Abimle birlikte herkes gelmiş fakat kimseden ses çıkmıyordu. Abimin boynuna atlayıp "Abimm sana vuranların eli, kolu kırılsın inşallah" diyerek beddualar sıraladım. Eminim ki herkes bu duama amin demişti. Annem "Kızım rahat bırak abini canı acıyordur" diyerek beni ikaz edince ne yaptığımın farkına varıp uzaklaştım. "Yok anam bir yerim acımıyor." desede ayakta bile zor duran abime dolan gözlerle baktım. Şerefsizler ne hala getirmişlerdi. "O pisliği bırakmadılar değil mi? Seni bu hala getiren adamı serbest bıraktılarsa valla gider ben gebertirim." onu deyince babam "Sakin ol kızım. Hadi gitte bir şeyler hazırla abin yesinde uyusun" deyince hemen mutfağa gidip hazırlamaya başladım. İçeriden ilk başta ses gelmiyor herkes sus pusken bir anda abimin sesini duydum. Resmen bağıra, bağıra bir şeyler anlatıyordu. Merakıma yenik düşüp mutfaktan çıkıp yanlarına gittim. "Ölürüm, hapislerde çürürüm de ben kardeşimi o adama vermem. Hiç bir şey umrumda değil baba. Hapise mi gireceğim? girerim.. Öldürecekler mi? Öldürsünler... Ama asla ben Yasemin'imi kurban edemem o adama. Ben o kıza elimi bile sürmedim. Ama o şerefsiz bacıma neler yapar Allah bilir." dediğinde boğazıma bir yumru oturdu nefes alamadım. Amcamın sesi kulaklarımda yankılanıyordu. "Sinan oğlum hapisle bitse sıkıntı yok. O adam rahat durmaz eğer rızamızla vermesek hem senin başın yanar, hemde Yasemin'in görmedin mi delirmiş gibiydi. Jandarma bile zorla tuttu. Babası kızyla evlenirsen şikayetçi olmayacağını söyledi. Ona bile razı olmadı bak Rüstem abi zorla ikna etti sende onun bacısıyla evlen konu kapansın diye." dediğinde göz yaşlarım sel olmuş akıyordu. Abimle göz, göze gelince gelip sarıldı. "Asla güzelim asla ben böyle bir şeyi kabul etmem merak etme sen. Sakın ağlama akmasın göz yaşların ben yaşadığım sürece asla böyle bir şey olmayacak."
"Peki ya sana bir şey yaparsa o zaman ne olacak." diye sorduğumda kimsenin vereceği bir cevap yoktu. Annem bir tarafta ben bir tarafta ağlıyordum. İkimizde abime bir şey olmasını istemiyorduk. "Kabul ederlerse kız kardeşini nikahıma alır bırakırım. Ama asla kardeşimi vermem bu böyle biline." diyen abim konuyu kapatmaya çalışıyordu. Ama biliyorduk ki bu ateş bu eve düşmüştü bir kere, ortalığı aleve vermeden sönmeyecekti.
Abimin beni düşündüğü kadar bende onu düşünüyordum. Ona bir şey olmasındansa kendimi bile bile o ateşin içine atıp yakmaya razıydım.
Üç gün.. Bir insan üç günde yaşlanır mı? Ben yaşlanmıştım 18 değilde 48 olmuş gibiydim. Gülbahar cadısının abisi Fırat gelmiş ya bir hafta içinde nikahı kıyar bacınıda bana verirsin, yada ölmemek için dua edersin. Ama bilki o duan kabul olmayacak ve ben seni öldüreceğim deyip gitmişti. Bu nasıl bir insanlıktı gerçekten anlamıyordum. Birde o pislik için okumuş mühendis olmuş köyümüzün gururu diyorlardı. Bumuydu bizim köyün gururu? Eğer buysa.. şerefsizmiş bizim köyde haberimiz yokmuş.
Abim ise "bende sana verilecek bacı yok. İster öldür ister git şikayet et. İstersende kız kardeşini nikahıma alır çocuğuna babalık yaparım. Ama şunuda bilki ben kız kardeşine elimi bile sürmedim. O çocukta benden değil. " dediğinde delirmiş gibi hala son bir haftan diyerek gitmişti. Fırat gittikten sonra abime "neden başkasının çocuğuna babalık yapmayı kabul ediyorsun? Senin o kıza hiç bir şey yapmadığından eminim. Tamam iftira attılar da bu işten başka türlü kurtulma yolu yokmu be abi?" diye sormuş cevabını merakla bekliyordum. Belki ikimiz içinde başka bir kurtuluş yolu vardır. "Güzelim o kız bana iftira attığı doğru. Ben kızı doğru düzgün tanımıyorum bile. Ama belkide buna mecbur kaldı. O şerefsiz abisi onuda öldürürüm diye tehtit ettiyse. Hem kabul etmesem o kızın başını da yakar abisi." dediğinde ne kadar düşünceli bir abim olduğu için onunla bir kez daha gurur duymuştum. İyiki benim böyle güzel yürekli bir abim vardı. Allah korusun benim başıma öyle bir şey gelmiş olsa asla beni o kişiyle evlendirmek istemezdi. Şimdi bile evlenmemem için ölmeye razı. Ama ben onun ölmesine razı değilim, asla razı gelmeyeceğimde.
Köylüler konuşup olmayan şeyleri bile olmuş gibi dedikodu yapmaya başlamıştı. Öyleki bu dedikodulara akraba dediğimiz insanlar bile çanak tutmaya başlamıştı. En çokda onların konuştukları canımı sıkıyordu. Benim abim bugüne kadar hanginizin kızına çocuğuna o gözle bakmıştı. Abimin öyle bir şey yapmayacağını en iyi onların bilmesi gerekirken onlarda diğerleriyle birlik olmuştu. Akşam yine amcamlar ve dayımlar gelmiş artık bir karar verelim böyle olmayacak demişlerdi. Onlar ne söylerse söylesin abimin kararı değişmiyordu. Asla Yasemin'i vermem ben diyordum. Ölmek pahasına beni o adama vermek istemeyen abime benim de can borcum vardı.
Ertesi sabah erkenden kalkıp kimselere gözükmeden aklıma koyduğum şeyi yapmak için evden çıktım. Belki yaptığım ateşe çıplak ayak yürümekti. Belki de sonum olacaktı. Ama tüm bunlar abime değerdi. Onun yaşaması için ben diri, diri ölmeye razıydım.
Sarımeşe tarafına geçmiş ve evlerinin önünde bekliyordum. "Başka çaren yok hadi kızım yap kurtar abini" diyerek kendime verdiğim gazla kapılarına vurdum. Bir kaç dakika geçmeden bahçenin içine açılan büyük kapı açılmış ve karşımda duran Fırat pisliğiyle göz göze gelmiştim. Gözleri vicdanı gibi karaydı. "Sende kimsin?" dediğinde alaycı bir tavırla "Evlenmek istediğin kızı tanımıyor musun?" deyip içeri almasını bekledim. Fakat ben öyle söyleyince yüzünde oluşan şaşkınlığı fark etmiştim. Evet tanımıyordu geri zekalı bacını alacağım diyordu, ama bacısının kim olduğunu bilmiyordu. "İçeri almayacaksan gideyim." diyerek çekilmesini bekledim. "Buyur gelde sen niye geldin?" diyerek içeri girmemi sağladı. "Konuşmak için geldim. Seninle konuşmak istiyorum bir sakıncasımı var?" dediğimde bahçelerindeki sediri göstererek "Buyur geç konuş ne konuşacaksan" demişti öküz. Ben oturduğumda oda karşıma geçip oturdu. "Ee anlat bakalım ne konuşacaksın. Abinin kıçı yemedi seni mi gönderdi konuşmak için?" diye alaycı bir şekilde konuşunca sinirlensem de, şimdi sakin olmam gerektiğini biliyordum. "Buraya geldiğimden kimsenin haberi yok. Abimin haberi olsaydı asla benim buraya gelmeme izin vermezdi."
"O zaman ne halt yemeye geldin. Hiç mi korkmadın gelirken. Ya şerefsiz abinin kardeşime yaptığını bende sana yaparsam?" diye iğrenç bir şekilde konuşunca. Ondan korkmadığımı anlasın diye. "Senden korkmuyorum. Zaten benimle evlenmek isteme sebebin aklınca intikam almak değil mi. Sende abimin yaptığını düşündüğün şeyi yapmak için istemiyor musun beni?" dediğim de önce düşünür gibi yapsada "Akıllı kızsın aferin sana " diyerek niyetini belli etmişti. Zaten abimin korktuğu şeyde bu değil miydi. Korktuğu şeyde haklıydı ama onun yaşaması için başka çarem yoktu. Hayalleri için çok uğraşmıştı. Hep öğretmen olup çocuklara iyiyi, doğruyu öğretmek istiyordu. Onun yaşayıp o çocuklara öğreteceği çok şeyi vardı.
"Abim ölsede beni sana vermeyecek. Ama ben abimin ölmesini istemediğim için buraya geldim. Her ne olursa olsun seninle evlenmeye razıyım." dediğimde nefes almaya zorlanıyordum. Başıma neler geleceğini bilsem de yapmak zorundaydım. "Madem abinin rızası yok öldüreyim onu. Zaten o şerefsiz abin yaşamayı hak etmiyor. Böylece sende benimle evlenmek zorunda kalmazsın." dediğinde yalvarır bir şekilde "Hayır lütfen ben razıyım evlenmeye bak kendi ayaklarımla geldim sana. Ne olur abime bir şey yapma." diye hiç istemesem de karşısında ağlıyordum. Gelirken kendime milyon tane söz vermiştim. Karşısında güçlü duracağım ve asla korktuğumu hissettirmeyeceğim diye. Ama olmamış başaramamıştım. "Tamam öyleyse kalk hadi gidiyoruz. İmamın evi iki ev aşağıda önce dini nikahı kıyar sonrada en acilinden gün almaya gideriz." dediğinde "Şimdi hemen mi?" diye sordum. "Evet hemen şimdi madem kabul ettin. Şimdi gidip nikahı kıyacağız. Birde gelip seni ailenden isteyeceğimi falan düşünmüyorsundur değil mi?" dediğinde hayır anlamında kafa salladım. Öyle bir düşüncem olmamıştı ama hemen şimdi evleneceğimi de düşünmemiştim.