3. Bölüm

2682 Words
Bir an anne ve babasını ne kadar özlediğini hissetti. Kafasında deli sorular dolaşmaya başladı. Ya halüsinasyon görüyorsam, ya bir daha geri dönemezsem, ya beynim beni kandırıyorsa, ya biri beni kaçırdıysa... Telaşlı ve tedirgin bir şekilde karşı manzaraya bakıyordu. "İysem, istersen içeri geçelim. Hava soğuk." Kendisine böyle söyleyen 215'e uzun uzun baktı ama bir şey söylemedi. 215 tekrar "İysem, iyi misin?" diye sordu. "Evet iyiyim. Sana bir şey sorabilir miyim?" "Elbette." İysem 215'e gözlerini dikkatlice dikip konuştu. "Bu evde neden insan yok?" "Çünkü burası misafirhane. Genelde insanlar burada kısa süreliğine kalırlar. Profesörün önemli misafirleri burada ağırlanır." İysem, bu cevap karşısında da sustu. 215 içeriye geçene kadar ona eşlik etti. Kendini çok yorgun hisseden İysem, yatağa geçince hemen uyudu. Güneş doğmadan uyandı. Vücudundaki tüm ağrılar geçmişti. Ama buna şaşıracak vakti yoktu. Etrafına hızlıca göz gezdirdi. Yatağın kenarında bir ayakkabı buldu. Ayakkabıyı sessizce ayağına geçirdi. 215'in ona engel olmasını istemiyordu. Parmak uçlarına basarak odayı terk etti. Evin dışına çıktığında yokuş aşağı inen ince bir yol gördü. Yolun her iki tarafında lambalar vardı. Yerden toprak kokusu yükseliyordu. Yolun kenarındaki çimenlerin üstünü çiğ kaplamıştı. Hava o kadar soğuktu ki aldığı her soluk canını acıtıyordu. Üstünde kalın bir eşofman takımı vardı. Elini cebine koyarak yokuş aşağı inmeye başladı. Nereye gideceğini kendisi de bilmiyordu. Ben yürürüm yol da beni götürür düşüncesiyle yolu takip etti. Profesörün onu yerleştirdiği yer şehir merkezine biraz uzaktı. Evin yakınında bir teleferik görmüştü ama ona binemezdi. Nasıl çalıştığını da bilmiyordu zaten. En iyisi işi riske atmamaktı. Gün yavaş yavaş ağarıyordu. Güneş yeryüzüne teşrif etmeden önce gelişini haber veren o turuncu ışıklar gözüne hiç bu kadar güzel gelmemişti. Yürümeyi bıraktı. Yolun kenarındaki bir ağacın dibine oturdu. Çimenler biraz yaş olduğu için bundan rahatsızlık duydu. Ama oturduğu için bir daha kalkmak istemedi. Yüzünü iki elinin arasına alarak güneşin doğuşunu izlemeye koyuldu. Güneş doğarken onun gözbebeklerinde dans ediyordu. Dudağında bir gülümse ile tamamen doğuşunu görmek için sabırsızlanıyordu. Turuncu ışıklar azalmaya başlamıştı. Güneş dağın ardından bütün heybetiyle yükselmişti. Ama nedense her zamankinden daha büyük, daha parlak ve daha yuvarlak görünüyordu. Artık gitme zamanı gelmişti, fakat nereye? Başı dönmeye başladı, sallandığını hissetti. Birkaç saniye sonra baş dönmesi geçti. Ağaçların arasından bir ses "-....." dedi. İysem ne dediğini anlayamıyordu. Hangi dili konuşuyordu acaba? İysem korkusunu belli etmemek için kendini konuşmaya verdi. "Kim var orada, kimsin sen?" Cevap gelmedi. İysem iyice korkmaya başladı. Sabahın köründe bu ıssız yerde ürperiyordu. "Aptal! Orada ne arıyorsun dedim." İysem afallamıştı. Sabah sabah hakarete maruz kalmıştı. En azından bu sözlerden sonra korkusu azalmıştı. "Ne diyorsun sen, çık ortaya! Senden korktuğumu mu sanıyorsun?" "Aptallar, korkusuz korkaktır. Sen de haklısın." İysem neye uğradığını şaşırdı. Ne diyeceğini da bilemedi. Sesi çözmeye çalışıyordu. Bir erkek sesine benziyordu. Ama emin olamadı. İysem sert bir sesle "Asıl korkak olan kendini göstermekten aciz olandır!" dedi. Ağacın arkasındaki çalılıklar kıpırdadı. Ayakkabı altında ezilen küçük, cılız dalların sesi çoğalmaya başladı. Sesler çoğalırken İysem'in de endişesi artıyordu. Saniyeler içerisinde karşısına çıkacak kişiyle ilgili çeşitli fantastik senaryolar yazdı. Ama hiç birini sevemedi. Bir çift siyah ayakkabı gördü. Tozlu siyah pantolon, çamurlu bir kazak, cepleri yırtık bir mont giyen, yirmi yaşlarında bir adam gördü. Simsiyah saçları güneşte parlıyordu. Fakat yüzü çamur içindeydi. İysem, çamur yüzlü adamı incelemeyi bırakıp gözlerini gözlerine dikti. "Sen kim oluyorsun da bana hakaret ediyorsun?" Çamur yüzlü adam umursamaz bir tavırla "Hiç kimse." dedi. İysem, çamur yüzlü adamın cevabı karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. "Senin aklınla zorun mu var?" Çamur yüzlü adam, İysem'in dediğini umursamadan kendi bildiğini söylemeyi tercih etti. "Hiç kimse olduğum için sana aptal diyebilirim. Biri olsam sana aptal diyemem." İysem sinirden kıpkırmızı olmuştu. Bu çamur yüzlü adam kim ki ona aptal diyecek!? "Felsefe yaptığını mı sanıyorsun?" "Felsefe yapmaya çalışmıyorum. Bir şeyi yapacaksam tam yaparım. Ya hep ya hiç." "Saçmalıyorsun sadece." Çamur yüzlü adam alayla gülüp "En azından saçmalayabilecek kadar beynimi kullanıyorum. Ya sen?" diye ukala bir tavırla sordu. İysem ağzında bir şeyler geveledi. Ama dışarı çıkmadı. Karşısında küstahça konuşan çamur yüzlü adama cevap bile vermek istemiyordu. Çünkü buna değmezdi. Bu cahil için sözlerini boşa sarf edemezdi. "Ne oldu? Susuyorsun." İysem sinirle "Senin gibi konuşmayı dahi bilmeyen bir insanla muhatap olamam!" dedi. İysem elini cebine koyarak hızlı adımlarla yoluna devam etti. Arkasından "Seni bulamayacakları bir yere saklan. Belki düşünemezsin diye uyarayım dedim..." dedi. İysem sinirle arkasını dönüp "Bir yere saklanmam gerekmiyor. Çünkü kimseden kaçmıyorum." diye öfkeyle konuştu. Çamur yüzlü adam ağaca yaslanıp alaycı bir tavırla İysem'in yüzüne baktı. "Bana masal anlatma." İysem iyice sinirlenmişti artık! "Asıl sen masal uydurma." Çamur yüzlü adam yanına yaklaşıp "Kamptan kaçtığın belli işte. Neden saklıyorsun ki?" diye alayla sorunca İysem şaşkınlıkla çamur yüzlü adama baktı. "Ne kampından bahsediyorsun?" "Tamam. Sen biraz yol kat etmişsin. Ama yine de kamptan olmadığın anlamına gelmiyor." İysem, çamur yüzlü adamın alaycı tavrına eklenen bilmediği kamp kaçağı yaftalaması ile adama öldürecekmiş gibi bakıp "Ne dediğini anlayamıyorum? Senin saçmalıklarınla uğraşamam. Beni rahat bırak." dedi. Çamur yüzlü adam gülümseyerek "Yolun sonunda devriyeler var. Seni gördükleri gibi geri getirecekler." diye uyarıda bulunmayı ihmal etmedi. İysem merakla "Neden?" diye sormaktan kendini alamadı. Çamur yüzlü adam, İysem'i süzüp "Kıyafetini değiştir istersen. Konuşmazsan belki tanıyamazlar." dedi. İysem, çamur yüzlü adamın umursamaz tavrı karşısında ona yardımcı olan sözleri ile Araf da kalmıştı. Şüpheyle "Sana inanmıyorum. Hem bana neden yardım ediyorsun ki?" diye şüpheyle sordu. Çamur yüzlü adam yine umursamaz bir tavırla "Sen bilirsin. Benden söylemesi." dedi. İysem, biraz durup düşündü. Çamurlu yüze dik dik baktı. Çamur yüzlü adam alayla "Bana böyle bakmazsan sevinirim. Senden korkmaya başlarım yoksa!" dedi. İysem, çamur yüzlü adama şaşkınlıkla bakmaktan kendisini olamadı. Burada korkup saklanması gereken kendisi iken çamur yüzlü adamın söylediklerine bak! "Asıl sen beni ürkütüyorsun. Şu haline bir baksana. Doğa ana seni dövmüş gibi." Çamur yüzlü adam gülerek "Biraz öyle oldu. Bunları boş ver şimdi. Sen kimsin bilmiyorum. Ama buradan olmadığın belli. Aslında ilk konuştuğunda anladım." dedi. İysem şaşkınlıkla çamur yüzlü adama bakıp "Sen de mi saniyeler içinde dilimi algılayıp konuşuyorsun?" diye merakla sordu. Çamur yüzlü adam ilk kez şaşkın bir ifade takınıp konuştu. "Evet de... Bunu burada yaşayan çoğu kişi yapabilir. Aptallar hariç!" İysem siyah gür kaşlarını çatarak "Senin bu aptallarla derdin ne ya!?" diye sinirle sordu. Çamur yüzlü adam sırtını arkasındaki ağaca verip "Benim bir derdim yok. Başkalarının derdi var." dedi. İysem meraklı bir tavırla "Kim?" diye sormaktan yine kendini alamadı. Çamur yüzlü adam gözlerini uzaklara dikerek "Uzun hikâye. Anlatacak vakit yok." dedi. İysem, çamur yüzlü adamın söylediklerini düşünüp mahzun bir tavırla "Benim başka kıyafetim yok." dedi. Çamur yüzlü adam sinirli olup olmadığı belli olmayan bir tonda "Kaçarken akıl edemedin zaten, normal!" dedi. İysem, çamur yüzlü adamın tavrına sinirlenerek kaşlarını mümkünmüşçesine daha çok çatarak "Seninle iki dakika düzgün konuşamayacak mıyım?" diye öfkeyle konuştu. Çamur yüzlü adam sırtını ağaçtan ayırıp İysem'in önüne dikildi. "Benimle gel." İysem korkarak çamur yüzlü adama baksa da bu tuhaf insanın peşine takılmış gidiyordu. Anlattıklarına ikna olmuş gibiydi. Berrak akan suyla göz kamaştıran bir nehir kenarında yürüyorlardı. İysem, yerdeki taşlara takılıp sendeliyordu. Birkaç defa yere düşmeye ramak kalmışken çamur yüzlü adam dediği kişi onu tutmayı başardı. İkisi de nedensiz bir sinir havuzunda yüzüyordu. Çamur yüzlü adam ilgili bir sesle "Neden bu kadar sinirlisin hanımefendi?" diye sordu. İysem şaşkın bir şekilde çamur yüzlü adama baktı. Bu soruyu önce kedisine sorması gerekiyordu. "Asıl sen neden bu kadar öfkelisin beyefendi diyeceğimde diyemem çünkü beyefendilikle uzaktan yakından bir ilgin yok." Önüne bakmadan atarlanan İysem, bu kez yeri boyladı. Çamur yüzlü adam bir kahkaha patlattı. İysem sinirle "Gülmeyi kes. Canım acıyor." dedi. Çamur yüzlü adam telaşla "Çok özür dilerim. Kalkmana yardım edeyim." dedi. İysem, çamur yüzlü adamın önünde rezil olduğunu düşündüğünden dolayı sinirle "Senin yardımına ihtiyacım yok! Kendim kalkarım!" dedi. Çamur yüzlü adam, İysem'e doğru eğilip "Yanlış anlama lütfen. Koluma girersen en azından birbirimizin düşmesine engel oluruz." dedi. İysem, çamur yüzlü adamın sakin ve ilgili tavırları karşısında şüpheyle "Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordu. Çamur yüzlü adam alt dudağını ısırıp "Sadece kampa gidene kadar işbirliği yapabiliriz diyorum." dedi. Çamur yüzlü adam dikkatini İysem'e verince bir şey anlamış gibi bakıp alayla konuştu. "Sen yanlış anlamaya meyillisin sanırım. Senden hoşlandığımı falan düşünmedin değil mi? Bak eğer öyle bir şey düşündüysen bundan hemen vazgeç." İysem, çamur yüzlü adamın kendini beğenmiş ve alaycı ses tonu ile sakin kalmaya çalıştı. "Yine ne saçmalıyorsun?" Çamur yüzlü adam yere oturup İysem'e baktı. "Ben bir aptalı sevemem. Kusura bakma." İysem haksız yere duyduğu hakaretlere mi sinirlense yoksa yüzü bile belli olmayan serseri kılıklı çamur yüzlü değil yüzsüz adamın söylediklerine mi karar veremedi. "Sen dünyanın dâhisi olsan da ben sana bakmam." Çamur yüzlü adam gülümseyerek "Peki nasıl istersen." dedi. İkisi ayağa kalkıp sessizce epey bir yol aldılar. Kaç saattir yürüyorlardı? İkisi de yorulmuştu. Biraz dinlenmeleri gerekiyordu. İysem'in midesi guruldamaya başlamıştı. Karnından çıkan sesleri çamur yüzlü adam duyacak diye utanmaya başladı ve korktuğu başına geldi. Karnını tutarak sesi bastırmaya kesmeye çalıştı. "Utanmana gerek yok. Ben de acıktım." Çamur yüzlü adamın söylediğiyle içi biraz rahatlasa da yine utangaç tavrı devam etti. "Yiyecek bir şey var mı?" Çamur yüzlü adam gülerek "Ormanda yenilebilecek bir şeyler bulabiliriz." dedi. Daha kolay yiyecek bir şeyler bulabilmek için ikisi farklı yerlere baktılar. Güneş, uzun boylu ve gür perçemli ağaçların arasından yere sızıyordu. Korku ve gerilimli bir ortam oluşturuyordu. Ayakları altında ezilen dallardan bile ürküyordu. Etrafta bir sürü mantar vardı. Fakat hangisinin zehirli hangisinin zehirli olmadığını bilmiyordu. Yerde fareye benzer bir hayvan kaçışıp duruyordu. Gözleri kocaman, dudağının şekli de gülümsüyor gibiydi. Bir an İysem'e tatlı göründü. Başını okşamak istedi. Yere çömelerek yavaşça elini uzattı. Yüksek bir ses duydu. Silah sesine pek benzemiyordu. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı. Koşmaya başladı. Korku içinde koşarken arkasından biri sesleniyordu. Arkasında seslenen kişi çamur yüzlü adam olamazdı. Çünkü o böyle konuşmuyordu. Anlayamadığı bir dilde bağırmalar... Daha fazla koşamayacağını anladığı an bir çalının önüne çömeldi. Saklanmak için iyice yere yakın yattı. Ama orman öyle sessizdi ki onun nefes alışverişi yankı yapıyordu. Yattığı yerde kafasında biri bitti. Beyaz saçlı, genç görünümlü bir kadındı. Elinde de şok cihazına benzer bir alet vardı. İysem'in etrafında dolaşarak bir şeyler söylüyordu ama İysem susmaya kararlıydı. Kendi dilini bilmesini istemiyordu. O yüzden dilsiz taklidi yapmaya karar verdi. İysem'i kolundan tuttuğu gibi önüne kattı. Hâlâ bir şeyler söylemeye devam ediyordu. Ara sıra İysem'in sırtından itekliyordu. Çamur yüzlü adamla ayrıldıkları noktaya gelmişlerdi. Kadın, İysem'in kafasına kaska benzer bir şey taktı. Kafasına elindeki cihazla vurdu. ♡♡♡♡♡ Yapay zekalı Ada'ya ne sorsam acaba? Onun tasarımcısı ile konuşsam daha iyi olacak. Tavadan kütleler düşüyor ve İysem rüyadan uyanıyor. Yataktan hemen fırladı. Kaldığı yer yurt odasında daha da küçüktü. Sessizce yataktan kalktı. Kapıyı açıp gizlice dışarıyı gözlemledi. İnsanların elinde çantalar telaşlı bir şekilde bir yerlere gidiyorlar. Etrafta robotlardan bir iz yok. Normal yaşama geri dönmüş gibiydi. İçinden derin bir nefes aldı. "Sonunda her şey normale döndü." İçeriye bir hışımla çamur yüzlü adam girerek "Acil konuşmamız lazım!" dedi. İysem korkudan elini damağına götürüp kaldırdı. "Sen, beni korkutmaktan ne zaman vazgeçeceksin?" Çamur yüzlü adam çocuksu bir eda ile "Özür dilerim. Seni korkutmak gibi bir niyetim yoktu." dedi. İysem çocuksu tavrından biraz etkilenerek yumuşadı. Çamur yüzlü adam buraya asıl geliş amacını hatırlayarak telaşlı sesiyle hızlı hızlı konuşmaya başladı. "Birazdan buraya seni test etmek için birkaç kişi gelecek." İysem, çamur yüzlü adamın dediğine şaşırmıştı. Ne testi? Hasta falan mıydı? "Kim?" Çamur yüzlü adam alelacele "Sonra anlatırım. Ama sen onlara hiç cevap verme. Dilini bilmesinler." dedi. İysem korkmuştu. Alt dudağımı ısırıp korkarcasına "Bunlar kim, benden ne istiyorlar?" diye sordu. "Sen şimdi bırak onların kim olduğunu. Dediklerimi yap!" Çamur yüzlü adamın sert ve emredici ses tonu İysem'in korkusunu söküp almış yerine sinir bırakmıştı. "Bana neden yardım ediyorsun? Sonuçta aptalım ya ben." Çamur yüzlü adam elini ensesine götürüp kaşıyarak konuştu. "Aslında kamptan kaçan bendim. Kaçtığımı anlama diye sana öyle davrandım. Ama şimdi bunların sırası değil. Buradan kurtulmak istiyorsan iş birliği yapmalısın." İysem pek bir şey anlamasa da buradan kurtulmak fikri ona cazip gelmişti. "Ne yapacağım peki?" "Sadece sus." Bunu dedikten sonra hızlıca etrafı kolaçan edip ortadan kayboldu. İysem ne yapacağını bilemeyecek hâldeydi. Daha telaşını atlatmadan içeriye iki kadın girdi. İkisi de aynı giyinmişti. Kırmızı kasket, siyah pantolon ve siyah gömlek. İçlerinden biri İysem'in üzerine yürüdü. Kolunu sıkmaya başladı. İysem acı içinde bir çığlık attı. Onların umurunda değildi. Bir şeyler söyleyip duruyorlardı. İysem, onları zaten anlamıyordu ama ağzını da açıp tek kelime etmiyordu. Uzun bir süre İysem'i hırpaladılar. Fakat bir sonuç alamadılar. En son ikisi de sinirli bir şekilde orayı terk ettiler. İysem'in kafası hayli karışıktı. Aptallar kampı da neydi? Hangi ara buraya gelmişti, çamur yüzlü adam nereye gitmişti? Aptal olmadığına göre bu kampta kalmasına gerek yoktu. Bir el İysem'in kolunu tutup çekiştirdi. Can havli ile bağırmaya başlayacaktı ki çamur yüzlü adam olduğunu görünce kızgınlıkla "Yüreğime indiriyordun ya!" dedi. Çamur yüzlü adam, İysem'in dediğini umursamadan "Kimsenin bizi görmediği bir yere gidelim." dedi. "Nereye gidiyoruz, niçin gidiyoruz, ne oluyor?" Çamur yüzlü adam başını olumsuz anlamda sallayıp "Sen gel benimle." dedi. İysem bıkkın bir tavırla kollarını göğsüne dolayıp "Beni sürekli bir yerlere sürüklüyorsun." dedi. Çamur yüzlü adam bıkkın bir sesle "Sana yardım edende kabahat." dedi. İysem, çamur yüzlü adama baktı. Evet ona yardım etmek isteyen bir hâli vardı ama adamın ismini bile bilmiyordu. "Sen kimsin? Bana neden yardım ediyorsun? Adını bile bilmiyorum." "Adım Aybar." İysem şaşkınlıkla Aybar'a bakıp "Aybar mı? Hiç duymadım. Aybar ne demek?" diye sordu. Aybar gülümseyerek "Ay gibi parlak, heybetli. Senin adın ne peki?" diye sordu. İysem duyduğu anlam ve Aybar'ın ismini sorması ile gülümseyerek "İysem." dedi. Aybar başını sallayıp "Memnum oldum İysem. Tanışma faslımız bittiyse buradan gidelim hemen." dedi. İysem daha bir şey demeden Aybar elinden tutup dışarıya çıkardı. Hastanede ve misafirhanedeki yüksek teknolojik araç-gereçleri göremedi. Dışarıdaki manzara sıradan bir mahalleyi andırıyordu. Büyük şehirlerde arada kalan gecekondularını aratmıyordu. Yollar parke taşlarıyla döşenmişti. Bütün evler bir katlıydı. Dışarıda meyve ve sebze satan seyyar bir satıcı ile karşılaştılar. Aybar, bu adamın kulağına gizlice bir şeyler söyledi. İkisi hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı ama İysem duyamıyordu. Adam, İysem'i görmemiş gibi yanından geçip gitti. Aybar "Haydi gitmemiz lazım. Öylece adamın arkasından bakma." dedi. İysem merakla "Kimdi o adam, ne konuştunuz?" diye sordu. Aybar, İysem'in elini kavrayıp "Önce buradan uzaklaşalım. Her şeyi anlatacağım zaten." dedi. İysem şüpheyle "Dürüst olacağına söz veriyor musun?" diye sordu. Aybar gülümseyerek "Söz veriyorum." dedi. Yürüdükleri yolun sonuna geldiklerinde bir marangoz atölyesine girdiler. Marangoz atölyesinde beş kadın çalışıyordu. Hepsi de genç görünüyordu. Aybar ve İysem içeri girdiğinde bir kadın gelip Aybar'a sarılıp bırakmadı. İysem ise etrafına bakıyordu. Üretilen dolap, masa, sandalye vb. şeylere ilgiyle bakıyordu. "Seni annemle tanıştırayım. Annem ile konuşabilirsin. Merak etme bir sorun olmayacak." Aybar'ın sesiyle bakışlarını etraftan ayırıp Aybar'ın yanındaki kadına baktı. Kadın ve Aybar arasında dolanan bakışlarıyla şaşkınlıkla konuştu. "Annen mi? Çok genç görünüyor." Aybar ve annesi gülümserken İysem kendini toparlayıp "Merhaba hanımefendi, ben İysem." dedi. Aybar'ın annesi biraz duraksadı. İysem bu duruma alışıktı. Güler yüzlülüğünden ödün vermeyerek kadının ona yanıt vermesini bekledi. "Ben de çok memnun oldum İysem." Aybar'ın annesi diğer dört kadına göz kırparak bir şeyler anlatmaya çalıştı. "Peşimden gelin." "Tamam anne." Aybar, İysem'in elini tutarak annesinin arkasından gitti. Müsaade dahi istemeden durmadan elini tutması onu kızdırmıştı ama yine de elini geri çekmedi. Tahtadan yapılmış ufak bir kapının önüne geldiler. Bir yere açılan değil de süs için yapılmış bir kapıya benziyordu. Aşağı yukarı 1.50 cm boylarında birinin geçebileceği şekilde yapılmıştı. Aybar'ın annesi kilitli olan bu ufak kapıyı açtı. Yaklaşık beş dakika dar bir merdivenden aşağıya indiler. Merdivenin bittiği yerde bir kapı daha vardı. Aybar'ın annesi o kapıyı da açtı. Sağ ve sol olarak iki yol karşılarına çıktı. Sağdan giderek koridorun sonuna ulaştılar. Orada iki kişi onları bekliyordu. İysem'in gözünü siyah bir bez ile kapattılar. Aybar ve annesinin de gözlerini kapattılar. İysem kısık bir sesle "Aybar!" dedi. "Efendim." İysem korktuğunu belli eden bir sesle "Neden gözümüzü kapattılar?" diye sordu. Aybar rahat bir tavırla "Çünkü kurallar böyle." dedi. İysem'in korkusu yerine merak duygusu yer edinmişti. "Kuralları kim koydu?" Aybar bıkkın bir sesle "Sen çok konuşuyorsun. Biraz sessiz ol. Gözlerimizi birazdan açacaklar." dedi. İysem sinirle "Bana bir değil bin açıklama borçlusun. Unutma!" dedi. Aybar gülümseyerek "Bu kadar sabırsız olmanı anlayamıyorum." dedi. İysem derin bir nefes verip ağlamaklı bir sesle konuştu. "Kendini hiç benim yerime koydun mu?" Aybar susunca İysem konuşmaya devam etti. "Neler hissettiğimi anlayamazsın. Her şey şaka gibi, kabus gibi... Adına ne dersen de ama ben kocaman bir belirsizlik içinde oradan oraya sürüklenip duruyorum ve ben bu aptal saçmalık içindeyken benden söylenenleri yapmamı bekliyorsun." Aybar, İysem'in üzgün sesinden etkilenmişti. "Tamam. Bunları sonra konuşalım." Biraz sonra İysem'in gözündeki siyah bez çıkarıldı. İçeri girdiklerinde İysem'in gözleri fal taşı gibi açıldı. Ağzı açık bir şekilde, heyecanlı heyecanlı etrafı seyrediyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD