2.BÖLÜM

1290 Words
Hop! Tekrardan hayal dünyasından gerçek dünyadaki odama döndüğümde kazağımın hala elimde öylece oturduğumu fark ettim hemen kiremit rengi boğazlı kazağımı altına bej rengi bir kot etek üzerime ise deri ceketimi giyim aşağı indim. Annem kahvaltı hazırlamış elinde gazetesi diğer elinde kahvesi ve okuma gözlükleri ile oturuyordu yanaklarına bir günaydın öpücüğü ile annemin gazeteden başını kaldırıp bana bakmasını sağladım. “ günaydın annecim” dedim “günaydın Angel benim tatlı meleğim uyanmış” diyerek öptü beni annem bana hep tatlı meleğim derdi bu yüzden Angel ismini koymuş bana hep “benim için her zaman doğduğun gün ki gibi meleksin “ derdi annemi seviyordum bu dünyaya katlanmamın en büyük sebebi annemdi. Babamı da seviyordum ama kendisi genelde evde olmuyordu. Babam çevirmenlik yapıyordu. Bu yüzden sürekli çalışırdı evdeyken bile sürekli kendi çalışma odasında olduğu için göremezdik onu. Kahvaltıya oturup biraz atıştırıp saate baktım derse geç kalıyordum yine çünkü sürekli dalıp gittiğim için doğru dürüst tam zamanında hazırlanamıyordum annemin 'biraz daha ye' cümleleri arasında botlarımı giyip şemsiyemi alıp resim çantam ve normal çantamı alıp çıktım. Gittiğim lise çok uzak değildi normal günlerde otobüs ile giderdim ama bugün sonbahar havasında yürümek istiyordum. Hava kapalı yağmur yağacak gibi duruyordu, rüzgar esiyordu içime esen rüzgar ile bir enerji doldu hissediyordum bir şeyler olacaktı Aslında her gün kendime bunu diyordum bugün bir şey olacak diye ama olmuyordu. Ağaçlar yavaş yavaş üzerlerinde kendilerine eskiyen Ve artık güzel durduğunu düşünmedikleri yaprakları üzerinden atmak istercesine her rüzgar estiğinde biraz daha döküyorlardı. Güzeldi keşke bizde üzerimizde biriken kötü duyguları olumsuzları esen rüzgar ile dökebilseydik ama olmuyordu yaklaşık on beş ile yirmi dakikalık bir yürüyüşten sonra varmıştım saate baktım geç kalmıştım otobüse binsem bir ihtimal yetişebilirdim ama istememiştim yürümek istemiş ve yürümüştüm. İlk derse zaten geç girip hocanın sinirli bakışları arasında bir yere geçtim arka taraflara doğru ilerlerken beyaz saçlı gözleri yeşilin bambaşka bir tonunda olan bir çocukla göz göze gelmiştim ama hemen kafamı çevirip arka tarafa ilerledim yoksa çocuğa bakmaktan kendimi alamayıp dikkatsizlikten yere düşebilirdim. Yerime oturduktan hemen sonra hoca yerine o çocuğu izlemeye başladım arkası dönüktü ama çok değişikti göz rengi insanı hipnoz edebilecek kadar içine çekiyordu sanki insanı. Garipti bazen ben bile kendimi anlayamıyordum çünkü bir göz rengine bile olmadık anlamlar yüklüyordum bir bakışı normal bir bakışı bile olmadık şekilde yorumluyordum. Çok hayal dünyasında yaşadığımı o an daha iyi anladım kendi kendime kızarken buna bir son vermem gerektiğini düşünerek durdum ve etrafıma sınıftaki insanlara bakmaya başladım daha önce de çok arkadaşım olmadığı gibi sınıfta da çok arkadaşım yoktu hiçbirine dikkatli bir şekilde bakmadığımı fark ettim bazıları siyah saçlı fiziği çok güzel kızlardı ama yüzleri değildi sanki hepsi beni beğensinler benimle olmak istesinler adı altında bir ton makyaja ve estetik mağduru idi ve bu iki unsur onları kibirli dünyada kendilerinden başka kimsenin güzel ve çekici olmadığını düşündürüyordu. Yüzlerindeki boyayı kaldırdıklarında ise geriye hiçlikten başka bir şey kalmıyordu çünkü hayatlarını çekici olup diğer kızlardan önde olmaya adadıkları belliydi. “böyle insanlar ile asla yapamam" diye hemen diğerlerine baktım bir kız vardı adını bile hatırlamıyorum ama minik ve minyon bir kızdı turuncu saçları kemik gözlükleri ve sarı tulumuyla ilk okul çocuklarına benziyordu arkadan belki o kızla arkadaş olabilirdim belki benim gibiydi bilemezdim ama o kızla tanışmayı not ettim kafama. Erkekler hım bu konuda tecrübeli değildim çok fazla fantastik roman okuduğum için kitaplardaki erkekler hep ya iyi olurlar yada iyi gibi görünen ama aslında insanların kuyusunu kazan bir diğeri ise kötü gibi göründüğü halde insanların iyiliği için kötülük yapmak zorunda kalanlar vardı bu yüzden sınıftaki erkeklerin hangi kategoride olduğunu anlayamıyordum yine o beyaz saçlı çocuğa baktım o ise sanki kitaplardaki kötü ve sert gibi görünen ama aslında iyi olan karakter gibi duruyordu sadece beyaz saçları ve yeşil göz rengi ile bu çıkarımı yapabildiğim için kendimi tebrik ettim çocuğun daha düzgünce yüzüne bile bakmamıştım demek ki baksam çok daha iyi çıkarımlarda bulunabilirdim. Hoca ders anlatıyordu. Ama ben dikkatimi toplayamıyordum. Yanaklarıma hafif bir tokat atıp kendime gelmeye çalışarak dersin sonuna kadar başka bir şey düşünmemeye çalıştım ki beyaz saçlı çocukta dönüp bana bakmamıştı. Ders geometri idi nefret ettiğim ve Salı günlerimin kâbusu olan bu dersi daha fazla dinleyebileceğimi düşünmüyordum. Ki zil çalmıştı evet sonunda kurtulmuş hemen beyaz saçlı çocuğa bakmıştım, şimdiden etrafı siyah saçlı aptal kız tarafından kuşatılmıştı. Çocuk yüz vermiyordu yalan söyleyemem belli etmesem de kızın egosunu yerle bir ettiği için içimden mutlu olmuştum kalkıp dışarı çıkarken birisi tarafından bana bakıldığını hissediyordum dönüp etrafıma baktığımda o beyaz saçlı çocuğun çok sert şekilde bana baktığını gördüm ürkmüştüm sanki çünkü çok sert ve dikkatli bakıyordu sanki bir şeyleri netleştirmeye çalışıyor gibi bir hali vardı. Birine benzetmiştir diyerek çokta umursamadım döndüm arkamı çıktım sınıftan. Bahçede sessiz bir köşeye oturup kitap okumaya başladım sınıfın penceresi ön bahçeye değil arka bahçeye bakıyordu kitap okurken genelde sınıfın penceresinin karşısı olan ağacın dibinde otururdum çok kişi gelmezdi bu tarafa arada yalnız kalmak isteyen çiftler dışında çok kimse olmazdı bir ara o kadar dalmıştım ki ikinci derse geç kalıyordum zamanında yetişmeyi başaran kendimi yine tebrik ederek oturdum sıraya beyaz saçlı çocuk yine bana bakıyordu. Umursamamaya çalışsam da rahatsız edici bir durumdu. Tam çantamdan ders tarih olduğu için tarih kitabını alacaktım ki kafama bir top şeklinde kağıt parçaları atıldı. Kimin yaptığına bakmak için önüme döndüğümde siyah saçlı sürtüğün bana yanındaki aptal arkadaşlarıyla güldüğünü gördüm. Belli ki beyaz saçlı çocuktan istediği sonucu alamamış sinirini sınıfta benim gibi sessizlerle uğraşarak çıkarmaya çalışıyordu . Aptaldı, sürtüktü ve beyni yoktu ne diyebilirdim ki kıza sadece boş boş bakmakla yetindim çünkü uğraşamazdım böylesi insanlar ne anlatırsanız anlatın sadece kendi canlarının istediklerini dinlerdi diğer anlattığınız kelimeler cümlelerininizin arasında yok olup giderdi. Kızın yüzüne bakıp adını hatırlamaya çalışırken aptal sürtük hala gülüyordu. Halinden anlaşıldığı üzere az önce reddedilmemin kendisinde hiçbir etki yapmadığını göstermek istiyor gibiydi. Adını hatırlamıştım Mia idi ismi tam bir sürtük olan Mia yanımdaki üc aptal arkadaşıyla sınıfın klasik kötü kızlar grubuydular. Ah ne saçmalık diye düşünürken hiçbir şey olmamış gibi attıkları kağıt parçalarını üzerimden aşağı sirkeleyip kitabımı çıkardım onlara bir duygu belirtisi bile gösterip onları sevindirmek gibi bir istediğim yoktu. Umursamamıştım ders ilerlerken ben hala düşünüyordum acaba ateş gücüm olsa Mia'nin saçlarını yaksam saçlarının alev alma süresi ile tamamen yanma süresi arasında ne kadar zaman olurdu diye ki o anda hocanın uzaktan “Angel Angel” diye sesleri geliyordu hocanın sesi daha yakınlardan gelmeye başlayınca kendime zar zor gelip hemen hocaya “efendim hocam” dedim hoca sanki yeni bir uykudan uyanmışçasına zar zor şişmiş gözleri ve hâlinden hiç memnun olmadığını belirten gömlek ve klasik kot pantolonu ile tam bir tarihçi edasıyla bana soru sormuştu ama ben o ara Mia nın saçlarını yakmakla meşgul olduğum icin duymamıştım”tekrar eder misiniz hocam” dediğim de ise sinirle bana bakıp”ABD kuruluş tarihini bize aciklar mısın angel dedi” evet bir kaç bir şey söylemek istiyordum ama beyaz saçlı çocukta arkasını dönüp bana dikkatlice baktığında öylece kalmıştım sadece duruyordum hoca en sonunda pes etmişti ve sadece “otur” demekle yetindi bu yılın sonunda notlarım şimdiden gözümün önüne geliyordu ve tarih dersinde koskocaman bir F notu görür gibiydim. Bitsin istiyordum artık okuldan bıkmıştım her gün aynı yüzleri , kırışık gömleği ve bekar olduğu her halinden belli olan aptal tarih öğretmenini, geometri ders kitaplarını görerek geçiriyordum. Ve sonunda son ders bitiş zili de çaldıktan sonra eve gitmek vakti gelmişti sınıftan ilk ben çıkıyordum ki yine o beyaz saçlı çocuğun bana baktığını gördüm ama umurumda değildi okul bitmiş eve gidiyordum hava hafif yağmur çiseliyordu ama şemsiyemi açma gereği duymamıştım yağmur yüzüme değsin istiyordum yaklaşık 15 dakika sonra eve gelmiştim saat 17: 00 di annem akşam yemeği yapmıştı bile hemen annemin yanağına bir öpücük koyup botlarımı bir kenara fırlatıp yemeğe oturmuştum annem “günün nasıl geçti” soruları sorarken bir yandan yemeğe çalışıp bir yandan sorulara cevap vermeye çalışıyordum. Bir tabak dolusu köfte ve soslu makarnayı bitirip odama çıktım direk üzerimi değiştirip kendimi yatağa bırakmıştım. İşte buydu yatağım ve kitaplarım hayatım buydu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD