"Sisteme sızan ilk adım, kimsenin duymadığı bir ayak sesiydi."
Ada , beklediği sonuca ulaşmanın gururuyla önce odasına, sonrasında hazırlanıp dersin olacağı sınıfa gitmek üzere hazırlandı . Sınıfa girdiğinde , Sedef , Nazlı ve Meltem sohbet ediyordu . Kendinden emin adımlarla kızların yanına gitti , sıraya oturup yanında duran Sedef ’ i dürttü .
Sedef hemen çantasından bir sandviç çıkarıp Ada’ya verdi . Biliyordu, arkadaşı yine kahvaltı saatini kaçırmıştı. O da her zaman yanında bir sandviç bulundururdu.
Hocanın sınıfa gelmesiyle birlikte herkes o tarafa yöneldi. Yanında, sabah tartıştığı kumral çocuk vardı.
Yalın, sıralardan birine geçmiş, yan gözle Ada’ya bakmıştı.
Ada’nın ağzı açık kalmıştı, Sedef eliyle arkadaşının ağzını kapatıp ,
“Ağzını kapa , ağzını ,” dedi sessizce .
Ada kendine gelirken ,
“Onun burada ne işi var ?” dedi kendi kendine.
Sedef bunu duymuştu.
Ders, Yapay Zekâ Algoritmaları 1’di. Yalın kitabını çıkarmış, notlarına göz gezdiriyordu. Onu gözetleyen bir göz olduğunu elbette hissediyordu.
Sınıftaki kızlar dersten çok Yalın’a bakıp iç geçirip sonra önlerine dönüp ders dinlemeye çalıştılar.
Pencereden yansıyan güneşin Yalın’a vurması, onu daha da havalı yapıyor . Göz alıcı Ulaşılmaz çocuk statüsündeymiş gibi bir izlenim veriyordu Yalın'a .
Bir yandan hocayı dinliyor ; yüz hatları bir çatılıyor, bir yumuşuyordu. Elleri ince ve uzundu. Üzerine giydiği askerî üniforma, onu tam anlamıyla bir öğrenci gibi gösteriyor. Yutkunduğunda, Adem elması belirginleşiyordu. Gözlerini bir an bile hocadan ayırmamıştı.
Yalın, kendisini izleyen göze bakacağı sırada Ada bakışlarını hocaya kilitlemişti.
Yalın, Ada’yı incelerken siyah saçlarını bu sefer at kuyruğu yaptığını fark etti. Küçük bir bedeni vardı. Zayıftı ama çelimsiz değildi, bu belli oluyordu.
Ada’nın defterini karaladığını fark ettiğinde gülümsedi.
Sonra tekrar hocaya döndü . Bu dersi sırf devamsızlıktan dolayı alıyordu , kendisi için kolay bir dersti .
Hoca dersi bitirip çıktığında , Yalın da hızla sınıftan çıktı . Ada arkasından bakıyordu . Adamın ayrı bir aurası vardı .
“Adam resmen ateş ediyor,” dedi Meltem.
“Yok artık!” diye isyan etti Ada .
Ardından ekledi :
“Hadi bahçeye çıkalım .”
Kızlar yerlerinden kalkarak sınıftan çıktılar. O sırada öğrencilerden biri panoya ilan asıyordu ve herkes o panonun önünde toplanmıştı.
Kızlar da panoya göz attıklarında başlık dikkatlerini çekti :
“1. Geleneksel Hoş Geldin Buluşması”
Altında ise şu yazıyordu :
“Bu yıl, yeni gelen öğrenciler ile son sınıf öğrencileri arasında bir yetenek yarışması düzenlenecektir.
Bu yarışmada hem kaynaşma, hem bolca eğlenme, hem de gücünüzü gösterme fırsatı bulacaksınız.
Birliklerinizi oluşturun ve etkinliğe katılın.
Etkinlik zorunludur.”
“Aman boşverin kızlar,” diyerek arkadaşlarını sürükledi Ada . Bahçeye geldiklerinde banklara oturdular .
O sırada Hayalet Birlik de gelmiş, sanki Ada’ya inat yapar gibi karşılarındaki banklara oturmuşlardı.
Yalın, elleri cebinde, bacak bacak üstüne atmış bir şekilde oturuyordu. Bir gözü hâlâ Ada’daydı.
Ada, kaşlarını çatmış ona bakarken, bu kez görüş hizasına Nazlı girdi.
“Bakışlarınla öldüreceksin resmen çocuğu,” dedi.
“Napayım, gelmiş bilerek oturuyor ,” dediğinde pot kırdığını fark edip ağzını kapattı .
“Bilerek derken ? Ne oldu , anlat !” dedi Nazlı heyecanla .
Ada ,
“Bir şey olduğu yok . Antrenman yaparken kendisiyle biraz tartıştık . . . biraz da yere sermiş olabilirim,” derken iki parmağını kaldırarak ‘azıcık’ işareti yaptı, gözlerini kıstı .
Kızlar kahkaha atarken Ada somurtmuştu.
Yalın ise kızların neye güldüğünü anlamaya çalışıyordu . Ama Ada ’ nın el hareketinden sabahki olayı anlattığını fark edince kaşlarını çatmış, ellerini sıkmıştı .
“Çömeze rezil olduk ya , başka bir şey demiyorum ,” dedi .
“Sakin abi . Dalgınlığına gelmiştir . Onun gibi çıtı pıtı bir kız, dev gibi adamı şimdi istese de yere indiremez ,” dedi Metehan .
Baran, elindeki yiyeceği yerken bir yandan da kızlar grubuna bakış atıyordu . Orada gözüne kestirdiği biri vardı : Kahverengi saçlarını toplamış, dudağının yanında küçük bir beni olan Sedef’i gözüne kestirmişti . Bir yandan sandviçini yiyor, bir yandan da iç çekiyordu Baran .
Baran’ın hâlini gören Kerem, onun kafasına bir şaplak atıp:
“Nereye daldın yine?” dedi.
Baran hülyalı bir ses tonuyla,
“Karşımda duran meleğe daldım ben ,” derken sandviçini değil , yanlışlıkla elini ısırmıştı .
Acıyı hissettiğinde sadece ,
“Ah !” diyebilmişti .
Dersler bitmiş, yemekler yenmiş, odalara geçilmişti. Dört kişilik odalarına sessizlik çökmüştü. Herkes telefonuyla ilgileniyordu. Kimi annesiyle, kimi kardeşiyle mesajlaşıyordu.
Ada ise abisi Emir’le olan fotoğraflara bakıyordu ki o sırada annesi aradı . Normalde hiç aramayan kadın, onu aramıştı . Telefonu hemen açıp koridora çıktı, kızları rahatsız etmek istemiyordu.
“Efendim annecim,” dedi, koridorda yürürken.
“Nasılsın kızım?” dedi annesi.
Sesi boğuktu, muhtemelen yine ağlamıştı.
“İyiyim annem, sen nasılsın? Ağladın mı sen?”
“Yok kızım, sesini özledim sadece.”
“Kız, okula geleli birkaç gün oldu. Çarşı izninde buluşuruz,” dedi Ada, şaka karışık bir tonla, annesinin sesindeki boğukluğu gizlemeye çalışarak.
“Hımm, olur bak. O kadar kolay kurtulamazsın benden,” dediğinde annesinin sesi de düzelmişti.
Sanki az önce ağlayan kadın gitmiş, tek evladı için güçlü ve dimdik durması gereken kadın geri gelmişti.
Annesiyle konuşurken zaman akıp gitmişti. Koridorda başladığı konuşmayı, telefonu kapatırken bir anda okulun bahçesinde buldu kendini. Nasıl olduğunu anlamadan, yasaklı bölgeye kadar gelmişti.
Işık yanıyordu, içeriden sesler geliyordu.
Birileri konuşuyordu ama bilmediği bir dildeydi.
Kesinlikle okulda öğrendiği dillerden biri değildi.
Tam o sırada, biri Türkçe olarak,
“Plan hazır, uygulama sıkıntılı,” dedi.
Ada, yanlışlıkla yanındaki çöp kovasına çarptığında içeride hareketlenme oldu.
“Biri mi var?” sesi duyuldu.
Ada, saniyeler içinde oradan uzaklaştı.
Az önce biri ya da birileri, bilmediği bir dilde bir şeyler söylemişti ve "plan" dedikleri şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Hızlı adımlarla uzaklaşırken bu kez güvenliğin sesini duydu:
“Kim var orada?”
Ses giderek yaklaşırken, birinin onu çekmesiyle duvara yaslanmış bir el ağzını kapattı.
Kafasını kaldırdığında Yalın’la göz göze gelmişti.
Kalbi ağzında atıyordu korkudan.
Yalın,
“Şşt! Daha gitmedi,” dedi, güvenliği gözlüyordu.
Yalın, bakışlarını “çömeze” çevirdiğinde, öfkeli kahverengi gözler, kendi ela gözlerine kilitlenmişti.
Elini sanki elektrik çarpmış gibi hızla çekti.
“Senin burada ne işin var?” dedi Yalın.
“Asıl senin ne işin var?” diye sordu Ada.
“Hava almaya çıktım. Ya sen?”
“Annemle konuşurken kendimi burada buldum. Odama gidiyordum,” dedi.
“Anladım. . .”
Aralarındaki mesafe azdı ama ikisi de şu an ne hareket edebiliyor ne de gözlerini kaçırabiliyordu.
“Çekilsen de gitsem mi ?” dedi Ada.
Yalın, yakınlıklarını fark ettiğinde geri çekildi .
“Kadınlar önden ,” dedi.
Ada, arkasına bile bakmadan yurduna doğru yürüdü .
Yalın , arkasından bir süre baktıktan sonra telsizine uzandı :
“Kırmızı Kod : Karargâha .”
Yalın, Hayalet Birliği ’ nin karargâhına geçmek üzere adımlarını sıklaştırırken , arkasından Ada ’ nın geleceğini hiç tahmin etmiyordu . . .
BÖLÜM SONU 👣👣