Jiyan Dilşad
Kayıplar, insanın içini dağlardı. İçimde büyük bir yangın başlamış ve o yangın çok kısa sürede içine herkesi hapsetmişti sanki.
Bedenimde etkisini gösteren yoğun ağrılar ve zonklamalar hiç iyi şeylerin habercisi değildi.
“Ablam uyanır ana! Gelin hele gelin!”
Duyduğum ses ile başımda ki zonklama artarken ne olduğunu kestirmeye çalışıyordum ama hiçbir şey hatırlamıyordum.
Güç bela gözlerimi açtım. Başımdaki şiddetli ağrıyı umursamadan etrafıma sıralanmış insanlara tek tek baktım.
Kız kardeşim, abim, annem, babam, anneannem ve yengelerim başımdaydı.
Niye bunca insan başımdaydı ki?
“Keçamın ne oldu sana?” dedi anneannem şefkatli bir şekilde başıma gelirken. Bu evde beni en çok seven kişi oydu. Hatta ona anne derdim küçükken, iyi hatırlarım.
“Ne olmuştur anne?” dedim şaşkın şaşkın yüzüne bakarken. Sonrasında yavaşça baş ağrımı önemsemeden doğrulmaya çalıştığımda üzerimdeki kanları fark edince dehşetle gözlerimi irice açıldı.
“Bu kanlar da nedir böyle?”
Herkes nefesini tutmuş bana bakıyordu endişeli bir şekilde. “Biz de sana sorarız işte kızım! Gecenin bir vakti konağın kapısını çalındı ve seni baygın bir şekilde kapının önünde bulduk. Üstün başın bu haldeydi. Ne olmuştur sana?”
Dedikleri karşısında kaşlarım çatılırken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Gerçekten hiçbir fikrim yoktu. “En son... En son Kardelen ile buluşmak için samanlığa gidiyordum. Kapıdan içeri girdiğimi hatırlıyorum ama başka bir şey hatırlamıyorum.”
Kaşlarım öfke ile çatılırken ne olduğunu düşünüyordum. Yoksa Kardelen ile buluşmaya gideceğim kısmı bile rüya falan mıydı? Ama ben bu hale nasıl gelmiştim?
“Başımıza ne işler açtın gene? Ne bu halin he?”
Annemin sen sesi karşısında ne diyeceğimi bilemeyerek gözlerim kırpıştırdım. “yemin billah hiçbir şey hatırlamam. Böyle akşamları Kardelen ile onların tarlalarına yakın olan samanlığında genelde buluşuyorduk. Dün de yine sözleştiğimizi hatırlıyorum ama oraya gidip gitmediğimden bile şüpheliyimdir şimdi.”
“Kalk çabuk değiştir üstünü başını yıkan! Çıkar yakında kokusu. “
Babam anneme ters bir bakış attı. “kızın üzerine bu kadar gitmeyesin Delal. Belki de düşmüştür.”
Bu sırada sinsi Esra yengem gözlerini üzerimde gezdirdi. “Hiç de düşmüşe benzemiyor! Bu kadar kan düşmeyle olacak değil. Baksana tırnakların içi bile kandır. Kimi dövdün kız doğru söyle?”
Evet birazcık okulda problemli olduğum doğrudur. Ara sıra birilerine ele aldığım için çok da şikayet gelirdi. Fakat mezun olduktan sonra kimseyle öyle kavgam olmamıştı.
“Hatırlamıyorum dedim anlamaz mısınız beni?”
En sonunda yataktan bir hışım çıktım. Zorla beni sinirlendiriyorlardı, sonra da Asabi Jiyan ben oluyordum!
“Haydi çıkın da kız yıkansın! Belki kendine gelir birazdan.”
Bunu söyleyen anneanneme minnettarlıkla baktıktan sonra banyoya girdim ve aynadaki yansıma mı baktım. Fakat gördüklerim üzerine büyük bir şok yaşadım.
Yüzüme kadar kan içerisindeydim. Ellerim, fistanım... Kan olduğunu da kokusundan anlıyordum yoksa boya falan derdim. Ama boya gibi değildi, çok ağır bir metalik kokusu vardı.
Dehşet içerisinde hemen duşa girerken bedenim şimdiden titremeye başlamıştı. Hızlı bir şekilde yıkanıp üzerimi giyindikten sonra içeriye girdim ve etrafa baktım. Yere düşmüştü. Fistanımın cebindeydi muhtemelen beni yatağa yatırdıklarında yere düşmüştü.
İç çekerek telefonumu elime alıp hemen Kardelen’e mesaj attım.
‘Çiçeğim, günaydın iyi misin? Dün neler oldu hiçbir şey hatırlamıyorum. Biz içtik de benim mi haberim yok?’ yazmıştım.
Alkol alan birileri değildik, sadece bir keresinde Kardelen çok merak ettiği için küçücük bir fincan kadar getirmişti ve birlikte içmiştik. Hatta o zaman bile beni çok çarpmıştı, sabaha kadar eve gelememiştim... Samanlıkta sabahlamıştık.
Bir ton da dayak yemiştim.
Ama içmek için sözleşmemiştik ve zaten içen insanlar da değildik...
Neler olduğu hakkında en ufak fikrim yoktu.
Tam odadan çıktığında kapının önünde bekleyen kız kardeşim Elif ile bir an irkildim.
“Kız manyak mısın ne diye burada beklersin?” diye merak içerisinde sordum. Bir elimle de damağıma baskı yapıp başımı geriye doğru ittirmiştim korkudan.
“Abla neler olur böyle? Kardelen ablaların konağı da karışmış derler. Az önce Miroğlu konağından haber geldi, bizim konağı basacaklarmış. Bugün hesap görülecek falan demişler, ne hesabı görülecektir? Senin bu kanlı bir şekilde gelmenle bir alakası var mı?”
Elif'in iri yeşil gözlerine bakarken bedenimi bir ürperti kapladı. İyi şeyler olmadığını o an hissettim.
“Sen ne dersin Elif? Ne işleri vardır burada? Ben bile hatırlamam ki ne olduğunu, emin konuşayım... Ama benimle ne ilgisi olabilir ki onu da anlamış değilim. Umarım kötü şeyler yoktur Elif, içimde hiç iyi hisler yok.”
Kendimi kanlı bir şekilde aynada gördüğümden beri durmadan kalbim sıkışıyordu. Elim yeniden kalbime giderken gözlerimi kırpıştırdım. Bir şeyin yokluğu öyle bir acıtıyordu ki kalbimi, neyin yok olduğunu bir türlü anlayamıyordum.
“inelim aşağıya, babam köpürdü. Zaten dedem biliyorsun kalp krizi geçirdi hastanede yatıyor hala onun da stresi var. Umarım kötü şeyler yoktur dediğin gibi abla, ama içimden bir ses benim de hiç iyi şeyler olmadığını söyler...”
Ona endişe içinde baktıktan sonra ellerimi önümde birleştirip merdivenlerden aşağı indim. Biz çok büyük bir aşiret değildik ama hatırımız sayılırdı. Fakat Miroğlu aşiretinin karşısında durabilecek kadar büyük değildik ne yazık ki.
Onlar bizi mahvederdi. Miroğlu aşireti, Mardin'in en büyük ve en önde gelen aşiretiydi. Kardelen ile arkadaşlık arkadaşı olmasın ama, annesinin beni istememesinden dolayı hep samanlıkta buluşuyorduk. Arada bir evlerine zorla sokardı Kardelen beni anasının laflarına inat.
Zaten o eve ilk girdiğim günden sonra da, abisi Aslan Miroğlu’na aşık olmuştum...
Düşünceli bir şekilde aşağıya indim ve mutfağa geçtim. Bir su içsem iyi olurdu aslında. Tepeden tırnağa titriyordum.
Ben su içtiğim sırada annem gelip bardağı ben tezgaha yerleştirirken koluma sert bir tane geçirdi. “kız gene ne işler açtım başımıza yeter bak vallahi bıktım senden! Kesin senin yüzünden gelirler şu an buraya! Gittin arkadaş diye aldım çok koca aşiretin insanını yanına, şimdi başımızdan bela eksik olmaz. Hele bir şu olayı bitsin ben seni evlendirmezsem adım da Delal değil!”
anneme boş bakışlar gönderirten sonra sıkkın bir nefesi dışarıya bıraktım. Onun bu tavırlarına alışık olduğum için hiç etkilenmiyordum bile. Onu takmadığımı fark ettiği için öfke ile arkamdan saydırmaya devam etti.
Tam bu sırada konağın kapısı gürültülü bir şekilde çaldı. Olduğum yerde bu gürültülü çalınma nedeniyle sıçradım. Ne oluyordu böyle be?
“Açın konağın kapılarını Dilşad’lar! Bugün bu konak sizin mezarınız olacak!”
Duyduğum ses ile tepeden tırnağa ürperdim. Geriye doğru bir adama atarken sırtım tezgaha çarpmıştı.
Çünkü bu ses aşık olduğum adamın sesiydi.
Aslan Miroğlu'nun.