Ertesi sabah, Fatih'in telefonunun çalması onu derin uykusundan uyandırdı. Saat henüz 06:30'du ve arayan komutanlıktı.
Dün gece pencere önünde ki 'Deniz Nöbeti' bir sinir harbiyle son bulmuş ve kendini yatağa bırakıp zorla uyumuştu.
Ama dinlenmiş hissetmiyordu. Vücudu ağır, zihni sisliydi. Yine de kaytarabileceği bir gün değildi. Yarım ağızla iç geçirdi, Hızla duş aldı, askerî kamuflaj üniformasını giydi ve ofisine geçti..
Bilgisayarını açtığında, gelen kutusundaki kırmızı ünlemle işaretli mail gözlerine çarptı.
Mail çok bariz bir şeyi haykırıyordu. Bu Fatih'e evrenin ensendeyim pozuydu resmen..
Konu: ACİL GÖREV
Gönderen: TUGAY KOMUTANLIĞI – Operasyonlar Şube
Alıcı: Yuzbası. Fatıh U.
Yüzbaşı. Fatih Ulutürk,
Delta-9 Sınır Radar İstasyonu'nda sistemsel bir çökme tespit edilmiştir.
08:00 itibariyle Savunma Mühendisi Deniz Hazar ile birlikte bölgeye intikal etmeniz gerekmektedir.
Görev kapsamı:
– Sistem arızasının yerinde tespiti
– Teknik müdahale
– Güvenlik değerlendirmesi ve ilk durum raporu
Ulaşım süresi göz önüne alındığında, görev süresi 1 tam gün olarak öngörülmekte olup, geceyi bölgede geçirme ihtimaliniz bulunmaktadır.
Gerekli hazırlıkların yapılması rica olunur.
Bu maili teyit ederek en kısa sürede dönüş sağlayınız.
İyi görevler.
Operasyon Subaylığı
Tugay Komutanlığı
Fatih sinirle, başını ellerinin arasına aldı. Deniz'in yanında olmaya bile dayanamıyordu. Ya anlamsız bir öfkeyle kıza saldırası geliyor, Ya da ergen bir erkek gibi onu arzuluyordu.
Şimdi birlikte geçecek bir görev günü resmen intahardı. Denizle arasında ki son köprüleri de yıkmaktan korkuyordu.
Ayrıca, Dün akşam onun Harun'la fotoğrafını gördükten sonra yaşadığı o çelişkili duygularla, şimdi bu haber tam bir işkenceydi.
Ama korkunun ecele faydası yoktu, görev çok net bir şekilde ona gelmişti. Üstelik Tugay komutanlığı onaylamıştı. Kaçabileceği bir alan yoktu.
Saat 08:00'da askeri jeep'le Deniz'i almaya gitti.
Deniz lojman önünde hazır bekliyordu. Üzerinde pratik bir pantolon, siyah bir sweatshirt vardı. Saçlarını atkuyruğu yapmıştı ve sadece hafif bir makyaj sürmüştü. Bu haliyle bile çok güzel görünüyordu.
"Günaydın, Yüzbaşı," dedi Deniz, arabaya binerken.
"Günaydın. Mühendis Hanım, Hazır mısınız?"
"Tabii. Çıkabiliriz." dedi.
Deniz, koltuğa geçer geçmez GPS konumunu açıp aracın haznesine yerleştirdi, Bu esnada uzun kızıl saçları Fatih'in dizine yayılmıştı. Telefonu aktifleştirdikten sonra yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına attı ve gülümseyerek geri çekildi...
Fatih'in aksine o rahat görünüyordu. Bu durum Fatih'i daha çok delirtmişti.
'Artık beni, standart bir adam olarak görüyor!' diye düşünüyordu.
Fatih motoru çalıştırırken, Deniz'in parfümünün kokusu arabayı doldurdu. Sarsıldı ama Kendini toparlayarak gözlerini yola dikti ve yolculuk başlamıştı..
İlk yarım saat sessizce geçti. Deniz dışarıyı seyrederken, Fatih yola odaklanmaya çalışıyordu. Sonunda Deniz sessizliği bozdu:
"Dün akşam izin belgemi onayladığınız için teşekkür ederim, Harun çok iyi bir arkadaşmış. Beni çok güzel ağırladı." dedi.
Fatih'in çenesini sıktı, resmen içinde bir volkan patlıyordu ama sakin bir tonla:
"Öyle. Harun iyi bir asker, iyi bir arkadaş da." diyebildi.
"Senin hakkında çok güzel şeyler anlattı," dedi Deniz, yan gözle ona bakarak. "Özellikle ilk geldiğin gün mutfakta makarna yapmaya çalışman..." diyerek kıkırdamaya başladı.
Fatih şaşırdı:
"Harun sana o olayı mı anlattı? Rezillik aslında o olay.'' dedi.
Ama beyninde dönen şey belliydi '' Vah be, beni rezil etmek için her boku anlatmış pislik herif!.''
Deniz güldü:
"Rezillik değil bence. Tam tersine, ne kadar düşünceli biri olduğunuzu gösteriyor. Askerlerinizin kalbini kazanmak için o kadar çaba sarf etmişsiniz."
Fatih gülümsedi:
"Orada makarna yapacağım diye neredeyse mutfağı yakıyordum. Onları da anlattı mı? Sosları karıştırırken toz biber yerine bir de acı biber atmışım, herkes ağlıyordu yemek sonrası." dedi.
"Cidden mi? Bunu anlatmamıştı bak işte!" dedi, Deniz kahkahalarla.
Fatih, Deniz'in gülüşlerini hayranlıkla izlerken bakışlarını kaçırarak mırıldandı,
"Vallahi. Tüm taburun gözleri kan çanağıydı, bir iki antepli hariç. Sanki herkes göz yaşartıcı gazla saldırıya uğramış gibiydi."
Bu kez ikisi de gülüyordu.
Aralarında ki buz kırıldıktan sonra yol boyunca konuşmaya devam ettiler.
Fatih, Deniz'in bu rahat halini çok seviyordu. Ve gülüşüyle resmen içi ısınmıştı.
Üç saatlik yolculuktan sonra sınır hattının en ilerisinde ki radar istasyonuna vardılar. Burası oldukça tenha bir bölgeydi. Deniz arabadan iner inmez sırt çantasını, sırtına taktı.
Fatih merakla onu izliyordu, Deniz şuan ki görüntüsüyle resmen kızıl bir Lara Crofttu. At kuyruğu saçları siyah üzerine yapışan giyimi, sırt çantası ve askeri botlarıyla çok çekici gözüküyordu.
Deniz bakışlarını Fatih'e çevirdi.
Fatih küçük bir çocuğun suç üstü yakalanması gibi eli ayağına karışmış bir halde bakışlarını çevirdi.
Deniz ise gülüyordu. Sonra gözlerini radar kulesine çevirdi.
Etrafı izlemeye ve incelemeye başladı, Radar kulesinin aşağıda ki kontrol kutusunu gördü, yaklaştı ve paneli açtı.
Fatih ise ellerini beline koymuş, gözlerini kısmış merakla izliyordu.
Deniz, kontrol paneline sinyal gelmediğini anladı ve hemen teknik ekipmanları çıkararak kuleye tırmanmaya başladı. Bir kaç adım tırmanmıştı ki, ayağında ki eli hissetti.
Fatih gözlerini kocaman açmış, ''Nasıl yani, oraya böyle tırmanacakmısın?'' dedi telaşla.
Deniz, Fatih'in yüzünde ki şaşkınlığa kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini. Bu adam gerçekten bu işlere çok uzaktı..
Yüzüne standart bir tebessüm kondurup belinde ki çelik halat sistemini gösterdi.
''Bu halat sistemi pantolonuma ve kemerime bağlı, her iki basamakta bir değiştirerek ilerleyeceğim Yüzbaşı? Yani kendimi sabitliyorum, çelik halatla. Ama, Radarlarla ilgili başka öneriniz ve tecrübeniz varsa dinlerim?'' dedi yüzündeki alaycı keyifle...
Fatih'in bedeni adeta endişeyle yanıyordu. Ama kadına 'Yok gel, in aşağı. İşini yapma diyemezdi.' Üstelik oldukça bilgili gözüküyordu, demek ki onlarca kez yapmıştı bu işi...
Sakinleşti, ''Peki ben burdayım o zaman bekliyorum'' dedi.
Deniz gülerek ''Zahmet olacak Yüzbaşı, Üsse kadar yürümem pek mümkün olmaz çünkü'' dedi.
Fatih, Deniz'in artık alay ettiğini anlamıştı, Offlaya Pufflaya bakışlarını başka yöne çevirdi.
Deniz ise keyifle tırmanmaya devam etti.
Fatih bakışlarını kaldırdığında, Deniz artık küçücük gözüküyordu. ''Kadına bak ya, örümcek adam gibi. Hiç mi yükseklik korkun yok!'' diye mırıldandı.
Tam o esnada telsizden bir ses geldi,
"Sorun sistemin ana kartında," dedi Deniz, bilgisayara bakarken. Bu kadar büyük bir problem olacağını düşünmemişti ve yedek ana kart almamıştı yanına. "Ama buradaki yedek parçalar yetersiz. Merkez üsten yedek getirtmemiz lazım. Delta A9 Anakart" dedi.
Fatih iç çekti:
"Anlaşıldı. Yapabileceğiniz bir şey yoksa aşağı inin Mühendis Hanım" dedi.
Deniz, ''Peki, geliyorum'' dedi.
Fatih telefonunu kontrol etti, malzeme için geri dönmeleri gerekmemesi için diğer radar kulelerinden parça elde edebilirler mi? Merak ediyordu.
Ama yıllardır aşina olduğu o sesi duydu, Rüzgarla savrulan bir kurşun sesiydi bu. Ve Hedef kendisi değildi!
Bakışlarını yukarı çevirdi.
''Deniz!'' diye bağırdı. Ama Deniz çok hızlı bir şekilde aşağıya inmeye devam ediyordu.
Hemen zırhlı aracın arkasına siper aldı ve silahını çıkarıp, merminin yönünü algılamaya çalıştı. Şuan Deniz'i koruyacak tek kişi kendisiydi.
Ve ilk kez bir görev arkadaşını korumanın haricinde deli bir kalp sancısı hissediyordu...
Hemen ardından kuzey yönünden bir kurşun daha geldi, bu kez Deniz'in hemen üst basamağıydı.
Karşılarında ki kişinin keskin nişancı olmadığı barizdi ama hiç silah tutmamış biri de değildi. Fatih arındırılmış bölgede bir terörist olmasına anlam veremiyordu. Bu yüzden sadece teknik bir görev olduğu düşüncesiyle ekip bile getirmemişti. Ve şimdi Deniz tehlikedeydi...
Peki bu saldırının amacı neydi?
Baştan beri, konu onları bu noktaya çekmekmiydi? Yoksa sadece radardan mı kurtulmak isteniyordu? Bu derin düşüncelerle savaşırken, resmen vücudu titriyordu.
Hemen askeri kimliğine büründü ve gözlerini keskinleştirip saldırı yönüne 3 el ateş etti. Kısa süreliğine ateş kesilmişti. Ama elinde ki bu silahla ve görüş olmadan hedefi vurduğunu düşünmüyordu.
Bariz bir şekilde izleniyorlardı...
O an bir karar aldı ve siper aldığı alandan çıktı, radara doğru ilerledi ve bağırdı.
''Deniz sakin ol ve inmeye devam et!''