ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

4668 Words
Mustafa odadaki şömineyi yakıp üzerindeki ceketi çıkardı. Boynunu daraltan papyonu çözüp yatağın üstüne attı. En az Elif kadar o da gergindi. Tanımadığı, bilmediği bir kadınınla evlenmişti. Onun karısıydı, asla üzmezdi, elinden geldiğince ona iyi davranır, mutlu etmeye çalışırdı. Sert bir adam olsa da ona sığınan, eş olan kadının canını yakmazdı.   Derin nefes alıp odanın çıkışına ilerledi. Elif asla tek başına yukarı çıkmazdı az çok tahmin ediyordu. Odadan çıkıp merdivenleri inmeye başladı. Sobanın arkasında dizlerinin üstüne çökmüş halde ağlayan Elif'e yaklaştı. Kollarından tutup yavaşça ayağa kaldırdı. "Oda ısındı yukarı çıkalım, duş al rahatlarsın." Elif başını sallayıp Mustafa'yla beraber merdivenleri çıkmaya başladı. Ayaklarında taş vardı sanki. O yukarı çıktıkça adımları geri geri gidiyordu. Üst kata ilk kez çıkıyordu, dört tane karşılıklı oda vardı. Zemini tahtadandı, bastıkça tahtalar sallanıyordu. Koridorun sonundaki odanın önüne geldiler.   Mustafa kapıyı açıp Elif'in içeri girmesi için elini uzattı. Aslında Elif'i kucağına alıp içeri girmek istiyordu ama genç kızın korktuğunu bildiği için onu daha fazla korkutmamak adına hareketlerini ağırdan alıyordu. Odanın içine girince Elif etrafa baktı. Eskitme tarzı mobilyalar vardı, odayı hiç beğenmemişti. Kalacağı odayı bile kendi seçememişti. Mustafa Elif'in elinden tutup yatağın üstüne oturttu, pencerenin önünde duran sandalyeyi alıp karısının karşısına oturup dirseklerini dizlerine koyarak hafif öne doğru eğildi.   "Mobilyaları annem seçmiş, ben sen gelmeden değiştirmek istemedim. Yarın birlikte mağazaya gider senin zevkine göre takım alırız, olur mu?"   Elif başını salladı. "Yüzüme bak Elif." Daha fazla kaçamayacağını anlayan genç kadın başını kaldırıp Mustafa'nın yüzüne baktı.   "Korktuğunu biliyorum, sonuçta birbirimizi tanımadan evlendik. Ne sen benim huyumu biliyorsun ne de ben senin. Bu saatten sonra yapacak bir şey yok, biz artık resmen evliyiz, sen benim karımsın. Senden istediğim güçlü olman. Üzüldüğünde gel bu odada ağla, kimsenin yanında ağlayıp kendini güçsüz gösterme. Senin üzgün halini gördükçe daha çok üstüne gelirler."   " Kim?"   " Kim olduğunu çok yakın zamanda anlarsın. Ayrı eve çıkmak isterdim ama maalesef bir süre burada yaşayacağız, restoranı büyüttüm borcum var o bitince şehre yakın ev bulup taşınırız."   Elif ciddiyetle konuşan kocasını can kulağıyla dinliyordu. Her ne kadar ondan korksa da söyledikleri yeni hayatı için önemliydi. Bu aileyi en iyi ona anlatacak kişi kocasıydı.   "Ayrı eve çıkacağımızı kimseye söyleme, tamam mı? Seninle konuştuklarımız aramızda kalsın."   "Söylemem."   "Senin bana sormak istediğin bir şey varsa sor."   Elif gelinliğin eteğini sıkıp, "Neden gülmüyorsun?" diye sordu. Mustafa'yı gördüğü günden beri bunu merak ediyordu. Tamam, yüzüne çok fazla bakmamıştı, baktığı zamanlar onun asık suratını gördükçe sert biri olduğunu düşünmüştü. Şu an karşısında konuşan adam aslında tahmin ettiği gibi sert biri değildi.   Mustafa ise gözlerini kırpmadan Elif'in gözlerinin içine bakıyordu. Dilinin ucuna gelen kelimeler dökülmek istiyor ama engel oluyordu. Sıkıntılı bakışlarını Elif'in gözlerinden kısa bir süre çekip tekrar karısının gözlerine bakmaya devam etti. Orada huzur vardı sanki yıllardır hasretini çektiği huzur!   "Beni tanıdıkça çözeceksin. Odada bize ait banyo var, sen gir duş al ben alt kattaki banyoyu kullanırım."   Elif daha fazla irdelemeden başını sallayıp ayağa kalktı.   "Bavulum nerede?"   "Dolabın içinde, özel eşyaların vardır diye açmadım öyle koydum dolaba."   "Teşekkür ederim."   Mustafa sandalyeden kalkıp dolaba doğru yürüdü. Eşofman altı, üstüne de kısa kollu tişört aldı, "Ben aşağı iniyorum, banyoda ihtiyacın olan her şey var," dedikten sonra arkasını dönüp odadan çıktı. Elif'te dolaptan bavulunu alıp yatağın üstüne koydu. Fermuarını açıp içinden giyeceği geceliğini çıkardı. Fatma evlendiği gece giymesi için saten gecelik almıştı ona, onu alıp banyoya girdi. Banyonun içini incelemeye başladı. Küçük ve dardı tüplü şofben, klozet vardı. Bu ona yeter de artardı. Alt kata inip banyoyu kullanmaya çekinirdi. Plastik dolabın kapağını açıp havlu ve şampuanı aldı. Gelinliğini zor da olsa çıkardı. Üstünü tamamen çıkarınca suyun altına girdi. Buz gibi su bedenine değince çığlık attı, "Ah çok soğuk." Dişleri soğuktan titriyordu. Mustafa alt katta Elif'in çığlığını duyunca havluyu beline sarıp yukarı koştu. Banyonun önüne gelip kapıya vurdu gergin halde.   "Elif, iyi misin?"   Elif havluyu bedenine sarıp çenesi titrer halde, "Su soğuk akıyor." dedi.   "Tüpü açmadın mı?"   "Nasıl açacağım?"   "Müsait misin gelip açayım?"   "Gelme, sen söyle ben açarım."   "Tüpün olduğu yere git tıpasını kaldır, sonra şofbenin üstteki düğmesini çevir sıcak su akar."   "Tamam." Titreye titreye tüpün yanına geldi. Mustafa'nın dediği gibi önce tıpasını kaldırdı sonra şofbenin düğmesini çevirdi. Daha önce tüplü şofben görmediği için nasıl kullanacağını bilmediğinden ilk günden rezil olduğunu düşündü. Elini alnına vurup çıplak ayaklarını yere vurdu bir iki kere.   "Yaptın mı?"   "Yaptım."   "Tamam, sıcak suyu aç akar şimdi."   Elif sanki Mustafa görüyormuş gibi başını salladı. Tekrar suyu açınca sıcak su akmaya başladı. Suyu ılık yaptıktan sonra üstündeki havluyu kenara bırakıp suyun altına girdi. İki dakika içinde donmuştu. Ilık suyun altında bedeninin rahatladığını hissetti. Yarım saat suyun altında kaldıktan sonra suyu kapattı, havluyu alıp bedenine sardı. Aynanın karşısına geçip dolaptan saç kurutma makinesini aldı. Saçlarını kuruttuktan sonra beyaz geceliğini giydi, üzerine de sabahlığını giyip kapının kolunu tuttu. Mustafa'nın uyuyakalması için dua ediyordu. Yavaşça kapının kolunu indirip içeri girdi. Odanın ışığı yanmıyordu sadece şöminede yanan ateşin ışığı duvarlara vuruyordu. Bakışları sırt üstü yatakta uzanmış adama kaydı. Ellerini başının arkasında dolamış tavanı izliyordu. Bu adamı nasıl çözeceğini bilmiyordu. Parmak uçlarıyla yatağa doğru yürüdü. Yüreğindeki sıkıntı yüzünden nefes alamıyordu, panik atak geçiriyormuş gibi hissediyordu. Derin derin nefes alıp yatağın kenarına oturdu. Gözlerini kocasına çevirmeden bacaklarını kendine çekip yatağa uzattı. Yavaş bir şekilde sırtı buz gibi çarşafa değdi. Kurumuş dudaklarını diliyle ıslatıp nefesini kontrol altına almaya çalıştı. Olmuyordu, yanında yatan adamın kokusu onun her yerini sarmışken sakin olamıyordu. Gözlerini kapatsa heyecanı geçmezdi, aralık dudaklarını kapasa göğsü sakinleşmezdi. Hiçbir şey heyecanını, korkusunu geçirmezdi.   İçinden bildiği duaları okurken Mustafa'nın elini elinin üzerinin üstünde hissetti. Gözlerini kapadı, kocasının sıcak parmakları elinin üzerinde gezerken az önce sakinleştirmek istediği kalp atışları daha çok atmaya başlamıştı. Mümkünü olsa yüreği ağzından çıkacaktı   "Sen istemediğin sürece hiçbir şey olmayacak, sana zarar vermem benden korkma. Ben sevmesini bilmiyorum ama bir kadına zarar verilmeyeceğini biliyorum. Evliyiz biz, birbirimizden uzak durursak alışmak yerine daha çok uzaklaşırız bunu biliyorum."   Elif yutkunup, "Bugün olsun." dedi. Onun için bugünün yarının bir önemi yoktu, yanında yatan adam onun kocasıydı elbet bir gün bedenine dokunacaktı. Ha bugün ha yarın hiç fark etmiyordu onun için. Mustafa'nın dediği gibi birbirlerinden uzak durursalar alışmak yerine daha çok uzak kalırlardı, bu yüzden de birbirlerine alışamazlardı.   Genç adam yutkunup derin nefes aldı. Sürekli yutkunduğu için tükürüğü boğazını bir süreden sonra yakmıştı. Otuz yaşındaydı ama şu an kendini on sekiz yaşında hissediyordu. Yanında kıpırdamadan yatan karısına dönüp üzerindeki tişörtü çıkardı. Bu kıza nasıl kıysın ki? Kim bilir niçin evlenmeyi kabul etmişti. Onun dolan gözlerine bakarken içi burkuluyordu bir de o yaşlar gözpınarlarından dökülürse kim bilir nasıl hissederdi.   Dudaklarını Elif'in alnına bastırıp derin nefes aldı ciğerlerine. İçi o kadar çok kavrulmuştu ki karısının kokusu ateşini harmanlamıştı. Nasır olmuş avuç içini karısının yanağında gezdirirken onun alnını, yanağını öpmekten kendini alı koyamıyordu. Elif biraz tepki verse sarıp sarmalayacaktı onu. Kendini biraz geri çekip Elif'in gözlerini baktı uzun uzun. Acelesi yoktu, ikisi de birbirine isteyerek dokunacaktı. Bu gece ikisi için özeldi, severek evlenmeseler de isimleri yan yana yazılmış, aynı yola baş koymuşlardı. Bundan sonra birlerdi, ayrıları gayrıları yoktu.   Dudakları birbirine kavuştuğunda kış ayında bahar gelmişti sanki Karadeniz'e. Her açan tomurcukta parmakları birbirine düğüm oldu. Her cıvıldayan kuşun sesinde bir bütün oldular. Tıpkı bedenleri gibi ruhları da birleşti kış gecesi. Severek evlenmediler ama severek birbirlerine dokundular. Tenlerine bıraktıkları her öpücükte ruhları birbirine sımsıkı sarıldı. Bu gece ikisi de birbirine hem bedenen hem de kalben bağlandı.   Karısının yanaklarına bulaşan gözyaşlarını silen Mustafa ne yapacağını ne diyeceğini bilmiyordu. Canını acıttığı düşüncesi bile canını acıtırken Elif'in dudaklarından canım acıyor cümlelerini duymak yüreğini daha çok yakardı. Korkuyordu neden ağladığını sormaya ama bir şekilde de sorması gerekiyordu. Gözyaşlarını gördükçe kötü bir şey yapmış gibi hissetmeye devam edecekti.   "Neden ağlıyorsun?"   Elif derin nefes alıp yutkundu.   "Bilmiyorum tuhaf hissediyorum." Boğazından hıçkırık kaçınca Mustafa'yı kendine çekip sarıldı.   "Teşekkür ederim canımı acıtmadın, kendini değil beni düşündün."   "Unuttun mu? Sen benim karımsın, her şeyden önce seni düşüneceğim. Evet, seninle aşk evliliği yapmamış olabiliriz ama bu bizim birbirimize kötü davranacağımız anlamına gelmiyor. Sana değer veriyorum, saygı duyuyorum."   "Gerçekten çok teşekkür ederim."   "Teşekkür etme, hadi uyu."   Elif' başını Mustafa'nın göğsüne yaslayıp gözlerini yumdu. Günler sonra ilk kez huzurla uyuyacaktı. Bu gece korktuğu gibi geçmemişti, bundan sonrasının da böyle olmasını diliyordu.   Kocası ona bir gelirse o ona iki kere giderdi. Yeter ki birbirlerinin canlarını yakmasınlar.  ** Başını yasladığın göğüs bir insana ne kadar huzur verir ki? Yanan odunların çıtırtısı ve onun kalp atışları. Tık tık tık... Hiç durmasını istemezsin. Sanki eşsiz bir müzik gibi vücudunun her yerini titretir.   Elif yavaşça gözlerini açtı, hava aydınlanmasına rağmen odanın içi hafif karanlıktı. Başını yasladığı kocasının göğsünden hafif kaldırdı. Uykusunda bile kaşları çatılı uyuyan adamın yüzünü izledi. Yüzü ne kadar sert görünse de Elif kocasının kalbinin yumuşak ve sıcak olduğunu düşünüyordu. Dün gece ona iyi davranan adam kötü olamazdı. Onu yavaş yavaş çözecekti, sıkmadan, daraltmadan tanıyacaktı. Önlerinde uzun bir zaman vardı.   Yorganı göğüslerine çekip arkasını döndü. Yerde duran beyaz sabahlığını alıp üzerine giydi. Bakışlarını yanan şömineye çevirdi, geceden beri nasıl sönmediğini merak etti o an. Bakışlarını şöminenin üzerinden çekip yıllarını geçireceği odayı izledi. Artık burası onun yuvasıydı, ağlayıp mızmızlanmak yerine ayaklarını yere sağlam basıp güçlü olmaya çalışacaktı.   Ses yapmadan yataktan kalkıp bavulunun yanına geldi. Koyu lacivert kot pantolonuyla, kılçıklı beyaz kazağını aldı. Bavulunun dibinden beyaz iç çamaşırlarını kazağının içine saklayıp banyoya doğru yürüdü. Banyo odaya göre soğuktu, sıcak suyu açıp buharda ısınmasını bekledi. Yavaş yavaş ısınınca sabahlığının kuşağını çözüp omuzlarından aşağı kayıp düşmesini izledi. Bedeni dün gecenin izlerini taşıyordu.   Gözlerini yumup sıcak suyun altına girdi. Su bedeninden akarken yere çöküp oturdu. Sevmek istedi, sevilmek istedi. Kimsesizdi burada, hiçbir yer bilmiyordu. Tek sığınabileceği kişi Mustafa'ydı. Ya beni sevmezse düşünceleri aklında dönüp duruyordu. Kocası onu sevsin kimseye muhtaç etmesin isterdi.   Duşunu aldıktan sonra havluyla kurulandı. Tek tek kıyafetlerini giydi. Mustafa uyuduğu için saç kurutma makinesini çalıştırmadı, saçlarını havluya sarıp banyonun kapısını açtı.   Genç adam giyinmiş, şömineye odun atıyordu. Elif yutkunup, "Günaydın," diye seslendi. Mustafa bakışlarını yanan ateşten çekip karısına baktı. Başını salladı sadece. Elif ona günaydın demeyen adama kaşlarını çattı. Kocası hiçbir şey demeden yüzüne bakıyordu, bakışlarını ondan çekip yatağa yöneldi. Çarşafı söküp yere attı. Sinirlenmişti ve o sinirlendiği zaman eline ne geçerse sağa sola fırlatırdı. Tıpkı yeri boylayan çarşaf gibi.   "Temiz nevresimler nerede?"   " Bilmiyorum, çekmecelere bak."   Elif gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Hayır, dün gece ona çok iyi davranan adam şimdi nereye gitmişti, merak ediyordu. Dolabın alt çekmecesinden turuncu çiçekleri olan nevresim takımını çıkardı. Görür görmez gözleri büyümüştü ama nevresimi açınca hayal kırıklığına uğramadım dese yalan olurdu.   "Tam da hayalimdeki gibi..."   " Efendim?"   Dilini ısırıp, "Hiç." dedi. Yerden kalkıp yatağa doğru yürüdü.   "Bugün birlikte alışverişe gideriz, kendi zevkine göre istediklerini alırsın."   'Hani duymamıştın,' diye mırıldandı dudakları arasından. Kendi kendine söylenerek temiz nevresimi yatağa serdi.   "Saçlarını kurut dışarıda kahvaltı yapacağız."   "Sen duş almayacak mısın?"   "Sabah aldım ben."   Başını sallayıp yorganı serdi. Şöminenin neden sönmediğini anladı. Genç adam sabah ezanına yakın odun atıp duş almıştı. Yatağında uyuyan güzel kadınını izlerken gözleri kapanmıştı sabaha karşı.   Alt kattan sesler gelince Elif bakışlarını Mustafa'ya çevirdi.   "Bizimkiler gelmiştir."   "Bugün mü? Yeni evli çift ilk günler yalnız kalır diye biliyorum."   Mustafa cevap vermeden pencerenin önüne geçti. Ailesini tanıyordu, ilk günden Elif'i deli etmeye çalışacaklardı. Elif'in korkak, her şeye ağlayan biri olmasını istemiyordu. Elif banyoya girince, komodinin üstünden telefonunu aldı. Bir mesaj vardı. Mesajı açıp okuyunca kaşları çatıldı. Cevap yazmadan hemen sildi. Boynunu sağa sola çevirip yatağa uzandı.   Genç kadın saçlarını kuruttuktan sonra beyaz çarşafı sıcak suyun altında yıkadı. Banyoda sabun olmadığı için çarşaftaki leke çıkmamıştı. Şampuanını lekenin üstüne bolca döküp lekeli kısmı bastırarak yıkadı. İşi bittikten sonra banyodan çıktı, şöminenin önüne gelip çarşafı sandalyenin üstüne astı. "Aşağıdaki banyoda çamaşır makinesi var, neden elinde yıkadın?" Elif ellerini kurulayıp kocasına baktı. "Bu özel, kimse görmesin istiyorum."   "Anladım, hazırsan inelim aşağı."   Elif başını sallayıp dolaptan kabanını aldı. Mustafa'yla beraber odadan çıkıp alt kata doğru yürümeye başladılar. Kendini gergin hissediyordu, kocasının ailesi onu nasıl karşılayacaktı merak ediyordu.   Hatice Hanım yerde bacaklarını uzatarak oturmuş fasulye ayıklıyordu. Merdivenden sesleri duyunca başını yaptığı işten kaldırıp Mustafa ve Elif'e baktı. Elif tebessüm edip, "Günaydın," diye seslendi.   "Akşam oldu gelin, hangi günaydından bahsediyorsun?"   Elif mahcup olup Mustafa'nın arkasına doğru geçti. Bu kadına cevap verip de kendini ona düşman etmek istemiyordu.   "Biz dışarı çıkıyoruz, hadi Elif." Hatice Hanım ayağa kalkıp oğluna doğru yürüdü.   "Ananın elini öpmeyecek misin?"   Genç adam cevap vermeden annesinin elini öptü. Hatice Hanım oğluna sarılıp, "Kuzum benim," dedi. Elif'e bakınca yüzünü asarak elini uzattı. Genç kadın güler yüzüyle kayınvalidesinin elini öptükten sonra Hatice Hanım'ın ona sarılmasını bekledi. Karşılık alamayınca başını yere eğip geri çekildi. O an anlamıştı bu evde onu zor günler bekliyordu.   Elif'in yüzünün asıldığını gören Mustafa elini tutup kapıya doğru yürüdü. Kapının önündeki ayakkabılıktan Elif'in botlarını uzattı bu sürede elini bir kere bile geri çekmemişti. Elleri bir olmuş şekilde botlarını giyen çifte yüzünü asarak bakıyordu Hatice Hanım.   Onlar evden çıkınca hemen pencereye koştu, evin önünden uzaklaşıncaya kadar camın önünde bekledi. Mustafa'yla Elif gidince koşarak merdivenleri yukarı çıktı. Odalarının kapısını açıp içeri girdi. Burnundan sert bir şekilde nefes alıp veriyordu, içindeki kıskançlık kalbini siyaha çeviriyordu. Şöminenin önünde asılı duran çarşafa hızlı adımlarla yürüyüp çarşafı eline aldı. Elinde çevirip görmek istediği lekeyi göremedikçe öfkeden çıldırdı.   "Yılan seni, uyanıklık yapıp yıkadın çarşafı." Hırsla çarşafı yere atıp odadan çıktı."   Mustafa'yla Elif yan yana köyün meydanına doğru yürüyorlardı. Mustafa başta arabasıyla merkeze inmek istedi, sonradan Elif'in buraları daha iyi öğrenmesi için yürümenin daha doğru olacağını düşündü. Köprünün üstünden geçerken Elif'in muhteşem manzara karşısında gözleri kocaman oldu. Her yer sarı yeşil yapraklarla doluydu, köprünün altından tertemiz su akıyordu. Ellerini köprünün kenarlarına koyup aşağı eğildi,   "Düşersin."   "Çok güzel, bayıldım buraya."   "Öyledir."   Elif'in kabanının şapkasından tutuyordu. Elif aşağı bakmak için eğildiğinde geri çekiyordu.   "Yağmur çiseliyor hızlanmadan gidelim."   "Gidelim."   Elif telefonunu çıkarıp köprünün fotoğrafını çekti. Mustafa bu kız ne yapıyor der gibi ona bakıyordu. "Turist gibi davranma, yürü da." Elif gözlerini devirip Mustafa'nın önüne geçip hızlı hızlı yürümeye başladı. "Yavaşla," Hırsla arkasını dönüp, "Emrin olur," diye bağırdı.   "Bak sen, sessiz kuşumuzun sesi çıkıyormuş."   Elif kaşlarını çatıp arkasını döndü.   "Uyuz."   "Kendi kendine söylenme, ayrıca yanımdan yürü."   Elif omuzlarını silkip adımlarını daha da hızlı attı. Mustafa iki adımla yanına yaklaşıp karısının elini tuttu. "En sevmediğim şey beni kaile almayan insanlardır, sana bekle dediğim anda bekleyeceksin. Otur dediğim anda oturacaksın. Ben ne dersem o olacak!" Elif elini Mustafa'nın elinin arasından çekmeye çalıştı. O çektikçe genç adam daha çok avuçlarının arasına hapsediyordu küçük elleri.   "Bırak." Sesi ağlamaklı çıkınca Mustafa alnını onun alnına yasladı, "Dün gece beni hiç iyi dinlememişsin, daha ilk günden deniz gözlerini taşırmaya başladın. Ben sana ne dedim, odamızdan başka hiçbir yerde gözyaşlarını akıtmayacaksın."   "Bırak lütfen, elim acıyor."   Genç adam başparmağıyla Elif'in elinin üstünü okşadı. "Hırçınlığın bana olmasın, sana düşman olanlara olsun." Elif'in elini bırakıp yürümeye devam etti.   Genç kadın gözyaşlarını silip dudaklarını büzdü. "Dağ ayısı." Mustafa arkasını dönmeden sağ omzunun üstünden Elif'e baktı. "Anlamadım." Elif kaşlarını çatıp, "Kesin anlamamışsındır," deyip yürümeye başladı. Mustafa ona rest çekip giden karısının arkasından bakakaldı.   "Bu hareketlerini inşallah anama da yaparsın da, seni ezmez."   Kendi kendine söylenip Elif'in yanında yürüdü. Meydanlığa gelince karısına marketin, eczanenin, sağlık ocağının yerlerini gösterdi. Kahvenin önünden geçerken oturan yaşlı adamlara başıyla selam verdi,   "Hayırlı olsun Mustafa oğlum."   "Sağ ol Ferdi Amca."   Restoranın önüne gelince kapıyı açtı. Elif önden içeri girdi o da peşinden. Restoran çok kalabalıktı. Elif'in elini tutup mutfak bölümüne geldiler.   "Kolay gelsin."   "Sağ ol Mustafa, hoş geldiniz."   Mustafa başını sallayıp kapının yanında duran tabureyi Elif'e uzattı, "Ayakta kalma otur." Elif yorulduğu için hemen oturdu.   "Bugün yoğun gibi?"   "Çok şükür, çorba sıcak yenge hanıma ikram edelim."   "Suat'ın mekânına gideceğiz, daha kahvaltı etmedik."   "Ah be Mustafa, kızı aç aç mı dolaştırıyorsun? Hayır, odun olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum."   Elif kıkırdayınca Mustafa'nın bakışları ona kaydı. Genç kadın elini ağzına kapatıp yere baktı.   "Odun da olalım, bakalım daha neler duyacak bu kulaklar?"   "Sen o beş karış suratla gezmeye devam edersen çok duyarsın bu lafları, değil mi yenge?"   Elif hafif öksürüp başını salladı. Kahkaha atmamak için kendini sıkıyordu.   "Kalk hatun karnın acıkmış senin, beynine oksijen gitmiyor."   "Senin gitmiyor tamam mı? Ayrıca çorba çok güzel koktu, ben içmek istiyorum."   "Vay yengeme bak helal be, Mustafa sen Suat'ın mekânına git kahvaltı yap, yenge benim yaptığım çorbadan içecek."   Mustafa kaşlarını çatıp rafa doğru yürüdü. Beyaz tabak alıp kaynayan çorbadan doldurdu.   "Çok konuştun işine bak sen."   "Uy, kıskandı karısını."   "Elif gel."   Elif tabureden kalkıp mutfağın arka tarafına çıkan kapıya doğru yürüdü. Mustafa çorba dolu tabağı sehpanın üstüne bırakıp sandalyeyi Elif'in önüne çekti.   "Otur soğumadan iç."   "Sen içmeyecek misin?"   Kapıyı hafif aralayıp temiz havanın içeri girmesini sağladı. "İçerim, kahvaltı yapmaya gitmek istemediğine emin misin? Sonra deme kocam evlendiğimiz günün sabahı bana çorba içirdi." Elif kendini tutamayıp kahkaha attı. Mustafa çorbayı karıştıran genç ustaya bakıp Elif'e döndü, "Neden öyle kıkır kıkır gülüyorsun, ben sevmem öyle şey." Elif mercimek çorbasını içip, "Hmm." dedi.   "Nefis, ustanın eline sağlık."   "Bak bak beni kaile de almıyor, şşt, sana diyorum."   "Of ya iki dakika çorba içirmedin, tamam gülmem bir daha senin gibi olurum."   Genç adam yüzünü karısına yaklaştırıp, "Odamızda gül, dışarıda gülme." dedi.   " Despot musun sen? Geldiğim günden beri sürekli benimle emir vererek konuşuyorsun."   Mustafa yutkunup bakışlarını başka yere çevirdi. "Dikkat ederim."   " Efendim?"   "Konuşmama dikkat ederim, uzatma hadi iç çorbanı, daha eşya bakacağız."   Elif içinden kocasına öküz deyip çorbasını içmeye devam etti. Kocası iç dünyasında neler yaşıyordu deli gibi merak ediyordu. Bir anı bir anına uymuyordu.   Serdar'la tanıştıktan sonra restorandan ayrıldılar. Mobilyacıya gelince Elif'in beğendiği yatak odası takımını aldılar. İşleri bittikten sonra Karadeniz yemekleri yapan restorana geldiler. Elif kocasını yavaş yavaş çözmeye çalışıyordu. Kıskanç olduğunu anlamıştı, sakinken bir anda öfkelendiğini de fark etmişti. Bakalım daha nelerini öğreneceğiz diyerek bütün gününü Mustafa'yı izleyerek geçirmişti.   Yemeklerini yedikten sonra taksiye binip eve geldiler. Evin içine girince botlarını çıkarıp ayakkabılığın üstüne koydu Elif. Evde garip bir sessizlik vardı ve bu durum da onu endişelendiriyordu.   "Şükür kavuşturana, oğlum hiç gelmeyeceksiniz sandım." Mustafa kabanını çıkarıp askıya astı. "Hayırdır anne bir şey mi diyeceksin?"   Hatice Hanım torununu öpüp kucağından kaldırdı, "Yok, ne diyeceğim, merak ettim sadece."   "İyi, ben yorgunum odaya çıkıyorum."   "Çık dinlen oğlum, gelin sen gel otur."   Elif kabanını çıkarıp Mustafa'ya uzattı. "Odaya bırakır mısın?" Mustafa başını sallayıp kabanı aldı. Genç adam merdivenleri çıkarken Elif eltisinin yanına oturdu.   "Ne ettiniz çarşıda anlat bakayım Elif 'cim?   Elif Fadime'ye dönüp , " Eşya baktık abla," cevabını verdi. Fadime küçümser gibi Elif'e baktı. "Abla değil yenge, bilmiyor musun? Kocanın abisinin karısıyım."   "Pardon, yenge derim.   Hatice Hanım elindeki patiği hırsla koltuğa bıraktı.   "Ne eşyası baktınız siz?"   " Yatak odası takımı anne."   Mustafa odaya girdiğinde yerdeki çarşafı görünce hızla katladı. Annesi karısına dün gece hakkında sorular sormasın diye koridora çıktı. "Elif gelsene yukarı, sana bir şey diyeceğim." Elif merdivende ona seslenen Mustafa'ya kafasını sallayıp ayağa kalktı. "İyi geceler size."   "Sana da iyi geceler gelin hanım, sabah olunca evin kurallarını konuşalım seninle. Öyle kafana göre takılmak yok bu evde." Elif arkasına dönüp tek kaşını kaldırdı.   "Anlamadım, ne demek istiyorsunuz?"   "Yarın anlatırım sana bir güzel."   Kayınvalidesine cevap vermeden merdivenleri çıkmaya başladı. İçinden bu kadınla işim var deyip odaya girdi. Genç adam pencerenin önünde oturmuş dışarıyı izliyordu. Elif yatağın üstündeki katlanmış çarşafa bakıp, "Sen mi katladın?" diye sordu.   "Hım."   "Sağ ol. Bana bir şey söyleyecektin?"   "Kar yağıyor, sever misin?"   Elif Mustafa'nın arkasından pencereye yaklaşıp cama eğildi, "Çok güzel, sabaha inşallah dolar." Mustafa karısını kolundan çekip dizlerine oturttu.   "Ne yapıyorsun?"   "Kar çok güzel yağıyor bak."   Elif, kocasının tuhaf hallerini anlayamıyordu. Bu evde herkesin kafasında sorun olduğunu düşünüyordu.   Mustafa ise yüzü asık suratını izleyen karısına bakıp dudaklarını öptü. Şaşkın şaşkın yüzüne bakan Elif'e içinden gülümserken dışından buz gibi bakıyordu. Bu kızla atışmayı seviyordu, onun kızdırmak hoşuna gidiyordu. Bugün fark etmişti ki Elif kızınca yanakları kızarıyordu, hızlı hızlı nefes alıp veriyor sanki burnundan dumanlar çıkaracak izlenenimi veriyordu. Onun o halleri oldukça hoşuna gittiği için bir süre daha karısını kızdırmayı düşünüyordu. Belki Elif cinnet geçirip suratına tırnaklarını geçirirse o zaman onu kızdırmaktan vazgeçerdi ya da geçmezdi. Onunla atışmak oldukça güzeldi ona göre.   Onlar odada atışırken Hatice Hanım ise odanın içinde volta atıyordu.   "Adam ilk günden kadın köylü oldu."   "Anne sakin ol."   "Olmayacağım, o kıza bu evde huzur yok, istemiyorum ben onu. En yakın zamanda defolup gidecek bu evden."   Fadime gülümseyip sırtını koltuğa yasladı. "Zamanında kardeşimi Mustafa'ya alalım dediğimde yok deyip kestirip attın, bak şimdi hiç tanımadığın bir kız gelin diye eve geldi."   "Geldiği gibi de gidecek, ara kardeşini yarın bize gelsin bir süre burada kalsın."   Fadime tek kaşını kaldırıp sinsi sinsi güldü. "Aklından neler geçiyor Hatice Hanım?"   "Gülşen gelsin anlarsın neler geçtiğini."   Genç adam sabahın dördünde gözlerini açıp yatağın içinde gerildi. Yanında uyuyan karısının üstünü örtüp yataktan kalktı. Sönen şöminenin önüne gelip içine odun attı, çırayı yakıp odunların üzerine koydu. Yavaş yavaş tutuşmaya başlayan kıvılcımları izledi bir süre. Hayatı da bu yanan ateş gibiydi. İçi öyle çok yanıyordu ki kimse derdine derman olmuyordu.   Odunlar yanmaya başlayınca sıkıntıyla ellerini dizlerinin üstüne koyup ayağa kalktı. Üstünü açan karısının tekrar üstünü örtüp banyoya girdi. Hızlı bir şekilde işlerini halledip banyodan çıktı.   Elif yatağın içinde kıvrılmıştı, üşüdüğünü düşünüp dolaptan battaniyeyi alıp üstünü örttü. Eşofmanlarını çıkarıp kalın siyah kazağıyla kot pantolonunu giydi. Elif şömineden gelen odunların çıtırtı seslerini duyup gözlerini açtı. Üstündeki ağırlığı itmeye çalıştı, başını yorganın altından çıkarıp karanlık odaya baktı.   "Uyandırdım seni, kusura bakma."   "Mustafa?"   Mustafa kapının önüne gidip ışığı yaktı. Karısının uykulu hali dağılmasın diye hızlı adımlarla yanına gitti.   "Yat hadi uykun açılmasın, saat daha çok erken."   "Sen nereye gidiyorsun bu saatte?"   Genç adam karısının saçlarına parmaklarını sokup her bir teli okşadı. "Sahile balıkları almaya gidiyorum, sabahları taze geliyor." Elif başını sallayıp, "Tamam." dedi.   " İstersen sana kahvaltı hazırlayayım?"   "Aç değilim, hadi uyu kalktığında alt kata inip kahvaltını yap aç kalma, tamam mı?"   " Hı hı." Elif'in gözleri kocası saçlarıyla oynarken kapandı. Mustafa alnını öpüp kulağına eğildi. "Seni sana emanet ediyorum güzel gelinim." Yataktan kalkıp kabanını giydi, son kez uyuyan karısına bakıp ışığı kapatıp odadan çıktı.   Hatice Hanım sabah ezanı okunurken uyandı, alt kata inip mutfağa girdi. "Şuraya bak evde iki gelin var ikisi de uyuyor." Mutfaktan çıkıp sinirle ayaklarını merdivenlere vura vura yukarı çıktı. Fadime'nin kapısına vuracakken genç kadın kapıyı açıp, "Günaydın anne." dedi telaşlı sesiyle.   "Günaydınmış, bir kere de benden önce kalk ama nerede, sen bir de büyük gelin olacaksın."   Fadime kayınvalidesinin yanından geçip aşağı indi. Hatice Hanım ise Elif'in odasının önüne gelip kapıya vurdu. İçeriden ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girdi. Odanın ışığını yakıp yatakta uyuyan gelinine doğru yürüdü. "Mustafa nerede?" Elif'in omzunu dürtüp, "Gelin! " diye seslendi. Elif omzunda hissettiği elle uykusundan sıçradı.   "Ne oluyor?"   "Bağırma gelin, duyan da bir şey yapıyorum sanacak. Elif geceliğinden açılan göğüslerini kapatıp kayınvalidesine baktı.   "Bir şey mi oldu?"   "Kocan nerede?"   Sorusuna soruyla karşılık verilmesinden nefret ediyordu Elif. Kocasının annesine saygısızlık yapmamak için tebessüm etti. "Balık almaya gitti anne." Hatice Hanım elini bacağına vurup, "Kocan balık almaya gitti sen yatıyorsun öyle mi?" diye bağırdı.   Elif sakince, "Ne yapacaktım?" diye sorunca Hatice Hanımın gözler daha çok büyüdü.   "Gelin kalk giyin aşağı gel, seninle konuşmamız gerekenler var."   "Geliyorum."   Hatice Hanım söylene, söylene odadan çıktı. "Pabuç kadar dili var."   Elif kayınvalidesinin ona olan sert tutumunu anlamıyordu, sakin kalmaya çalıştıkça üstüne daha çok geliyordu. Hazırlanıp alt kata indi. Mutfağa girecekken Hatice Hanım, "Gel buraya." dedi. Derin derin nefes alıp kayınvalidesine doğru yürüdü. Tekli koltuğa oturup, " Sizi dinliyorum." dedi sabırlı olmaya çalışarak.   "Kulaklarını açıp beni dinle, her sabah beşte uyanıp sabah kahvaltısını hazırlayacaksın, oğullarım sabah işe giderken aç gitmeyecekler. Fadime nasıl yapıyorsa sen de yapacaksın, tamam mı?" Elif gülümseyip, " Burası cezaevi mi?" diye sordu. Bu olanlar ona çok komik geliyordu.   "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"   "Bakın, öncelikle benimle sesinizi yükseltmeden konuşun, ben sağır değilim sizi gayet iyi duyuyorum."   "Gelin senin geldiğin yerde sana saygıyı öğretmemişler dilin pabuç gibi, unutma o dili koparırlar."   Elif'in sinirden bedeni gerilmişti, evleneli üç gün olmasına rağmen bu yaşadıklarına inanamıyordu.   "Ben size karşı saygısızlık yapmak istemem, siz sürekli benimle bağırarak ve emir vererek konuşuyorsunuz. Ben yapmam gerekenleri biliyorum, tabii ki kocamı kahvaltı yapmadan işe göndermem, bu sabah çok erken gitti. Ona sorduğum halde kahvaltı istemedi."   Hatice Hanım sırtını koltuğa yaslayıp gözlerini kıstı. "Sen böyle çok konuşursan burada bir ay kalamazsın."   Elif kahkaha atmamak için zor duruyordu.   " Pardon da, beni tehdit ettiğinizi Mustafa duysa ne yaparsınız?"   " Oğlum benim sözümden başka hiçbir söze inanmaz, şimdi kalk yengene yardım et."   Koltuktan kalkıp mutfağa doğru yürüdü. Fadime Elif'in geldiğini görünce hemen işinin başına döndü. Kız kardeşi olmasa Elif'le iyi anlaşırım diye geçirdi içinden, kaynanasına nasıl da karşılık veriyordu. Elif mutfağa girince Fadime'nin yanına geldi.   "Yardım edeyim."   "Et bakalım gelin hanım, kuymak yapmasını biliyor musun?" Elif başını iki yana sallayıp, "Bilmiyorum " dedi.   "Öğrenirsin, tabii gitmezsen."   "Efendim?"   "Patates kızart diyorum."   Masanın üstünde duran patatesi alıp içinden, 'ya sabır' dedi. Kahvaltı hazırladıktan sonra, saat sekize doğru Gökhan'la Ezgi'nin kalkmasını beklediler.   Uykusuzluktan gözleri kapanıyordu, Kayınvalidesinin manyak olduğunu düşünüyordu. Evdekiler saat sekiz olmasına rağmen kalkmamışlardı. Beşte kalkmanın delice bir fikir olduğuna emindi. Ezgi esneyerek merdivenlerden inip Elif'in yanına oturdu.   "Günaydın yenge."   "Günaydın canım."   "Gözlerin baygın bakıyor, uykun mu var?"   "Evet, saat altıda kalktım."   Ezgi oflayıp annesine baktı. "Anne, neden erkenden kaldırıyorsun bu kızları? Abimler dokuza doğru işe gidiyorlar, bırak da uyusunlar."   "Sen karışma otur kahvaltını yap."   Ezgi Elif'in elini tutup yerde kurulu olan sofraya oturttu. "Başla yenge, beklersen aç kalırsın." Diğerleri de gelince kahvaltılarını yaptılar. Hiç dinlenmeden Gökhan işe gittikten sonra sofrayı topladılar.   "Ev temizlenecek, misafirimiz gelecek bugün."   Elif başını salladı. "Ben odamı toplayayım."   "Topla bakalım."   Odasına çıkıp kapıyı kilitledi. "Zır deliler, Allah'ım güç ver bana. Ah anne bir kere bile aramadın, hiç mi özlemedin beni?" Cebinden telefonu çıkarıp arkadaşı Fatma'yı aradı.   "Canım?"   Elif'in gözleri Fatma'nın sesini duyunca doldu.   "Çok özledim seni."   "Ben de çok özledim seni canım benim, nasılsın? Kocan nasıl davranıyor sana?"   "İyi, kocamdan yana sıkıntım yok ama ailesi beni sinir ediyor."   "Kızım kocanı ikna et ayrı eve çıkın, ev üstüne ev olmaz."   "Şu an borcu var ısrar edemem."   "O zaman sen de işe gir en azından evde kalıp o manyaklarla uğraşmazsın."   Elif yataktan kalkıp cama doğru gitti. "Konuşacağım bu konuyu, orada hava nasıl? Burada her yer kar dolu."   "Ne güzel, İstanbul'a yağmadı henüz."   Aşağıdan gülme sesleri gelince Elif kapıya baktı. "Canım ben seni sonra ararım, misafir gelecekti."   "Tamam, kuzum, dikkat et kendine."   "Sen de canım."   Telefonu kapatıp yatağını topladı. Odada işi bitince kapıyı açıp alt kata indi. Salonda eltisinin yanında oturan kızı inceledi. Simsiyah saçları, yeşil gözleri vardı. Yanına yaklaşıp, " Hoş geldiniz" dedi.   " Hoş buldum."   Elini uzatıp, "Ben Elif. " dedi. Genç kadın elini sıkıp, " Ben de Gülşen." dedi. Tebessüm edip, sanki ona ait olan her zaman oturduğu tekli koltuğa oturdu.   "Gülşen benim kız kardeşim Elif, çok güzel değil mi?"   Elif gülümseyip, " Evet" dedi. "Allah sahibine bağışlasın."   " Âmin"   Hatice Hanım elindeki tespihi çekerken, "Allah sahibine yakında bağışlayacak," dedi imalı sesiyle Elif cevap vermeyip sadece güldü. Telefonunu çıkarıp Mustafa mesaj atmış mı diye baktı. Odun kocasının mesaj atmadığını görünce telefonu cebine koydu.   "Gelin kapının önü kar dolu, bir zahmet temizle."   "Ben mi temizleyeyim?"   "Sana söylüyorum tabii sen temizleyeceksin. Fadime'nin bacısı geldi, kız iş mi yapsın?"   Elif derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Ayakkabılığın yanında duran süpürgeyle küreği aldı. Kapıyı açtığında buz gibi hava yüzüne çarptı. Üç basamağı inip karları merdivenlerden süpürdü.   "Ne yapıyorsun sen?"   Kocasının sesini duyunca yerinde sıçradı. Mustafa kaşlarını çatıp karısının yanına geldi. Bu soğukta dışarıda olması ayrı, bir de beline kadar açılan kazağını görünce ayrı kızmıştı. Bu kız kendini hiç mi düşünmüyordu. Kazağını aşağı indirdi, elindeki süpürgeyi alıp karların içine fırlattı.   "Kafayı mı yedin sen? Bu soğukta belin dışarıda ne yapıyorsun?"   "Kar temizliyorum, annen emir verdi."   Mustafa gözlerini yumup başını gökyüzüne kaldırdı. Karısının elini tutup, "Gel buraya!" diye sinirle konuştu. Evin kapısını tekme atarak açıp içeri girdi. Annesinin kollarının arasında Gülşen'i görünce kan beynine sıçradı.   "Anne!"   Gülşen, Hatice Hanımın kollarının arasından çıkıp Mustafa'ya güldü.   "Nasılsın Mustafa?"   "Sana ne!"   Gülşen dolan gözleriyle başını yere eğdi.   "Anne benim karım buz gibi havada neden dışarıda, cevap ver!"   "Mustafa bağırma! Senin karşında çocuk yok annen var, karına sor ne halt ediyormuş dışarıda."   Elif şaşkın halde Hatice Hanım'a bakıyordu.   "Siz bana kapının önündeki karları temizleyin dediniz, nasıl ne halt ediyormuş dersiniz?"   "Pabuç kadar dilin var diye boşuna demiyorum."   "Karıma bir daha emir vererek iş yaptırmayın, bu size son uyarım!"   Elif'in elinden tutup yukarı çıkardı. Odasına girip dolaba yumruğunu vurdu. Elif kocasının öfkesini ilk kez görüyordu, kapının önündeki karı temizlediği için bu hale gelen adam, başka bir şeyde kim bilir nasıl olur diye aklından geçirdi. Mustafa karısına doğru yürüyüp, "O kız sana bir şey dedi mi?" diye sordu.   Elif başını iki yana salladı,   "Yeni geldi daha oturup konuşmadık, bir şey mi demesi gerekiyordu?"   Karısının kollarından tutup kendine çekti.   "Sana ne anlatırsa inanma, tamam mı? Yalan söylüyor. Sen sadece benim söylediklerime inan, ben nasıl bir tek senin lafına inanıyorsam sen de benim lafıma inan tamam mı?"  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD