Keyifli okumalar size....
Genç kadın kırılırcasına kapatılan kapıya baktı uzun bir süre. Yanaklarından süzülen yaşlar yaranın üstüne basılan tuz gibiydi. Canını yakıyordu. Hiçbir günahı yokken böyle muamele görmesi canını acıtıyordu. Kalkmaya çalıştı oturduğu yerden. Canı yandı. Zorda olsa kalktı yataktan. Belden aşağısını hissetmiyordu. Yavaş adımlarla boy aynasının önüne geldi. Çıplak olması umurunda değildi. Bedenini izledi bir süre. Pek değişiklik yoktu aslında, tek değişiklik ağlamaktan şişen gözleri ve bacak arasından ince çizgi halinde süzülen kandı.
Bir de gözle görülmeyen ama çok can yakan değişiklikler vardı. Paramparça olmuş etrafa saçılmış kırılan kalp parçaları ve yıkılan genç kız hayalleri vardı. Yürüdü genç kadın, kalp kırıklarının üzerine basa basa yürüdü banyoya doğru. Canını yaktı ayağına batan kırıklar. Yeni hayatının güzel olacağına dair küçük umutları kanatarak söktü ruhundan. Kalbi körelerek hissizleşti.
Kadın boş bedenini kabine sokarak suyu açıp bekledi. İstediği kıvama gelince duşun altına girdi.
Adam elleriyle dokunmasa da hırsla ovaladı bedenini. Kendini öyle kirli hissediyordu ki tonlarca suyla bile paklanmayacağını düşünüyordu.
Yaptığı hatanın bedelini hayalleriyle ödemişti o.
“Artık berabereyiz hayat. Hatamın bedelini ödedim.” diye fısıldadı duş kabininin zeminine çökerken.
Daha çok bedel ödeyeceğinden habersizdi kadın.
******
Genç adam odadan çıkar çıkmaz kravatını düzelterek aşağı indi. İçeride nasıl bir enkaz bıraktığını bas bas bağıran vicdanına kulaklarını tıkayarak otelden dışarı attı kendini. Otel binasından çıkıp kapının önünde kendisini bekleyen adamından arabayı aldı. Biner binmez gaza yüklendi. İstediği yere vardığında telefonu çıkarıp numarayı kaydırdı. Uyumadığını biliyordu. Zaten çağrısı da ikinci çalışta cevaplanmıştı.
Adam çok özlediği sesi duyunca gülümsedi.
"Barlas" dedi kısık sesle.
"Güzelim" sesindeki özlem içini kavurdu bir an. "İn aşağıya seni çok özledim meleğim." dedi.
Ne? Aşağı in mi?
Bu adamın yeni karısının koynunda olması gerekmiyor muydu? Nikahtan önce kocası ailesine `O kadını karımın olduğu eve getirip de koynuma almam. Birkaç gün otelde kalacak!` diyerek resti çekmişti. O an Melek o kadar mutlu olmuştu ki kocasına bir kere daha aşık olmuştu. Şimdi yeni karısını otel odasında yalnız bırakarak kendisini mi görmeye gelmişti?
"Sevgilim sen?" diye sordu emin olmak için. Kocası o aşık olunası kadifemsi kalın sesiyle.
"Hadi karıcığım bekliyorum!" diyerek kapattı telefonu.
Genç kadın heyecandan eli ayağına dolaşarak hazırlanıp çıktı odadan. Kocasıyla gizlice buluşuyordu. Ne garip. Kendi kendine güldü. Kazasız belasız kimseye yakalanmadan dışarı çıktığında kocasını gördü. Malikanenin biraz ilerisinde arabaya yaslanıp kendisini bekliyordu. Adımlarını hızlandırıp kocasına gitti.
Barlas kendisine doğru gelen kadını görünce içten bir şekilde gülümsedi. Ne kadar da özlemişti karısını. Kaç saat olmuştu onu görmeyeli? Birkaç saatte bir insan bu kadar özlenir miydi?
O özlemişti.
Kalbindeki hasretle kollarını açıp kadının gelmesini bekledi. Nihayet güzel karısı kollarının arasına girince narin bedenini sıkı sıkı sardı. Saçlarını koklayarak öptü.
"Özledim!" dedi hàlà koklayarak öpüyordu sarı saçlarını.
"Bende özledim sevgilim. Hem de çok." Yüzünü kocasının güzel kokan boynuna kapatmıştı. Neden kendisinin yanında olduğunu sormak istese de sorularını bir bir yutup sustu ve sevdiği adamın kollarında olmanın tadını çıkardı.
Özlemle sarıldığı beden az önce başka kadının koynundaydı. Saçlarına dokunan eller saatler önce başka tende dolaşıyordu. Dudaklarını öpen dudaklar başka dudağı tatmıştı. Ruhu acı içinde kıvransa da ses etmemişti. Kaderini kabullenmiş, başına geleceklere boyun eğmişti. Yeter ki sevdiği adam ondan vazgeçmesindi.
Aşkına güvendiği adamın ondan asla vazgeçmeyeceğine o kadar emindi ki, hepsini yakacak olan ateşe gözü kapalı atlamıştı.
******
Genç kadın suyun altında kaç saat kaldı bilmiyordu. Bir mi, iki mi? Hiçbir fikri yoktu. Çıktığında ilk defa girdiği, doğru dürüst bakmadığı odaya göz gezdirdi. Şık döşenmiş otel odasıydı. Umursamadı.
Üzerindeki bornozun kemerini daha da sıkarak içinde giysi olduğunu tahmin ettiği iki dolaptan birinin kapağını açtı. Tahmini doğruydu. Dolapta kıyafetler vardı. Askıları incelediğinde kendi kıyafetlerinin de burada olduğunu gördü. Onları görünce yıllarca görmediği akrabasını görmüşcesine sevinmişti. Hemen şortlu penye pijama takımını alıp yatağa attı. Orada onca dikkat çekici gecelik dururken eski pijamasını neden giydiğini biri görse anlamazdı belki. Hem kimin için giyecekti o rahatsız gecelikleri? İşini bitirip giden kocası için mi?
Tabi ki hayır....
Güldü kendi kendine. Düşüncelerden kurtulup iç çamaşırı ve tampon alıp banyoya geri döndü. Ilık su bedenini rahatlatmıştı ağrısı ince sızıya dönüşmüştü. O yüzden daha rahat yürüyordu.
İç çamaşırını giyinip pijama takımını da üzerine geçirdi. Yataktaki kanlı çarşafı çekerek yere attı. Kimsenin o çarşafa ihtiyacı yoktu. Otel odalarında becerilmiş bir kadının bekaret kanıyla süslenmiş çarşafına kimse bakmazdı.
Çarşafsız yatağa girip pikeyi boğazına kadar çekti. Dışarıda hava ılık olsa da genç kadın üşüyordu. Gözlerini kapatıp uyumayı denedi. O uykunun kendisini bulmasını beklerken çalan kapıyla korkuyla irkilmişti. Pikenin altından çıkardığı elini uzatarak komodine bıraktığı eski model telefonunu aldı. Saatine baktığında daha akşam sekiz olduğunu gördü. Kapı tekrar çalınca yataktan çıktı. Kocası geri mi dönmüştü acaba? Kafasını iki yana sallayarak kapıya gitti. Derin nefes alarak:
“Kimsiniz?” diye sordu. Sesini düzgün tutmaya çalışmış, başarmıştı.
“Akşam yemeğinizi getirdik efendim.” Duyduğu kadın sesiyle öyle rahatlamıştı ki elinde olmadan gülümsemişti.
“Bir dakika” dedi. O an üzerindeki pijama aklına gelince aceleyle dolaptan geceliklerin sabahlıklarından birini alarak üzerine geçirdi ve kuşağını bağladı. Kapıya giderek açtı. Kapı açılınca kendisine gülümseyen kadın görevlinin içeri geçmesi için kenara çekildi. O ana kadar hissetmemişti ama yemek masasını görünce acıktığını anlamıştı. Getirdiği yemekleri masaya dizen görevli:
“Yemekleriniz hazır Feriha Hanım. Aslında apart otellerde böyle hizmet yoktur fakat siz Elhan Bey’in özel misafiri olduğunuz için durumunuz istisna. İçecekler mutfakta dolapta. Kendinize yemek yapmak isterseniz buzdolabınız her tür malzemelerle donatıldı. ”diyerek bilgi verdi.
“Anladım. Teşekkür ederim. Çıkabilirsiniz.”
“Peki efendim afiyet olsun.”
Görevli gittikten sonra yemeğini yiyen kadın dişlerini fırçalayıp yorgun bedenini yatağa zor taşıdı. Uyku nihayet onu bulduğunda direnmeden teslim oldu.
Sabah uyandığında zorla da olsa gözlerini açmayı başardı. Birkaç kez kırpıştırıp kendine gelmeye çalıştı. Nihayet gözlerini açabildiğinde karşısında yarı çıplak kocasını görmeyi beklemiyordu açıkçası. Dolaptan kendine gömlek alan kocasının sırtını izledi bir süre. Geniş omuzları esmer teni ve sırtının sol tarafındaki boydan boya jaguar dövmesi vardı. Genç kız dövmelere bayılırdı. Sessiz bir iç çekti. Yatakta oturur pozisyona geldi. Beyaz bir gömlek alan Barlas, bariton ve baskın bir sesle:
"Beni incelemen bitti mi?" diye sordu.
“Ben sizi incelemiyordum.” diye inkar etti kadın. Kafasını alayla sallayan adam gömleği üzerine geçirip düğmelerini ilikledi. Genç kadınsa yakalanmanın verdiği utançla kıpkırmızı kesilmiş yanaklarını saklamak için başını eğmişti. Son kez aynaya bakan genç adam karısına:
"Biz dün gece birlikte uyuduk. Karım dahil kimse bilmeyecek aramızda geçenleri. Sadece ikimiz bileceğiz o bebek nasıl yapılacak. Birine bir şey söylersen başın fena halde derde girer küçük. Anladın mı?" diye uyardı sert sesle.
"Evet anladım" dedi. Aslında sevinmişti. Kendisini sevmeyen bir adamla birlikte olmaktansa o yolla hamile kalmayı tercih ediyordu. Canı da yanmayacaktı artık.
Ne güzel.
Kocasına çaktırmadan gülümsedi.
Barlas siyah ipek gibi saçlarını düzelttikten sonra Feriha`ya bakmadan odadan çıktı. Kocası çıkar çıkmaz yerinden kasıklarındaki sızıyı boş vererek hemen hızlıca kalktı. Dolaba yöneldi ve oradan yarım kol kloş etekli pembe elbisesini giydi. Banyoya girip elini yüzünü yıkadı. İhtiyacını giderip odaya döndü ve saçlarını tarayıp at kuyruğu topladı. Ayağına da beyaz babetlerini giyindi. Giyinme işi bittikten sonra etrafa bakındı. O sırada çalan kapıyı açarak görevlilerin odayı temizlemesine müsaade etti. Onlar işini yaparken mutfağa geçerek kendisine kahvaltı hazırladı. Kahvaltısını yaparken garip bir yoksunluk kalbinin orta yerine çöreklenince içmek için ağzına götürdüğü çay bardağını tabağına bıraktı. Dolan gözlerini kırptığında yanakları billur gözyaşlarının istilasına uğrarken boğazından kopan hıçkırık ona bir hiç olduğunu haykırmıştı. Kimsesizdi o. Annesi babası bile onu istemeyip yetimhaneye bırakmışken hiç tanımadığı adamdan kendisine aile olmasını beklemişti. On dokuz yıllık hayatının en büyük hatasını yapmıştı. Kendini ezmiş, gururunun üzerinde hiç acımadan tepinmişti. Dakikalarca elinden kayan hayatına ağladıktan sonra elini yüzünü yıkadı. Sofrayı kaldırarak bulaşıkları makineye attı. Otel odalarının böyle donanıma sahip olduğunu ilk kez görse de pek üstünde durmamıştı. Ne demişti görevli kadın, `Burası İstanbul`un en gözde apart otellerinden birisi Feriha Hanım. `
Omuz silkerek odaya geçti ve telefonunu alarak arkadaşlarını aradı. Biraz onlarla konuştuktan sonra kapattı. Onlara evlendiğini söylememişti. Umut ve İrem İzmir`de birlikte yaşıyorlardı ve yakında ikisi de iş nedeniyle İstanbul`a taşınacaktı. Onlara geldiklerinde her şeyi anlatacaktı. Tabii önce kızacaklardı ama her ne olursa olsun hep yanında olacaklardı.
Öğlene kadar televizyon izleyip zaman geçiren kadın sıkılmaya başlamıştı. Televizyonu kapatıp kumandayı sehpaya bırakırken çalan telefonuna baktı. Kayıtlı olmayan numaraydı. Kaşlarını çattı. Onun numarasını pek bilen yoktu. Bilenler de rehberde kayıtlıydı. Fazla düşünmeden çağrıyı cevapladı.
“Alo” dedi mesafeli sesle.
“Merhaba Feriha. Ben Rafet. Seni otel odası köşelerinde tek başına bırakıp giden hödüğün kuzeniyim.” diyen adam kadını gülümsetmişti. Numarasını nereden bulmuştu bilmiyordu ama iyi etmişti.
“Merhaba Rafet. Sana abi diyebilir miyim?” diye sordu. Neden sormuştu bilmiyordu ama içinden gelmişti.
“Tabii ki. Senin abin olmaktan mutluluk duyarım.” Adamın samimi sesi, sıcak sözleri o kadar iyi gelmişti ki kadına. Gözleri doldu. Rafet dünden beri hissettiği, kalbini kemiren kocaman yalnızlığına güneş gibi doğmuştu.
“Teşekkür ederim abi. Sen neden aramıştın?”diye sordu.
“Otelin önündeyim. İşin yoksa seni alayım. Bir yerlere gideriz.” dediğinde tereddüt etti. Rafet`le de olsa odasından çıkıp bir yerlere gitmesi kocasının hoşuna gitmeyebilirdi. Ne yapacaktı? Arayıp soramazdı da. Çünkü telefonunda numarası yoktu. Onun sessizliğini ve tereddüdünü hisseden Rafet: “Barlas Abi’ye seni görmeye geleceğimi söyledim güzellik.” dedi. İçi rahatlayan kadın:
“Tamam”dedi. Canını yakmak için fırsat arayan o adama sebep vermek istemiyordu. Kendisinden değil kırılmaktan korkuyordu. Yorulmuştu. Dünden beri yeteri kadar kırılmıştı zaten.
“Gel o zaman. Bekliyorum.” diyerek telefonu kapattı Rafet. Heyecanla oturduğu koltuktan kalkan kadın girişteki vestiyerden anahtarı aldı. Kapıyı açarak dışarı çıktı ve ardından kapattı. Asansöre binerek aşağı indi ve binadan dışarı çıktı. Dışarı çıkınca çantasına attığı telefonu çıkartmak için uğraşırken yakınından gelen sesle duraksadı.
“Buradayım güzellik.” diyen Rafet`i görünce rahatlamıştı. Yavaş adımlarla ona doğru yürüyerek önünde durdu. “Haydi sahilde biraz dolaşalım.” diyerek kolunu kadına uzattı. Feriha önce tereddüt etse de gelin gittiği ailede kendisine tek iyi davranan kişiyi kırmak istemedi. Kendisine uzatılan kola girerek birlikte yürümeye başladılar.
“Abine kendini anlat fıstık.”dedi Rafet sahilde yürürken. Bakışlarını mavi denizden çeken kadın genç adama döndü. Derin nefes alarak ağır ağır üfledi. Rafet cesaret vermek için elini sıktı.
“On dokuz yaşımdayım abi. Üniversite birinci sınıfta okuyorum. On sekizime basınca yetimhaneden ayrıldım. Sınavda yüksek not alarak iç mimari bölümünü kazandım. Bursumu da amcan Ahmet Bey veriyor.” diyerek bir süre sustu.
Rafet, Barlas ağabeyine bir yetimin kalbini kırdığı için içten içe öfke duydu. Kız belli ki bir aile istemişti. Ahmet amcasına borcunu ödemek için böyle bir hayatı tercih etmişti. Zaten onu ilk gördüğünde içine ekilen sebepsiz sevgi tohumu şimdi dallanıp budaklanmıştı.
“İlay Teyze’nin yanında mı yaşıyordun?”diye sordu düşüncelerini öteleyerek.
“Evet. Bir ay önce taşındım yanına. Ondan önce yurtta kalıyordum.”
Rafet, kadın konuşurken yanından geçtikleri kağıt helva satıcısını görünce durdu. O durunca kadın da durmak zorunda kalmıştı.
“Neden durduk abi?” diye sordu kadın.
“Az sabırlı ol fıstık.”
Kağıt helva satan adamı çağırıp iki tane kağıt helva alarak parasını ödedi.
“Al” kadın kendisine uzattığı helvalara baktı. Kokusu burnuna dolunca yutkunmuştu. Kağıt helvayı çok seviyordu.
“İkisi de mi benim?” diye sordu. Sesi gereğinden heyecanlı çıkmıştı. Rafet onun kağıt helvayı çok sevdiğini anladı.
“Evet fıstık. İkisi de senin.” dediğinde kadın gülümseyerek aldı helvaları.
“Teşekkür ederim abi.”
“Helali hoş olsun güzellik.” dedi.
Kadın helvayı yerken o kadar tatlıydı ki, elinde olmadan gülümsedi adam. O yerken adam içmesi için gazlı içecek alıp gelmişti. İçeceği alırken gülümseyen kadının dudağının kenarına bulanmış kırıntıları avucuyla silip yanaklarını kavradı ve alnını öptü. Uğradığı ani duygusal saldırı yüzünden kadının gözleri dolmuştu. Elindekileri umursamadan adama sıkıca sarıldı. Bir süre öyle kaldıktan sonra geri çekilerek gülümseyen adam
“İçimden geldi güzelim.” dedi.
“İyi ki geldi abi. İhtiyacım vardı.”
O ana kadar hissetmemişti ama bu yakınlığa çok ihtiyacı vardı. Dün gece kocası sadece bekaretini alıp canını yakmamıştı. İyi şeylere olan inancını da söküp almıştı. Tüm yaşam sevincini ona Rafet, küçük bir öpücükle geri vermişti.
Genç kadın geçirdiği keyifli saatlerin ardından otele döndü. Kapıyı açıp içeri girerken bile gülümsüyordu. Rafet`in anlattığı çocukluk anıları aklına geliyor kendini tutamıyordu. Kağıt helva yedikten sonra dolaşan ikili akşam üzeri acıkınca köfte ekmek yemişlerdi. Günü dünden güzel geçen kadın, mutlulukla iç geçirerek anahtarı vestiyere astı. Ayağındaki babetleri çıkartarak yere bıraktı. Dönerek salona geçmek için hamle yaptı. Döndüğü an sert bir şeye çarpması bir oldu. Düşmemek için elini uzattığında eline yumuşak kumaş geçti. Kumaş onun ağırlığına dayanamayarak koptuğunda etrafa saçılan düğmelerin sesi kulaklarına doldu. O an tam düşecekken güçlü kollar beline sarılarak yere çakılmasına engel oldu.
“Ayakta bile duramıyorsun aptal. Sen mi bana evlat vereceksin?” diyerek kadını yere bırakan adam, yakası yırtılmış gömleğini çekip çıkardı. Kadın kara gözlere zümrütlerini dikti.
“Arkamdan sinsice yaklaşmasaydınız düşmeyecektim ben.”diyerek yapıştırdı cevabı.
Adam aldığı cevaba sessiz kaldı. Üstü çıplak halde kendisine bakmamaya çalışan kadının üzerine yürüdü. Kocası üzerine geldikçe geri geri giden kadın sırtı duvara çarpınca yutkundu. Ona yakın olmak istemiyordu. Tıpkı şu an olduğu gibi. Adam kadının bedenini kendisiyle duvar arasında sıkıştırmıştı.
“Neredeydin?” diye sordu karısına doğru eğilerek. O an burnuna dolan yasemin kokusunu umursamadı. Kokulara karşı hassas olsa da o an yaseminden nefret etti.
“Rafet`le dolaştık biraz.”diye cevapladı karısı onu.
“Senin dışarıda sürttüğünden benim niye haberim yok?”diye sordu adam. Sesi gittikçe yükseliyordu.
“Size haber veremedim çünkü bende numaranız yok.” diye açıklama yaptı kadın. Barlas sinir krizinin sınırındaydı ve delirmesine az kalmıştı. Sakinleşmek için bedenini karısına yaslayarak alnını duvara dayadı. Yaşadığı yakınlık nedeniyle nefesini tutan kadının ciğerleri ağrımaya başlamıştı.
“Ben senin neyinim küçük?” diye sordu adam. Adamın öfkeli sesini göğsünden duyan kadın iç geçirdi.
“Hiçbir şeyim” diye mırıldandı. Genç adam sıktığı yumruğunu kadının başı üzerinde duvara vurarak korkuyla sıçramasına neden oldu.
“Kocanım lanet olası!”diye bağırdı. “Otel görevlisi arayıp çıktığını söylemese dünyadan haberim olmayacaktı.” Toplantıdan çıktığında kendisini arayan otel görevlisinin `Feriha Hanım otelden bir adamla çıktı` demesi, adamı küplere bindirmişti. O an art arda iki toplantısı daha olmasaydı hemen otele gider dünyayı karısına dar ederdi. Karısının kısık sesle:
“Rafet size haber verdiğini söyledi” dediğinde Rafet`in toplantıdan önce odasına girip bir şeyler gevelediğini anımsadı. Gözlerini kapatarak açtı. Geri çekilerek karısının gözlerinin içine baktı. Siyahlar yeşillerin korkuyla sarmalandığını, yeşiller ise siyahların nefretle parladığını gördü.
“İçinde senin ismin geçen her cümle benim için önemsiz olduğu için söylemişse bile duymamışım.” Adam konuşurken kadının bakışları istemsizce adamın dudaklarına kaydı.
“Sizin önemsiz olan biri için bu kadar sinirlenmeniz bence çok anlamsız.” dedi. Bakışlarını tekrar gözlerine çıkarmak istese de adamın biçimli dudakları nefretle bakan gözlerinden daha cazip gelmişti. Adam:
“KES SESİNİ!” diye bağırınca gözlerini kapatan kadın:
“Her keyfiniz istediğinde beni susturamazs...”cümlesini tamamlayamadan dudaklarının üzerinde sert baskı hissetti. Gözleri kocaman açılırken dudaklarındaki baskı artmıştı. Dün bedeninine elini bile sürmeden içine giren adam, bugün onu susturmak için öpüyordu. Olayın şokuyla ağzını açan kadın adama davetiye çıkarmış oldu. Yüzünü kavrayan güçlü fakat zarif parmaklar, dudaklarını içine çeken seksi ağız, kadını serseme çevirmişti. Daha çok şaşırdığı şey ise kendisinin ona karşılık vermesiydi. Aldığı karşılıkla öpüşünü derinleştiren adam, diliyle kadının dilini kavradı.
“Gözlerinden ne hayal ettiğini görebiliyorum küçük. Hayal ettiğin şey asla olmayacak. Seni öpmeyecek hiçbir zaman koynuma almayacağım.” Eğilerek kulağına fısıldayan adam girdiği transtan çıkmasına yardımcı olmuştu. Gözleri açıkken hayal, daha doğrusu kabus görmüştü. En kötüsü de kabusunda canını alan azrailine karşılık vermesiydi. Elini dudaklarına götürerek
“Biz anca kabuslarda öpüşürüz Barlas Bey. Sizin dudaklarınıza da, koynunuza da meraklı değilim.” dedi.
İki gün sonra....
İki gün önce aralarında yaşanan kavgadan sonra üzerine yeni gömlek giyerek giden adamı bir daha görmedi kadın. Ta ki, Rafet gelerek onu Karaman Malikanesi’ne götüreceğini söyleyene dek. Bavulunu hazırladıktan sonra Rafet ile otelden çıkan kadın orada nasıl bir hayatla karışılacağını merak etmişti. Gerçi o adamın olduğu her yer cehennemdi ama yine de ailenin diğer fertlerini merak etmişti. Kocasının sevdiği kadını da görecekti. Tek temennisi o kadının kendisini düşman olarak görmemesiydi. O düşünce girdabında savrulurken eve çoktan varmışlardı. Genç kadın geniş dış kapıdan içeri giren arabanın camından önünde durdukları malikaneye baktı. İçinde kaybolacağı kadar büyüktü.
“Abi burası çok büyük.” dedi düşüncelerini dışa vurarak.
“Alışınca küçük gelecektir. İn güzelim.” dedi nazik sesle adam. Ses etmeden arabadan indi. Bavulunu bagajdan aldıktan sonra birlikte malikanenin kapısına geldiler. Elini uzatarak zili çalan Rafet, kendisine bakarak gülümsedi. Gülümsemesi kadının içine su serpmişti. O da aynı karşılığı verirken kapıyı orta yaşlı bir kadın açtı. Rafet sanki yıllardır görmüyormuş gibi kadına sarıp yanaklarını öperken kadın onları uzaktan izliyordu.
“Hoş geldin Rafet oğlum.”
“Hoş bulduk Nursel Sultan.” Kadının yanağından makas alan adam onu Feriha ile tanıştırdı. Nursel hemen kendini düzelterek kadını resmi selam verip içeri davet etti. Saat sabahın yedisi olduğu için kimse uyanmamıştı. Uyanmadıklarını düşünüyordu çünkü ortalarda kimse yoktu. Kadın öyle düşünüyordu fakat kocası spor salonundan çıkarken onun ikinci kata çıktığını görmüştü. Babası dayanamamış yeni gelinini evine getirmişti demek. Gözlerini devirdi.
Ona neydi ki, o kadından.
Genç kadın arkada, Rafet önde bir odaya çıktılar. İçeri girdiklerinde kadın etrafı inceledi. Geneli beyaz renk olan mobilyaları altın renk süslüyordu. Sevdiği renklerin bir arada olması çok hoşuna gitmişti.
“Yeni evine hoş geldin güzellik!” diyen Rafet`e gülümsedi.
“Hoş bulduk abicim.”
“Haydi sen rahatına bak. Ama saat tam sekizde kahvaltıya inmen gerek. Çünkü bu evin kuralları var. Aile fertlerinden biri eksikse kimse masadakilere elini sürmez.” Rafet`in dedikleri nedense hoşuna gitmişti. Çünkü aile olmak hayatta en çok istediği şeydi.
“Tamam abi. Merak etme tam sekizde masada olacağım.”dediğinde Rafet, kadının yanağını iki parmağının arasına alarak sıkıştırdı.
“Sana güveniyorum fıstık.” dedi odadan çıkmadan önce. Rafet gittikten sonra yatağa yatan kadın, bakışlarını tavana sabitledi. Yeni evde yeni hayatı nasıl olacaktı bilmiyordu. Tek temennisi kocasının ona bulaşmamasıydı. Karısı ile mutlu olsun da kendisini rahat bıraksındı.
Birkaç dakika sonra yataktan kalkıp üzerini değişti. Çok sevdiği şortlarını eline alsa da giyinmedi. Daha evin adetlerini bilmiyordu. Ahmet Bey’in dinine bağlı, namaz kılan biri olduğunu bildiği için önce giyip giyemeyeceğini soracaktı. Daha sonra giyecekti yavrularını. Şortun yerine pantolon ve bluz giydi. Saçlarını da topuz yaptıktan sonra bavulundan makyaj çantasını çıkardı. Günlük sade makyajını yaptıktan sonra aşağı inmek için hazırdı. Zaten sekiz olmasına az kalmıştı. Geç kalarak kimseyi bekletmek istemiyordu. Onun yüzünden aç kalmamalılardı.. Aşağı indiğinde sofrada Ahmet Bey, Melda Hanım, Almina, Barlas, Rafet ve dün görmediği bir kadın daha vardı. Masaya yaklaşıp herkese:
"Günaydın" dedi.
"Günaydın" kocası hariç herkes ona karşılık verirken sandalyeyi çekerek Rafet`in yanına, kocasının tam karşısına oturdu.
“Nasılsın kızım?” diye sordu Ahmet Bey kadına. Genç kadın ona bakarak gülümsedi:
"İyiyim Ahmet Amca. Siz nasılsınız?" dediğinde gözleri karşısında oturmuş kocası ve yanındaki kadının üzerindeydi. Barlas, hayran ve aşık bakışlarla kadını izliyordu. Gülümseyerek hemde. O an anladı o kadının çok sevdiği, dilinden düşürmediği karısı olduğunu.
“Bana baba de kızım. Artık senin babanım." dedi adam sakin sesle. Barlas duyduğu kelimeyle babasına kaşını kaldırarak baksa da babası oralı bile olmadı. Bu kız evine gelin olarak gelmişti ve artık onun kızıydı. Masadan çıt çıkmazken Feriha kayınpederine:
"Tamam baba." dedi içten gülümsemeyle. Keyifle gülümseyen Ahmet Bey ekmeğe uzandı. Bu, herkes yiyebilir demekti. Onun ardından hepsi yemeye başlarken genç kadın da tabağına bir kaç kahvaltılık bir şey koyarak yemeye başladı. O farkında değildi ama masadaki herkes bu üçlüyü izliyordu. Feriha yemek yerken Melek çaktırmadan onu izlemeye başladı. Güzel bir kadındı. Tam da kocasının beğendiği tipte kadındı. En önemlisi de günlerdir kocasının koynuna giren kadındı. Onu uykusuz bırakan, öfkeden ağlatan kadındı Feriha.
"Güzelim!" Kocasının kulağına fısıldaması ile bakışlarını Feriha`dan alıp ona çevirdi. Duygularını bastırarak derin nefes aldı. Elindeki reçel sürülmüş ekmeği ona uzatan adama gülümseyerek ağzını açtı. Her sefer evde olduğu sürece karısını kendi elleriyle beslemeyi seviyordu genç adam. Karşısında yeni karısı olduğunu umursamadan sevgi gösteriyordu meleğine.
Genç adam az önceki hareketi Melek'in dikkatini çekmek için yapmıştı. Karısının üzülmesini istemiyordu çünkü. Kahvaltı boyunca bir kere bile bakmamıştı Feriha`ya.
Yemek yerken bile iş konuşan baba oğulun konuşmasını, genç adamın çalan telefonu bölmüştü. Ceketinin iç cebinden çıkardığı telefonun ekranına baktığında şaşırmadan edememişti. Hemen cevaplayarak kendisini merakla izleyen babasına dönmüştü.
"Afrika'daki elmas madeninden çıkarılan elmasları çalarak yasadışı yollarla ülke dışına çıkarmaya çalışan bir grubu yakalamış adamlarımız. Emeklerini böyle heba edenlere öfkeli maden çalışanları ise grev başlatmış. Onlarla konuşmak için beni çağırıyorlar. " deyip ayağa kalktı.
"Git tabi oğlum bak bakalım neymiş dertleri." Kafasını salladı yaşlı adam.
"Meleğim bavulumu hazırlamam da bana yardım eder misin?" diye sorarak Melek`e gülümsedi adam. Melek kocasına cilveyle:
“Tabi ki, yardım ederim hayatım.” diye karşılık verdi. Her ikisi de masadan kalkarken masadakilere afiyet olsun demeyi ihmal etmediler.
******
Genç kadın öğle yemeğinden sonra Melda Hanıma sort giyip giyemeceğini sormuştu. O da biraz soğuk tavırla olur deyince sevinerek odasına çıkmış kot şortuyla tişörtünü giymişti. Evde Ahmet Bey ve Rafet haricinde kendisine ılımlı davranan kimse yoktu. Evin yardımcıları Nursel ve Fidan da iyi davranıyordu ama onlar sadece çalışandı. Görümcesi ve kaynanası biraz mesafelilerdi ve onları anlıyordu. Gelinleri Melek`i çok seviyorlardı ve onu üzmek istemiyorlardı.
Odasından çıkıp aşağı indiğinde bahçeye çıktı. Etrafa bakınırken Rafet`in iki erik ağacının arasına kurulmuş geniş hamakta uyukladığını gördü. Aklına gelen hinlikle gülümseyerek ona yaklaştı. Onları bahçenin diğer ucunda koltukta oturarak izleyen Melek`ten habersizdi. Ağaçtan topladığı erikleri az mesafeden adama fırlatınca sıçrayarak uyanan Rafet`le kahkaha atmıştı. Rafet kendisine yapılan saldırıyı savaş ilanı olarak algılamış ve onu kovalamaya başlamıştı. Koşarak Melek`in olduğu tarafa geldiler. Önden koşan kadının yaklaştığını gören Melek, yerdeki minderi ayağıyla kumasının yoluna itti. Önündeki engeli geç fark eden kadın çığlık atarak yere düştüğünde dizini sıyırmış, ayak bileğini incitmişti. Yere kapaklanan kadını Rafet yetişerek yerden kaldırdığında Melek endişelenmiş gibi yaparak iyi olup olmadığını sordu kadına. Rafet onu taşırken utançla iyiyim demişti kadın sadece.
*******
Genç adam uçaktan iner inmez eve gelmişti, çok yorgundu. Arabayı garaja sokup indi. Garajdan çıkarak güzel karısının yanına gitmek için sabırsızlanıyordu. Eve doğru yürürken önünde kuzeni Rafet ve kucağında taşıdığı yeni karısı Feriha`yı gördü. Gördüğü manzara hiç hoşuna gitmemişti. Her ne kadar istemese de o artık bu evin geliniydi ve ona göre davranmalıydı. Böyle basit kadınlar gibi değil. Kaşlarını çattı. Sinirle soluyarak arkalarından yürüdü. Kendisini fark etmemişlerdi henüz. Bu genç adamı daha da sinirlendirmişti.
◆◆◆◆◆
Rafet yengesini odasında yatağa bırakıp:
"Hadi kardeşim benden buraya kadar. Aşağı inip Nursel sultana söylerim, bileğine bakar. Kendisi kırıktan çıkıktan iyi anlar. Beni az muayene etmedi." dedi. Hafif uzun havalı saçlarını karıştırdı. Feriha gülümseyerek karşısındaki ukala ve yakışıklı adama baktı.
"Eminim canım sen kız peşinden koşarken çok kırmışsındır o bacağını." dedi.
“Kalbimi kırıyorsun fıstık.” dedi sahte alınganlıkla. Kadın gülerek yastıklardan birini ona fırlattı. Rafet gülerek odayı terk edince genç kadın ağrıyan bileğini ovarak acıyla gözlerini kapattı. Birkaç dakika sonra kapı açılınca gözlerini açmadan:
"Rafet sen hàlà burda mısın? " diye sordu.
İçeri giren her kimse sorusunu cevapsız bırakıp yatağa çıktı. Yatakta oluşan ağırlıkla hızla gözlerini açtı. Açınca da şaşkınlıkla çığlık attı. Gelen kocasıydı ve siyah ateç saçan gözleri hiç de iyi bakmıyordu. Bir avcı edasıyla kendisine doğru yaklaşıyordu. O an kadın adamı tıpkı sırtındaki siyah pantere benzetmişti.
Adam kendisine yaklaşarak ellerini başının üstünde birleştirdi. Yüzüne doğru eğildi. Gözlerinden görebiliyordu acı çektiğini. Çünkü iri cüssesinin tüm ağırlığını dizine verip karısının baldırına bastırıyordu. Canı çok yanıyordu. Ağladı ağlayacaktı. Ama kendini tutup dik dik siyah harelere bakma cesaretini gösterebiliyordu. Giydiği kısacık şortun ve kuzeni ile o kadar yakın olmasının hesabını verecekti. Gözlerini kısarak genç kadının canını yakacak sözleri sarf etti.
"Benden ümidi kesince Rafet'e mi yanaşıyorsun?" diye sordu tüm nefreti ile.
İşte bu gerçekten acıtmıştı. Deminden beri acısına dayandığı bacağını unutup acıyan kalbinin derdine düştü. Gözleri hızla dolarken ağlamamak için direniyordu. Ama dolan gözlerini kırpınca yaşlar yanaklarından inci taneleri gibi süzüldü. Barlas gözlerini kapatıp sinirle tısladı:
"Ağlama!" Gözlerini açıp elini çekti elinin üstünden ve yanağını sildi ikinci karısının. Nefret ettiği karısının. "Ağlayan kadınlardan nefret ederim." dedi hâlâ akmaya devam eden inci tanelerini bakışlarıyla takip ederek.
Feriha iç çekerek yeşil gözlerini dipsiz kuyu gibi siyah ve korkutucu gözlere dikti:
"Siz benden her türlü nefret ediyorsunuz. O yüzden ağlamamın sorun olduğunu düşünmüyorum." dedi.
Bir an, sadece bir an içi acıdı genç adamın. Biliyordu aslına altındaki kadının hiçbir suçu olmadığını. Ama hemen kendini toparlayıp yine nefret ve umursamazlık dolu bakışlarını yeşillere dikti:
"Haklısın küçük." dedi onu onaylayarak. Açık açık olmasa da nefretini söylemişti karısına. "Her neyse sana ilk ve son uyarım, kuzenimden uzak dur yoksa canını çok kötü yakarım." Sesi çok ağır tehdit ve dediğini yapacak kadar kararlı bir tınıyı barındırıyordu.
Ama genç kız korkmak yerine dudaklarına acı bir tebessüm kondurdu ve:
"Canımı yakmanız için bedenime dokunmanıza gerek yok. Bakışlarınız ruhumu parçalıyor zaten." dedi.
Genç kadına daha yaklaştı Barlas. Dudakları hafif kıpırtıda birbirine değecekti neredeyse. Bu yakınlık anlam veremedikleri şekilde ikisini de etkilemişti.
"Ben sana söyleyeceğimi söyledim. Ondan uzak dur. " dedi, her ne kadar içi acısada biraz önce duyduklarına. Demek o kadar kötü bakıyordu ona.
Feriha cevap vermek için açtığı ağzını arkada gördüğü kişi ile kapattı. Şaşkınlıkla ve utançla:
"Melek" dedi.
Utanmıştı çünkü o kadar kapılmışlardı ki birbirlerine kapının açıldığını bile duymamışlardı. Ve kadın kendisini kocasıyla hiç de uygun olmayan bir pozisyonda görmüştü.
Arzu Khayal