bc

Aşka Direniş Seni İstemiyorum!

book_age18+
18.7K
FOLLOW
164.2K
READ
drama
bxg
royal
virgin
passionate
like
intro-logo
Blurb

Kuma idi o.

İstanbul`un orta yerinde, en nezih mahallesinde, ülkenin en saygın ailesine ikinci gelin olarak gelmişti. Çocuğu olmayan kadının hiç kapanmayan yarasını deşeceğini, onu eksik hissettireceğini düşünmeden. Yaptığı en büyük hata ile yetim kalbini bir aile ile ısıtmak istemişti.

Çok sevdiği, kendisine baba olan, hayatını kurtaran adamın oğluna evlat vermekti görevi. On dokuz yaşında ikinci kadın olarak gittiği adamın nefret dolu bakışlarını, zehirli sözlerini yutarak kendine kıymıştı. On dokuzunda ölmüştü o. Arkasından feryat ederek ağlayacak annesi, göğsündeki acı ile dimdik dursa da bakışları bir noktaya sabitlenen babası olmayacaktı. Zavallı yıkık gönüllerin kimsesizler mezarlığına gömülmüştü.

Feriha Erman on dokuz yaşında kuma olmaya karar verdiği gün ruhunu öldürmüştü. Kalbi ise kocası olacak adam tarafından parçalanacaktı.

chap-preview
Free preview
Birinci bölüm.
Keyifli okumalar! Genç kız okuldan çıkarak yürümeye başladı. Kendi keyfine göre çalışan eski model telefonuna çağrı gelse de kapandığı için cevaplayamamıştı. Oflayarak telefonu sırt çantasına attı. Telefonun ömrü çoktan geçmişti. Değişmesi gerekti ama şimdilik onun için durumu yoktu. Yeni model telefon alması için önce çalışması lazımdı. Üniversiteye başladığından beri çocukluğunu geçirdiği yetiştirme yurdunun en önemli bağışçılarından İlay Hanım'ın yanında yaşıyordu. İlay, yanına taşınması için çok ısrar edince onu kıramamıştı. Evine geldiği günden itibaren her zaman kendisine yardım etmeye çalışan kadın, kaç kere yeni telefon almak için ısrar etse de genç kız kabul etmemişti. Her şeyi İlay ablasının karşılamasını istemiyordu. Bu ona göre haksızlıktı. Zaten yaşadıkları sitenin yakınında hizmet gösteren markette öğrenci olduğu için yarı zamanlı kasiyerlik yapıyordu ve almak istediği en uygun telefon modelinin parasını toplamasına az kalmıştı. En yakın arkadaşı, kardeşi gibi sevdiği İrem İzmir`e, baba bir anne ayrı üvey kardeşi Sümeyye`nin yanına gittiği için şimdilik ayrılardı. Maviş`ini çok özlemişti. Düşüncelerine dalmış yürürken telefonu yine çalmıştı. O çantasından çıkarana kadar kapanmayan telefonun bu sefer çalışası tutmuştu. Oh çekerek çantasından çıkardığı telefonun ekranına baktı. İlay Abla arıyor.. Çağrıyı hemen cevapladı. “Efendim İlay Abla!” dedi yaşadıkları sitenin sokağına yaklaşırken. “Feriha canım. Nasılsın? Neredesin?” “İyiyim abla. Eve yaklaşıyorum. Bir şey mi lazımdı?” “Yok hayatım. Sadece gelip gelmediğini öğrenmek istemiştim. Eve gelince konuşuruz.” “Tamam abla.” Telefonu kapatırken anlam veremediği konuşma, kaşlarını çatmasına neden olmuştu. İlay ablası neden böyle garip davranmıştı? Bir şey mi olmuştu? Her ne olmuştuysa eve gidince öğrenecekti. Dakikalar sonra siteye girdiğinde yaşadığı dairenin olduğu apartmana yaklaştı. Apartman kapısının şifresini girerek kapısının açılmasını bekledi. Kapı açıldığında apartmana girerek asansör çağırdı. Yaşadıkları daire sekizinci kattaydı. Asansör geldiğinde bindi ve sekiz rakamını tuşladı. Yukarı çıkarken eve gittiğinde yapacağı yemeği düşündü. İlay ablasının çok sevdiği tavuk sote yapacaktı. O yapacaklarını düşünürken asansör durmuştu. Kapıyı açarak dışarı çıktı ve evin önüne gelerek kapıyı yedek anahtarla açtı. İçeri girdiğinde vestiyerde erkek ceketini fark etti. Kim gelmişti ki onlara? İlay bekar bir kadındı. Sonuncu erkek arkadaşından üç ay önce ayrılmıştı ve bu aralar hayatında kimse yoktu. Bunu çok iyi biliyordu çünkü İlay, işten sonra bir yere çıkmıyor evde kendisi ile vakit geçiriyordu. Düşünerek kafa patlatacağına içeri girerek kendi gözleri ile görmeyi tercih etti. Çantasını vestiyere bırakarak üzerindeki kot ceketini çıkardı. Ayakkabılarını da çıkardıktan sonra holü geçti ve salona geçti. Salonda İlay ve daha önce görmediği ellili yaşlarda yakışıklı bir adam vardı. Kendisini görünce içten bir gülümseme sundu. Genç kız da ona nezaketle gülümseyerek “Hoş geldiniz.” dedi. “Hoş bulduk kızım.” diyerek karşılık veren adamın kimliğini merak eden genç kız, İlay`a baktı. İlay gülümseyerek önce adama, sonra kıza baktı. “Ahmet Abi sana burs veren kişi Feriha. Ayrıca – ” diyeceği her neydiyse Ahmet Bey kafasını iki yana salladı. Fakat İlay durmadı. Ve ağzından kızın kalbini yerinden sökecek kelimeleri çıkardı. “Ayrıca o senin kalbi bağışlayarak hayatını kurtaran adam.” Duyduklarını beyin süzgecinden süzüp, idrak yollarından geçirerek nihayet algıladığında yeşilleri irileşmişti. “Siz? Benim hayatım kurtaran adamsınız!” Temkinle adama yaklaştı. O kadar mutlu olmuştu ki konuşurken nefesi teklemişti. “Elinizi öpebilir miyim?” diye sordu titrek sesle. “Gerek yok kızım. Biz insanlık vazifemizi yaptık.” Adamın tok sesi kadının yıllardır çektiği baba hasretini dindirmişti. “Lütfen. Siz benim hayatımı borçlu olduğum adamsınız. Kalbimi kırmayın.” Elini kalbinin üzerine koydu. Yıllardır yaşadığı bu kalbi ona karşısındaki adam emanet etmişti. Kimindi acaba bu kalp? Onu gülümseyerek dinleyen adam ayağa kalktı. Kollarını açarak: “Madem teşekkür etmek istiyorsun gel de sarıl kızım.” dedi. Sesindeki o babacan ton, kızı düşünmeden adama sarılmak için ileri atılmasına neden olmuştu. Adamın kollarının arasına girince kalbinin yıllardır sızlayan köşesi sakinleşmişti. Sızı gitmişti gitmesine ama yerine başka duygu bırakmıştı. Bir baba tarafından sevilme arzusu. Gözlerini kapatarak o isteği kafasından atmaya çalıştı. Bedeni büyümüş olabilirdi ama içinde aileye, özellikle bir babaya muhtaç yanı hiç büyümemişti. Sevgiye açtı. Daha dakikalar önce tanıdığı adam içindeki o açlığı bir sarılmayla gidermişti. “Teşekkür ederim. Rabbim sizin elinizle bana yeniden hayat verdi Ahmet Bey.” dedi adamdan ayrıldığında. Kızın yüzündeki sonsuz minnet ve mutluluk dolu tebessüm, adamın vicdanını sızlatsa da gülümseyerek karşılık verdi: “İşte bunu doğru dedin kızım. Rabbim bana sana yardım etmem için fırsat verdi ben de o fırsatı kullandım.” Ahmet Bey kızla vakit geçirince onun sevgiye ne kadar aç olduğunu gördü. Belli etmemeye çalışsa da kendisine hayranlıkla bakışlarını saklayamıyordu. Adam kıza edeceği teklifi günlerdir enine boyuna düşünüyordu. Ya kabul etmezse diye bir şey de vardı. Kabul etmeyeceği takdirde kendisine emanet olan bu kızı yanına getirmenin başka yolunu bulmalıydı. Bulacaktı da. Şimdilik İlay ile onu evine misafir olarak davet etmişti. İki gün sonra genç kız, İlay ile Karaman Malikanesine giriş yaptığında heyecanlıydı. Ahmet Beyin ailesi ile tanışacaktı. Ahmet Bey ona kendisinden birkaç yaş büyük kızı olduğunu söylemişti. İnşallah evdeydi de kendisi ile tanışırdı. Belki konuşurlardı. O da ilk kez geldiği yerde yabancılık hissetmezdi. Kapıda onları orta yaşlı hizmetli sıcak gülümseme ile karşılamış, salona kadar eşlik etmişti. Malikane çok büyük ve gösterişliydi. Evde beyaz ve bej renk hakimdi. Sade ve göz alıcı. Salona girince onları Ahmet Bey ve eşi Melda Hanım karşılamıştı. Melda Hanım da sevecen bir kadındı ve kendisine çok iyi davranmıştı. Evde onlardan başka Almina vardı. Ahmet`in bahsettiği kızı. Büyük kızı Berra evliydi ve Datça`da yaşıyordu. Oğlu Barlas ise karısı ile İsviçre`ye gitmişti. Bugün dönüyorlardı. Almina`yı sevmişti. Onunla anlaşmışlardı. Yemekten sonra birlikte bahçeye çıkmış salıncakta oturarak sohbet etmişlerdi. Almina, avukat olmak istiyordu. Hukuk fakültesinde okuyordu. Feriha onun çok iyi avukat olacağına inanıyordu. “Abime üzülüyorum bazen biliyor musun?” dedi, diğer yardımcıları Fidan`ın onlar için getirdiği kahveden bir yudum aldıktan sonra. “Nesi var abinin?” diye sordu. Almina ona bir ablası ve ağabeyi olduğundan bahsetmişti. Kahve fincanını tabağına bırakan Almina: “Onun bir şeyi yok da karısının, yani yengemin çocuğu olmuyor. Dört senedir denemedikleri tedavi kalmadı ama olmuyor.” dedi. “Çok üzüldüm.” Bazı insanların evlat için çalmadıkları doktor kapısı kalmazken bazıları da doğurduklarını devlete emanet ediyordu. İstenmeyen bir eşya gibi kapı önüne koyuyordu. Hayat çok garipti. “Her tedaviden döndüklerinde yengemin ağladığı belli olan yüz ifadesini gördüğümde ben de üzülüyorum.” “Tüp bebek yöntemini denediler mi?” diye sordu. Aldığı sorudan sonra derin nefes alan Almina: “Aslında yengemin asla çocuğu olamaz. Yumurtalıkları mayalanmaya uygun değil ama abim bunu kabul etmiyor. Onu mutlu etmek için, tedavi ettirmek için elinden geleni yapıyor ama onu üzdüğünün farkında değil. Babam kaç kere söyledi ona üzme gelinimi diye ama dinlemiyor.” dedi. Anladığını göstermek için kafasını aşağı yukarı salladı. “İnşallah anne baba olmanın bir yolunu bulurlar.” “İnşallah canım.” ***** Genç adam, telefon görüşmesini sonladırarak telefonu çalışma masasına bıraktı. telefonla konuşurken zihninde beliren mücevher setini çizmek için kalem kağıt aldı. Çizdiği yüzüğün küçük detaylarını eklerken birkaç aydır içini saran o hissi yeniden hissetti. Ne idi o his? Doktor dejavu demişti. Aylar önce hastanede gözlerini açtığında zihnine kara bulut çökmüş gibi hiçbir şeyi hiç kimseyi hatırlamamıştı. Şimdi bile tam hatırlamıyordu ya o ayrı. Kazanın nasıl olduğunu, bir buçuk ay komada kaldığını ailesinden öğrenmişti. Gözlerini açtığında tanımadığı insanlar onun için sevinç gözyaşları akıtıyordu. İsmi gibi melek olan Melek, her şeyde ona yardım ederek ailesine adapte olmasını sağlamıştı. Eskiden de biri birilerini sevdiklerini duymuştu fakat Barlas, karısına yeniden aşık olmuştu. Güzel kalbi ve tükenmezmiş gibi görünen sabrı ile kendisini iyileştirmiş ailesine kısmen de olsa alışmasına neden olmuştu. Kazadan sonra hafızasını tamamen kaybetmişti. Zaman geçtikçe ailesini, iş çevresini, yaptığı işi hatırlasa da kaza günü ve kazadan sonra yaşananları kalıcı olarak unutmuştu. Beş ay önce sarhoş bir şoförün hızlı kullandığı araba ile çarpışan arabası şarampolden yuvarlanmış, adamın ölümcül yaralanmasına neden olmuştu. Adam ölümden dönse de iki aya yakın komada kalmış, doktorların bile umutlarının tükendiği zamanda uyanmıştı. Uyanmıştı uyanmasına ama hafızasını kaybetmişti. Kapı çalınca düşüncelerinden sıyrılan adam kafasını çizimden kaldırmadan 'gel' dedi düz bir sesle. Kapı açılarak kapandığında kim olduğuna bakmak için kafasını kaldırdı ve içeriye giren babasını görünce oturduğu koltuktan kalktı. “Hoş geldin baba.” Dedi babasına oturması için kendi koltuğunu işaret ederek. Ahmet Bey oğluna baktı. Birazdan söyleyeceklerinden sonra böyle sakin kalıp kalmayacağını hesaplamaya çalıştı. Masaya geçerek oğlunun gösterdiği koltuğa oturdu. Oturduktan sonra o oğluna oturması için masanın karşısındaki koltuğu işaret etti. Barlas yaşadığı an tanıdık gelse de çıkaramadı. İçini biranda dejavu hissi sarmıştı. Kaşların çatarak o histen kurtulmaya çalıştı. Bir şey söylemeden oturdu koltuğa. Babası bakışlarını bir süre odada dolaştırdı. Bu sessizlik hayra alamet değildi. "Baba." dedi dikkat çekmek için. Yerinde huzursuzca kıpırdanıyordu. Ahmet Bey bakışlarını nihayet oğlunda sabitledi. Diyeceklerini aklında toparlamaya çalışıyordu. Çünkü oğlu duyduklarından sonra delirecekti. Derin nefes alarak lafa girdi fazla uzatmadan. “Nasılsın oğlum?” diye sordu. “İyiyim baba. Kötü bir şey mi oldu?” Ahmet Bey masadaki çizime baktı. Çizdiği mücevher seti harikaydı. Oğlu gerçekten yetenekliydi. “Yok oğlum kötü bir şey yok. İsviçre`deki doktor ne dedi?” Babasının sorusunu duyan adam karısının doktorun odasından çıktıktan sonra dayanamayıp ağlamasını hatırlayınca göğsü sıkıştı. Sevdiği kadını daha önce hiç böyle görmemişti. Doktor ona anne olamayacaksın dediğinde sanki dünya yıkılmış altında kalmıştı. “Diğerleri ne dediyse o da aynısını. Melek asla anne olamayacak.” Dediğinde oğlunun sesindeki umutsuzluğu soludu. Kafasını ağır ağır sallayarak onun yanına gelme sebebi açıkladı. Kara kalemi eline alarak çevirmeye başladı. Bir süre kaleme baktıktan sonra bakışlarını kaldırarak oğluna "Gelinim için çok üzüldüm ama şirketin kurallarını biliyorsun oğlum." dedi. "Biliyorum baba." konuşmanın sonunun iyi yere varmayacağını saniyesinde hissetmişti genç adam. "Saygıdeğer dedem şirketin kurucusu Serdar Karaman'ın meşhur kuralları." Diyerek kafasını salladı. Ahmet Bey kalemi masaya koydu. "Seninde o kurallara uyman gerek. Şirkette tek söz hakkına sahip olabilmen için. Biliyorsun değil mi oğlum?" ortamın yavaş yavaş ısındığını hissediyordu. "Birkaç ay sonra otuz yaşını dolduracaksın." dedi. "Eeee?" ağzındaki baklayı çıkarmıyordu Ahmet Karaman bir türlü. "Malum Melek kızımın çocuğu olmuyor. Son doktor ziyaretinizden sonra olmayacağı da kesinleşti. Biliyorsun kurallara göre sen bu şirketin başına evli ve çocuklu olursan geçebilirsin." sakin bir şekilde konuşuyordu bütçe toplantısındaymış gibi. Barlas koltuğun kolçaklarını sıkıyordu sinirden. Babasının ne istediğini merak ettiği için susuyordu sadece. "Ben yoruldum ve dinlenmek istiyorum. Torun sevmek istiyorum oğlum." "Nasıl olacak o? Yoksa taşıyıcı anne işine razı mı geldin?" diye sordu. Öyle bir şeyin asla olmayacağını biliyordu Barlas. "Ben sana kaç kere dedim olmaz diye? Dinimizce yasak o eylem. OLMAZ! Ben senin yeniden evlenmeni istiyorum." dediğinde Barlas yavaşça ayağa kalktı ellerini masaya dayayıp babasına doğru eğildi. "Sen ne dediğinin farkında mısın Ahmet Bey?" sesi az sonra önüne gelen her şeyi yutacak olacak dev tsunami dalgası gibi sakin ama yıkıcıydı. "Ben gelinini; Melek`i seviyorum. Senin annemi sevdiğin gibi. Ondan başka kadınla evlenmeyi bırak bakmam bile!" sinirle kendini masadan çekti ve kapıya yöneldi. Konuşma bitmiştir demekti bu. Çalışma odasından çıkarak yatak odasına bir hışımla giren adam öfkesini söndürecek bir şey arıyordu. Odada aşağı yukarı volta atarak saçlarını çekiştirmek içini soğutmadığı için Melek`in makyaj masasına yaklaşarak önündeki pufu kaptığı gibi sağında kalan pencereye doğru fırlattı. Pencerenin cam büyük ses çıkararak parçalanırken odaya onu çağırmak için gelen Fidan korkudan odanın köşesine kaçmıştı. Kocaman açılmış gözlerle kendisine bakan yardımcıya “Temizlet şurayı.” Diyerek odadan çıktı. Kapının önünde kendisine şaşkın bakışlarla bakan karısının yanından geçti. ***** Barlas ve Melek büyük bir aşkla evlenmişlerdi. Barlas Karaman gerçekten de yakışıklı bir adamdı. Kaç kadının yüreğini yakmıştı aşkıyla. Ama onun yüreğini tek bir kadın biricik kadını Melek yakabilmişti. Dört sene önce onu kuzeni Alya'nın düğününde görmüştü. Üzerine giydiği siyah elbise beyaz tenine o kadar yakışıyordu ki gözlerini alamamıştı ondan. Sarı saçları açık kahverengi gözleri güzel ve biçimli dudakları aklını başından almıştı. Aslında sarışınlardan hiç hoşlanmıyordu ama gel gör ki bu Melek gibi kız onun aklını çelmeyi başarmıştı. Melek o düğün gününde daha ilk göz göze gelmelerinde ondan çok hoşlanmıştı. Barlas Karaman gibi bir adamın kendisine baktığını görünce şaşırmadan edememişti doğrusu. Düğünden sonra yaşanan olaylar genç kızı daha da hayrete düşürmüştü. Barlas kendisini aramış ve buluşmak istemişti. O da kabul etmişti. İyi ki de etmişti yoksa nereden tanıyacaktı ki böylesine adam gibi adamı. Aşk, sevgi, mutluluk, saygı evliliklerinin temelini oluştursa da bu mutlu evliliğin tek eksiği vardı o da bir bebekti. Melek Karaman gördüğü onlarca tedaviye rağmen anne olamıyordu. ****** Tüm evde yankılanan cam kırılma seslerini duyan Ahmet Bey hemen aşağı inmiş oğlunu görmek için gelmişti. Oğlu o sırada odasından çıkmış asansöre doğru gidiyordu. O kadar öfkeliydi ki, yanından geçekren gözü kendisini bile görmemişti. Asansörün geldiğini gören Barlas tam içine girecekken babasının sesiyle durdu. "Eğer sen bu şirketin başına geçmezsen Ertan geçer. Bunu istiyor musun?" diye sordu Ahmet bey. Babasına döndü genç adam "Ertan mı? O serseri iki seneye kalmaz yerle bir eder şirketi" dedi hayretle. "Ama tüm kriterlere uyuyor sen ona bak" oğlunu gerekirse tehdit edecek ama o kızla evlenmesini sağlayacaktı. Yavaş adımlarla kendisine doğru gelen oğluna baktı. "Kriterler derken?" ilgisini çekmiş öfkesinin azalmasına neden olmuştu. Buna da şükürdü. "Otuz iki yaşında. Evli ve çocuğu var." Ertan Karaman işle alakası olmayan hâlâ baba parası ile yaşayan serserinin tekiydi. O felaketin şirketin başına geçmesi 'Karaman Mücevherat' ın sonu demekti. Ahmet Bey oğlunun yanına gitti elini omzuna koydu "Bak oğlum sen bu iş için yaratılmışsın. Yönetmek, sorumluluk, ciddiyet, işine aşk senin kanında var. Gel vazgeç şu inadından. Bizim için evlen ve çocuk yap oğlum" koskoca Ahmet Karaman oğluna teklifini kabul etsin diye yalvaran gözlerle bakıyordu "Geleceğimiz senin ellerinde" dediğinde sıkıntılı bir nefes verdi Barlas. "Böyle rahat konuştuğuna göre bulmuşsun sen bir kız." yavaş yavaş yumuşuyordu genç adam. Ahmet Bey mutlu olmuştu. "Evet. İlay teyzenin yanında yaşıyor çok güzel temiz namuslu bir kız oğlum" gözlerini deviren genç adam bana ne der gibi omuzlarını silkti. Yine dejavu hissi iliklerini ele geçirdi. Umursamadı. "Güzellik yarışmasına katılmıyor baba. Alt tarafı bir çocuk doğurmaya geliyor. Güzel olsa kaç yazar?" dediğinde Ahmet Bey sevinçle gülümsedi demek kabul ediyordu. Tam iki yıldı ona bu teklifi ediyor ve her seferinde ret cevabı alıyordu. Demek ki bu son doktor ziyareti onu da ikna etmişti. İkinci evlilik yapmasa asla baba olamayacaktı. "Kabul ediyor musun?" diye sordu emin olmak için. "Evet baba sadece geleceğimiz için. Benden onu sevmemi bekleme. Ben bir kere sevdim o da karımı." Diyerek arkasına döndüğünde onları yaşlı gözlerle dinleyen karısını görmeyi beklemediği için şaşırmıştı. "Meleğim" dedi kısık sesle. Ağladığına göre duymuştu her şeyi. Melek duyduklarının şokundaydı. Kocasının evleneceğini duymuştu az önce. Başka kadın, başka beden ve bir bebek. Kaldıracağını sanmıyordu tüm bunları. Kocasına sürpriz yapacaktı ama kocasından sürprizin alasını aldı. Islak yanaklarını silerek merdivenlere doğru koştu. Barlas babasına sinirli bakış atıp karısının peşinden gitti. Melek koşarak kayınvalidesinin odasına girdi. Kapıyı kapatarak kocasının içeri girmesini engelledi. Melda Hanım gelininin odaya heyecanla dalarak kapıyı kilitlemesini ve oğlunun kapının ardında ona seslendiğini görünce kocasının oğlu ile konuştuğunu anladı. Kıyamet kopmuştu artık. Şimdi önemli olan o kıyametten en az hasarla kurtulmaktı. “Biliyordun değil mi anne?” kendi sorusunun cevabını kendisi verdi. “Babamın oğluna; benim kocama yeni kadın arayıp da bulduğunu elbette biliyordun.” Diyerek kafasını salladı. “Güzelim aç şu kapıyı konuşalım.” Diyerek kapıya kıracak kadar sert vuran oğlunu sakinleştirmek isteyen Melda gelininden bakışlarını çekmeden “Kızımla ben konuşacağım oğlum. Sen git ve sakinleş.” dedi. “Ağlamasına izin verme anne. O güzel gözlerinden benim, bizim yüzümüzden tek damla akarsa o kızı yakarım. Andım olsun o kız için bu evi cehenneme çeviririm.” Diyerek kapının önünden uzaklaşan oğlunun dediğini yapacağını bildiği için Melda şimdiden yeni gelini için üzülmüştü. Yavaş adımlarla koltuğa doğru yürüyerek oturdu. Yanına vurarak gelinin de oturmasını istedi. Melek gözyaşlarını silerek kaynanasının yanına oturdu. Ne diyeceğini merak ediyordu. “Kızım az önce de gördün kocan seni ne kadar çok seviyor. Bu eve kim gelirse gelsin onun sana duyduğu aşkı azaltamaz. Oğlum seni çok seviyor. Ama sen de kabul et ki, baba olmak onun da hakkı. Hem şirket hem kendi için.” diyerek elini kavrayan kadının elini sıktı Melek. Yaşlar gözlerinden elinde olmadan akıyordu. “Beni seviyor olması başka kadını koynuna almasını değişmiyor anne. hem o kadın kocama evlat verecek. Ya severse?” diye sorarak korkusunu dile getirmişti. Melda diğer elini gülümseyerek gelininin elinin üstüne koydu. Melda uzun uzun gelini ile konuşarak onu ikna etmeye çalıştı. En sonda ise “O kadın kocanın bedenine sahip olabilir ama onun kalbi sende. Oğlum seni çok seviyor kızım. Unutacağını da hiç sanmıyorum. Hem bir adamın kalbine sahip olmak bedenine sahip olmaktan daha kıymetlidir bence. Sen ikisine de sahipsin.” Diyerek gelininin bam telline dokundu. Yüz ifadesi yumuşayan kadının yola geldiğini hissediyordu. Melek yaşlı gözlerle kaynanasına gülümsedi. Haklıydı. Barlas Karaman gibi adamın kalbi bir tek kendisi için atıyordu. Ve Melek Karaman o kalbi kimseye vermeye niyetli değildi. Bir hafta sonra.. Birkaç saat sonra bu eve başka bir kadın gelecekti. Düşünceli bir şekilde kravatını bağlıyordu aynanın önünde. Bir hafta önce aldığı kararı uyguluyordu şu an. Sırf gelecekleri için o kadını çekmek zorundaydı. Annesi Melek ile konuştuktan sonra yatışsa da gözlerinin halinden çok ağladığını gören adam o kızdan bunun intikamını almaya yemin etmişti. Bugün ise onun başka kadınla nikahlandığı gündü ve Melek ablasındaydı. Nikahtan sonra gelecekti. Kocasının ellerinden nasıl kaydığını görmek istememişti. Sinirle soluyup ceketini giydi. Karısının ağlamasına sebep olan kadından görmeden nefret etmişti. Suçu olmasa da nefret tohumları ekilmişti bir kere yüreğine. Karısının gözyaşları ile beslenip filizleniyordu her geçen dakika. Aşağı indiğinde herkes onu bekliyordu. Onu görünce evden çıktılar ve arabaları doğru yürüdüler. Arabanın önünde koluna dokunan elle durdu genç adam. Sahibine baktığında ablası olduğunu gördü. Berra kardeşinin üzgün, kızgın ve kırgın olduğunu görebiliyordu. Yakışıklı yüzünü kaplayan kara bulutlara rağmen ona gülümsedi. Barlas ablasını herkesten çok seviyordu. Ancak onu görünce bile yumuşamadı. Kaşlarını çattı hemen. "Ne istiyorlar abla? Daha ne yaptıracaklar bana zorla?" diye sordu. Sesindeki soğukluk ablasının biraz ötesinde durmuş annesinin üşümesine sebep olmuştu. Melda hanım oğlu için çok üzülüyordu. Berra kolunu okşadığı kardeşine "Yapma kardeşim. Babam senin iyiliğini istiyor." Dediğinde alayla güldü genç adam. "Ahmet bey benim iyiliğimi istemiyor. Kendi istediklerini yaptırıyor. Fark bu abla" Melda oğlunun yanına gelerek sarıldı. "Lütfen oğlum. Darılma bize. Senin iyiliğin için her şey. Hem belki daha iyi olacak. Şans getirecek yeni gelin bize." Duyduklarından sonra annesini kendinden uzaklaştırarak inanmaz bakışlarla yüzüne baktı. Kafasını iki yana salladı. "Ben o kadını asla sevmeyeceğim! Bunu Kabul edin hepiniz. O buraya sizin için geliyor. O çok istediğiniz torunu da vereceğim size. Benden başka bir şey istemeyin daha." diyerek annesinin ve ablasının yanından ayrıldı. Melda Hanım ağlayarak baktı yanında duran kızına sarıldı. Berra annesinin sırtını okşadı. “Merak etme anne zamanla alışacak.” “İnşallah kızım. Tek temennim bu. O kızı sevmezse ona da yazık olacak. Sonra biz Rabbim`in karşısına nasıl hesap veririz?” dedi. ***** Sıkıntıyla nefes vererek boynundaki kravatını gevşetti genç adam. Kızın yaşadığı siteye gelmişlerdi. Arabadan inip ceketini düzeltti. Önden giden anne babası ve amcasını takip ediyordu. Diğer arabadan inen kardeşi baş belası Almina ablası Berra ve kuzeni Rafet ona yetiştiler. Herkes onun Melek'e olan aşkını biliyordu. O yüzden susuyorlardı. Tabi Almina hariç. Ablası Berra`nın yanında yürüyordu. "Hala onun bizim gelinimiz olacağına inanamıyorum abla. Daha bir hafta önce İlay teyze ile bize misafir olarak gelmiştii. Demek ki babamın o zamandan beri niyeti belliydi" dedi. “Ama çok güzel kız. Benden söylemesi abi.” Diyerek tepesinden kara dumanlar çıkan ağabeyine baktı. "İsterse dünya güzeli olsun umurumda bile değil." Ağabeyinin aksi sesini duyduğunda gülümsedi. Eve girdiklerinde onları aile dostları İlay hanım karşılamıştı. Demek ki gerçekten kimsesi yoktu. Herkesle selamlaşıp içeri başka bir odaya girdi ve beyaz elbise giymiş kızla geri döndü İlay Hanım. Yüzüne bile bakmadı. Ama kardeşinin iç çekmesinden anladığı kadarıyla kız güzeldi. Umurunda değildi. Gelini getirip yanına oturttuklarında sıkıntıyla iç geçirdi. Genç kız yanında oturan adamın bir kere bile yüzüne bakmamasına üzülmüştü. En azından selam verebilirdi kaba adam. O eve tüm gerçekleri bilerek gidiyordu çünkü. Bebeği olmayan bir kadına aşık bir adama çocuk vermeye gidiyordu. Kimsesizdi ve bu hayatta daha ne kadar tek başına ayakta kalabilirdi ki. Hem en azından kendisine her zaman yardımcı olan babası gibi sevdiği Ahmet beyi ona torun vererek mutlu edecekti. Adamı incelemeye başladı. Yakışıklıydı. Çok, çok fazla yakışıklıydı. Bakışlarını yüzünden çekip bedenine kaydırdı. Gerilen ceketten belli oluyordu adamın spor yaptığı. Şişme gibi duran kaslardan hep nefret etmişti. Ama bu adamın bedeni sırf kastan ibaretti. Düşüncelerinden utandı biran. Elin adamının kaslarına bakıyordu. Tekrar yüzüne baktığında adam eliyle saçlarını karıştırdı. Alnına düşen asi telleri eliyle düzeltmek geçti içinden. 'saçmalama kızım' diye kendini azarladı içinden ve bakışlarını önlerinde oturan hocaya çevirdi. Değişen hayatının hangi yönde değişeceğini bilmiyordu. Tek temennisi iyi yönde olmasıydı. Barlas nikah kıyıldıktan sonra eve gitmelerini bekleyen ailesine yeni gelinin eve değil otele götürüleceğini söyledi. Kuzeni Rafet önceden haberi olduğu için yeni yengesini Şah Otel`e götürmek için harekete geçti. Otel odasında yalnız kalan kız hayatının iyi yönde değişmeyeceğini anlamıştı. Saatlerce üzerinde gelinlik gibi beyaz elbiseyle kocasını beklemişti. Akşam olduğunda kapı açılmış kocası içeri adım atmıştı. Genç adam otele giriş yaptığında sevdiği kadının o giderken kendisine attığı bakışı her hatırladığında bir yerleri yumruklama isteğiyle dolup taşıyordu. Kendisine hakim olmayı başardığı için şaşırmıyor değildi. Düşüncelerinin yönünü değiştirip resepsiyondan kartı aldı. Asansörle odanın olduğu kata çıktı. Odanın önüne geldiğinde sinirlerine hakim olmak adına derin nefes aldı. İçeri girdiğinde genç kızın yatakta oturduğunu görmüştü. Onu görünce ayağa kalkmıştı. İlk kez bakıyordu yüzüne. İri yeşil gözleri dolgun dudakları kestane renkli uzun saçları, uzun boyu ince kıvrımları vardı kızın. Tam da kendisinin beğendiği tipte kadındı. Ama kalbinde bir tek sarışınına yer vardı genç adamın. Yaşı da azdı kesin. En fazla yirmiydi. Küçüktü yani. Bakışları kesiştiğinde gözlerini kıstı. Ona doğru yürüyüp tam karşısında durdu. Kızın kalbi yerinden çıkarcasına hızlı atıyordu. Bir müddet konuşmadan birbirilerinin gözlerine baktılar. Barlas bakışlarını tekrar kızın üzerinde dolaştırıp siyah alev saçan gözlerini ona bakan parlak yeşillere dikti. Elinden gelse hemen şimdi canını alırdı şurada. "Seni İstemiyorum bunu bil. Sadece bebek için buradasın bunu unutma küçük. Sen ASLA karım olmayacaksın" az da olsa içindeki nefreti kusmuştu genç kadına. Arkasına geçmiş ve elbisesinin fermuarını sinirle kopararak açmıştı. Soyunmasını beklemiş ve dokunmaya bile tenezzül etmeden sert sesle "Yatağa uzan ve bacaklarını aç." diye emrini de vermişti. Genç kız dediğini yapmış ve bundan sonra olacakları beklemişti. Siyah cehennem gibi bakışlarını kızın berrak yeşillerine dikmiş kemerini açarak pantolonuyla beraber çamaşırını da indirmiş yeni karısının bacak arasına girmişti bile. Gece gibi siyahlarını yeşillere dikerek korkutucu ses tonuyla "Cehenneme hoş geldin küçük!" dedi. İçindeki korku çığ gibi büyürken genç kız gözlerini kapatarak olacakları beklemiş ve ansızın gelen acıyla feryadı koparmıştı. İnsafsız kocası alışmasını beklemeden aniden kendini genç kızın derinliklerine itmişti. Nefretini göstermek istercesine çok sert bir kaç git gelin ardından önündeki ince engeli aştığına emin olduktan sonra kendini kızdan çekmiş ve temizlenerek pantolonunu giymişti. Genç kız yanağından süzülen yaşları silemiyordu bile bedeni o kadar halsizdi. Sadece üç dakika süren birleşmenin verdiği acı bir ömür yetmişti genç kadına. Evet o artık bir kadındı. Acı içinde kıvranan bir kadın. Kemerini bağlayan kocası ona döndü aniden. "Adın ne küçük?" diye sordu. Sesi Sibirya rüzgarları kadar soğuktu. Genç kadın üstünü çarşafla kapatmış başını aşağı eğmişti. Soruyu duyar duymaz kafasını kaldırmış ve titrek sesle "Feriha" demişti. Yeşillerini siyah harelere dikerek oradaki nefretin ne kadar büyük olduğunu görmüştü. "Bana bak küçük" önüne gelmişti. Ne garip karısının ismini daha yeni öğreniyordu. "Benden normal yolla hamile kalmayacaksın. Sana bir daha dokunmayacağım. Bekaretini bozmak içindi demin yaşadıkların. Bir hafta sonra seni kuzenimin kliniğine götüreceğim. Orada sana suni mayalanma yapacaklar" Feriha kocasını kocaman açılmış gözlerle dinliyordu. Barlas karısının önünde durdu. Kafasını kaldırıp yüzüne baktı kocasının. "Bu durumdan birine bahsedersen canını öyle yakarım ki dünyaya geldiğine pişman olursun. " diye soludu sinirle. 'daha ne kadar yakabilirsin ki' demek istedi ama demedi. "Anladın mı?" diye sordu katran karası katı sesle. "An... Anladım" dedi. Yaşlar yanağından süzülüp boynuna akıyordu. "Güzel" deyip memnunca gülümsemiş ve kapıyı çarparak odadan çıkmış ve kalbinin tek sahibi karısı Melek'in yanına gitmişti. Arkasında ruhu parçalanmış yaralı bir kadın bıraktığını umursamadan gitmişti hem de.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

HÜKÜM

read
137.5K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.5K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook