5-Yazgından Kaçamazsın

1498 Words
‘’Cansu ne olduğuna inanamayacaksın!’’ Cansu ağzına attığı simit parçasını çiğnerken merakla baktı Nilüfer’e. Az önce gelmişti ve gelirken poğaçayla simit almıştı. Bertuğ’un yumuşak simit sevdiğini bildiği için her kahvaltı buluşmalarında kesinlikle simit alırdı ona. Bertuğ da annesinin tabağına böldüğü simidini yiyordu iştahla. ‘’Ne?’’ dedi Cansu heyecanla. Açık kumral kıvırcık saçları omuz hizasındaydı. Yeşile çalan ela gözleri her zaman hayat doluydu. Nilüfer onun enerjisinden hep çok keyif alırdı. Şimdide gözleri parlıyordu meraktan. ‘’Sofrayı kurmuştum ve apartmanın içinde ayak sesleri duyunca senin de erkenden kalkıp geldiğini sandım. Yani cumartesi sabahı erkenden başka kim benim katıma çıksın ki değil mi?’’ ‘’Eeee?’’ Cansu bir heyecanla devamını bekliyordu konuşmanın. ‘’Sen kapıya tıklamadan ben açayım dedim. Koştum kapıyı açıp, gelen kişiye, günaydııın, dedim sırıtarak. Rezil oldum Cansu, sen diye ev sahibinin önüne çıkmışım.’’ ‘’Murat amca mı geldi?’’ dedi Cansu saf saf. Nilüfer gözlerini biraz daha büyüttü. ‘’Kızım ne Murat amcası, oğlu, oğlu gelmiş. Adam karşımda donup kaldı ben birden kapıyı açıp öyle coşkulu bir günaydın, deyince.’’ ‘’Neee! Oğlu mu? Yani S.A.T. komandosu olan değil mi?’’ ‘’Evet canım. Yani o an utancımdan yerin dibine girecektim nerdeyse.’’ ‘’Nasıl biri? Yakışıklı mıydı? Konuştunuz mu?’’ Cansu yemeyi içmeyi bırakmış Nilüfer’e odaklanmıştı. Nilüfer, Bertuğ’a bir bakış attıktan sonra, ‘’Masmavi, deniz kadar güzel gözleri vardı Cansu.’’ ‘’Uuuvvv! Fiziği nasıldı peki?’’ ‘’1.90 a yakın sanırım boyu. Yani en azından 1.85 vardır bence. Ve çok sağlıklı, atletik görünüyordu. Sarışın, yakışıklı bir adamdı.’’ ‘’Kızım ne diyon sen be! Ciddi misin? Konuştunuz mu? Bir şey söyledi de, konuştuk, tanıştık de ne olur?’’ Nilüfer arkadaşının coşkusuna gülmemek için kendisini zor tuttu. Adamla kendisi karşılaşmıştı ama bu kadar heyecan yapmamıştı. ‘’Konuştuk tabii.’’ deyip Gökdeniz’le aralarında geçen konuşmayı anlattı. ‘’Bertuğ’a bakarken gözlerinde bir hüzün belirdi Cansu, görmeliydin. Murat amca söylemişti ya eşi öldüğünde gebeymiş ve galiba Bertuğ yaşlarında olacaktı yaşasaydı evladı.’’ ‘Kıyamam ya, aslında çok acı bir olay düşününce. Kendi çocuğunu hatırlamıştır evet muhtemelen. Ve demek Bertuğ’a terapi aldırmanı tavsiye etti?’’ ‘’Evet, babam yardımcı olur, ona iyi bakın dedi.’’ ‘’Ay, ne kadar düşünceli bir adam.’’ ‘’Ve hiç yılışmadı, o kadar ölçülü ve sakindi ki. Sonra da iyi günler deyip çıktı evine.’’ ‘’Ne, şuan evinde mi?’’ ‘’Yani sanırım evindedir. Arada bir tıkırtılar geliyor.’’ ‘’Nilüü! Adam ne zamandır gelmemiştir evine, kek poğaça falan mı yapsak da götürsen?’’ dedi Cansu arkadaşına hevesle bakarken. Nilüfer, pes yani, der gibi baktı Cansu’ya. ‘’Saçmalama Cansu, filmlerdeki koca meraklısı dul kadınlar gibi ilk günden adamın kapısına mı dadanayım? Olmadı zeytinyağlı da saralım da tam olsun. Belki garanti olur beni beğenmesi. Kızım ne diyorsun? Adam kibar ve yakışıklı evet ama o benim ev sahibim ve şuan hiçbir adama kendimi beğendirmek için enerjim de niyetim de yok. Sadece iyi biri olduğu için memnunum o kadar.’’ Cansu bilmiş bilmiş bakıyordu arkadaşına. ‘’Hıhı aynen canım, iyi biri olması yeter tabii. Senin bu saflığın ne olacak acaba Nilüü? Yavrum ben sana diyorum ki ortalıkta düzgün bir adam bulmak giderek zorlaşıyor, sen de ayağına geleni beğenmiyor, burun kıvırıyorsun.’’ ‘’Cansu, adam ayağıma falan gelmedi. Adam evine giderken ben önüne atladım resmen.’’ Nilüfer o sahneyi hatırlayınca ellerini yüzüne kapatıp çekti. ‘’Yav lafın gelişi, yani böyle düzgün bir adam şuan üst katında ve senin ev sahibin. O da dulmuş hem. Ne olur yani dikkatini çeksen biraz da aranızda bir aşk falan başlasa? Fena mı olur?’’ ‘’Cansuuu, Kore dizileri izlemeyi acilen azaltmalısın bebeğim. Senin hayalindeki o komşu aşkları anca o dizilerde olur. Yakışıklı centilmen adam ancak o dizilerde çocuklu dul kadına aşık olup da onunla evlenmek için mücadele eder. Ama gerçekte işler hiç öyle değil, artık anla bunu ne olur kuzum. Şuan insanlar bırak çocuğu olan kadının sorumluluğunu almayı, çocuksuz olanlarla bile anlaşamıyor. Bak kendin de biliyorsun aslında her şeyi.’’ Cansu omuz silkti, ‘’Senin kadar karamsar değilim. Ben aşka inanıyorum ve bir gün insanın doğru birini bulabileceğine de elbette. Sen daha şimdiden bir ayağın çukurda gibi davranıyorsun.’’ Nilüfer, Bertuğ’a manidar bir bakış attı. Ve sonra derin bir nefes alıp verdi. ‘’Cansu, ben genç bir anneyim ve bu işin zorluklarının, sorumluluklarının da çok farkındayım canım. Evet çok hoş bir adamdı ama olmaz canım. Benim şuan tek önceliğim bu melek. Enerjimi ve sevgimi de ona harcamaktan memnunum. Pembe hayaller için vaktim yok.’’ Cansu onu dinledikten sonra gözlerini kısarak, sanki Nilüfer’in bilmediği bir sır biliyor gibi öne doğru eğildi ve, ‘’Sen ne söylersen söyle güzelim, senin için yazılmış olandan kaçamazsın. Ve umarım senin için yazılmış olan bu adamdır. Ve umarım düğününüzde ben de onun yakışıklı S.A.T. arkadaşlarından biriyle tanışırım.’’ Nilüfer çok ciddi başlayan konuşmanın sonunu duyunca kahkahayı bastı. ‘’Cansuuu! Yani iş dönüp dolaşıp senin çıkarlarına da dayanıyor dimi güzelim?’’ Cansu yine omuz silkti ve, ‘’Ne var be, en sevdiğin arkadaşına bir iyiliğin dokunsa fena mı? Biz de faydalansak bu derya kuzularından.’’ ‘’Hayatım o adamlar denizde birer köpekbalığına dönüşüyor, biliyorsun değil mi?’’ ‘’Bana aşık bir köpekbalığı! Of, düşüncesi bile fena. Allah’ım konuyu biliyorsun, çok amiiin!’’ Nilüfer yeniden bir kahkaha attı. Cansu kesinlikle uslanmaz bir romantikti. Cansu gittikten sonra Nilüfer evde birkaç işini halletti. Bertuğ akşama doğru mutfak balkonundan görünen yolun karşısındaki parkı gösterip oraya gitmek istediğini anlatmaya çalıştı. Bertuğ sıkıldıkça o parkı işaret ediyordu ve bazen günde iki kez gidiyorlardı parka. Biriken dosya işleri vardı ama onları Bertuğ uyuduğunda halledecekti Nilüfer. ‘’Hadi o zaman, hem parka gidelim, hem de ekmek alırız gelirken.’’ deyip hazırladı oğlunu ve kendisi de giyinip çıkardı parka Bertuğ’u. Parka vardıklarında Bertuğ heyecanla kaydırağa yöneldi. Mahalleden başka çocuklar da vardı, onların varlığıyla daha da coşkulu oynamaya başladı. Tam konuşamıyordu ama arkadaş edinmek için çaba gösteriyordu yine de. Lakin çocuklar onun ne dediğini anlayamadığı için zor oluyordu bazen bu çabası. Nilüfer kaydırağın etrafında dolanarak onu gözlüyor, bir şeye ihtiyacı olursa diye gözünü oğlundan ayırmıyordu. Koşturan çocuklar oluyordu bazen ya da itişip kakışan. Bertuğ’u izlemeye devam ederken Cansu’nun aradığını görüp cevapladı. ‘’Nilüü, parka mı indiniz?’’ ‘’Gördün mü?’’ dedi Nilüfer Cansu’nun balkonuna dönüp gülerek. ‘’Görmem mi? Yemek yapıyorum, parktan buraya gelin direk.’’ ‘’Zahmet etmeseydin canım, ben de hazırlardım bir şeyler.’’ ‘’Ne zahmeti canım, çay da yapar balkonda içeriz işte. Çekirdek de var.’’ ‘’Ooo, tamam. Bertuğ’un gönlü olsun, geliriz teyzesi. Bir şey lazım mı?’’ ‘’Yok canım, tamam görüşürüz.’’ Nilüfer Bertuğ’u sallarken apartmanın kapısından ev sahibinin çıktığını gördü. Park ve bina birbirini çok net gördüğü için uzun boylu adam fark edilmeyecek gibi değildi zaten. Dahası Gökdeniz yolun bu tarafına geçiyordu ve o da parkın çıkışına yakın olan salıncaktaki Nilüfer’le Bertuğ’u görmüştü. Nilüfer bir an gözlerini kaçıramayınca kafasıyla selam vermek zorunda kaldı Yüzbaşıya. Gökdeniz de aynı şekilde selam verip Bertuğ’a baktı. Aracını parkın önüne park etmişti ve binmeden önce, ‘’İyi eğlenceler paşaya.’’ dedi ve el salladı çocuğa. Bertuğ kendisine gülümseyen adamı tanımıştı. ‘’Teşekkürler.’’ dedi Nilüfer de içtenlikle. Bu kez Nilüfer’e bakarak, ‘’İyi akşamlar.’’ diyen Gökdeniz aracın kapısını açtı. ‘’Sağ olun size de.’’ dedi Nilüfer hala birbirlerine bakarken. Gökdeniz aracına binip uzaklaşırken Nilüfer kalbinin hızlandığını ve deminden beri nefesini tuttuğunu fark etti. Kendi haline şaşıran genç kadın etraftan kimse bir şey fark etmesin diye normal davranmaya çalıştı ama adamın gözleri yine aklına kazınmıştı işte. Nasıl bu kadar güzel olabiliyordu bir insanın gözü? Ve nasıl bu kadar etkileyici bakabiliyordu? Acaba nereye gitmişti? Sırtında çantası yoktu ve hafif bir şeyler giyinmişti. Ailesini ziyarete gidiyordu belki de, geri gelirdi muhtemelen. Nilüfer kendisini bunları düşünürken bulunca niye böyle olduğunu düşündü. Kapılmaması gerekiyordu, hayır, olmayacak bir şeye kapılacak lüksü yoktu. Cansu’ya geçtiğinde durgundu. Halinden bir şey olduğunu anlayan arkadaşı sorguladığında geçiştirdi. Ama laf arasında ev sahibini yine gördüğünü söyleyince balkondaki çay muhabbetinin konusu belli olmuştu. Akşam ilerlerken Bertuğ’un uykusu gelmeye başladı ve Nilüfer oğlunu alıp çıktı Cansu’nun evinden. Ama Bertuğ uyku huysuzluğuyla parka gitmek için ağlayınca Nilüfer 5-10 dakika uğramaya karar verdi tekrar parka. Zaten parkın ışıkları vardı ve az oynasa gönlü olurdu diye düşündü genç kadın. Bertuğ biraz kaydırağa bindi. Üç tane daha büyük çocuk geldi parka ve koşturarak oynamaya başladılar. Kaydıraktan salıncağa koşuyor oradan atlayıp birbirlerini yakalıyorlardı. Biri salıncağa binip daha yükseğe çıkmak için çabalarken diğeri onu sürekli sallıyordu. Salıncakta ki bağırıyor, diğeri gülüyordu. Bu Bertuğ’un ilgisini çekmişti. Hipnoz olmuş gibi çocuklara bakarken birden o tarafa koşturdu. Nilüfer yetişemeden Bertuğ salıncakların önüne vardı ama daha fenası salıncaktaki çocuk da küçük çocuğu fark edemeyip salıncaktan atlayınca Bertuğ’a çarptı. Bertuğ suratına gelen ayağın etkisiyle yere kapaklandı. Nilüfer bir çığlık atıp koştu ve Bertuğ’u yerden kaldırdı ama gördüğü manzara ile şok geçirdi. Bertuğ acıyla ağlıyordu ve çenesinden aşağı kanlar akıyordu. Elini çenesine götürdüğü için eli ve kıyafeti de kan içindeydi. Ona çarpan çocuk da korkmuştu, ‘’Abla vallahi görmedim abla. Özür dilerim abla görmedim.’’ diye feryat ediyordu o da. ‘’Bertuğ!’’ Nilüfer oğlunun çenesinden akan kanlara korkuyla bakıyordu. Kontrol edince çenesinin yarıldığını ve etinin kalktığını gördüğünde daha da fena oldu. Bertuğ ağlıyor, çocuk korkuyla yalvarıyor ama Nilüfer sadece ne yapacağını bulmaya çalışıyordu. Cansu’yu aramalıydı, evet evet. Hastaneye gitmeliydiler. Fakat beklenmedik şekilde iki kol Bertuğ’u kucaklayınca kafasını kaldırıp kim diye baktı hayretle. ‘’Hemen hastaneye götürelim, hadi gelin.’’ diyen Gökdeniz, Bertuğ kucağında, arabasına yürüyordu hızla. Nilüfer bir şey diyemeden onu takip etti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD