Bölüm 3

740 Words
Kos koca iki gündür bilinçsiz olarak yatmaya devam ediyordu mucize. Elimden gelen buraya gelirken kendime diye aldığım ilaçları ezerek suya katıyor zorda olsa ona kaşık yardımıyla veriyordum. Hiç kimselerin olmadığı Allah'ın dağında, başka ne yapabilirdim ki? Burayı alırken satan adama kışı bu evde geçireceğimi söylediğimde ilk "ciddi olamazsın!"diyerek bana inanmamıştı. Bakışlarımdan gerçek söylediğimi anladığında "çok dikkatli ve hazırlıklı olmalısın. Kar yağmaya başladımı yollar kapanır şehre ulaşman, en önemlisi  sevdiklerinin de sana ulaşması imkansız olur.  Allah korusun ölürsen seni nisan, mayıstan önce bulamazlar."demişti ve  şakayla karışık "gerçi soğuktan naaşın da hiç bozulmaz."diyerekte durumun ciddiyeti kendi dile getirmişti? Beni merak edecek hiç kimsem olmadığı için kaygılanacak bir şey olmadığını söyleyerek geçiştirdim gerçekleri. Evet etrafımda olan onlarca kişi düşüşüm ardından bir anda yok olmuşlardı. En çokta en sevdiğim kişinin beni yok saymasıydı bu dağ başına kaçışımın nedeni ya. Aklımda bin bir düşünceyle şömineye son odunları yerleştirdim. Boşalan odun sepetini ve kapı arkasında bulunan küreği  aldım, paltomu ve botlarımı giyerek evin arka kısmında bulunan odunluğa  iki sabahtır yaptığım gibi yolunu kürekle açarak gelebilmiştim. Biraz kalın odunlardan sepete koydum ama ince kalmadığı için bazılarını kırmam gerekiyordu. Elime aldığım baltayla kalın odunları dörde beşe ayırırken aklım geçen senede hatta daha önce ki sorunsuz senelerime kaydı. Bir yıldız olup parladığım senelere. Etrafımı sadece ışığımdan faydalanmak için saran sinsi yılanlara dolu günlerime... Sinirlendikçe odunlar tek vuruşta param parça oluyordu. Kim derdi ki yeşil sahaların vazgeçilmez futbolcusu Oğuz'un bu sıralar tek yaptı  spor metrelerce karın yağdığı bir dağ başında odun kırmak olduğunu. Kaç dakika aklımda düşüncelerlerde kırdım odunları bilmiyorum ama terle birlikte üşüdüğümü hissettiğim zaman hasta olmaya dahi şansım olmadığını hatırlayarak durdum. Öyle ya şu an bana muhtaç bir kız vardı artık hayatımda. Gözlerinin rengini, etrafa nasıl baktığını bile bilmediğim biri. Üç gündür ölüden farksız tüm masumiyetiyle benimle birlikte uyuyan, ona baktıkça gözlerimi alamadığım bir güzel. Sepeti tıka basa doldurup içeri geçtiğimde uyuyan güzel uzun kirpikleri yüzüne düşmüş aynı şekilde uyumaya devam ediyordu. Sanki bu sabah tenin rengi daha iyi gibiydi yine de kaç gündür bu halde olması beni ciddi anlamda korkuturken odun sepetini yerine bıraktım. Aşırı terlemiştim, banyo yapmam gerekiyordu. Banyo yapabilmek için yatak odasında bulunan şöminenin de yanması lazımdı. Evi anne ve babası için özel tasarlayan mimar her ayrıntıyı hesaplamış ortaya mükemmel bir iş çıkartmıştı. Anne ve babası bu evi sadece yazları kullanırken sanki bir gün bir delilinin kışın ortasında burada kalacağımı düşünmüş ve kullanabileceği tek su kaynağı, kar suyu için güzel yöntemleri eve yerleştirmiş. Mesela salonda ki şöminenin üst kısmında bulunan çift bölmeli çelik depo mutfak için ,yatak odasındaki şöminede birkaç basit aparatla banyo için kar suyunu eriterek hazır hale getiriyordu. Dağ başında buluna bilecek en mükemmel ve temiz su.  ... Temizlenmiş ve dinlenmiş şekilde çıktım banyodan. Uzun havluyu belime dolarken küçükle de saçlarımın suyunu alarak içeri geçtiğimde battaniyeyi neredeyse ağzına kadar çekerek arkasına saklanan kızın, iri iri açtığı kahverengi gözleriyle  karşı karşıya geldik. O an neredeyse kalbim duracaktı ! Sevinçten gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Konuşmam gerekiyordu biliyordum fakat binlerce kelime nereye kaybolmuştu ki açık ağzımdan bir türlü çıkmıyorlardı. Beni baştan sona inceledikten sonra Ardına saklanmaya çalıştığı battaniyeyi kaldırarak bir kendi çıplaklığına baktı bir bana. Kendince bu duruma anlam vermeye çalışıyordu galiba. Tepkisi meraklı gözlerle beklemeye başladım. Dağınık saçlarının ardına gizlenmiş  güzel yüzü iri gözleriyle bütünleşince bambaşka bir büyüsü olmuştu güzelliğinin. Zaten günlerdir bakmaya doyamıyordum. Şimdi bambaşka duygular yerleşirken kalbime suskunluğum devam ediyordu. Masumca "korkuyorum!"diyerek gözlerime bakmaya devam etti. Yanına yaklaştım ve "Şükürler olsun sonunda uyandın. Lütfen korkma!" Derken çömelerek başını göğsüme yaslamak istediğimde “ "Kimsin sen?"diye mırıldanırken acıyla inleyip başındaki elimi ittirmesiyle geri çekildim. Sonuçta ben onun için bir yabancıydım. Böyle tepki vermesinden doğal ne olabilirdi ki? "Başım, başım... Off çok ağrıyor." Diye sızlayan kızla düşüncelerimden sıyrılıp  "Dur bir saniye."diyerek başının arka kısmına baktığımda gördüğüm şey bir yaraydı. "Allah beni kahretsin kaç gündür nasıl fark etmedim."  Diyerek kendime kızarken  "Kaç gündür bu haldeyim? Ve en önemlisi ne oldu bana? Neden derin bir karanlığın içindeyim?" Diye sordu mucize.  "Mucize. Biraz sakin olur musun? Yarana bakmam lazım"dedim ve başının arka kısmında kapanmak üzere olan yarayı incelediğim kadarıyla çok derin olmadığını gördüm.  "Sanırım burdan bir darbe almışsın ama çok ciddi değil gibi." "Mucize! Ya ben kimin? Lütfen söyle bana ne oldu. Neden beynim bomboş? Sorularını arka arkaya sıralarken "şiiittt!" Diyerek susturdum onu. "Şimdi sakin ol ve  söyle bana, en son ne hatırlıyorsun?"diyerek gözlerine baktım. Gözlerini düşürüp  kalp şeklindeki dudaklarını büzdü "ben... Ben derin bir karanlığın içinde gibiyim. Sadece çok üşüyorum ve çok korkuyorum, çok! Lütfen yardım et bana..." Dedi ve gözlerini benden çekerek kollarını dizine sarıp ağlamaya başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD