8.BÖLÜM

1037 Words
Alex, derin bir nefes alarak bedenindeki tüm yorgunluğu dışarı sıktı. Tüm kasları bir an için gevşedi ve bu gevşemenin getirdiği rahatlamanın farkında bile değildi. Sanki bir hayat boyu taşıdığı yük, bir anda omuzlarından kalkmış gibiydi. Kendini bu kadar stresli ve yorgun hissettiğinin farkında bile olmamıştı. Kafasını yavaşça geriye çevirerek avukatıyla göz göze geldi. Yüzünde sakin bir gülümseme belirdi ve avukata hafifçe başıyla onay verdi. Artık yapması gereken tek şey beklemekti. Peri, etrafındaki tüm hareketliliği izlerken boynunda asılı olan kolyesini sıkıca tutuyordu. Kısa bir süre sonra, bir çığlıkla kolyesini bıraktı ve kollarını havaya kaldırdı. Bir anda, Alex'in boynuna sımsıkı sarıldı. Alex, bu ani yakınlık karşısında ne yapacağını bilemez bir hâle geldi. Bedeni bir anda dondu ve gözleri genişledi. Hiçbir çocuğu kucağına almışlığı olmayan Alex, yine de bu yeni duruma hızla uyum sağlamayı başardı. Yavaşça kollarını kaldırıp, Peri'nin narin bedenine sardı. Yumuşakça ellerini sırtına koyup, onu hafifçe sıvazladı. Peri'yi kucağına alıp yavaşça ayağa kalktı. Bu durum Alex için beklediğinden çok daha kolay olmuştu. En azından Peri'nin, ona bu kadar yakınlık göstereceğini hiç düşünmemişti. Ancak bu, Alex'in bir yandan da derin bir rahatlama hissetmesine neden oldu. Dört ay sonra, Alex, avukatın masasının üzerine yayılan resmi evraklara minnetle baktı. Bu ülkede çok zaman geçirmişti. Peri'yle sık sık buluşmasının dışında, tüm şehri gezme ve hatta bir ev tutma fırsatı olmuştu. Resmi evraklara göz gezdirirken, kendinden emin bir şekilde avukata baktı. "Her şey tamam mı? Hiçbir sorun olmayacak değil mi?" Avukat, Alex'in endişesine sakin bir gülümsemeyle yanıt verdi. "Merak etme Alex. Hiçbir sorun çıkmayacak. Her şey tamamen yasal ve düzgün bir şekilde halledildi. Birkaç gün içinde Peri'yi yanına alabilirsin." Alex, rahatlayarak başını salladı. Elinde tuttuğu evrakları masanın üzerine geri koydu ve elini yanında duran kahve fincanına doğru uzattı. "Peki ya yurt dışına ne zaman çıkarabilirim onu?" diye sordu, fincanı kavrayıp sıcaklığını hissederken. "Bunun için bir süre daha beklemen gerekecek. Kimlik ve pasaport işlemleri biraz zaman alacak." Avukatın yanıtına hafifçe başını sallayarak yanıt verdi. "Mümkünse bu süreyi de hızlandıralım. Ne kadar çabuk halledilirse o kadar iyi. Lütfen elinden geleni yap." Alex, cevap vermeden önce kahvesinden bir yudum aldı. Ancak tam yutkunmak üzereyken bileğinin iç tarafındaki ani yanma onu şaşırttı ve kahve fincanı titremeye başladı. "Lanet olsun," diye mırıldandı. Avukat hızla Alex'e baktı. "İyi misin?" diye sordu. Ancak Alex, fincanı hızla masanın üzerine koydu ve ayağa kalktı. "Gitmem lazım, konuştuğumuz her şeyi hallet. Haber bekliyorum," dedi. Avukat, biraz şaşkın bir şekilde başını salladı ve "Tamam" dedi ama Alex'in dikkatini çekemedi. Hızla ofisten çıktı ve asansöre doğru ilerledi. Kapının önünde durdu ve asansör düğmesine birkaç kez hızla bastı. Sonunda asansör kapısı açıldığında içine girip kapıların kapanmasını bekledi. Asansörün soğuk metal duvarına dayanıp kendi nefesini duymak için çabalayan Alex, bileğindeki yanmayı görmezden gelmeye çalışsa da, kontrol dışı büyüyen bir panik ve korku tüm bedenini ele geçirmeye başlamıştı. Bu duyguyu, aylardır ilk defa bu kadar yoğun bir şekilde hissediyordu. Peri ile ilk karşılaştıklarında bileğindeki dövmenin verdiği tepki şimdi kendini bir kor alevi gibi yanarak göstermişti. "Ne oluyor böyle?" diye mırıldandı, sesi kendi kulaklarına bile boğuk gelmişti. "Acaba Peri'ye mi bir şey oldu?" Bu düşünce bile onun nefesinin kesilmesine yetti. Orion ile tanışıp Peri'nin hayatına girdiği günden beri, gece gündüz absürt rüyalarla boğuşmak zorunda kalıyordu. Şimdi ise kalbi, bir anda yerinden çıkacakmışçasına hızla atmaya başlamıştı. Asansörün "ding" sesiyle açılan kapılarına doğru ilerledi ve hızla binadan çıktı. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, onu birkaç saniye içinde sırılsıklam yapmıştı. Bir yandan ıslanırken diğer yandan hayatının komediye döndüğünü düşünerek küfretmeye başladı. "Hayatım tam bir komediye döndü. Kral var, Kraliçe var, hatta başka gezegenlerden gelen uzaylılar bile var. Ve bütün bu karmaşanın içinde Dünyanın iyiliğini düşünmek bana kalmış." Bir taksi çevirdi ve hızla içine atladı. Şoföre yurdun adresini verirken, bileğine bir göz attı. Dövme artık kıpkırmızı bir renge dönmüştü. Şoföre doğru dönüp, panik dolu bir sesle, "Daha hızlı lütfen" dedi. Bir süre sonra hızla, taksiden inip yurda girdi. Geçen zamanda buraya o kadar çok gelmişti ki i kapıdaki güvenlik kısa sürede geçmesine izin vermişti. Şimdiye kadar bileğindeki dövme her zaman Periyle alakalı renk değiştirmiş ve canını yakmıştı. Neredeyse aradan geçen bir saate rağmen hala yanmaya devam ediyordu. Yurdun kapısına geldiğinde Periyi kapı da buldu. Hızlı adımlarla , neredeyse koşarak yanına gitti. “Neden dışarıdasın sen? Nasıl izin verdiler bu yağmurda dışarı çıkmana “dedi sert bir tonla. Yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Islak kıyafetlerine rağmen, hızla kızı kucağına aldı. “Peri iyi misin?” diye sordu endişeli bir sesle. Gözleri kızın tüm bedeninde dolaştı ama hafif üşümesinden başka gayet iyi görünüyordu. “İyiyim ama korktum. Sürekli bana bakıyorlar “ “Kim bakıyor sana?” Peri elini havaya kaldırıp, parmağıyla gökyüzünü işaret etti. “Bak orada” Alex birkaç adım ileri gitti. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı ama hiçbir şey görmüyordu. “Şimşeklerden mi korktun? Yağmur dindiğinde onlarda gidecek” Peri hızla başını salladı. “Şimşeklerden korkmadım. Oradaki adam bana bakıyor “dedi bir kez daha parmağıyla işaret ederek. Peri'nin gökyüzünde bir adam olduğunu iddia etmesi Alex'i derinden sarsmıştı. Orion, Peri'nin normal bir insan gibi büyüyüp yaşlanacağını, geçmişine dair hiçbir şey hatırlamayacağını söylemişti. Ancak şimdi, Peri gökyüzünde bir adam olduğunu ve ona el salladığını söylüyordu. Alex, kendi gözleriyle bir şey görmese de Peri'ye tamamen inanıyordu. "Peri, hadi içeri girelim, canım," dedi Alex, ona karşı biraz daha sakin bir ses tonu kullanarak. "Hayır, girmek istemiyorum ben. Bana niye inanmıyorsun?" dedi Peri, gözlerinde bir çaresizlik ifadesiyle. Alex, derin bir yutkunma sesi çıkardı. Kendi içinde bir çatışma yaşadığını hissedebiliyordu. Keşke Peri'ye inanmasaydı, ama nedense ona tamamen inanıyordu. Başka bir gezegenden gelen bir kralı, reankarne bir kraliçeyi ve bir köleliği kabul etmişti. Bu karmaşa içinde, gökyüzündeki adama da inanmak zorunda kalmıştı. Alex, başını kaldırdı ve gökyüzüne tekrar baktı. Sonra gözlerini kapadı ve birkaç adım geriye doğru attı. "Sende gördün mü onu?" diye sordu Peri, sesindeki ısrarcılık artmıştı. Alex başını yavaşça salladı. "Gördüm Peri, ama ona daha fazla bakmayalım, tamam mı? Şimdi içeriye girelim, çok üşümüşsün," dedi, Peri'yi koruyucu bir şekilde yurda doğru yönlendirmeye çalışırken. “Ama ben girmek istemiyorum Alex. O adam niye gökyüzünde. Bende oraya gitmek istiyorum” Ben de tüm bunlar rüya olsun istiyorum ama hepsi gerçek ne yazık ki. “Tamam biraz daha sabret ama tamam mı? Birkaç gün içinde artık burada kalmak zorunda kalmayacaksın. Benimle birlikte kalacaksın. O zaman seni gökyüzüne çıkartacağım.” Peri heyecanla Alexe baktı. “senin de mi kanatların var? Benim de kanatlarım olacak mı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD