İLK TEMAS

1356 Words
ARAS Gözde’yle sohbet eden o kızı fark ettiğimde, bir an duraksadım. Krem rengi, tek omuzlu elbisesiyle balo salonunda adeta ışıldıyordu. Sıla. Onunla ilk karşılaştığımız o kaza anı zihnimde canlandı. Şok olmuş hali, sonraki telaşı, özür dileyen bakışları… Ama şimdi, bu zarif kadın, o kızdan çok farklı görünüyordu. Büyüleyiciydi. Selam vermek için yanlarına gittiğimde, Sıla kendinden emin, ama bir o kadar da gizemli bir enerji yayıyordu. O kızın bu seksi afet olduğuna inanmak zordu. Makyaj ve elbise bir insanı ancak bu kadar değiştirebilirdi. Elimi uzattım “Bu ne tesadüf” dedim. Gözde, şaşkın bir ifadeyle, Sıla’nın cevap vermesine fırsat vermeden “Siz daha önce tanışıyor muydunuz?” diye sordu. Sıla, hafif bir gülümsemeyle, “Evet, bir şekilde yollarımız kesişmişti,” dedi. Sonra kazayı anlatmaya başladı, “Bir akşamüstü, trafik ışıklarında ufak bir kaza geçirmiştik. Ben biraz dalgındım, Aras’ın arabasına çarptım. Ama o çok kibar davrandı, meseleyi büyütmedi.” İsmimi hatırlaması hoşuma gitti. Çünkü bu, onu etkilemiş olabileceğimi gösteriyordu. Onun sesindeki o yumuşak ama kendinden emin ton, bakışlarındaki o hafif alaycı ışıltı, içimde bir şeyler kıpırdattı. İlk defa bir kadından bu kadar etkileniyordum. Merakla Sıla ve Gözdeye bakarak “Peki, siz ikiniz nereden tanışıyorsunuz?” dedim. Gözde hemen neşeyle atıldı, “Sıla bir organizasyon şirketi işletiyor. Onunla bir arkadaşım aracılığıyla tanıştık. Kına gecemin tüm organizasyonunu Sıla’nın şirketi yaptı. Her şey o kadar kusursuzdu ki, herkes hayran kaldı!” Gözdenin sözleri Sıla’nın yüzünde ince bir gülümseme bırakırken, ben onun bu kendine has doğal cazibesine daha çok kapıldım. Üçümüz sohbet ederken, damat uzaktan Gözde’ye el salladı, yanına çağırdı. Gözde, neşeli bir şekilde, “Ben kaçıyorum arkadaşlar. Madem tanışıyorsunuz, keyfinize bakın!” dedi ve kalabalığın arasında kayboldu. Sıla’yla baş başa kalmıştık. Onun mavi-yeşil gözleri, bir an için beni süzdü. O bakışlarda bir merak, bir davet vardı. Sanki beni tartıyor, ama aynı zamanda çekiyordu. İçimden, “Bu kadın, tehlikeli derecede büyüleyici,” diye geçirdim. “E, anlat bakalım, nikâh şahidi olmak nasıl bir his?” dedi, Gülümsedim, “heyecan verici… Yani birilerinin mutluluğuna şahit olmak,” dedim. Sohbetimiz akıcı, doğal bir şekilde ilerledi, ama Sıla’nın her hareketi, her gülüşü, sanki beni bir girdaba çekiyordu. Onun yalnız oturduğunu fark ettim, masası bomboştu. “Yalnızsın galiba,” dedim. “İstersen bizim masaya gelebilirsin.” Sıla zarif bir hareketle gülümsedi. “Teşekkür ederim, ama sizin masa oldukça kalabalık. Ben kendi masamda iyiyim” dedi. Teklifimi reddetmesine bozulsamda mesafeli, kibar tavrı, içimdeki merakı daha da alevlendirdi. Belli ki olay bir kadın değildi, ve bu, onu daha çekici kılıyordu. Masama dönerken, gözlerim ara ara ona kayıyordu. İlginçtir, onun bakışları da beni buluyordu. Sanki bir oyun oynuyorduk, ve her bakış, bir hamleydi. Salonu dolduran romantik bir şarkı çalmaya başladığında, çiftler piste çıkıyordu. Sıla’nın yanına gitmek için doğru zaman olduğuna karar verdim. Dans teklifi onu tanıyabilmek için doğru bir hamle olurdu. Masamdan kalktım, ceketimin düğmesini ilikledim, ağır adımlarla onun masasına yürüdüm. Kalbim, nedense biraz daha hızlı atıyordu. Önünde durdum, elimi uzattım. “Dans edelim mi?” dedim. “Eğer sen de istersen tabii.” Sıla, bir an tereddüt etti, ama sonra hafifçe tebessüm etti. “Memnuniyetle,” dedi ve elimi tuttu. Parmakları ince, sıcaktı. Onu belinden hafifçe kavrayıp kendime çektim, aramızdaki mesafe neredeyse yoktu. Ellerini omuzlarıma yerleştirdi, teninin sıcaklığını ceketimin üzerinden bile hissedebiliyordum. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Sıla’nın parfümü, hafif çiçeksi bir koku, başımı döndürüyordu. O kokuyu içime çektikçe, “Hem zarif hem vahşi,” diye düşündüm. Ve bu kız onu ilk gördüğümde öyle dikkatimi bile çekmemişti. Sadece güzel olduğunu düşünmüştüm. Ama bu gece bana ne oldu bilmem kendimi Sılanın çekiminden, gözlerimi gözlerinden alıkoyamıyordum. Dans ederken, onun bedeninin ritmi, hareketlerindeki o doğal zarafet, beni büyülüyordu. Şarkı bittiğinde, Sıla elini omzumdan indirdi. “Teşekkür ederim, seninle dans etmek çok keyifliydi,” dedi. Sonra, beklemediğim bir teklif geldi. “Sizin masa kalabalık, ama benimki boş. Eğer vaktin varsa, bana biraz eşlik etmek ister misin?” Gözlerim parladı, bu fırsatı kaçıramazdım. “Elbette,” dedim, içimde bir heyecan kıpırdanıyordu. Masasına geçtik, garsondan iki kadeh kırmızı şarap istedik. Kaza hakkında konuşmaya başladık, sonra konu sıradan şeylere kaydı. Sıla’nın gülüşü, o alaycı ama sıcak enerjisi, her kelimesiyle beni daha çok içine çekiyordu. Şarap kadehlerini tekilalar takip etti. İkimiz de içkinin etkisiyle hafifçe sarhoş olmuştuk. Sıla, gözlerini bana dikti, pelteleşen bir sesle, “Sanırım araba kullanamayacak kadar sarhoşum,” dedi, “Kendimi biraz kötü hissediyorum. Normalde ayıkken kaza yapıyorum, böyle eve nasıl gideceğim, hiçbir fikrim yok.” Onun bu hali, hem komik hem de tuhaf bir şekilde çekiciydi. “O zaman bir taksi çağıralım,” dedim. “Benim kafada iyi. Önce seni bırakırız, sonra beni.” Sıla gülümsedi, başını salladı. İçimden, “Bu kız, beni nereye sürüklüyor?” diye geçirdim, ama o an, bu girdaba kapılmaktan memnundum. Gelin ve damada veda edip salondan çıktık. Taksi gelirken, Sıla’nın koluma hafifçe dokunması, sendelememesi için onu tutmam, aramızdaki çekimi daha da alevlendirdi. Taksiye bindiğimizde, Sıla cıvıldayan bir sesle, pelteleşen diliyle saçma sapan şeyler anlatmaya başladı. Kahkahalarla güldüm, onun bu çocuksu hali, o seksi zarafetle birleşince, ona karşı koyulmaz bir çekim hissediyordum. Sıla’nın evine vardığımızda, inerken sendeledi. Hemen kolunu tuttum, beline sarılarak düşmesini engelledim. Onun sıcaklığı, teninin kokusu, başımı döndürüyordu. Bahçedeki havuzun kenarında durduk, ay ışığı suyun yüzeyinde parlıyordu. Sıla, yorgun ama mutlu bir ifadeyle, “Bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim,” dedi, “Bundan sonrasını kendim halledebilirim.” Ama o hali, o sarhoş gülümsemesi, gitmemi imkânsız kılıyordu. “Emin misin?” dedim, gülerek. SILA İşaret parmağımı Aras’a doğrultarak, aklıma bir şey gelmiş gibi ciddileştim. Düşünüyor gibi yaptım. “Eeeee, seni eve kim bırakacak?” dedim, Aras, bana gülerek “Ben giderim, merak etme,” dedi. Ama ben pes etmedim. Edemezdim. Bu fırsatı kaçıramazdım. İşaret parmağımı havaya kaldırıp, “Olmaz!” dedim, gözlerimde şeytani bir ışıltı. “Ben de seni bırakacağım!” Aras kahkahalarla güldü, zaten ikimizde durmaksızın gülüyorduk. “Sabaha kadar sen beni bırakırsın, ben seni. Böyle sürüp gider,” dedi, sesi neşeli ama bir o kadar da sıcak. Onun bu rahatlığı, samimiyeti, içimdeki nefreti daha da körüklüyordu Geriye doğru birkaç adım atarak “Bak, ben bunu düşünememiştim,” dedim, sesimde sahte bir şaşkınlık. Aras, havuza ne kadar yakın olduğumu fark etti, “Dikkat et!” diye bağırmaya çalıştı, ama geç kalmıştı. Tam kolumu tutacakken, dengemi bilerek kaybettim ve bir çığlık atarak havuza düştüm. Soğuk su bedenimi anında sardı, ama içimde bir zafer ateşi yanıyordu. Her şey, tam da planladığım gibi ilerliyordu. Aras’ın peşimden atladığını duydum, suyun içinde çırpınıyormuş gibi yaparken, fark ettirmeden göğüs uçlarıma taktığım silikon kapatıcıları çıkardım. Artık her şey hazırdı. Aras, beni kurtarmak için arkamdan yaklaştı, güçlü kollarıyla belimden kavradı ve beni havuzun kenarına taşıdı. Onun dokunuşu, sıcaklığı, bir an için zihnimi bulandırsa da, kendimi hemen topladım. “O senin düşmanın,” dedim içimden, sertçe. Havuzdan çıktığımızda, karşı karşıya duruyorduk. Aralık ayının soğuğu kemiklerime işliyordu, titriyordum. Islanan elbisem vücuduma yapışmıştı. İstediğim gibi her hattımı, her kıvrımımı ortaya seriyordu. Krem rengi kumaş, artık neredeyse şeffaftı; göğüslerimin tüm detayları, açık kahverengi meme uçlarım bile çırılçıplakmış gibi görünüyordu. Aras’ın bakışları, önce gözlerimde, sonra dudaklarımda, ama en çok memelerimde geziniyordu. Nefeslerimiz, soğuk havada buhar olup yükseliyordu. “İyi misin?” dedi, sesi hafifçe çatallı, gözleri benden bir an bile ayrılmıyordu. Onun bu hali, bu kontrolsüz hayranlığı, planımın ne kadar iyi işlediğini gösteriyordu. Ama aynı zamanda, içimde bastırmaya çalıştığım bir kıvılcımı da tutuşturuyordu. Onun dudaklarına bakarken, titrek bir sesle, “Üşüyorum,” dedim. O an, sanki bir mıknatıs gibi birbirimize çekildik. Dudaklarımız birleşti, hoyrat, aç bir öpücükle birbirimizi tüketircesine öpüşüyorduk. Aras’ın elleri belimde, benim ellerim onun ıslak saçlarında, birbirimize kenetlenmiştik. Ama bu ateşi kontrol eden bendim. Arasın elleri kalçalarımı kavrayıp beni sertleşen aletine bastırırken istediğim kıvama gelmişti. Dillerimiz bedenlerimiz gibi birbirine dolanırken onu yavaş yavaş eve doğru yönlendiriyordum. Aras, bir an dudaklarımdan koptu, nefes nefese, “Emin misin?” dedi, gözlerinde bir tereddüt. “Sarhoşsun.” Aylardır kurduğum oyunun en kritik adımını atmak için hazırdım. Gözlerinin içine bakarken, kararlı bir sesle, “Eminim,” dedim. “Ben pişman olacağım hiçbir şey yapmam” Arasın elini tuttum, ıslak elbisemin kumaşı tenime yapışırken, onu eve doğru çektim. Bahçenin soğuk havası, üzerimdeki ıslak elbise, hiçbir şey içimdeki intikam ateşini söndüremezdi. Aras, benim ağıma tamamen düşmüştü. Ve bu gece, onun çöküşünün ilk adımı olacaktı. Kapıyı açarken, dudaklarımda soğuk bir gülümseme belirdi. “Hoş geldin, Aras,” dedim içimden. “Kendi cehennemine hoş geldin.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD