Önizleme
Ayağımdaki topuklu ayakkabıların tıkırtısı binanın siyah duvarlarına ulaşıyor ardından büyük bir yankı yapıyordu.
Hayran dolu bakışlarım şirketin her bir ayrıntısında gezinirken, dudaklarım her seferinde aralanıyor.
Hâlâ olanları kabullenemiyorum, her şey birer rüyadan ibaret geliyor. Gerçeklik algımı yitirmek üzereydim.
Gerçekten şu anda burada mıyım? Etimi cimcikledim, bir rüya değil…
Heyecanlı nefesler alıp verirken, adımlarımı durdurdum. Yüzümde geniş bir gülümseme vardı.
Sonunda istediğim hayatı yaşayabilecek, aileme güzel imkanlar sunabileceğim.
Kendimi fazlasıyla şanslı hissediyordum lakin bir o kadarda tedirgindim. İçimi kaplayan bir huzursuzluk vardı.
Her ne kadar kendimden emin adımlar atsam dahi, bacaklarım geri adımlar atmak istiyordu.
Neden bu kadar sessiz ve koridorlar boş? Yoksa, bugün herkesin izin günü müydü?
Alt dudağımı ağzımın içine doğru yuvarlarken, titrek bir nefes aldım.
Omzumun üzerinden geriye doğru baktım, kapının önünde duran adamlar oldukça soğukkanlı görünüyordu.
Üstelik hemen kenara park edilmiş, hazır bir araç duruyordu.
Birileri burada olmalı ki, bu kadar korumacı görünüyorlardı.
Başımı ağır ağır çevirerek önüme döndüm. Her şey tuhaf ilerliyordu, sanki bir sorun vardı.
Bu şirkete kimse kolay kolay giremezdi, kapının ucundan bile alınamazdı fakat ben girebildim.
İçeri girerken kim olduğum dahi sorulmadı. Derin bir nefes aldım.
Koridorlar boştu, sanki bir şirkette değil ıssız sokaklarda gibi hissettim. Tüylerim ürperirken biraz titredim.
Sonunda birini gördüm. Tam karşımda, bana doğru ağır adımlar atan bir kadın.
Kolu ile göğsü arasına sıkıştırdığı dosyalar, bakışları ise oldukça dalgın.
Dudaklarım tekrar kıvrıldı, ona doğru adımlar atarak önünü kestim. “Merhaba.” uzattığım ele soğuk bir şekilde baktı.
“Sekizinci kat. Sağ koridora dön ve ilerle, karşına çıkan ilk kapı.”
Yanımdan geçip gideceği sırada tekrar duraksadı. “Solda asansörler var.” ardından gitti.
Öylece arkasından bakarken, gözlerimi devirerek önüme döndüm. Hoşgörü bu kadar zor bir şey değildi!
Başımı sağa sola sallayarak yürümeye devam ettim, asansörlere ulaştım. Sekizinci kat.
Tuşa dokundum ve gözlerimi sıkıca kapattım. Asansör hareket etmeye başladığında ise başım bir anlığına döndü.
Sendeleyerek duvarlara tutundum. Her zaman olan bir sorundu. Asansör hareket ettiğinde ister istemez baş dönmesi yaşıyordum.
Saniyeler sonrasında duran asansörün kapıları açıldı. Koridorlar hala sessizdi, duvarların altında loş ışıklandırmalar vardı.
Aralık kapıya kısık bakışlarla baktım.
Yekta Doğan
O kadar gerilmiştim ki, stresten midem bulanıyordu.
Kapıyı tıklamadan içeri girdim, bir yandan ise korkuyorum.
Neden bilmiyorum ama ses yapmamak için ayak uçlarımda yürümeye başladım. Ağır ve yumuşak adımlar atarak, sessizliği bozmamaya özen gösterdim.
Odanın boşluğuyla suratım asıldı, bunca yolu boşuna mı geldim?
Saniyeler sonrasında bağırışma sesleri duydum. Sanki… Sanki, yerin altından gelen bir ses gibi.
Odayı incelemeye karar verdim, sesler git gide azaldı.
Gördüğüm dolap ile kaşlarım çatıldı ve oraya doğru adımladım.
Dolabın arkasında ince ve uzun bir koridor vardı. Burayı gizlemek için dolap mı yaptırmış?
Ben olsam giyinme odası yapardım.
Dikkatli adımlar atarak duvarlardaki tabloları incelemeye karar verdim, en azından o gelene kadar.
Fark ettim ki, bu koridorun sonu yoktu. Yürüdükçe uzuyordu, bir labirent gibi.
Karşıma çıkan merdivenlerle yutkundum, bir an önce çıkmam gerekiyordu.
Hızla arkamı döndüğümde, gözlerim korkuyla irileşti.
Kapı… Kapı mı vardı? Bu duvarların arasında kapılar mı vardı?!
Ama… Ama ben nasıl fark edemedim! Hayır, fark etmeliydim!
Kapıyı açmak için ittirdim ama o kadar sıkıydı ki asla açılmıyordu! Burada kalmış olamam, hayır!
“Kimse yok mu?!”
Alt kattan gelen seslerle yutkundum. Hızla arkamı dönerek merdivenlerden koşar adımlarla indim.
Sanki merdivenlerinde bir sonu yok gibi, uzundu. Ben neredeydim böyle? Neyin içine düştüm? Burası neresi?!
Merdivenlerin sonuna geldim, vücudum korkudan titrerken nefesimi tutmuş etrafa bakıyordum. Sağdan dönüş olduğunu görür görmez koştum, aralık kapıyı hızla ittirdim.
“Öldürün onu!” öfkeli bir erkek sesi, benim kadınsı sesim ile karıştı.
“Ben, ben mahsur ka-“
Gördüğüm manzara karşısında cümlemi tamamlayamadım.
Bir silahtan gelen ateş sesi, kulaklarımı sağır etti. Lakin dudaklarımdan çıkan o çığlığa engel olamadı.
Çığlıktan sonrası ise koca bir hiç çünkü bedenim yere sert bir şekilde düştü.