Üçüncü bölüm.

4872 Words
Keyifli okumalar! Karısının onları böyle görmesinden rahatsız olsa da belli etmedi genç adam. Altında acıdan kıpkırmızı kesilen kadına uyarıcı bakış atıp üstünden kalktı. Hala onları izleyen kalbi sıkışsa da belli etmemeye çalışan kadına biricik aşkı Melek'ine doğru yürüdü. Alnını öptü sevgiyle. "Nasılsın meleğim?" sordu. Saçlarını okşayarak gözlerine baktı. Kirpiklerine kadar kırgın bakan karısı gülümsemeye çalıştı. Öfke içini kavlarken kapkara gözlerini ikinci karısına çevirdi. Hepsi onun suçuydu. Feriha onlara bakmadığı için adamın nefret dolu bakışlarını görmedi. Melek karşısındaki manzaradan memnun olsa da belli etmeden kocasının yanağına dokundu. "İyiyim sevgilim. Ne zaman geldin?" diye sordu. Barlas sevdiği kadının yanağına dokunan parmak uçlarını öptü. Melek bu hareketle erirken bakışları diğer kadının üzerindeydi. Hâlâ kendilerine bakmıyordu. Bakıp da onun nasıl sevildiğini görmeliydi. Görüp de kocasını kendisinden alamayacağını anlamalıydı. Bir an kadına sinir oldu. "Şimdi geldim. Geçelim mi odamıza?" genç adam diğer karısı odada yokmuş gibi davranıyordu. "Sen git duş al dinlen hayatım. Ben Feriha`ya bakacağım. Rafet ayağını burktu deyince merak ettim" deyip kocasını bir hayli şaşırtmıştı genç kadın. Kocasının yanağını öpüp uzaklaştı ondan istemese de. Barlas kaşlarını çatarak Ferihaya baktı. Bileği mi burkulmuştu? Umursamadı. Az önce o önlemini almıştı. Karısı kuzenine o kadar yakın olmaması gerektiğini herhalde anlamıştı. Kafasını sallayarak odadan çıktı. Odadan çıkan kocasının arkasından bakan Melek kumasına döndü. Melek yürüyerek yatağın ayak tarafında durdu. Az önce kocası bu kadının üzerindeydi. Nefretini bile kussa da ona yakındı ve kokusunu duymuştu. Dakikalar önce yaptığı şeyin; onu bile bile düşürmenin ne kadar doğru karar olduğunu bir kere daha anlamıştı. Baştan aşağı süzdüğü kadına zehirli dilini çıkarmak istese de kendini zapt etti. Görünen köye klavuz gerekmediği gibi bu küçük kadının da iyi bir kalbe sahip olduğunu anlamak için yıllar geçmesine gerek yoktu. Yemyeşil, parıl parıl gözleri içindeki iyiliği ele veriyordu. Bu küçük sürtüğü iyilikle alt edecekti. O yüzden nihayet kendisine bakan kadına gülümsedi. Feriha Barlas odadan çıktıktan sonra nihayet Melek'e bakmıştı. Yüzünde görmeyi beklediği tiksinti ve nefret yerine gülümsemeyle karşılaşınca afallamıştı. Zavallı kadın eğer ki o gözlere dikkatle baksaydı kalbini zehirlemeye hazırlanan çatal dilli yılanları görebilirdi. "Çok mu ağrıyor?" diye soran Melek`e mahcup ifadeyle bakarak "Biraz."diyerek gülümsemeye çalıştı. Bu kadın bu iyi kalpli olmak zorunda mıydı? Kendisini en yakın arkadaşının sevgilisini ayartmış kötü kızlar gibi hissetti. "Nursel abla şimdi gelip bakacak. Geçmiş olsun." Diyerek kapıya doğru yürüyen Melek kadının yüzündeki mahcubiyeti görünce aldığı kararın ne kadar doğru olduğunu bir kere daha anladı. “Teşekkür ederim” diyen kadını odada yalnız bıraktı. Kapıdan çıkıp kapattıktan sonra çalan telefonunu odasına giden merdivenleri tırmanırken cevapladı. “Merhaba abla.” “Merhaba kardeşim. İstediğin kişiyi malikeneye yerleştirmeyi başardım. Haftaya işe başlıyor.” Duyduklarıyla keyfi daha da yerine gelen Melek kısık sesle kahkaha attı. “Güzel. Anlaştığımız gibi emirleri benden değil senden alacak. Ben sana diyeceklerini söylerim abla.” “Tamam Melek`ciğim. Görüşürüz.” “Görüşürüz abla.” Telefonu cebine atarken sinsice gülümsedi. “Melek Karaman`ın cehennemine hoş geldin küçük sürtük.” ****** Melek gittikten sonra kapı çalındı. Çalınan kapıyı açmak istese de acıyan dizi, burkulmuş bileği ve morarmaya yüz tutmuş baldırı yüzünden yerinden kalkamadı. "Gel" dedi yerinde dikleşerek. Kapı açıldı ve Nursel içeri girdi. Yatakta uzanan ikinci gelinin yanına gitti. "Nasılsın kızım?" sordu anne şefkatiyle. Gülümsedi kadın. Bu büyük malikanenin çatısı altına ona göstermeseler de iyi insanlar toplanmıştı. Onların iyi bir kalbe sahip olduklarına inanıyordu. Tabi bir kişi hariç. O'nun kalbi bile yoktu. Evet Barlas Karaman kalpsiz adamın tekiydi. "İyiyim abla" gülümsedi. Nursel hanım elini bileğine götürdü. Dokundu, sıktı yokladı. O her dokunduğunda acıdan yanındaki yastığı sıkan kadın ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Nihayet muayeneyi bitiren Nursel gülümsedi. "Çıkık veya kırık yok sadece incinmiş. Şimdi ben hemen lapa yapıp getireceğim. Bileğine süreceğiz ve yarına bir şeyciğin kalmayacak kızım" deyip ayağa kalktı. Nursel gittikten sonra etrafı saran iç sıkıcı sessizliği Feriha'nın telefonu bozdu. Komidinin üstündeki telefonu alarak ekrana bakan genç kadın içten bir şekilde gülümsedi. Hemen cevaplayıp ahizeyi kulağına götürdü. "Canım" diye küçük sevinç çığlığı atmıştı. Ne kadar da ihtiyacı vardı ona. "Ne o küs müsün bana? Tamam kaç gündür seni aramamış olabilirim ama sebeplerim vardı canım arkadaşım. Siz geldiniz mi İstanbul`a?" diye sordu. “Tamam Umut hanım siz tribinizi atmakla meşgül olun İzmir`den gelince sizin o güzel gönlünüzü almasını bilirim" dedim gülümseyerek. En iyi ve kardeşi gibi sevdiği arkadaşı Umut ona bir sürü laf söylemiş kapatmıştı telefonu. Kapanan telefona bakıp aptal aşıklar gibi hala sırıtıyordu genç kadın. Bu deli kızı seviyordu. Nursel odaya girdiğinde elinde sargı bezi ve bir kase vardı. Nursel kaseyi tepsiden alarak içindekini eliyle alıp kadının bileğine sürdü itinayla. Sürerken "Yumurta ve un çok iyi gelecek. Ağrını sızını alacak" dediğinde Feriha buruk şekilde gülümsedi. Keşke bu karışımı sızlayan kalbine de sürebilseydi. Belki iyileşirdi. Nursel işini bitirerek kalktı. "Güzel. Şimdi sen usluca burada yatıyorsun. Ben de yemek getiriyorum sana." “Tamam” Nursel odadan çıktıktan sonra tuvalet ihtiyacını gidermek için yavaş adımlarla yataktan kalkıp banyoya ilerledi. İncinen ayağına basmamaya özen göstererek içeri girdi. Çişini yaptıktan sonra soyulmuş dizine baktı. Demin Nursel görmesin diye pikeyle dizini ondan saklamıştı. Zorlanarak tuvalet kapağının üzerinden kalktı. Sekerek ecza dolabının kapağını açtı ve içinden yarayı temizlemek için gazlı bez çıkardı. Yarasını temizledikten sonra bezi çöpe attı ve banyodan çıktı. Yaraya bir şey sürmeye gerek görmemişti. Yara oksijen alarak iyileşecekti. Boy aynasının önünden geçerken durdu ve demin kocasının bastırdığı baldırına baktı. Kızarmıştı sabaha morarması muhtemeldi. "Öküz" diye mırıldandı genç kadın kızarıklığa dokunurken. Bilerek yapmıştı. Şort giyemesin diye. Buna adı gibi emindi. Odada başka yapacak bir şeyi olmadığı için telefonunu alarak Eren`le konuşmaya karar verdi. Araması daha ilk çalışta açılınca gülümsedi ve sevdiği arkadaşının önce tavrını çekti ardından hoş sohbeti ile mutlu oldu. Bir süre daha Eren`le konuştuktan sonra telefonu yanına bıraktı. Gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Arkadaşlarına ne anlatacaktı? Ben bir adamla nikahlandım ve o benden nefret ediyor mu diyecekti? Bebeğini doğurursam başıma neler geleceğini bilmiyorum mu diyecekti? O an bebeğini doğurduktan sonra yavrusunun elinden alınarak Melek`e verilişini ve kendisinin de evden kovulduğunu hayal etti. Teni anında buz kesen kadın kollarını kendine sarmıştı. Bunun olmasına asla izin vermeyecekti. O kendi kanından olan küçük canı asla terk etmeyecekti. Kendisi gibi yarım kalmasına izin vermeyecekti. “Seni kimseye vermem bebeğim” dedi karnına dokunarak. ***** Aynanın önünde saçlarına şekil veren adam ona doğru gelen karısını görünce gülümsedi. Yanına geldiğinde oturarak elini tuttu. "Duş mu aldın sevgilim?" diye sordu. Aslında sormasına gerek yoktu kocası buram buram en sevdiği duş jeli 'Prada Luna Rossa' kokuyordu. Onun erkeğinin kokusu. İstekle kasılarak adama yaklaştı ve parmak uçlarıyla adamın geniş göğsünü okşadı. Onun küçük dokunuşlardan etkilendiğini biliyordu. İstediğini adamın kendisini kavrayıp yatağa attığında elde etmişti. Ondan sonrasında içlerini kaynatan kısık inlemeler, birbirine doyamayan ateşli bedenler vardı. Geçirdikleri tutkulu dakikalardan sonra duş alıp aşağı yemek için inen karı koca yemek masasına yan yana oturmuşlardı. Yemek yerken Rafet'in acele tavırları Barlas'ın dikkatini çekmişti. Annesinin de dikkatini çekmiş olacak ki "Yavaş ye oğlum" dedi. "Yemeğimi bitirip Feriha`ya yemek götüreceğim yenge." dedi ağzındaki lokmayı zorla yutarak. “Götür oğlum. Aç kalmasın kız.” Dedi Melda hanım kuzenine gülümseyerek. Öfkeyle soluyan adam vicdanına ilk çentiği atmıştı. “Yemeğini ye Rafet. Nursel abla ona yemek götürdü” dediğinde Rafet`in gergin bedeni rahatlamıştı. “Bunu baştan söylesene abi. Rahatladım. Şimdi yemeğime devam edebilirim” dedi. Yanındaki adama aşkla ve gururla baktı Melek. Nursel`in yukarıdaki küçük sürtüğe hiçbir şey götürmediğine adı gibi emindi. ******* Saatlerdir gelen gidenin olmadığı odasında aç acına bekleyen kadının midesi ağrımaya başlamıştı. Avucunu midesine bastırarak sırt çantasındaki gofreti almak için yataktan çıktı. Saat akşamın on biriydi. Yürümeye çalışınca derisi sıyrılan dizinin kanadığını gördüğünde gözleri doldu. Güç bela banyoya girip sarılı bileğine dikkat ederek kanlı dizini soğuk suyun altına tuttu. Su dizindeki kanları yıkarken gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. Kalbindeki acıdan bacağının ağrısını hissedemiyordu bile. Verdiği kararın ne kadar yanlış olduğunu artık çok daha iyi anlıyordu. Neden bu aptal hatayı yapmıştı ki? Sevileceğine inanmıştı belki de. Sığınacak bir yeri, kimsesi olsa bir dakika bile düşünmez giderdi. Ama yoktu işte. Bu insanlara mecburdu. Okuyup tek başına ayakları üzerinde durmak için bu zorlu yoldan geçmek zorundaydı. Bir süre akan suya gözyaşlarını katarak ağlayan kadını odasından duyduğu ses susturmuştu. "Feriha içeride misin?" "Bir dakika geliyorum hemen" Suyu kapatıp elini yüzünü de yıkadı. Kendini toparladıktan sonra kapıyı açtığında karşısında elinde tepsiyle Almina vardı. Kaşlarını çattı. "Bir şey mi oldu?" diye sordu. "Nursel teyze gönderdi bunları. Abim yukarıya çıkmasıına izin vermedi de.” Dedi mahcup gülümsemeyle. “Ben getirdim. Bacağın nasıl oldu?" "İyiyim merak etme. Tepsiyi oraya bırakabilirsin. Sende daha fazla kalma burada. Benim yüzümden abin sana da kızmasın." Artık bu evdeki kimseyle konuşmama ve yüzlerine gülmeme kararı almıştı. Hepsi bir garipti çünkü. Daha fazla kırılmak istemiyordu. Almina`yı geçerek seke seke yatağına oturdu. Küçük yengesinden buz gibi karşılık alan Almina çekinerek tepsiyi yatağa koydu. Aslında onu anlıyordu. Eve geldiği günden beri ona mesafeli davranıyordu. Feriha`yay akın davranarak Melek`I üzmek istemiyordu fakat böyle davranarak yetim bir kalbi kırıyordu. Melek yengesi zaten ağabeyi tarafında çok seviliyordu. "Sana sandviç yaptım. Sandiviçini yedikten sonra ağrını hafifletsin diye ağrı kesici ve kas gevşetici içmen gerek." "Peki." "Bacağına bakmamı ister misin?" Pes etmeyecekti. Küçük yengesinin kalbini kazanacaktı. "İstemem teşekkür ederim. Buraya kadar zahmet ettin. Gerisini ben hallederim." Almina`nın odadan üzgün çıkmasına üzülse de kendini düşünmek zorundaydı. Üzülmekten, kırılmaktan yorulmuştu. Kalpsiz adam onu aç bırakacak kadar ileri gitmiş, evdeki herkesi kendisine karşı çevirmişti. O kalpsizin bir tek kalbinin değil vicdanının da yerinde yeller esiyordu. İstemese de ilaç için sandviçi yedi ve ilaçları içerek uyudu. ***** Beş gün ayağının üzerine basmayarak odasında öylece yatmıştı. Canı sıkılsa da mecbur odada kalmış iyileşmeye bakmıştı. Odada kaldığı müddette yemeği odasında yemişti. Yanına her fırsatta Rafet ve Ahmet Bey uğruyordu. Kocası mı? O bir kere bile gelmemişti. Zaten gelmesini de istemiyordu. Gelince ne konuşacaklardı ki? Hiçbir şey.... Malikaneye yeni yardımcı da gelmişti. Havva. Genç kadın onu görür görmez sevmemişti. Yüzü hep gülüyordu ama bakışları sinsiydi. Mavi gözleri çok kötü bakıyordu. Özellikle kendisine. Havva`yı düşünmeyi keserek yataktan çıktı ve topallayarak çalışma masasına doğru yürüdü. Masaya geçerek biraz ders çalıştı. Yorulunca şakaklarını ovarak masadan kalktı. Balkona doğru giderek sürgülü kapıyı kaydırdı ve geniş balkona çıktı. Kaç gündür aynı rutine devam ediyordu. Akşam üzeri saat yedi olduğu için kocası evdeydi. Üstelik karısıyla koltukta oturmuş muhabbet ediyordu. Kocasının dediği bir şeye kahkaha ile gülen Melek`i izlerken “Senin yerinde olsam bu manzara karşısında kendimi kara çalı gibi hissederdim.” duyduğu ses doğru döndü. Havva balkon kapısına omzunu yaslamış kendisini izliyordu. “Haddini aşıyorsun Havva. Kim olduğunu unutma” dedi eve girerken. On dokuz yıllık hayatında öğrendiği bir şey vardıysa o da seni ezmeye çalışan kişiye öfkelendiğini belli etmemekti. “Ben kim olduğumu unutmuyorum da sen kim olduğunu biliyor musun?” kendisine laf sokmaya devam eden yılan gözlü kadına döndü. Kendisine karşı ayrı kin besliyordu. Artık emindi. “Kimmişim ben?” diye sordu tek kaşını kaldırarak. “Bebeği bahane ederek kendine yağlı kapı bulan eziğin tekisin.” Ona cevap vererek memnun etmedi. Sakin adımlarla kapıya doğru yürüyerek kapıyı açtı ve dışarıyı işaret etti. “Defol odamdan. Bir daha sakın buraya kapıyı çalmadan girme” Havva omuz silkerek kadının açtığı kapının eşiğine geldi. Çıkmadan önce çatallı dilini yine kadına uzattı. “Bu evde sana iyi davranan kişiler sadece Rafet Bey ve Ahmet Bey. Rafet Bey acıdığı, Ahmet Bey de sana vereceğin torun için iyi davranıyor. Bunu sakın unutma” Genç kadın Havva`yı kolundan tutarak odadan attı. Kapıyı kapatıp “Gerizekalı” diyerek çalışma masasındaki tepsiyi aldığı gibi odanın ortasına fırlattı. Odanın zemini yemek ve meyve suyuna bulanırken hafif topallayarak balkona doğru yürüdü. Sinirinin geçmesi için temiz havayı bol bol içine çekti. Gözlerini açtığında siniri geçmişti. Sakinleşmiş halde etrafa bakınırken bahçede hareketlilik fark etti. Kalbi o an heyecandan titrerken eve girmek için hamle yaptığında çalınan kapıyla durmuştu. Temkinle kapıya yürüyerek açtığında karşısında babası kadar sevdiği Ahmet Bey vardı. “Bir yere mi gidiyordun kızım?” diye sordu kayınpederi kendisine gülümseyerek. “Dışarıda bir şey gördüm de ona bakmaya gidiyordum baba” diye cevapladı adamı. Ahmet Beye kimse yokken baba diyordu. Aile içinde Ahmet amca yalnızken babaydı. Ahmet Beyin hoşuna gitmese de bir şey demiyordu. Yeni gelininin ailesine alışacağı günü bekliyordu. Bu küçük yetim kıza hak ettiği aileyi verecekti. Bu bir baba olarak onun borcuydu. “Önce akşam yemeğinin neden midende değil de yerde onu söyle kızım” dediğinde kadın arkasını dönerek kirli yere baktı. Lafı hiç dolandırmadı. “Nursel abla hariç kimsenin getirdiği yemeği yemek istemiyorum baba. Bu kirliliğin sebebi de tepsiyi geri götürmek isterken elimden kaydı.” Dedi. Ona Havva`nın yaptıklarını söyleyip de ekmeğinden etmek istemiyordu. Duyduklarından sonra kafasını ağır ağır sallayan Ahmet Bey cebinden telefonu çıkarttı. Ekranına dokunarak ahizeyi kulağına götürdü. “Nursel kızıma yeni yemek tepsisi hazırla. Gelirken Havva`yı da getirmeyi unutma.” diyerek kapattı. “Gel kızım. Koridordaki koltuklarda oturup baba kız dertleşelim seninle.” “Olur baba” yavaş adımlarla adamı takip ederek cam duvarın önüne konulmuş koltuklara oturdu. “Anlat kızım. Alışabildin mi yeni evine?” diye sordu kayınpederi. Genç kadın zümrüt yeşili gözlerini cam duvardan görünen gözleri kadar parlak yeşil alana çevirdi. “Alışmak için zamana ihtiyacım var baba. Böyle şatafatlı ve istediğimi kolay elde edebileceğim hayatım hiç olmadı. Yetimhanede büyüdüm biliyorsun. On sekiz yaşıma bastığımda üniversite sınavını kazandım. Yurttayken İlay teyzeyle tanıştım ve ona taşınmam için ısrarına daha fazla dayanamayarak yanında yaşamaya başladım. Ondan sonra olanları biliyorsun. Seninle yıllar önce tanışmıştık zaten.” Son cümlesinden sonra elini göğsündeki ameliyat izine götürdü. “Sen olmasaydın ben şimdi burada karşında oturmazdım baba. Çoktan toprak olmuş, kimsenin ziyaretine gelmediği mezara dönüşmüştüm.” Ahmet bey gülümseyerek gelinini kendine çekti ve saçlarını öptü. Feriha ihtiyacı olan şeye kavuştuğu için buruk gülümsemeyle babası yerine koyduğu adamın güven veren kollarına sığındı. “Sen ve göğsünde taşıdığın kalp benim için çok kıymetli kızım. Sizi üzen kim olursa olsun karşısında beni bulacak!” ciddiyetle söylediği kelimelerle kalbi tekleyen kadın tırnaklarını avucuna bastırdı. `O kalbi senin en yakının; öz oğlun çiğnedi baba. Hiç acımadan paramparça ederek üzerinde tepindi.` diye düşündü. Anıları zihnine saldırınca acıyla gözlerini kapattı. Onları merdiven başında dinleyen Barlas Karaman ikinci karısının geçmişte kalp ameliyatı geçirdiğini öğrenmişti. Çektiği acıları dinlemişti. Duyduklarını başka kişiden dinleseydi o kişiye acırdı fakat o kadına karşı içinde öyle katı nefret vardı ki, öğrendiği şeyler kalbine kadar ulaşmadı bile. Hiçbir şey düşünmeden merdivenleri tırmanarak çalışma odasının olduğu üçüncü kata çıktı. Nursel elinde tepsi yanında Havva`yla geldiğinde Ahmet Bey geliniyle beraber ayağa kalktı. Ahmet Beyi gören Havva`nın rengi atarken öfkeli bakışlarını genç kadına sabitledi. Ahmet Bey kadının odasına doğru yürüdüğünde diğerleri onu takip etmişti. Odaya girince kirli zemini işaret eden yaşlı adam “Hemen burayı temizle Havva. Sen de kızımın yemeğini masasına koy Nursel. Bundan böyle bu odaya sadece senin giriş iznin var” dedi Nursel`e bakarak. Sinirle dişlerini sıkan Havva “Hemen temizliyorum efendim” dedi ve temizlik malzemeleri almak için odadan çıktı. Odadan çıkaz çıkmaz telefonu çıkartarak olanları anlatan mesaj attı. Sonra attığı mesajı silerek telefonu cebine koydu ve aşağı indi. Ahmet Bey gelinine sevgiyle bakarak “Yemeğini ye kızım. Sonra görüşürüz.” Dedikten sonra odadan çıktı. Genç kadın yemeğini yiyerek demin balkondan baktığında gördüğü şeye yeniden bakmak için hareketlendi. Tepsiyi alarak seke seke merdivenleri indi ve mutfağa girdi. Onu mutfakta gören Nursel “Sen zahmet etmeseydin kızım. Ben alırdım.” diyerek tepsiyi aldı. “Odada boş boş oturmaktan sıkıldım Nursel abla. Bahçeye çıkacağım.” sabırsızca mutfağın bahçeye açılan kapısına baktı. “Çık ama ayağına dikkat et” “Tamam” Dışarı çıkar çıkmaz balkondayken gördüğü yere doğru seke seke yürüdü. Durduğunda kafasını kaldırıp kendi odasının balkonunu görünce doğru yolda anlamıştı. Etrafa bakındı umutla. O heyecanla istediği şeyi ararken bacağına dokunan tüyleri hissedince gülümsemişti. Eğilerek tüylü yumağı kucağına aldı. “Sen ne tatlı şeysin böyle?” diyerek sarıldığı köpek yavrusunun geri çekilerek tasmasına baktı. “Mia mı senin adın? Kız mısın sen?” yüzünü yalamaya çalışan köpeğin bembeyaz tüylerinin arasına karışan hafif altın rengi kulaklarını okşuyordu. Ve Mia`nın bundan çok hoşlandığı aşikardı. Küçüklükten beri köpekleri çok seven kadın özellikle Golden Retriever cinsi köpeklere aşıktı. Nitekim bu küçük tatlı şey de bir Retriever`dı. Onların çok cana yakın olduğunu düşünüyordu. Ayakta kalmaktan yorulan kadın çimenlerin üzerine oturarak Mia ile oynamaya başladı. “Kaç aylıksın sen bakayım?” köpeğin karnını severken sormuştu. Sanki köpek cevap verecekmiş gibi. Kendi kendine gülerken duyduğu sesle kaskatı kesildi. “Altı aylık” dedi tok sesiyle. Genç kadın tepesinde cehennem zebanisi gibi dikilen kocasına göz ucuyla bakarak kucağındaki Mia`ya döndü. Mia kocasını görünce dilini dışarı çıkartarak gülümser ifadeyle bakıyordu. Sahibini sevdiği çok aşikardı. “Sizin mi?” diye sordu. Emin olmak istiyordu. Mia onun kucağından kalkarak kocasına yaklaştı. Adam eğilerek onu aldı ve tüylerini sevmeye başladı. “Benim” dedi köpeğin kafasını kaşırken. Genç kadın ayağa kalkarak onların sevgi gösterisini izledi. O hep birilerinin sevgi gösterisini izlerdi. Hiç o karede yer almamıştı. Hep seyirci kısmında olmuştu. İçindeki tarifi imkansız boşluğun ve acının yaktığı dilini tutamadı. “İnşallah onu da aç bırakmıyorsunuz.” Günler öncesini adama hatırlatan kadın tepki bekledi. Köpeğiyle oynayan adamdan aldığı tek tepki tepkisizlikti. Saniyeler sonra kendisine dönen kara gözlerde hain pırıltılar vardı. Misilleme yapacaktı. Az sonra ağzını açacak yaralı ruhunu ikiye bölecekti. Darbeyi bekledi kadın. “Ben kıymet verdiğim kişilere ve şeylere karşı çok merhametliyim küçük.” Bu sefer darbe çok güçlüydü. Kendisine açıkca sen değersizsin demişti adam. Ruhu aldığı darbeyle alaşağı olurken göz pınarlarını zorlayan yaşlara engel olamamıştı. Ağlama isteği çok güçlüydü fakat o bu duygusuz, merhametsiz adamın karşısında ağlayarak onu mutlu etmeyecekti. Burnundan uzun soluk alarak köpeğiyle oyuna dönen adama baktı. Ondan nefret etmek istemiyordu. Sonuçta nefret de bir duyguydu ve o bu kalpsiz adama hiçbir duygu hissetmek istemiyordu. Yavaş adımlarla eve doğru yürürken sonunda serbest kalan yaşları yanaklarından siliyordu. Onu malikanenin farklı pencelerinden izleyen iki kişi manzara karşısında zevkten dört köşe olurken onu izleyen diğer kişi; görümcesi Almina bayağı üzülmüştü. Yanına giderek teselli etmek istiyordu ama alacağı tepkiden çekiniyordu. Nihayet odasına ulaşan kadın iki damla yaş akan yüzünü yıkayıp saçlarını yeniden topladı. Bu saatte kayınpederinin nerede olacağını tahmin etmeye çalıştı ama bulamadı. O yüzden tekrar aşağı inerek Nursel`den kütüphanede kitap okuduğunu öğrendi. Kütüphanenin nerede olduğunu söylediğindeyse onu izleyen Havva`nın sinsi mavi gözlerinde `sen buraya ait değilsin` kelimelerini okudu. Onu umursamayarak kendisine refakat eden Fidan`ı takip etti. Birinci katta iki kanatlı kapıyı açtığında genizine dolan kitap kokusuyla mest olmuştu. Fidan gittikten sonra içeri giren kadın yavaş adımlarla Ahmet Beye yaklaştı. Rahat koltukta oturup kitap okuyordu. Kendisini fark eden yaşlı adam yakın gözlüğünün ardından gelinine baktı gülümseyerek "Bir şey mi oldu kızım?" diye sordu. Kadın kitaplara bakarak adama döndü. "Hayır baba" dedi ama başka bir şey daha demek istediği her halinden belliydi. Ahmet bey hemen anlamıştı bunu. "Söyle kızım" dedi. Bakışlarını gelinin gözlerine dikti. Yaşlı kurt anlamıştı işte. "Okula gitmek istiyorum. Zaten bir ay kalmış kapanmasına." dedi. Anladığını belirten yaşlı adam kafasını sallayarak dudaklarının arasından kadını sırat köprüsüne götürecek o kelimeleri çıkardı. "Tamam ama kocana da söyle o da bilsin" dediğinde hızla kafasını kaldırıp Ahmet Beye baktı. Az önce canını yakan, kendisini ağlatan adam ona okula mı git diyecekti? Bu güneşin aya kavuşması kadar imkansızdı. Hatta Güneşin Ay`a kavuşma ihtimali daha gerçekçiydi. "Tamam baba" dedi. Yüzü düşmüştü. O insafsızın insafına kaldıysa asla okuluna gidemeyecekti. Kütüphaneden çıkarak bahçeye gitti. Mia`yı kulübesinde uyuklarken bulmuştu ama adam orada yoktu. “Hay aksi” diye söylenerek tekrar eve girdi. Nereye gideceğini bilemeden öylece etrafa bakınırken yanından geçen Almina`yı durdurdu. “Bakar mısın Almina?” “Ne oldu Feriha?” diye soran görümcesinin sesindeki umudu görmezden gelemedi. Az önce yaşananlardan sonra birinin yakınlığına ihtiyacı vardı. “Abin nerede?” “Telefonla konuşarak çalışma odasına çıktı.” “Çalışma odası nerede peki?” “Üçüncü katta.” “Tamam teşekkür ederim” “Rica ederim” diyerek çekingen gülümseme ile kendisine bakan Almina`ya hafif gülümseme sundu. Onu daha fazla kendisinden uzak tutmak istemiyordu ama şimdilik yakın da olmayacaktı. Evdeki aile fertlerine karşı mesafeli tavrı devam ediyordu ve uzun süre böyle olacağa benziyordu. Belki pireye kızıp yorgan yakıyordu fakat içinden Ahmet Bey ve Rafet hariç kimseye iyi davranmak gelmiyordu. Düşünmeyi keserek çalışma odasına gitmek için merdivenleri çıktı. Çalışma odasını bulmak için birkaç odanın kapısını tıklatmış ses alamayınca diğerlerini denemişti. Koridorun sonundaki odanın önüne gelince kararsız bir şekilde kapıyla bakıştı. Son anda cesaretini toplayıp tıklattı. İçerden başka kadınların hoş diyebileceği ama genç kadın için hiçbir şey ifade etmeyen sesi duydu. Başka zaman olsa bu sese hayran kalabilirdi ama şimdi sadece korkuyordu ondan. Kapı kulpunu yavaşça aşağı indirip odaya girdi. Barlas önündeki laptopta bir şeylere bakıyordu. Kafasını kaldırıp gelenin kim olduğuna bakmak istedi. Karşısında görmeyi beklemediği kişiyi yeni karısını görünce açıkcası şaşırmıştı. Şaşkınlığını bir kenara bırakıp "Ne istiyorsun?" sordu buz gibi sesle. İçi ürperdi genç kadının. Bir ömür bu adamla nasıl geçecekti? Uzatmadan konuya girerek "Ben okula gitmek istiyorum" dedi. Kocasından başka her yere bakıyordu. O kara gözlerine bakıpta ne kadar değersiz olduğunu görmek istemiyordu artık. Aşağıda yeteri kadar değersiz hissetmişti. Barlas ayağına kadar gelen fırsatı sonuna kadar değerlendirmeye karar verdi. “Liseye mi gidiyorsun sen?” diye sordu. Daha saatler önce babasıyla konuşmasını duymuştu. Üniversiteye gittiğini elbette biliyordu. “Hayır!” öfkeli cevabı adamı memnun etmişti. “Üniversite birinci sınıfa gidiyorum. Neden benim liseye gidebileceğimi düşündünüz ki?” bağırmamak için kendini zor tutan kadına bakmayı keserek kalemini aldı adam. “Aldığın karar anca aşk romanları okuyup hayallere kapılan ergen kızın kararı çünkü.” “Sizden nefret ediyorum” diyerek odadan çıkmaya hazırlanan kadını “Sana gidebilirsin demedim” diyerek durdurdu Barlas. “Demenize gerek kalmadı zaten. Ben kendi kararlarımı verebilecek olgunluğa çoktan eriştim. Resmi olarak hiçbir şeyim olmadığınız için bana git ya da gitme diyemezsiniz. Size iyi günler” diyerek hızla odadan çıktı. Kapıyı kapatmadan önce duyduğu sözler geri dönerek adamın yakışıklı yüzünü tırmalama isteğini uyandırmıştı. "Pantolon yakışmış" demişti adam. Morarmış bacağını saklamak için giydiği pantolon keyfini yerine getirmişti belli ki. Adi pislik…. ***** Akşam işten eve gelen adam odasına çıkarak duş almış, üzerini değiştirmişti. Aşağı indiğinde aile fertleri kekle çay içiyorlardı. Yemeğe, restoranda yemekli toplantıda olduğu için gelememişti. Koltuğa geçerek karısının yanına otururken ortaya "İyi akşamlar" demişti. "Çay ister misin oğlum?" sordu Melda Hanım. "Evet anne" Nursel hanım hemen çay koymuş ve getirmiş genç adamın önüne bıraktı. Kekten bir parça kesip tabağa koyarak çayın yanında onu da ikram etti. Genç adam keke bakarak “Portakallı kek mi bu?” diye sordu. “Evet abi” onu Almina cevapladı. Barlas sevdiği kekten bir parça koparıp çatalla ağzına götürdü. Tadı enfesti. Her şeyi tam kıvamındaydı. Geçen yıllar içinde Melek kendisi için o keki yapmaya çalışsa da bir şeyi hep eksik oluyordu. Demek ki bu sefer olmuştu. Kekten bir kere daha kopararak çiğnedi. Çayından yudum alarak karısına döndü. "Eline sağlık meleğim güzel olmuş" dedi. Melek gülümseyerek kenarda Ahmet Beyin yanında sessizce oturan kadını işaret etmişti. "Ben değil Feriha yaptı keki sevgilim" dedi. "Beğendin mi?" karısının sorusuna karşılık kaşlarını çattı onu pür dikkat izleyen ev halkına aldırmadan çayını tabağına bıraktı. Kadına dönerek “Kekle, börekle midemden geçip kalbime ulaşacağını umuyorsan çok yalnış yoldasın demektir küçük. Benim kalbime giden tüm yollar gözlerim bu kadının” Melek`i işaret etti. “gözlerine dokunduğu an kullanılamaz şekilde dağıldı.” Diyerek salondan çıktı. Melek dışından üzgün bir şekilde kadına bakarak ayağa kalktı ve kocasının peşinden gitti. Merdivenleri çıkarken gerçek yüzü ortaya çıkmış mutluluktan göbek atacak hale gelmişti. Her ne kadar kırılmayacak dese de yeniden kırılmıştı. Yine ve yeniden… Zalim adam her fırsatta onu istemediğini açıkca belli ediyordu. Ne kadar dayanabilirdi buna bilmiyordu. Daha önce onu kırarken yalnızlardı ve kimse ona böyle acıyan gözlerle bakmıyordu. Şimdiyse o gözlerde gördüğü acıma duyduklarından daha fazla acıtmıştı. Genç kadın bakışlarını kaçırdı. Derin nefes alarak ayağa kalktı ve çay bardağını alarak mutfağa gitti. Mutfağa girdiğinde bardağı makineye koydu. Makinenin kapağını kapatarak tezgaha tutundu. Bir süre öyle kalarak zihnine düşünceleriyle eziyet etti. Sonda kendine acıyarak mutfaktan çıkmak için hareketlendiğinde kapıdan içeri giren Havva`yı gördü. “Sana söylemiştim Feriha`cık. Sen o adamın anca altına yatabilirsin ama kalbine asla giremeyeceksin” gülerek dediği sözlere karşı soğukkanlı bir şekilde “Galiba sen de birinin altına yatmışsın ama kalbine asla girememişsin. Beni anladığında göre Havva`cım” dedikten sonra mutfaktan çıktı. Çıkmadan önce Havva`nın yüzünün moraracak kadar kızarmasından nokta atışı yaptığını anlamıştı. Umursamamaya çalışarak salona gitti. Az önce oturduğu koltuğa oturduğunda Melek`in geri geldiğini gördü. Mutfakta ne kadar zaman kalmıştı ki? "Lansman için çok heyecanlıyım acaba bu sefer ne şaheserler göreceğiz" dedi Almina. Konuşurken ellerini çırpmıştı. Konunun başını kaçırdığı için neyden bahsedildiğini anlamamıştı. Yine de dinlemeye devam etti. "Eminim çok güzel şeyler göreceğiz" dedi Melda Hanım ona katılarak. Sonunda dayanamadı ve "Ne lansmanı?" diye sordu. Sorusu aleladeydi ve pek de meraklı değildi. "Mücevher lansmanı. Eminim abim yengem için özel bir tasarım yapmıştır" dedi Melek'in omuzuna omzunu vurarak. “Geçen sefer tasarladığı bileklik hâlâ basının dilinde. Bu sefer ne tasarladığı hakkında hiçbir bilgi vermiyor” diyerek kadına baktı Melek. Hafif gülümsemiş masum yüz ifadesini takınmıştı. Feriha onun bu haline içi sızlayarak baktı. Bilse böyle iyi kalpli olduğunu belki de asla bu eve ayak basmazdı. ***** Lansman günü herkes hazırlanmıştı. Bir tek Feriha gelmiyordu çünkü kocası ona gel dememişti. Bu da o demek oluyordu ki onu o lansmanda istemiyordu. Umurunda da değildi zaten. Onun suratsız halini çekeceğine evde oturup keyifle televizyon izlerdi. Onlar hazırlanırken o koltukta oturup telefonla oynuyordu. Telefonda İrem`e cevap yazdığı sırada gelen topuk sesiyle kafasını kaldırdı. Karı koca merdivenlerden iniyorlardı. Barlas siyah, bedenini saran takım elbisenin içinde tıpkı mitolojideki Yunan Tanrısı gibi duruyordu. Yanında koluna giren Melek de kırmızı uzun balık model hafif göğüs dekolteli harika elbise içinde tanrıça gibiydi. Saçını dağınık toplamış uzun küpe takmıştı hafif makyajı ile çok güzeldi. Melek üzgün bakışlarla kendilerine bakan Ferihaya baktı. Dün gece çok ısrar etmişti kocasına Feriha da gelsin diye ama nafile. Kocası kati şekilde hayır demişti. Tabii ki Kabul etmeyeceğini bile bile ısrar etmişti ve istediği cevabı almıştı. Yaptığı şey yüzüden kocası ona daha fazla hayran olurken o kadından daha fazla nefret etmişti. Melek Karaman yine amacına ulaşmıştı. Yarın kocasını bebek için koynuna göndereceği kadını zor gece bekliyordu. Sevilmeden dokunulmak, öpülmemek nasıl bir şey hiç öğrenmek istemiyordu. Hazır olan ev halkı malikaneden Ahmet Beyin ısrarına rağmen kadın onlarla gelmeyeceğini söylemişti. Onlar gittikten sonra televizyon izlemek için kumandayı eline alan kadın kanalları dolaşmaya başladı. İnternete bağlanarak izlediği filmin bitmesine az kala çalan kapı dikkatini çekmişti. Havva salına salına kapıyı açmaya gidince kimin geldiğini merak etmişti. Saniyeler sonra salona giren kişiyi görünce gülümsemişti. "Neden lansmanda değilsin abi?" diye sordu. Rafet ona doğru yürüyerek elini tuttu ve koltuktan kaldırdı. "Sıkıldım ve kardeşimle dışarıda dolaşayım dedim" dedi onu kendiyle yukarı doğru sürüklerken. Kadına konuşma fırsatı vermeden giyinmesini söylemiş kapıda beklediğini bildirmişti. Feriha ağabeyi gibi sevdiği adama güvenerek dolabındaki en dikkat çekici elbiselerden birini giyindi. Madem şık bir restorana gideceklerdi ağabeyinin yanına yakışmalıydı. Gülümseyerek ördüğü saçlarını açtı. Kıvır kıvır olan saçları parmaklarıyla hafif açarak kremledikten sonra makyajını yapmıştı. ***** Lüks otelin balo salonunda lansmana gelen herkes çok eğleniyordu. Barlas davetlilerle ilgineliyor her biriyle ayak üstü birkaç kelime sohbet ediyordu. Dolaşarak geldiği masa ünlü iş adamı Haluk Özbay'ın masasıydı ve o adamla sohbete dalmıştı. Haluk onun en iyi müşterilerindendi ve o şirketine önem veren her patron gibi fazla gelir getiren müşterisiyle ilgileniyordu. Haluk konuşurken kırmızı şarap dolu kadehini dudağına götürdüğü sırada "Aman Ya Rabbim bu ne? Bu kadınsa şu an etraftakiler ne?" dediğini duydu. Tek kaşı havada adama baktığında ileriye bakıyordu. Kafasını kimin geldiğine bakmak için o yöne çevirdi. Görmek istemediği karısı tüm yüzsüzlüğü ele alarak istenmediği yere gelmişti. Hem de Rafet`in koluna girerek. Dişlerini sıktı. Feriha üzerindeki siyah vücudunu saran eteği hafif bollaşan önü kapalı uzun elbiseyle Haluk`un da dediği gibi `bu kadınsa diğerleri ne?` dedirtiyordu. Saç uçlarını dalgalı yapıp sol omuzunda toplamıştı. O harika yeşil gözlerini ortaya çıkaran makyaj vardı yüzünde. Elinde sade elbisesine hareket katan parlak taşlarla bezeli el çantası vardı. Anne babasının yanına vardıklarında onlara gülümseyerek kendisini izleyen adamlara arkasını döndü. "Aman Allah`ım ben öldüm de cennete mi düştüm?" diye sordu yanlarındaki biri. Kim olduğuna bakmadı. Bakarsa vurmaktan korktu. Önü kapalı olan elbisenin sırtı tamamen açıktı ve genç kadının pürüzsüz güzel tenini ortaya çıkarıyordu. Etrafına sinirli gözlerle bakan Barlas çoğu erkeğin karısını ağzının suyunu akıtarak karısını izlediğini gördü. Yakıcı öfkesi damarlarında alev almıştı. Birini yakacaktı az sonra. Elindeki kadehi masaya bırakarak adamlardan müsaade istedi ve kadının durduğu masaya doğru yürüdü. Yanlarına varmasına az kala Rafet karısını dans etmek için piste götürdüğü için daha fazla sinirlendi. Dışından ne kadar sakin görünse de içi bir o kadar öfkeden kaynıyordu. Gözlerini kırpmadan dans eden ikiliye bakarken omzuna dokunan elle irkildi. Kafasını çevirip elin sahibine baktı. Gördüğü kişiye gülümsemek o an çok zor olsa da başarmıştı. “Dans edelim mi sevgilim?” diye sordu Melek. Tam istemiyorum demek için açtığı ağzından aklına gelen fikirle “Edelim meleğim” kelimesi çıktı. Birlikte piste çıktıklarında herkes pür dikkat onlara bakıyordu. Melek ve Barlas hâlâ çoğu kişinin gıptayla baktığı çiftti ve dansları çok meşhurdu. Genç kadın çaktırmadan yumruk yaptığı elini Rafet`in omuzuna öfkeyle vurdu. “Beni restorana gidiyoruz diye kandırıp buraya getirdiğine inanamıyorum abi” dedi dişlerinin arasında. Bir yandan konuşuyor bir yandan da adamın dansına uyumlu hareket ediyordu. “Keyfine bak güzellik. Şu kadınların gözlerindeki kıskançlığa bak ve kendinle gurur duy. Onları alt etmeyi başardın” Genç kadın duyduklarına burun kıvırdı. “Ben kimseyi alt etmek istemiyorum. Eve gitmek istiyorum.” “Dans bitsin biraz durur gideriz. Bu sefer gerçekten restorana gidip karnımızı doyuralım” dediğinde genç kadının gözleri kuşkuyla kısıldı. Gülümseyen adam “Bakma öyle. Söz veriyorum bu sefer kandırmak yok” dedi. “Bu son şansın abi. Bir daha sana inanıp da dışarı çıkmam bilesin.” Birbirilerine bakıp gülümserken kadın duyduğu sesle kaskatı kesildi. “Biraz da yengenle dans et Rafet” diyen adam kadına simsiyah gözleriyle bakıyordu. O gözlerde gördüğü boşluk olduğu ortamdan koşarak kaçma isteği uyandırsa da o hisse direnerek kaldı. Hatta Rafet kendisini ona bırakırken bile tepki vermedi. Barlas kadının sıcak elini avucuna alarak diğer elini beline koyarken gözlerini yeşillerden çekmedi. Dans figürleri sergileyerek Rafet`lerden uzaklaştıklarında ağzını açtı ve zehirli kelimeler dudaklarından dışarı yuvarlandı. "İstenmediğin yerlere gitmeye iyi alıştın sen" Arzu Khayal
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD