Nilüfer aracın arka koltuğuna bindiğinde Gökdeniz, Bertuğ’u genç kadının kucağına verdi dikkatlice. Ardından, telefonun ışığıyla çocuğun yarasına baktı ve,
‘’Kağıt mendille tampon yapacağım, hastaneye kadar tutarsınız o şekilde.’’ deyip ön taraftan bir kutu kağıt mendil aldı ve yeterli miktarda mendili dikkatlice ağlayan çocuğun çenesindeki yarığın üzerine yerleştirdi.
‘’Çok bastırmayın, canı yanmasın daha fazla. Beş dakikaya hastanede oluruz.’’ Nilüfer,
‘’Çok teşekkür ederim, sağ olun Gökdeniz Bey.’’ dediğinde Yüzbaşı genç kadına anlayışla baktı. Nilüfer o bakışlarda merhamet ve güven veren bir sıcaklık gördü. Akşamüstü sakin bir denize bakmak gibiydi sanki. Dingin ve huzur verici. Gökdeniz,
‘’Önemli değil, iyi olacak paşa. Siz onu sakinleştirin lütfen.’’ dedi ve kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna oturdu. Nilüfer, Bertuğ’un yarasına tampon yaparken,
‘’Annen burada meleğim, iyi olacaksın. Geçecek oğlum. Bak elini tutuyorum. Anne seni çok seviyor ve hep yanında olacak. Korkma.’’ diyordu.
Gökdeniz dikiz aynasından ikisine bakarken Bertuğ’un sakinleştiğini ve annesine sokulduğunu fark etti. Kadının sesinde sakinleştirici bir müzik vardı sanki. Yüzbaşı, genç kadının ses tonunu ve kelimelere yaptığı vurguyu çok beğendiğini fark etti. Sadece birkaç kez kısaca konuşmalarına rağmen Nilüfer’in konuşmasında hoş ve etkileyici bir ritim vardı. Su gibi akıcı, sakin ve huzurlu. Kesinlikle öyleydi evet. Nitekim çocuk da annesinin konuşmasıyla sakinleşmişti. Ve bir ara Nilüfer’le bakışları kesişti aynada. Sadece bir anlığına ama yeteri adar uzun da bir andı sanki. Kadın ona,
‘’Teşekkür ederim.’’ dedi içten bir ifadeyle ve yine o ahenkli güzel sesiyle. Gökdeniz gözleriyle kabul etti bu teşekkürü.
‘’Gelmek üzereyiz. O çocuğun ayağı çarptı sanırım yüzüne?’’
‘’Evet, bir anda oldu. Bertuğ o tarafa koştu, yetişemedim.’’ Nilüfer bir suçlulukla konuşunca Gökdeniz,
‘’Ne kadar dikkat edersek edelim, bazen sevdiklerimizi korumak için yetişemeyiz, bazen orada bile olamayız. Kendinizi suçlamayın, en azından düştüğünde oradaydınız, yaralandığında gördüğü ilk kişiydiniz. Bu onun için çok daha önemli.’’ dedi güven veren bir sakinlikle. Nilüfer biraz dolu dolu gözlerle yutkundu ve kafasını salladı bu teselli için minnetle. Dikiz aynasından birbirlerine bakarak iletişim kurmuşlardı ve bu kısa bakışma Nilüfer’in, Gökdeniz’in gözlerinde hüzünlü bir geçmişten gelen bazı şeyler sergilediğini anlamasına yetmişti. Gökdeniz kendi karısını kaybettiğinde yanında mıydı değil miydi bilmiyordu genç kadın ama genç adamın da karısına yetişemediği için suçluluk hissettiğini hissetmişti. O da belki adama teselli edecek şeyler söyleyebilirdi ama cesaret edip soramadı. Buna hakkı yokmuş gibi hissedip susmayı seçti.
Gökdeniz az sonra acil bölümünün kapısında aracı durdurdu ve inip kapısını açtı Nilüfer’in.
‘’Siz içeri girin, ben aracı park edip geliyorum. Hemen dönerim.’’ dedi Yüzbaşı.
‘’Tamam.’’
Nilüfer bu hastaneye ilk kez geliyordu. Çok büyük bir hastane değildi, acil bölümü ve poliklinik kapıları yan yanaydı. O acile çıkan merdivenleri tırmanıp girdi aceleyle içeriye ve hızlıca giriş işlemlerini yaptırıp acil müdahale odasına geçmek için gösterilen yere doğru yöneldi. Sırada bir kişi olduğunu görünce mecburen bir sandalyeye geçip beklemeye başladı. Kafasında da yaşadığı süreci oturtmaya çalışıyordu. Kaza anında çok panik yapmıştı ama Gökdeniz’in aniden çıkıp gelmesiyle ve tüm inisiyatifi almasıyla sanki birden hafiflemişti genç kadın. Paniği geçmeye ve kendisi de daha kontrollü davranmaya başlamıştı. Onu Allah göndermişti tam en ihtiyaç duyduğu anda. Adama ne kadar teşekkür etse azdı, nasıl teşekkür edebilirdi acaba.
Nilüfer bunları düşünürken Yüzbaşı kapıdan girdi geniş salona. Nilüfer onun geldiğini görünce sanki yeniden aydınlandı dünyası. Onun varlığıyla sanki kendisi de bu bilmediği yerde daha güvende ve sakin kalabilecekti. Öyle hissediyordu.
‘’Giremediniz mi içeri?’’ dedi Gökdeniz hemen yanlarına gelip.
‘’İçeride bir hasta var. Onu bekliyorum.’’ Gökdeniz muayene odasına kısa bir göz atıp,
‘’Çıkıyor, siz girin hemen.’’ deyip Nilüfer’i yönlendirdi. Genç kadın çocukla içeri girerken onlarla girdi kendisi de. Doktor direk Gökdeniz’a bakıp,
‘’Neyi var babası?’’ dediğinde Gökdeniz,
‘’Parkta yaralandı. Daha büyük bir çocuk salıncaktan atlarken yüzüne çarptı. Çenesinde bir yarık var.’’ diye açıkladı durumu net şekilde. Nilüfer düzeltme yapmadı, Gökdeniz de tek kelime söylemedi, babası değilim, diye. Sadece kısa bir an bakıştılar ve sustular.
‘’Annesi yatağa oturt, bir göreyim.’’ diyen doktor hemen Bertuğ’un yarasına bakmak istedi ama çocuk korkup annesine sokulunca,
‘’Annesi sakinleştir, görmem lazım yarayı iyice.’’ Nilüfer çocukla konuşurken ellerini usulca ve güven veren şekilde tuttu.
‘’Doktor amca bakacak, hadi meleğim gösterelim.’’ dediğinde Bertuğ çekinerek döndü doktora. Doktor muayene edip çekildi ve Gökdeniz’e,
‘’Dikiş atmamız lazım babası. Çıkınca sağdaki ilk odaya geçin, arkadaşlar ilgilenir. Sonra da bir kafa filmi alalım. Çarpma etkisiyle çenesinde veya başka noktada kırık veya çatlama var mı emin olmalıyım.’’
‘’Tamam. Dikişten sonra filme geçiyoruz o halde?’’
‘’Evet, sonra da buraya gelin. Film hemen çıkar zaten.’’ Muayene odasından çıktıklarında Nilüfer,
‘’Dikişe izin verir inşallah.’’ dedi Bertuğ’u kast ederek.
‘’Birlikte tutarız, biraz oyalarsak hallolur. Siz sakin olun.’’
‘’Teşekkür ederim. Başıma ilk kez böyle bir şey geliyor, ben de panikledim kanın o kadar aktığını görünce.’’
‘’Fark ettim.’’ dedi Yüzbaşı sakin bir ifadeyle. Yan yana girdiler dikiş atılacak odaya. Uzmana durumu söyledi Gökdeniz ve Bertuğ’u bir sedyeye oturtmalarını istedi adam.
‘’Biraz sakinleştirin, birlikte tutabilirseniz daha çabuk biter işim. Fazla büyük bir yara değil.’’ Nilüfer çocuğu sedyeye oturttuğunda Bertuğ biraz ağlayacak gibi oldu. O zaman Gökdeniz onun yanına oturdu ve,
‘’Bak biz buradayız yakışıklı. Annen burada elini tutacak ve doktor amca seni iyileştirecek. Ben de sonra seni biraz gezdireceğim arabayla. Denize taş atmaya gitmek ister misin? Dondurma da alırız?’’ Bertuğ büyülenmiş gibi dinliyordu kendisiyle konuşan Gökdeniz’i. Çocukla göz temasını hiç kesmiyordu Gökdeniz ve Bertuğ sakinleşmişti.
‘’Elini tutabilir miyim Bertuğ?’’ diye sorduğunda çocuk annesine uzak olan elini hafifçe uzattı. Gökdeniz, Nilüfer’e bir bakış atıp onay alınca çocuğun elini dikkatlice tuttu.
‘’Sahilde denize birlikte taş atar mıyız?’’ diye sordu yine dikkatini üzerinde tutmak için.
‘’Hıhı, atta.’’ gibi bir şeyler söyledi Bertuğ. Uzman gerekli malzemelerle geldiğinde çocuğu yatırmalarını ve yüzünü sabit tutmalarını rica etti. Nilüfer elini Bertuğ’un başının altına koyup yatırdı geriye doğru başını. Çok yumuşak davranıyordu, çocuk biraz gerilince Gökdeniz,
‘’Biz buradayız. Annene bak Bertuğ, anneye bak oğlum. Sonra dondurma almaya gideceğiz.’’ Gökdeniz, oğlum, dediğinde Nilüfer’in kalbi bir değişik hissetti. Sıcak ve hiç bilmediği bir duygu sanki kalbinin üzerine serildi. Çocukla konuşan adama baktı. Keşke Bertuğ’un böyle bir babası olsaydı, keşke babası bu adam olsaydı, diye geçti aniden içinden. Çünkü çok savunmasız yakalanmıştı bu kelimeye ve deminden beri Gökdeniz’in onlara gösterdiği ilgiye, şefkate. İçinde bir şeyler kırılmıştı genç kadının; özlemini duyduğu ama kapatmaya çalıştığı bir şeyler çıkmaya başlamıştı o kırıklardan dışarı.
Uzman, sprey sıkıp bölgeyi uyuşturduktan sonra dikişleri attı ve ardından röntgen odasına geçtiler. Görevli, çocuğun cihazın önünde ayakta sabit durmasını istedi. Bertuğ biraz huzursuzlandığında Nilüfer’in aklına bir şey geldi.
‘’Annecim, şimdi sen burada duracaksın ve bu amca senin güzel bir fotoğrafını çekecek. Anladın mı balım? Güzel bir fotoğraf çekileceksin. Hadi ben de sana bakayım sen fotoğraf çektirirken.’’ dedi. Bertuğ o zaman sakinleşti ve cihaza bakıp bekledi sakince. Gökdeniz kadının tatlı dille çocuğu yine ikna edişini ve pratik çözüm üretişini çok beğendi. Onu çocuğun yaralandığı ilk an gördüğünde biraz şok geçirdiğini ve panik olduğunu anlamıştı ama sonrasında çok çabuk toparlanıp kontrolü eline almıştı yeniden. Hayata yeniden başlama cesaretini de muhtemelen içinde böyle taşıyordu bu kadın. Nahif ve kırılgan görüntüsünün altında güçlü ve dirençli bir irade vardı. Film çekiminden sonra doktorun yanına geçtiler tekrar. Filmi inceleyen doktor,
‘’Kırık, çatlak veya beyinde hasar görünmüyor. Sadece yara açılmış ve o da zaten bir süre sonra kaynar. Geçmiş olsun, götürebilirsiniz.’’
‘’Çok şükür, sağ olun Doktor Bey. Kolay gelsin.’’ dedi Nilüfer ve bir rahatlama geldi bedenine.
‘’Kolay gelsin.’’ dedi hemen onun ardından Gökdeniz de ve çıktılar hastaneden. Gökdeniz,
‘’Araba biraz ileride, siz yolun kenarında bekleyin. Ben alıp geleyim.’’ diye Nilüfer’e beklemesi gereken yeri tarif ettiğinde,
‘’Tamam.’’ diye onayladı genç kadın. Hastanenin hemen önünden geçen kaldırımda bekledi Gökdeniz’i. Araba iki dakika sürmeden önünde durduğunda arka koltuğa geçti yeniden Bertuğ kucağında olduğu halde. Çünkü istese de inmezdi zaten kucağından çocuk. Araçlara bindiklerinde hep annesinin kucağında oturmak istiyordu.
‘’Bertuğ’a söz verdim. Yalancı çıkmak istemem, sahile inelim sizin de izniniz olursa?’’ Gökdeniz aynadan bakıyordu Nilüfer’e.
‘’Gidelim mi annecim denize taş atmaya?’’
‘’Gilleim.’’ Kafasıyla da onayladı Bertuğ.
‘’Size zahmet olacak ama saat de geç oldu?’’
‘’Olmaz, benim yetişeceğim bir yer yok. Bertuğ’un gönlü olsun yeter ki.’’
‘’Teşekkür ederim. Denizi çok seviyor.’’
‘’Çocukken başlar deniz sevgisi. Ben de denizde büyüdüm desem yeridir.’’
‘’Siz denizci askersiniz değil mi?’’
‘’Evet, deniz subayıyım.’’
‘’Murat amca S.A.T. komandosu olduğunuzu söylemişti. Bildiğim kadarıyla zor bir işiniz var.’’ Gökdeniz aynadan gülümsedi Nilüfer’e.
‘’Biraz. Ama başka bir iş yapmak istemezdim.’’
‘’Sizin adınıza sevindim. Mesleği sevmek ya da severek yaptığın bir meslekte olmak herkese nasip olmuyor.’’
‘’Siz bir şeyle uğraşıyor musunuz? Babam kitap düzenlediğinizi söylemişti yanılmıyorsam?’’
‘’Kitap dosyalarını gözden geçirip baskıya hazır olacak şekilde düzenliyorum evet. Tez ve benzeri yazılar da yazıyorum taleplere göre.’’
‘’Seviyor musunuz işinizi?’’ Nilüfer bir an düşündü,
‘’Evden çalışabildiğim için evet. Bu benim için önemli.’’
‘’Güzel. Ben de sizin adınıza sevindim.’’ Aynadan birbirlerine tebessüm ettiler ama sonra gözlerini çekti ikisi de bu garip anın tuhaf hissettirmesiyle.