2.BÖLÜM

1429 Words
Thoren karşı çıkmadan , altın rengindeki kapıyı aktif hala getirmek için tüm gücünü kullandı. Artık geri dönüş yoktu. Karısının kurtuluşu için mücadele etmek zorundaydı. Elini kapının üzerine koyarak tüm gücüyle itti. Kapılar açıldığında, önünde uzanan yolu görerek umutla adımlar atmaya başladı. Ardında bıraktığı bilgeler ise acı, şaşkınlık ve korkuyla kalan bedenlerinin yanında kalakaldı. Kral Orion'un sözleriyle birlikte atmosfer gerilirken, üyelerin içinde tedirgin bir sessizlik hakim oldu. Herkesin gözleri Aden'e çevrilmişti. Kralın kararlılığı ve öfkesi herkesi etkisi altına almıştı. Kimse onunla başa çıkmanın mümkün olmadığını anlamıştı. Yedi bilge birbirlerine endişeli bakışlar attı. Orion'un yanında durmaları gerektiğini biliyorlardı, ancak kendi sorumlulukları ve krallığın geleceği konusunda da kaygıları vardı. Aralarından biri cesaretini toplayarak konuştu: “Eğer zamanında dönemezseniz , Dünya da mahsur kalacaksınız. Daha önce Dünya da bulunmadınız. Bu durumla nasıl başa çıkacaksınız. Ayrıca , yaralanma ihtimaliniz çok yüksek. Sağ dönseniz bile iyileşme süreniz çok uzun sürecek.” Dedi Thoren sonunda . Kral içeri girdiğinde bunun dönüşü olmayacağının farkındaydı. Yanında olmasına rağmen , sorumluluğunu da yerine getirmek zorunda kaldı. “Sadece dediğimi yap. Kapıyı aç yeter. Zamanında döneceğim” “Ya dönemezseniz?” Kral tam kapıdan çıkmak üzereyken duyduğu soruyu yanıtsız bıraktı. Ya dönemezse? Tam kapından girmek üzereyken “Abiii” diye bağırarak gelen kızın sesini duyduğunda hareketlerini durdurdu. “Almi “ “Gidecek misin?” dedi titrek duygu dolu bir sesle. “Mecburum! Onun ölmesine izin veremem. Eğer şimdi zamanından önce ölürse bir daha dönemez. Her şey boşuna gitmiş olacak” “Ama iki dünyanın da zamanı birbirine karışacak” dedi korku dolu bir sesle. “Dünya da fark edilirsen ne olacak? “edilmeyeceğim “ dedi Orion . “Benim için endişelenme! Sadece ben dönene kadar kapının açık kaldığından emin ol. “ Almira gözünde ki yaşlarla hızlıca başını salladı onaylayarak. “Orası çok uzak bir gezegen , ya bir şey olursa dönerken yaralanırsan. O Dünya bizimkinden farklı. “Üzülme küçük kız sadece beni bekle “ Ya dönemezsen?” diye mırıldandı bir kez daha Almira endişeyle. Gözleri kum saatine takıldığında titrek dudaklarıyla “Tamam “ dedi. “Kurtar onu abi! Bu hayatında nasıl biri olduğunu bana anlat olur mu geldiğinde.” Orion başını salladı. “Döneceğim ufaklık. Söz veriyorum!” Orion kapıları sertçe bir kere daha itip kapından içeri girdi. Bir anda kaybolan bedeninin ardından saray sallanmaya başladı. “Onu durdurman gerekiyordu?” “Madem bu kadar kolaydı siz neden yapamadınız? Gücünüz yetmedi değil mi?” dedi alayla. “Ya zamanında dönemezse? Kendisini öldürmekten başka bir şeye yaramayacak bu. Etkileri çok büyük olacak. “dedi birinci bilge kederle. Almira saygı duyduğu bilgelere bu sefer tiksintiyle baktı. “Bu biraz da sizin suçunuz kadim bilgeler. Eğer abim yaralandığında zamanında müdahale etseydiniz Kraliçe abime kendini feda etmek zorunda kalmayacaktı. Şimdi yaşaması için bir umut var ama Kraldan bir kez daha fedakarlık bekliyorsunuz. Çok bencil değil misiniz?” Yedi bilge konseyi susarken Almira buz gibi bakışla hepsinin gözlerine baktı. “KralOrion dünyalar arası yolculuğundan dönene kadar bu gizli tutulacak” dedi açık kapıya bakarken , emir verir bir tonla. Eğer kapı tamamen kapanmadan abisi dönemezse ne olacağını o bile bilmiyordu. Orderionun zamanı farklı işliyordu. Orion sanki başka bir dünyaya, hayatın daha sessiz, daha sakin işlediği bir boyuta adım atmış gibi hissetti. Burası kendi Dünya'yı anımsatan, ancak çok daha farklı bir dünya olan Orderio'ya kıyasla barışçıl ve sessizdi. Ayın ışığı yerin ve ağaçların üzerinde parlıyordu ve Orion derin bir nefes alarak, Orderio'nun sürekli yağmur ve gök gürültüsünden arındığı bu huzur dolu havayı ciğerlerine çekti. "Hmm, bu dünyada mı yaşıyorsun?" diye mırıldandı .Orion , Orderio'ya kıyasla dünya daha yumuşak ve sakin bir hissiyat veriyordu. Orion Dünya yılıyla tam on asır olmuştu, ama bir kere bile karısının tekrar tekrar doğduğu bu dünyaya gelmemişti. Bu dünyaya her gelişi zamana etki ederdi, bu yüzden her gelişi dikkatli ve planlı olmalıydı. Birden, uzaktan duyduğu seslerle irkildi. Sesi çıkaranlar yaklaşıyordu. On kişilik bir grup, ona doğru hızla yürüyordu. Orion, eğer mümkünse kendini gizlemeye karar verdi, ancak çok geçti, onu görmüşlerdi bile. "Hey sen!" diye bağırdı adamlardan biri, bir liderin havasıyla. "Yolunu mu kaybettin arkadaşım?" Aden onlara cevap verme niyetinde olmasa da, Dünya'ya tam olarak nereden geldiğinden emin olmadığı için belki de yol gösteren bir rehbere ihtiyacı vardı. "Doğru, kayboldum." dedi, sesinde sakin bir itiraf tonu vardı. "Gerçekten de kaybolmuş." diye ekledi diğer adamlardan biri, kahkahalarla. Kızlar da kıkırdadılar. Ancak liderleri, Alex, "Susun!" diye bağırdı. "Çenenizi kapatın! Siz gidin, ben geliyorum." Alex, Aden'e döndü ve özür diledi. "Kusura bakma dostum, fazla içtiler, kafaları yerinde değil. Gideceğin yeri söylersen yardım edebilirim." "Burası neresi?" diye sordu Aden. Alex şaşırdı. "Burası neresi mi? Burası Amerika dostum. Şu an Florida, Miami'deyiz." Aden'in kaşları çatıldı. Yanlış gelmişti, lanet olsun. Avunun içindeki pusulaya tekrar baktı. Kraliçesinden çok uzaktaydı. “Hangi yıl peki “ “2023” dedi anlamayan bir bakışla adam. Tuhaftı. Orion tekrar yabancıya baktı. “Peki Türkiye nerede?” “Türkiye “Orion hızlıca başını salladı. “O ülkeye gitmem gerek. Koordinatları var mı sende” “Koordinat mı?” “Dostum sen hangi zamandan fırladın” Alex gülse de Orion taş gibi suratla karşısında dikiliyordu. Alex sonunda pes edip telefonundan Türkiye koordinatlarını girip Aden'e gösterdi. “Bu ülke Amerika'dan çok uzak. Oraya gitmek istediğine emin misin?” “Eminim! Bana yol göster” “Seni Türkiye'ye götürmemi mi istiyorsun.” “Doğru bana yol göstermene ihtiyacım var “dedi adama yaklaşırken. İşaret parmağını adamın alnına dayadı. Alex acıyla dizlerinin üzerine çökerken başına sağlanan kesin bir acıyla bağırmaya başladı. “Üzgünüm acelem var fazla zamanım kalmadı. Eğer seni zaman kölem yapmazsam yanım da götüremem” “Ne kölesi? Zaman neyi. Oğlum sen deli misin? Anasını satayım tüm manyaklar beni bulur zaten “ Bir süre sonra alnını ovuşturarak ayağa kalktı.Orion ters bir bakış atıp yanından geçip gitmeye çalıştı. Adam kolunu tuttu. “Çek o elini” dedi Alex. Kırk yılın başında yardım edeceği tutmuştu , onda da manyağın birine rastlamıştı. Orion adamın kolunu bırakmadı. “İşim bittiğinde hepsini anlayacaksın. Şimdi benimle gelmen lazım.” Bir anda ikisi de ortalıktan kaybolduğunda geri de sadece birkaç toz zerresi kaldı. Alex tekrar gözlerini açtığında bambaşka bir yerde buldu kendisini. Şimdi bir deponun önünde duruyorlardı. “Lanet olsun! Sen kimsin lan. Kamera şakası falan mı bu? “Sessiz ol!” “Ne sessizi? Neredeyiz biz” “Sizin Türkiye dediğiniz ülkedeyiz. “ “ahah bende buna inanayım mı şimdi. Beni bayıltıp buraya mı getirdin. Bir de ışınlandık de tam olsun istersen. “ “Evet ışınlandık “dedi omuz siLkerken umursamaz bir sesle. Orion, Alex'i sakinleştirmek için sessizliğe işaret ederek adımlarını atarken, deponun içerisindeki sahne daha net bir şekilde belirdi. Paslı metal raflar, üzerindeki tozlu eşyalar ve çeşitli malzemeler gözleriyle buluştu. Orion'un etrafı dikkatlice tarayan gözleri, duvarlarda yer alan yıpranmış afişlere ve el yapımı işaretlere takıldı. Depoda, ölü çocukları ceset torbasına koyan adamların ciddi ifadeleri ve sessizlikleri hüküm sürüyordu. Alex, dehşet içinde Orion'a baktı. Gözlerinin önünde gerçekleşen bu trajik sahne, onu derinden etkiledi. Depodaki atmosfer, bir karabasan gibi çökmüş gibiydi. İçinde duygusal bir fırtına kopuyordu. Çaresizlik ve öfke iç içe geçmiş, onun iç dünyasını ele geçirmişti. Orion , depoyu dikkatlice izlerken kalbinde bir hüzün hissetti. Geçmişin acı hatıraları, onun içinde hâlâ canlıydı. Karısının ölümünü hatırladıkça, kendi yalnızlığına ve kaybetmenin derin acısına kapıldı. Acısı hızla öfkeye dönüşürken , gözleri deponun içinde gezindi. Gözleri hızla duvarın dibinde tünemiş korku dolu gözlerle etrafına bakan kıza kaydı. Tüm çocukların arasında beyaza yakın saçlarıyla ben buradayım diyordu. Boyu bir metre bile yoktu. Üzerinde sadece siyah bir elbise vardı. Ayakları bile çıplaktı. Korku dolu gözlerle ,titreyerek bir duvarın dibine sinmişti. “Kraliçem” diye mırıldandı . Orion kimseye aldırmadan. Dünyada ki tüm sesler ve görüntüler silinmişti sanki. Hızlı adımlarla kıza doğru yürümeye başladığında önüne gelen adamlarla kaşlarını çattı. “Sen kimsin lan? “ “Ben sizin Azrail’inizim ve sizde Kraliçeme zarar veren asalaklarsınız “dedi adamın boynunu tek eliyle kavrayıp havaya kaldırırken. Kendisine doğru gelen adama Diğer eliyle karnına sert bir darbe indirdi. Gözleri diğerlerini bulduğunda hepsine alaycı bir bakış attı. Nasıl oldu da kraliçesi bu adamların eline geçmişti. Her hayatı düzenlenmişti. Rahat bir yaşamı olması gerekiyordu. Mutlu bir şekilde büyümesi gerekiyordu ama şimdi Ordeironun kraliçesi bir duvar dibinde titriyordu. Bu durumu kabul etmek mümkün değildi. “Eğer Düzeni bozmaktan çekinmesem hepinizi öldürmekten çekinmezdim “dedi. Hepsini ağır darbeler indirirken. Birkaç dakika içinde on adamın hepsi yerde acı içinde kıvranıyorlardı. Alex kapının girişinde durmuş ve olan biteni ağzı açık bir şekilde izlemişti. “Siktir “şok dolu bir sesle. Birkaç adım geriledi. Sırtı duvara değdiğinde durabildi. Tüm bunlar gerçek miydi ? Bir anda kendisini binlerce kilometre uzakta bir ülkede bulmuş ki buraya ışınlanmıştı , şimdi de tek bir adamın iki dakika içinde on kişinin üzerinden geçtiğini görüyordu. Nefesi bile hızlanmamıştı. Elleriyle gözlerini ovuşturup tekrar açtı. Hala bu pis depodaydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD