Mustafa gitme saati yaklaşınca hafif öksürüp Elif'e baktı. Elif bakışlarını genç adama çevirdi. "Pardon, lavaboyu gösterir misiniz?" Elif koridorun sonunda diyecekken annesi bacağına dokundu. "Kızım sözlüne lavaboyu göstersene." Elif 'ya sabır' deyip ayağa kalktı. Başı yerde koridora çıktı. Mustafa'da arkasından yürüdü. Lavabonun önüne gelince başını kaldırmadan, "Burası," dedi. Mustafa'nın yanından geçecekken Mustafa kolunu tutup, "Bekle," dedi. Cebinden zarf çıkarıp Elif'in eline verdi. Elif elindeki zarfa bakıp sesi titreyerek, "Bu ne?" diye sordu.
"Onun içinde para var ihtiyaçlarını al, ben bu akşam Trabzon'a döneceğim seninle alışverişe gelemem." Elif başını iki yana sallayıp zarfı Mustafa'ya uzattı. Mustafa yüzüne bakmayan kıza bir şey söylemeden lavaboya girdi. Elif ise şaşkın vaziyette elindeki zarfa baktı. Annesi koridora çıkınca zarfı arkasına sakladı, "Ne yapıyorsun burada? İçeri gel." Dişlerini sıkıp, "Geliyorum," dedi. Annesi salona girince odasına girip zarfı yatağının altına sakladı. Kesinlikle bu parayı harcamayacaktı bugün olmasa da elbet bir gün Mustafa'ya verecekti. Odada fazla kaldığını anlayıp koridora çıktı. Mustafa'da lavabodan çıkıyordu, ona bakmadan salona girip annesinin yanına oturdu. Mustafa'da yerine oturunca dedesi Tuğba Hanım'a bakıp, "Biz kalkalım o zaman." dedi. "Konuştuğumuz gibi alışveriş Trabzon'da olur gelin kızımız ne istiyorsa onu alırız."
"Siz nasıl isterseniz."
Ahmet Bey ayağa kalkıp, "Haydi." dedi. Diğerleri de kalkınca kapıya doğru yürüdüler. Hatice Hanım arkasını dönüp gelinini baştan aşağı süzüp, "Neyse ki güzel," diye mırıldandı. Elif, Hatice Hanımın ne dediğini anlamayıp yanında duran arkadaşına baktı,
"Kaynanan biraz değişik canım."
"Annem kadar değildir."
Mustafa son kez Elif'e bakıp evden çıktı. Erkek tarafı gidince Elif'in annesi, "Oh sonunda oldu! " dedi. Elif annesini umursamadan odasına girdi.
"Canım takma kafana, ben her şeyin hayırlısının olacağına inanıyorum."
"İnşallah canım."
Fatma yatağın üstüne oturup arkadaşına sarıldı. "Çocuğu görünce ne hissettin?"
"Hiçbir şey. Doğru düzgün bakamadım bile, normalde oturup konuşmamız gerekmiyor muydu, ben hiçbir şey anlamadım." Fatma arkadaşının saçını kulağının arkasına sıkıştırıp güldü, "Yakışıklı çocuktu, ben baktım o sürekli sana bakıyordu"
" Nasıl bakıyordu?"
" Beğenmiş gibi, lavaboya gidince konuştunuz mu?"
" Bana para verdi."
" Para mı?"
Elif arkadaşının ağzını kapatıp kapıya baktı. "Bağırma, annem duyacak şimdi." Fatma başını aşağı yukarı sallayınca Elif elini çekti.
"Niye vermiş ki parayı?"
"Alışveriş yap dedi, yanımda olamayacakmış."
" Damatsız düğün alışverişi mi olur?"
Elif omzunu silkip, "Bana ne dedi, hiçbir şey almayacağım."
"Tabii ki alacağız, halası yarın sabah buraya gelecek annenle konuşurken duydum. Sana gelinlik alınacak."
Elif yatağa uzanıp cenin pozisyonunda yattı, "Her şey o kadar boş geliyor ki, kendimi piyon gibi hissediyorum. Kim çekerse sağa sola devriliyorum." Fatma Elif'in yanına uzanıp, "Güçlü ol, kendini ezdirme canım." dedi. Elif'in uykusuzluktan gözleri kapandı. Fatma pikeyi arkadaşının üstüne örtüp ona sarıldı.
***
Hatice Hanım Trabzon'a döndüğünün ertesi günü, gelini ve kızıyla alışverişe gitti. Kendi zevklerine göre Elif'in kullanacağı eşyaları aldılar. "Anne?" Hatice Hanım kızına bakıp, "Ne?" dedi. Ezgi gözlerini devirip, "Yengemle alınması gerekilmiyor mu bu eşyaların?" diye sordu. Hatice Hanım kaşlarını çatıp, "Sen karışma." dedi. "İki hafta sonra düğün var, hangi ara yetişecek bunlar?" Ezgi ellerini havaya kaldırıp, "Bir şey demiyorum." diyebildi. İçinden ise 'yazık kıza' diye geçirdi. Yengesiyle annesi kafasına göre eşyalar alıyorlardı.
" Fadime, ağabeyinin dükkânına gidelim yatak odası takımı alalım.
" Olur anne.
" Ya bari onu abimle yengem alsaydı."
" Ezgi, defol git şuradan, sinirlerimi bozma!"
" Eve git yengecim, çocukları dedene bırakmıştım. Git bir bak sen."
Ezgi bir şey demeden annesiyle yengesinin yanından ayrıldı. Hatice Hanımla Fadime, mobilya mağazasının içine girip eşyalara baktılar. Fadime'nin ağabeyi yanlarına gelip kardeşine sarıldı,
" Hoş geldiniz Hatice Abla."
" Hoş bulduk Recep, yatak odası takımı bakacağım."
" Hayırdır kime?"
" Sana ne Recep, göster mobilyaların yerini. "
" Üst katta, önden buyur Hatice Abla."
Hatice Hanım önden yürürken Recep kardeşine yaklaşıp kulağına, "Allah kolaylık versin bacım," dedi kardeşi için üzülürken.
"Âmin ağabey."
Üst kata çıkınca Hatice Hanım uygun olan mobilyaların yanına gitti. "Söyle bakayım Recep, ne kadar bunun fiyatı?"
"Onlar ucuz Hatice Abla, eğer geline alacaksan olmaz. " Hatice Hanım çantasını yatağın üstüne bırakıp, "Sen karışma, söyle fiyatını," dedi mobilyalara bakarken. "İyi madem, komple takım üç bin."
" Tamam, alıyoruz, sen bunu bizim eve yolla bugün."
" Bugün yetişmez yarın sabah yollarım."
" Bana bak Recep, akraba diye buraya geldik beni pişman etme, bugün gelecek diyorsam gelecek!"
" Peki."
Huysuzluğuyla herkesi bezdiren Hatice Hanım Recep'i de canından bezdirmişti.
Mustafa son müşterisini de yolcu ettikten sonra dükkânın kapısını kapatıp Serdar'la kendisine rakı açtı,
"Serdar!"
"Efendim."
"Gel."
Serdar mutfakta Zehra'yla konuşuyordu. Mustafa çağırınca telefonu kapatıp içeri girdi. "Ne oldu? Zehra'yla konuşuyordum." Mustafa elini sandalyeye vurup, "Gel otur," dedi. "Bir bardak içelim." Serdar sandalyeyi çekip arkadaşının karşısına oturdu. "Hayırdır, bir derdin mi var? " Mustafa iç çekip önünde duran bardağa baktı.
"Konuşsana oğlum."
" İki hafta sonra evleniyorum."
Serdar rakısından bir yudum alıp, "Biliyorum." dedi. "İstemiyor musun?" Mustafa bir dikişte rakısını içti.
" Yavaş oğlum, çarpar."
" Hata mı ettim dedeme evet demekle?"
" Hayda, Mustafa sakın pişmanım deme kıza yazık oğlum."
Mustafa parmaklarını masaya vururken ıslık çalıyordu dudakları arasından. Bakışları buz gibiydi, mimiklerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu.
"Mustafa, konuşmayacaksan ne demeye kapattırdın bana telefonu?"
" Güzel kız.
" Kim?
" Elif.
" Elif kim lan?
"Eben Serdar, iki hafta sonra onunla evleneceğim ya unuttun mu?" Serdar bardağının sonunda kalan rakıyı içip, "Lan oğlum ne bileyim sözlünün ismini, doğru düzgün anlatmıyorsun olayı," dedi. Mustafa ayağa kalkıp, "Ben gidiyorum," dedi. "Dükkânı kapatırsın."
"Konuşuyorduk, nereye? "
"Hadi iyi akşamlar." Dükkândan çıkınca deri ceketinin önünü kapadı. Ellerini pantolonunun cebine sokup eve doğru yürüdü.
Hatice Hanım oğlunun odasında yüzünde memnun ifadeyle etrafa bakıyordu. "Çok güzel oldu." Aşağıdan kapı çarpma sesi gelince koşar adım alt kata indi. "Mustafa'm, hoş geldin, gel otur yemek hazır olur şimdi."
"Ben yedim size afiyet olsun."
Televizyon izleyen dedesine başıyla selam verip yukarı çıktı. Odasının kapısını açıp içeri girdiğinde ışığı yaktı. Değişen yatağı, dolabı görünce kaşlarını çattı. Gür sesiyle, "Anne!" diye bağırdı. Hatice Hanım elindeki işi bırakıp merdivenleri hızla çıktı. Oğlunun odasına girince sinirli olan oğluna baktı. "Ne oldu?" Mustafa sağa sola gidip burnundan nefes alıp veriyordu. "Deli danalar gibi ne dolaşıyorsun, ne oldu?" Mustafa eliyle yatağı, dolabı gösterip, "Bu ne?" diye sordu. "Ula ne olacak, yatakla dolap."
"Anne, bunların benim odamda işi ne?" Hatice Hanım ellerini beline koyup kaşlarını çattı. "Unuttun galiba, iki hafta sonra evleniyorsun, burada tek kalmayacaksın." Mustafa alnını ovuşturup, "La havle." dedi. " Ben unutmadım ana, sen bazı şeyleri unutmuşsun. Bu eşyaları sen hangi hakla alırsın, o kız burada mıydı? Ona sordun mu bu mobilyaları beğendin mi diye?"
Hatice Hanım oğlunun sesini ona karşı yükseltmesinden rahatsız olup yatağın üstündeki yastığı alıp yere attı, "Anana bağıracağına geleydi sevgili sözlün de alsaydınız beraber."
"Kız gelince alacaktık zaten. Sen ne demeye kendi başına iş yapıyorsun?"
Hatice Hanım arkasını dönüp kapıya doğru yürüdü, "Bundan sonra karışmam işine."
" Mümkünse..."
Kapıdan çıkıp odasına girdi. Mustafa sinirle kapıyı kapatıp tekme attı.
Zaman hızlı bir şekilde geçiyordu, Elif iki gün sonra Trabzon'a gidecekti. Mustafa'nın halası sürekli yanına gelip onu alışverişe çıkarıyordu. Tuğba Hanım kendi nikâhı için hazırlık yaptığından Elif'e yardım etmiyordu.
Elif dolabının kapağında asılı duran gelinliğine üzgün halde baktı. Her genç kızın hayalidir gelinlik giymek, sevdiğiyle gelinlikçiye gidip o tatlı heyecanı yaşamak. Ama Elif bunların hiçbirini yaşayamamıştı. Gelinlikçiye arkadaşı ve Mustafa'nın halasıyla gitmişti. Modeline bakmadan ilk seçtiği gelinliği almıştı. Hayalini kurduğu o günleri yaşayamamıştı. Evin zili çalınca odasından çıkıp kapıya doğru gitti. Kapıyı açınca annesiyle patronu gülerek içeri girdiler.
Elif'in bu görüntü karşısında midesi bulandı. Daha geçen seneye kadar babası dolaşıyordu bu evin içinde, her bir yeri özenle yapmıştı. Ailesi mutlu olsun diye elinden geldiğince çabalamıştı. Bir sabah işe giderken kapının önünde kalp krizi geçirip ölmüştü. Elif'in gözünün önüne o an gelince boğazına gelen düğümü yutkunup odasına gitti. Tuğba Hanım kapıyı sert açıp kızına baktı, "Çok ayıp, misafirimiz var sen odada duruyorsun."
"Git başımdan." Tuğba Hanım kızının yanına gelip yatağa oturdu, "Bak yarından sonra gidiyorsun üzmeyelim birbirimizi."
"Odamdan defolup git!" Tuğba Hanım yataktan kalkıp, "Ne halin varsa gör," dedi bağırarak.
İki günün ardından gitme vakti gelmişti, Elif bavulunu eline alıp son kez odasına baktı. Babasıyla olduğu anları düşündü, her sabah onu öperek uyandırmaları gözlerinin önüne geldi. Dizlerinin üstüne çöküp hıçkırarak ağlamaya başladı. Arkadaşı omuzlarından tutup ayağa kaldırdı, "Dökme şu incilerini, içim parçalanıyor."
"Fatma çok kötüyüm, canım çok acıyor, bu nasıl kadın bana bunu nasıl yaptı?''
Fatma ağlamamak için kendini zor tutuyordu. En yakın arkadaşı uzaklara gidiyordu. Alnını Elif'in alnına yasladı, "Bak biz kardeşiz tamam mı, orada kötü bir olay olduğunda hemen beni arıyorsun. Ne yapar ne eder yanına gelirim seni yalnız bırakmam."
"İyi ki varsın."
Kızlar birbirine sarılırken Mustafa'nın halası odaya geldi, "Elif, gitme vakti kızım." Elif zor da olsa arkadaşından ayrılıp bavulunu eline aldı. Kapının önüne gelince annesine baktı. Tuğba Hanım kollarını açıp kızına yaklaştı. "Yaklaşma!" Olduğu yerde durup şaşkın bir şekilde kızına baktı. Elif halasına bakıp, "Gidelim." dedi. "Gidelim kızım." Tuğba Hanım gözyaşlarını silip, "Düğünün olduğu gün biz de geleceğiz" dedi. Elif annesine cevap vermeden evden çıktı. Yüreğindeki ateşle arabaya bindi. Evine son kez bakıp gözlerini kapadı. Havaalanına gidene kadar Trabzon'da neler yaşayacağını düşündü, kocası ona nasıl davranacaktı hiçbir şey bilmiyordu.
Kafasında kurduğu düşüncelerle Trabzon havaalanına geldiler, uçaktan inince zamanın ne çabuk geçtiğini anlayamadı. Bilmediği bir yerdeydi, yanında kocası olacak adamın akrabaları vardı. Onun akrabaları onunla beraber gelmemişti. Bekleme salonuna gidince halası koluna girip onu sağ tarafa çekti. Elif kadına neler oluyor der gibi baktı.
"Mustafa burada kızım.
Kadının gösterdiği yere bakınca tüm asaletiyle onu bekleyen adamı gördü. Yüzünde tebessümün izi yoktu, sert bakışlarıyla ona bakıyordu. Elif bakışlarını yere çevirip ona doğru yürüdü. Deli gibi korkuyordu. Karşı karşıya gelince Mustafa Elif'in elindeki bavula uzanıp kulağına eğildi,
"Karadeniz'e hoş geldin İstanbullu"
*
Elif, başı yerde Mustafa'nın arkasından sessizce yürüyordu. Havaalanından çıkınca yüzüne Trabzon'un soğuk havası vurdu. Kollarını birbirine dolayıp adımlarını hızlı attı. Arabanın önüne gelince Mustafa'nın halasına baktı, "Sen Mustafa'nın arabasıyla git kızım, ben bizim uşakların arabasıyla geleceğim." Elif Mustafa'yla yalnız kalmak istemiyordu halasına yaklaşıp kulağına, "Benimle gel." diye fısıldadı. "Kızım o senin kocan olacak çekinme ondan, alışın birbirinize."
Elif kuzenleriyle konuşan Mustafa'ya baktı. Bakışlarını hemen yere çevirip ofladı. "Mustafa hadi binin arabaya, kız üşüyor." Mustafa Elif'e bakıp başını salladı. "Hadi kızım bin arabaya, evde görüşürüz."
Elif mecbur ön tarafa oturdu, halası kapıyı kapatınca ellerini bacaklarının arasına soktu. Mustafa arabaya binip yanında oturan kızı süzdü Elif'in üşüdüğünü anlayıp deri ceketini çıkardı, "Al bunu giy, ısınır şimdi araba." Elif Mustafa'nın uzattığı cekete bakıp başını hayır anlamında salladı. "Kalın montun yok mu senin? Mart ayındayız, Trabzon'un havasının soğuk olacağını tahmin etmedin mi?"
Elif gözlerini yumup derin nefes aldı. Mustafa sinirlenip ceketi arka koltuğa attı. Arabayı çalıştırıp köye doğru sürdü. Yolda giderken ikisi de konuşmuyordu. Elif arabanın camından Trabzon'un güzelliklerini izliyordu. Her yer yemyeşildi. İstanbul'da her yer binalarla doluydu. Trabzon halkının şanslı olduğunu düşünüyordu.
Mustafa arabayı mağazanın önünde durdurup, "İn." dedi. Elif genç adama sinir olmuştu. Onunla emir vererek konuşmasından en başında rahatsız olmuştu. Mustafa arabadan inmeyen Elif'in yanına gelip kapısını açtı. "Duymadın mı, in dedim." Elif kaşlarını çatıp arabadan indi. Mustafa önde o arkada mağazaya doğru yürüdüler. Mağazanın içine girince görevli kadın yanlarına gelip, "Hoş geldiniz." dedi.
" Hoş bulduk, eşim için kaban bakacağız."
" Kabanlarımız üst katta buyurun."
Elif Mustafa'nın onun için eşim demesinden rahatsız olmuştu. Düğüne üç gün vardı, içinde belki olmaz diye bir umut vardı. Üst kata çıkınca kabanların olduğu bölüme geldiler, "Ben burada oturuyorum sen bak." Elif içinden 'emrin olur' deyip görevli kadının ona uzattığı kabanlara bakmaya başladı. "Bu olsun." Mustafa Elif'in elindeki siyah kabana bakıp ayağa kalktı, "Siyah olmaz, siz renkli kaban getirin kalın olsun." Elif elindeki kabanı tutup,
" Neden olmaz?" diye sordu. "Güzel bu."
" Ben karımın siyah giymesini istemem."
" Neden?"
" Sevmiyorum."
" Ama sen giyiyorsun."
Mustafa görevli kadının elinde duran pudra pembesi kabanı alıp Elif'e uzattı, "Karım dedim farkındaysan, neyse dene şunu." Elif genç adamın elinden hırsla kabanı çekip giydi. Kaban üzerine tam olunca, "Oldu." dedi. Mustafa başını sallayıp alt kata indi. Elif'te arkasından ona saydırarak merdivenlerden indi. Mağazada işleri bitince köye geldiler. Mustafa arabayı evin önünde durdurunca Elif etrafına baktı. Burası bundan sonra yaşayacağı yerdi. Mustafa arabadan inince o da indi. Nereye gideceğini ne yapacağını bilmiyordu. Çekinerek genç adama baktı. Mustafa bavulu alıp Elif'in yanına geldi. "Gel," sadece gel. Elif bu adamın böyle konuşmasından rahatsız oluyordu. Çekinerek Mustafa'yla beraber evin içine girdi. Onlar içeri girince yemek yiyen ev halkı onlara baktılar. Elif tek tek ona bakan yeni ailesine baktı.
Yaşlı adam sofradan kalkıp güler yüzüyle, "Hoş geldin kızım." dedi. Elif yaşlı adamın elini öpüp, "Hoş buldum." dedi. Sırayla herkes ona hoş geldin dediler. Hatice Hanım yeleğinin önünü düzeltip, "Hoş geldin gelin hanım." dedi. Elif kaynanasının elini öpüp, "Hoş buldum," dedi. "Eee, hani anan gelmemiş, seni buraya tek mi gönderdiler?"
" Düğün günü gelecekler."
" Öyle olsun bakalım."
Elif ne yapacağını bilmiyordu, elleri önünde ayakta duruyordu. Mustafa'nın kardeşi Ezgi, Elif'in kolundan tutup, "Gel ayakta durma, otur." dedi. Elif tebessüm edip sobanın yanındaki tekli koltuğa oturdu. Herkes onu meraklı gözlerle incelerken o ne yapacağını bilmiyordu. Mustafa'nın halası da gelmemişti, en azından o burada olsa ondan destek alırım diye düşünmüştü. Mustafa kardeşine bakıp, "Ezgi, Elif'e yemek hazırla." dedi. "Tamam ağabey." Mustafa bakışlarını Elif'e çevirdi. Korktuğunu, çekindiğini anlıyordu. Elif'in karşısındaki koltuğa oturup sıkıntıyla iç çekti. Onun buraya uyum sağlayıp sağlamayacağını, annesiyle, yengesiyle nasıl baş edeceğini çok merak ediyordu. Evin kapısı açılınca Mustafa'nın halası içeri girdi. Yaşlı adam kızını görünce sevinçle kollarını açtı.
" Hoş geldin canım kızım."
" Hoş buldum babam."
Elif, halayı görünce tebessüm etti. Kendini daha güvenli hissediyordu şimdi. Bakışları Mustafa'ya kaydığında onu izlediğini fark etti. Onunla göz göze gelmekten çekindiği için hemen yere baktı, "Elif kabanını çıkarsana kızım, ev sıcak." Elif, halaya gülüp kabanını düğmelerini açarak çıkardı. Hatice Hanım gelininin giydiklerine bakıp burun kıvırdı.
"Düğünden sonra geline kapalı kıyafetler alalım, saçı başı açık olmaz." Elif kaynanasına bakıp, "Ben kapanmayı düşünmüyorum." dedi çekingen bir sesle.
"Ne demek düşünmüyorsun? Bu evin kuralları, örf adetleri var kapanacaksın tabii ki, sana soran yok."
"Sana da soran yok anne!" Hatice Hanım gözlerini kocaman açıp oğluna baktı. "Ne demek sana soran yok, karını açık mı gezdireceksin?" Mustafa sofraya oturup gözüyle Elif'e yanına oturması için işaret etti. Elif kaynanasından çekindiği için koltuktan kalkmadı. "Elif gel yemek ye." Mustafa'nın sert sesi evdeki herkesi susturdu. Elif çekine çekine sözlüsünün yanına oturdu. Hatice Hanım ise öfkeden kuduruyordu. Ezgi tabaklara lahana çorbası koyup abisiyle yengesinin önüne koydu. "Sever misin lahana çorbasını?"
İlk kez içecekti, sevmese ne olurdu ki artık burada yaşayacaktı mecbur sevmese de sevecekti.
Ezgi'ye bakıp, "İlk kez içeceğim." dedi. Mustafa kaşığı Elif'in önüne bırakıp, "İç." dedi.
Elif gözlerini devirmemek için kendini zor tutuyordu. Onun için zor da olsa yemekleri yedi. Karadeniz yemeklerini çok sevmişti, üzerindeki bakışlar olmasa daha çok iştahla yiyecekti. Kaynanası, eltisi gözlerini kırpmadan onu izliyorlardı.
Akşama doğru halası Elif'in yanına yaklaşıp, "Hadi gidelim kızım." dedi. Mustafa halasına bakıp, "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu. "Bizim eve oğlum, düğüne kadar burada kalmasın kız, rahat edemez."
"Burada kalsın, zaten üç gün sonra düğün var." Elif halaya yaklaşıp, "Seninle gelmek istiyorum." dedi. "Tamam, kızım, Elif benimle geliyor." Elif ayağa kalkıp, "Bavulumu alayım." dedi. "Ay gelin de ne meraklıymış gitmeye."
" Fadime!"
Fadime, dedesinin bağırmasıyla yerinden sıçradı.
" Şey, bavulum nerede? "
" Bavulun kalsın kızım, bizim kızların kıyafetlerinden giyersin."
" Peki."
Onlar kapıya doğru gidince Mustafa'da arkalarından yürüdü. Elif'in kolunu tutup, "Telefonunu ver." dedi. Elif cebinden telefonu çıkarıp Mustafa'ya uzattı. Genç adam telefonu alıp kendi numarasını kaydedip telefonunu çaldırdı.
"Bir ihtiyacın olursa ara."
"Tamam."
Evden çıkıp iki ev ötede tahtadan yapılmış eve girdi. O eve girince halasının oğulları ayağa kalktı,
" Hoş geldin yenge, buyur otur."
" Hoş buldum."
Divan şeklinde olan koltuklara oturup yere baktı, "Rahat ol kızım kendini yabancı hissetme, oğullarım senin abin eşleri de ablan sayılırlar, hiç çekinme." Elif tebessüm edip, "Tamam." dedi. Bu evde kendini huzurlu hissetmişti. Onu inceleyen, gözleriyle yiyip bitiren kimse yoktu.
Üç günün ardından nikâh işlemleri halledilmiş, düğün günü gelip çatmıştı. Üç gün boyunca Elif Mustafa'yı bir kere görmüştü o da nikâh işlemleri için, doğru düzgün yüzüne bile bakamamıştı. Mustafa'nın ailesinden sadece Ezgi yanına gelmişti, diğerleri hiçbir şekilde yanına uğramamıştı.
Sabah altıda uyanıp hazırlandı. Mustafa'yla birlikte havaalanına gidip ailesini alacaktı. Kabanını da giyince odadan çıkıp halasının yanına geldi,
" Mustafa kapının önünde seni bekliyor kızım."
" Ben çıkayım o zaman."
"Şapkanı ört, çok soğuk." Elif gülümseyip, "Örttüm." dedi. Arkasını dönüp ayakkabılarını giydi. Kapıyı açtığında soğuktan titredi. "Acele et, hasta olacaksın." Evin kapısını kapatıp koşarak arabanın içine bindi. Arabanın içi sıcacıktı, biraz da olsa rahatlamıştı, "Kemerini tak." Elif kemerini takıp Mustafa'ya sert baktı, "Neden benimle emir verir gibi konuşuyorsun?"
Mustafa cevap vermeden arabayı kullanmaya devam etti. Elif'in ise içinden genç adama etmediği hakaret kalmamıştı. Havaalanına gelince bekleme salonuna geçtiler. Annesine ne kadar kırgın olsa da onu göreceği için mutluydu. Kalabalık insanların içinde ailesini göremeyince üzülüyordu. Uçak inmesine rağmen neden kimsenin gelmediğini merak ediyordu. Kalabalığın arasında ona elini sallayan arkadaşını gördü. Yerinde zıplayıp, "Fatma." diye bağırdı. Fatma'nın arkasında amcaları ve halaları vardı. Elif onları görünce mutluluktan ölecek gibiydi. Fatma ona doğru koşup sarıldı.
"Canım nasıl özlemişim seni."
"Ben de Fatma'm, iyi ki geldin. "
Fatma'dan ayrılıp amcalarına, halalarına sarılıp kalabalığa baktı, "Annem nerede?" Amcası hafif öksürüp, "Hastalanmış o yüzden gelemedi kızım." dedi. "Nasıl yani, ne kadar çok hastalanmış olabilir ki düğünüme gelmedi. " Halası Elif'e sarılıp, "Üzülme kızım." dedi. "Biz geldik, bizler sana yeteriz." Elif dolan gözlerini silip başını salladı, "Siz bana yetersiniz." Hepsi arabaya doğru yürüdüler. Mustafa, dokunsa ağlayacak gibi olan sözlüsünün elini tuttu. Elif elini çekmek istese de çekemedi.
"Ağlama düğünden sonra gideriz yanına." Bu saatten sonra artık onun annesi yoktu, bir daha onu görmek istemiyordu.
Gelen misafirlerin bir kısmı kiralanan arabalara bindiler, bir kısmı da Mustafa'nın arabasına bindiler. Yol boyunca Elif hiç konuşmadı, Fatma onu ne kadar konuşturmaya çalışsa da Elif'in aklında annesinin ne kadar vicdansız olduğu vardı.
Eve gelince hep birlikte içeri geçtiler. Erkek tarafı misafirlerini güzel karşıladılar. Düğün öğlen olacağı için Elif, Fatma, Ezgi kuaföre gittiler. Kuaförde işleri bitince Mustafa onları almaya geldi. Kuaförün içine girince Elif'e baktı. Onun güzel olduğunu biliyordu ama şu an karşısında bir melek olduğunu düşünüyordu. Balık model gelinliği bedeninin her yerini sarmıştı. Genç adam Elif'e doğru yaklaşıp gözlerinin içine baktı, "Güzel olmuşsun." dedi. Elif sessiz bir şekilde, "Teşekkür ederim." diyerek karşılık verdi.
"Gidelim mi?"
"Gidelim."
Ezgi beyaz şalı Elif'in kollarına örttü. Kuaförden çıkınca fotoğraf çekiminin yapılacağı stüdyoya geldiler. Elif için zor olsa da Mustafa'yla yakın şekilde düğün fotoğraflarını çekildiler. Genç adamın elini, belinde hissettiğinde bedeni gerilmişti. Fotoğraf çekimi bittikten sonra eve geldiler, evin önünde gençler kemençe eşliğinde horon tepiyorlardı. Dışarıdaki soğuk hiçbirini etkilemiyordu. Fatma Elif'in kulağına eğilip, "Düğün salonuna gitmeyecek miyiz?" diye sordu. "Bana bir şey sorma, hiçbir şey bilmiyorum kendimi satılmış gibi hissediyorum. Daha nerede kalacağımı da bilmiyorum."
" Oha kızım Mustafa'yla niye konuşmadın?"
" Adamın yüzüne doğru düzgün bakamıyorum, nasıl konuşayım?"
Fatma Elif'e biraz daha yaklaşıp, "Yüzüne bakamıyorsun ama bu geceden itibaren kocan olacak," dedi. Elif arkadaşının kolunu sıkıp, "Sus, korkuyorum." dedi.
"Korkma meleğim, ben damat beyden kötü elektrik almadım. Sana zarar vereceğini düşünmüyorum."
Elif ona doğru gelen Mustafa'yı izleyip, "Ben korkuyorum," dedi sesine yansıyan hüzünle. Bu adama, bu eve nasıl alışacağını bilmiyordu. Hayatında ilk kez bu kadar çok korkuyordu. Ellerini gelinliğine bastırıp derin derin nefes alıp veriyordu ama kalp atışları sakinleşmiyordu. Ruhu titrediği için bedenini kontrol altına alamıyordu.
Elif'in korktuğunu anlayan Mustafa sakin adımlarla yanına gelip elini tuttu. Onu ürkütmeden ayağa kaldırdığında gözlerinin içine güven veren bakışlarıyla baktı.
"Nikâh salonuna gideceğiz, sonra da sen istersen yemeğe gideriz."
Elif başını yerden kaldırmadan, "Sen bilirsin," dedi kısık sesle. Bir baksa Mustafa'nın gözlerine, orada görecekti ondan korkulmayacağını. Onun da yaralı gözlerini görse, elini tutup sen bana destek ol ben de sana olurum diyecekti.
Evin önünden silah sesleri gelince Elif korkup bakışlarını etrafta gezdirdi. Peş peşe duyduğu silah sesleri ürpertiyordu onu. Mustafa genç kızın elini tutup, "Korkma," dedi ılımlı sesiyle. "Adet olduğu için sıkıyorlar, ne sana ne de başka birine zarar gelmez." Başını sallayan Elif bu gece bir an önce bitse diye dualar etmeye başladı içinden.
Evden çıkıp konvoy eşliğinde nikâh salonuna geldiler. Her şey olup bitmişti. Elif gözünü açıp kapatıncaya kadar Mustafa'nın karısı olmuştu. Elindeki cüzdana bakıp içini çekti. Bu saatten sonra artık onun için yapacak bir şey yoktu, güçlü olacaktı. Artık evli bir kadındı o, ezilmeyecekti onu ezmek isterseler asla buna izin vermeyecekti. Saygısında kusur etmeyecek, gerekirse sevgisini bu insanlara verecekti. Elinden geldiğince herkese karşı hoşgörülü olacaktı.
Nikâhtan sonra deniz kenarında restorana geldiler, herkes gülüp eğlenirken Mustafa'yla Elif sessizce yemeklerini yiyorlardı. İkisi de ne yapacaklarını bilmiyormuş gibi öylece yemekleriyle ilgileniyorlardı. Kahkahalar kulaklarına geliyor, ikisinin de dudaklarında tebessüm oluşmuyordu bu neşeli ortamda. Sanki her şey yalanmış gibi, insanların kahkahaları yapmacık, birazdan yüzleri eski asık haline geri dönecek gibi halleri vardı.
Akşam olunca evin önüne geldiler. Gençler hiç durmadan silah atıyorlardı. Mustafa Elif'in elini tutup evin içine girdi. Elif titreyerek sobanın arkasına geçti hemen. Korkudan kalbi duracaktı, "Çok mu üşüyorsun?" Kocasının tok sesi kulaklarına gelince gözlerini kapadı. Annesinin zoruyla tanımadığı, bilmediği adamla evlenip Trabzon'a gelmişti. Sadece bir kere gördüğü adam ona şu an çok mu üşüyorsun diye soruyordu. Sanki cevap vermese karşısındaki adam ona zarar verecekmiş gibi hissediyordu. Başını salladı. Mustafa, emin adımlarla karşısında korkudan titreyen karısına yaklaştı.
"Sen otur burada, ben odamızdaki şömineyi yakıp geliyorum."
Elif kollarını birbirine bağlayıp yere çöktü. Mustafa gözlerini karısının üstünden ayırmadan tahta merdivenleri çıkmaya başladı. Elif bacaklarını karnına çekip başını dizine yasladı, "Allah'ım bana yardım et." Bu gece tanımadığı bir adamın karısı olacaktı. O adamın ona nasıl davranacağını hiç bilmiyordu. Gözyaşları yanaklarından akarken annesinin hiçbir zaman mutlu olmaması için dua ediyordu titreyerek.