinde olmadan irkilmişti. “Sarp” Ağlama isteği ile dolan kadın arabadan çıkmak için kapıya asıldı. Ne kadar itse de açılmayan kapının arabanın zalim sahibi tarafından çoktan kilitlendiğini anlamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD