“Zera’nın senin sekreterin olduğunu söylememiştin” dedi Silas, sakin bir şekilde. “Onu işe aldığından hiç haberim olmamıştı.”
Trever, buz gibi soğuk gözlerle oğluna baktı. Kendi evlerinde geldiklerinden yana üç saat geçmişti. Silas’in bu konuda konuşmayı çok istediğininfarkındaydı.Muhtemelen saatlerdir kendini tutma konusunda zorlanmıştı. Karısının ve kardeşinin uyumasını beklemek zorunda kalmıştı.
Trever, kendisine bardan bir bardak viski doldurdu ve oğluna baktı. “O kız senin üniversitedeyken sevgilindi değil mi?” diye sordu sakince. “Kıza söz verdiğini unuttun mu yoksa?”
Silas, gözlerini kapatıp başını yana eğdi. “Gençliğin verdiği bir aptallıktı” dedi. “Ayrıca da ne olmuş yani? Onun gibi başka kadınlarla da beraber oldum. Hepsini şirkete almadın umarım”
Bazen bu adamın gerçekten kendi oğlu olup olmadığını sorguluyordu. “O kızla hiçbiri kadar uzun zaman geçirmedin” dedi sert bir şekilde. “Eğer engel olmasaydım gerçekten aptallık edip onunla evlenecektin. O kızı sen gittiğinden beri takip ettiriyorum. Ona aptalca söz vermiş olman yetmemiş gibi evlendiğin halde onunla iletişimini de koparmadın” dedi tıslayarak. “Bu yüzden onu gözümün önünde tutmak zorunda kaldım.”
Genç adam yorgun bir şekilde derin bir nefes alıp verdi. Ardından başını iki yana salladı. “Karımı aldatmayı düşünmüyorum, baba” dedi sertçe. “Eğer metres almaya karar verirsem önce onayını almaya da özen göstereceğim”
Bir süre ikisi de sessizce durdu. Bu iğnelemenin babasının hoşuna gitmediğini biliyordu. Trever Teniaver, her zaman çocukları üzerinde de tıpkı şirketinin üzerinde olduğu gibi güçlü bir baskı kurmuştu. Kendisiyle bu şekilde uğraşılmasından hiç hoşnut olmazdı. “Kadın bize sorun çıkarmasın diye göz önünde tuttum” dedi. “Gerçi pişman olmadım. Oldukça çalışkan bir kadın”
Zera ile ilgili daha fazla konuşmak istemiyordu. Onun ne kadar iyi bir çalışkan olduğunu bilmek de istemiyordu. Derin bir nefes aldı. Şirket artık eline geçtiği için sorun olmayacaktı. Yarın ilk işi onu kovmak olurdu. Zaten babasının endişesinin boşuna olduğunu biliyordu. Zera başına bela olmazdı. On yıl sonra bile onun kimseyle beraber olmadığını düşünmek oldukça saçma olurdu doğrusu.
Zera güzel bir kadındı. Ayrıca yatakta da oldukça ateşliydi. Doğrusu onunla hala güzel zamanlar geçirebileceğini düşünmüştü. Ancak babasının gözü önündeyken böyle bir şey yapamazdı.
Derin bir nefes aldı ve oturduğu yerde iyice yayıldı. “Jojen Alexander neden hayatımızda?” diye sordu en sonunda bıkkın bir sesle. Ondan pek hoşlanmıyordu. Tuhaf bir şekilde o adam onun tüylerini diken diken ediyordu.
Trever, dudaklarını büzdü. “Kardeşinle evlenecek” dedi sakince.
“Neden?” dedi Silas bıkkın bir şekilde. O adamın varlığına hep zar zor tahammül edebiliyordu.
Oğlunun hemen önüne geldi ve karşısındaki koltuğa oturup yayıldı. Ardından elindeki kadehi aralarındaki sehpanın üzerine bıraktı ve bacak bacak üstüne attı. “Dostlarını kendine yakın tut, düşmanlarını daha yakın” dedi. “Alexander oğluyla aramızda bir anlaşma tutmaya çalışıyorum” dedi. “Ortaklık için önemli”
“O adam için mafya diyorlar” dedi Silas. “Mira’yı onunla evlendirsen bile bizimle ortak olup olmayacağını bilmiyoruz. Gerçekten mafyaysa ondan öyle onurlu bir davranışı bekleyemeyiz”
Trever, bunun üzerine gülümsedi ve hafifçe öne eğildi. Bir kolunu dizine dayadı ve oğlunun gözlerinin içine baktı. “Söylentilere kulak asmanın bir manası yok” dedi sakince. “Ondan arkamızı koruyacak bir destek olmasını istiyorum ve bunu alacağım”
Silas, onun ne yaptığını bildiğini umut ediyordu. Trever Teniaver, her zaman Sezar gibi güçlü ve dik bir adam olmuştu. İstediğini almadan bırakmazdı asla. Ancak onun sonunda Sezar gibi olmasını istemiyordu. “Mira bu konuyla ilgili ne diyor?” diye sordu sakince.
“Kardeşin bu evliliği heyecanla bekliyor” dedi Trever kadehini eline aldı. “Bu evlilik için çok uzun zamandır uğraşıyoruz”
Dünkü o durgunluk ve sıkıntılı süreç yerini gereğinden fazla büyük bir koşuşturmaya bırakmıştı. Hiç kimse yerinde beş dakikadan fazla oturamıyordu. Yeni patronlar, şirketle ilgili her şeyi bilmek istiyorlardı. Eski anlaşmalardan, feshedilen anlaşmalara, yeni yapılan birleşmelerden, en önemli müşterilerine ve en küçüğüne kadar her şeyle ilgili bilgi alıyorlardı.
Toplantı odasında Trever Teniaver’ın öncülüğünde oğlu Silas ve kızı Mira uzun süren bir toplantıdaydılar. Belli ki Büyük Teniaver, çocuklarının bir an önce her şeyi öğrenmesini istiyordu.
Dört buçuk saat süren toplantı süresince Zera, Shelia ve Jenny kendilerinin yönettiği anlaşmalarla ilgili bilgi vermek için sırayla sunum yaptılar.
Her içeri girişinde gördüğü ilk şey Silas oluyordu. Hiçbir zaman asla tam ona bakmıyordu. Genellikle slayt tahtasına ya da omzunun üzerinden bir noktaya bakıyordu. Her seferinde içine bir heyecan bastırıyordu ve sakinleşmesi zor oluyordu.
En azından sunum zamanında hiç saçmalamamıştı. Bu konuda kendisini tebrik ediyordu. Odadan her çıktığında kalbi yerinden çıkacak gibi hissediyordu. Masanın üzerinde duran su dolu bardağına atıldı ve bir dikişte hepsini içti.
“Çok zorlayıcı oluyor değil mi?”
Zera hafifçe başını salladı. Shelia’ya bakma gereği görmeden derin bir nefes aldı. En çok onu zorlayan şeyin ne olduğunu bilemiyordu. Silas’ın etrafında olmak mı? Odanın içindeki gerginliğin kokusu mu? Yoksa küçük hanım Mira mı? Bilemiyordu.
Mira, enteresan bir kadındı doğrusu. Zera’nın kesinlikle yakınında olmak istemeyeceği bir insandı. Üzerinde çok yoğun bir parfüm ve makyaj malzemesinin kokusu vardı. Kadın bir şekilde memnun olmamak için özellikle uğraşıyor gibiydi. Kendisinden hoşlanmadığı da bir gerçekti. Bunun kokusunu almak bir yana hareketlerinden de bunu anlamak basitti.
Zera bunun nedenini bilmiyordu. Bu kadınla daha önce hiç konuşmamıştı. Karşılaştıklarını bile hatırlamıyordu. Büyük Bey Teniaver’ın tavırlarına alışıktı. Onun karşısında heyecanlanmazdı. Ancak yeni patronlar onu çok zorluyorlardı.
Elleriyle şakaklarını ovdu. “Böyle bir kadınla çalışmak konusunda çok tereddütlüyüm” dedi sakince. “Daha önce böyle bir şey hiç görmemiştim. Kadın iki sene önceki satış fiyatlarını sorgularken sipariş ettiği elbisesi istediği gibi olmamış gibi tepki verdi”
Bunun üzerine Shelia, kahkaha attı. “Gerçekten oldukça şımarık bir kadın” dedi hafifçe. “Bana geçen ay neden ortaklarımızdan birini istediği malları üretemediğimizi sorduğunda içeride oldukça iyi bir performans gösterdi” dedi.
Ah, demek Zera içeri girmeden önce Shelia, sunumdayken o bağırış çağırışlar bundan kaynaklıydı. Genç kadın başını çevirdi ve cam kapının biraz ilerisinde duran Jenny’e baktı. “Neredeyse onun için üzüleceğim” dedi ardından bir an durdu ve başını iki yana salladı. “Neyse geçti?” diye sordu.
Bugün sadece küçük bey ve küçük hanım gelmişlerdi. Doğrusu Zera, bugün Silas’ın karısının nerede olduğunu merak etti. Dün tanıştıkları esmer güzeli Rena ve serseri tipli olan Jojen bugün gelmemişlerdi. Doğrusu Rena’nın bakışlarından kocasını yalnız bırakacak bir tip olmadığını düşünmüştü. Belki de yanılıyordu.
Asıl ilgisini çeken Jojen Alexander olmuştu. Dün etraflarındaki o kadar insanın yanında onun hiç kokusunun olmaması tuhaftı. Daha önce hiçbir insanın kokusuz olduğunu hatırlamıyordu. Duygularını bastırmada en başarılı işim olan Trever Teniaver bile kokuyordu. Ancak o adamda hiç koku yoktu. Etrafındaki insanların duyguları, kullandıkları kimyasallar ve ten kokularıyla sarmalanmıştı ancak çevresinde kokusuz tertemiz bir alan vardı.
Daha önce öyle bir insanın varlığını hiç görmemişti. Böyle bir şeyin olabileceğini bilmiyordu bile. Kokusuz olmanın anlamı neydi ki? Hissetmiyor muydu? Ya teni? Onun tek kokusunu alabilmişti ve o bile tuhaf bir kokuydu. Başta teninden kan kokusu yayıldığını hissetmişti. Ancak o koku bir anda nanenin ferahlatan kokusuna dönmüştü.
Burnu onu daha önce hiç yanıltmamıştı. Yıllardır bu tuhaflığıyla yaşıyordu. Nasıl olurda bir insanın ten kokusunun böyle birden değişebildiğini anlamıyordu. Belki de Rena ya da Mina aybaşı dönemindeydiler. Ancak bunu önceden bilirdi. Kendi bile muayyen zamanına geldiğinde bunun kokusunu alarak biliyordu.
Genç kadın ellerini yukarı kaldırıp gerindi ve başını eğip Shelia’ya baktı. “Bu şey ne zaman bitecek sence?” diye sordu sakince. “Şirketin kuruluşunda atılan temelleri anlatmamızı istemezler sanırım. Öyle değil mi?”
“İnan bana bilmiyorum” dedi kadın başını iki yana sallayarak. “Umarım istemezler”
Tam o anda Jenny dışarı çıktı ve yorgun bir şekilde onlara baktı. “Ağrı kesicisi olan var mı?” derken artık buna dayanamıyormuş gibi görünüyordu. “Bu işkence bitsin diye işi bırakabilirim” diye fısıldadı ve hızla masasına doğru yürüdü.
Zera’nin masasının üzerindeki telefon çalmaya başladığında genç kadın ister istemez iç çekti. Ardından telefonu kulağına dayadı. “Evet”
“Zera” dedi telefonun diğer ucundan Silas. “Bize muhasebe müdürünü, halkla ilişkiler müdürünü ve genel müdürü çağır” dedi sakince. “İki saatlik bir toplantı yapacağız. O süre içinde önümüzdeki toplantıları ve görüşmeleri ayarlayıp bize sunacaksınız. Biraz dinlenin” dedi ve kapattı.
Genç kadın gözlerini kapatıp ahizeyi yerine koydu. “İki saat içinde önümüzdeki günlerde yapılacak toplantıları düzenlemeliyiz” dedi. “Onlar da bu süre içinde diğer müdürlerle görüşecekler” dedi.
Bugün kimsenin dinlenmeye hakkı olmadığını anlamaları çok sürmemişti zaten. Derin bir nefes alıp ahizeyi tekrar kaldırdı ve kodları çevirdi. Her bir müdürü arayıp üst kata çağırdı ardından kendisinin bizzat ayarladığı dosyalara doğru gitti.
Sonraki saatlerde üç kadın ortak bir masa oluşturup kafa kafaya verdiler. Bir hafta önce bütün ayarlamaları Trever Teniaver’a göre ayarlanmıştı. Şimdi bütün bunları Silas ve Mira Teniaver’a göre ayarlamaları gerekiyordu.
Masanın üzeri dosyalar, kâğıt parçaları, yemek artıkları ve içeceklerle dolana kadar bir saat geçmişti.
Shelia, derin bir nefes aldı. “Bunu daha fazla yapabileceğimi sanmıyorum” dedi sakince arkasına yaslanarak. Üçünün bir arada kafa patlatmaları bile geçen haftadan bu yana biriken bütün planları düzenlemeye yetmemişti.
Aynı anda hem toplantı odasının hem de üst kata çıkan asansörlerin kapısı açıldı. Üç kadında oldukları yerde sıçradılar.
Toplantı odasından üç patron ve müdür dışarı çıktılar. Aynı anda asansörden Rena Teniaver ve Jojen Alexander içeri girdi. Üç kadında aynı anda ayağa fırlayarak masanın üzerindeki çöpleri toparlamaya çalıştılar.
Zera kolları elleri çöp dolu bir halde arkasını döndüğü gibi son derece sert bir şeye çarptı ve kıç üstü yere düştü. Elindeki poşetler çevresine saçıldı. Genç kadın ne olduğunu anlamaya çalışırcasına etrafına bakındı ve Jojen Alexander ile göz göze geldi.
Çarptığı sert şey oydu. Genç kadın elinde olmadan tekrar burnundan derin bir nefes aldı. Yemek kokuları, kâğıt kokuları, ter, yorgunluk, endişe ve kafa karışıklığı kokuları alıyordu. Yine de başka bir koku almıyordu. Yine ondan hiçbir koku gelmiyordu.
Gözlerini ona dikmişti. Kadını yerden kaldırmak için hiçbir harekette bulunmuyordu ve elleri ceplerindeydi. Zera, elinde olmadan onun gözlerinin içine baktı. Sanki oradaki bir şey onu kendisine çekiyor gibiydi. Zümrüt yeşili gözlerin derinliklerine o kadar dalmıştı ki adamın dudaklarının kıpırdadığını anlayamadı.
Bir… İki… Üç… Dört…
Ve Jojen Alexander başını çevirdi. Genç kadını etkisi altına alan gözlerin odağını kaybedince Zera hızlı bir nefes aldı ve hızla ayağa kalkmaya çalıştı. “Çok özür dilerim, Bay Alexander” dedi yerdekileri toplamaya çalışarak. “Sizi fark etmemiştim.”
Sadece bir dakika sürmüş olsa da her şey herkes bu bir dakikalık süre içinde gözlerini Jojen’den ve Zera’dan çekmemişti. Müdürler hızla kadının yanından geçip gitti. Kimse Zera’yı kaldırmak için bir girişimde bulunmadı. Zaten kadının da böyle bir beklentisi olmamıştı.
Jojen Alexander herhangi bir şey söylemeden elleri ceplerinde yanından geçip uzaklaştı. Onun yanından geçtiği anda Zera, bu sefer bilinçli bir şekilde derin bir nefes aldı. Naneden başka bir koku yoktu. Erkeğin hiçbir duygusal tepsinin kokusunu alamıyordu.
Jojen Alexander, kimseyi umursamadan toplantı odasına gitti ve kapıyı ardından kapadı. Zera elindeki çöplerle hızla ayağa kalktı. Bir an için Trever ve Silas’ın kaşlarını çatarak ona baktıklarını gördü. Ancak her ikisi de hemen başlarını çevirdiler.
Genç kadın elindekileri çöp kutusuna boşaltırken ortada çok yanlış bir şeyler olduğunu düşündü. Sabahtan beri yoğun çalışıyorlardı. Ancak hiçbir zaman ortam bu kadar gergin olmamıştı.
Başını çevirip toplantı odasında ayaklarını büyük masaya dayamış bir sandalyede oturan adama ve karşısında el kol hareketleriyle ona bir şey anlatmaya çalışan Mira Teniaver’a baktı.
Burada her ne oluyorsa ya da ne yaşanıyorsa bu adamdan kaynaklanıyordu.