8.BÖLÜM

3655 Words
Nasıl bir gün yaşıyordu böyle? Otelde başlayan gününün bu evde biteceğini rüyasında görse inanmazdı. Hayatında ilk kez gördüğü bir evin, ilk kez gördüğü insanların arasında yabancı biri gibi dururken, birbirine sarılan iki kardeşi izlerken, boğazına takılan ağlama isteğini bastırmaya çalışıyordu Reyhan. Sıcak hava, üzerindeki üniforma ve başını sıkan bone yüzünden iyice daralmış, üstüne bir de bu sahne ile karşılaşmıştı. Engeli olan insanlara özellikle de çocuklara karşı inanılmaz bir zaafı vardı. Şimdi onlardan birine bakıcılık yapacak, onun ihtiyaçları için yardımcı olacaktı ama nasıl yapacağını kesinlikle bilmiyordu. Belki de bu düşünce yüzünden şuan ağlamak üzereydi. Ve ağlamak için kesinlikle doğru zaman değildi. Nimet Hanım'a "Lavaboya gidebilir miyim?" diye sordu usulca. Nimet Hanım da "Tabii ki." dedi gülümseyerek. Sonrasında hala bakıcı olan kadına Reyhan'a lavabonun yerini göstermesi için işaret etti. Reyhan kadının peşinden içeri girince, kendini banyoya atarak kapıyı kilitledi. Duvardaki aynanın önünde dururken, kendisine ve yanaklarından süzülen bir kaç damla yaşa bakıyordu. Güneşten iyice kızarmış yanakları, kurumuş dudakları ve terden kafasına yapışmış bonesi ile cidden çok kötü görünüyordu. Beyaz tenli olmanın en kötü yanı az bir güneş ışığında bile yanmaktı. Domates gibi olmuştu... Yani ona biraz daha yakın da denebilirdi. Sadece yüzü değil, vücudunu da sıcak basmıştı. İyi bir duşa ve rahat bir şeyler giymeye ihtiyacı vardı. Ama şuan bunun hiç sırası değildi. Önce tuvalet ihtiyacını gidermesi gerekiyordu yoksa patlayacaktı. Fırat annesinin karşısına oturmuş, kucağına başını koyan kardeşinin kısa saçlarını okşuyordu. Fatoş saçlarının okşanmasından, ona sevgi gösterileri yapılmasından çok hoşlanıyor, kendisi de bunu bir başkasına yapmaktan zevk alıyordu. Kendi saçları kısa olsa da başkasının uzun saçlarını seviyordu. Garip bir saç takıntısı vardı Fatoş'ta. Ona göre birini sevdiğini belli etmenin yolu saçları okşamak ve onlarla oynamaktı. Nimet Hanım hayatta sahip olduğu iki en değerli varlığını izlerken, her zaman ki gibi gülümsüyor ve mutluydu. Fırat'ın kız kardeşine ne kadar düşkün olduğunu biliyordu. "E bu kızın hikayesi ne?" derken konuyu Reyhan'a getirdi. "Aşçı olduğunu anladım. Zaten anlamamak mümkün değil. Üniforması ile kolundan tuttuğun gibi getirmişsin." Gülümsedi Fırat. "Otelde aşçı ama dediğim gibi bir süre... Yani ben sizin için uygun birini bulana kadar burada kalacak." "İşi ne olacak?" "Orasını hallettim. Paraya ihtiyacı vardı ve..." "Onu zorlamadın değil mi?" "Hayır anne. Neden zorlayayım?" "Ne bileyim? Otelin müdürüsün diye kabul etmiş de olabilir." "Dediğim gibi paraya ihtiyacı vardı. Ve bizimde bir bakıcıya..." "Kötü bir kıza benzemiyor ama insanları ilk görüşte tanımak elbette ki mümkün değil." "Açıkçası benim için de çok ani oldu. Filiz Hanım kimseyi bulamayınca çaresiz kaldım." "Bizim yüzümüzden zor durumda kalıyorsun oğlum. Keşke kimseye muhtaç olamadan yaşayabilseydim... Ama işte ne dizlerim ne de şekerim buna izin vermiyor." Annesinin masanın üzerinde duran elini tuttu Fırat. "Çiçek ve ben evlendikten sonra sizi de yanımıza alacağız anne. O zaman her şey daha güzel olacak." Elini geri çekti Nimet Hanım. "Seninle bu konuyu daha önce konuştuk Fırat. Ben evimi bırakıp hiç bir yere gitmem. Fatoş'u da göndermem." "Yabancı bir yere gitmiyorsun ki... Benim yanımda olacaksınız. Ve ben de artık rahat edeceğim. Gözümün önünde olduğunuzda hem içim rahat olacak, hem de daha çok birlikte olacağız." "Daha nişanlını bile tanımıyorum oğlum. Yüzünü bile görmedim. Huyunu, suyunu bilmiyorum. Onu alıp elimi öpmeye bile getirmedin." "Fırsatımız olmadı." "Nasıl bir bahane bu? Bir yıl Fırat. Tam bir yıldır sen bu kızla birliktesin. Hiç mi fırsatın olmadı?" "Anne..." "Yoksa bizden utanıyor musun?" "Hayır anne."derken ciddiyetle karşı çıktı Fırat. "Sizden neden utanayım?" "Çiçek Hanım belki de bizden hoşlanmaz. Sonuçta o kız bizim gibi değil. Her yönüyle farklı." "Çiçek düşündüğün gibi biri değil. Size karşı yanlış davranışlarda bulunacağını da düşünmüyorum. Gerçekten vaktimiz olmadı. Hem ilişkimizi ciddi boyuta taşımaya bir kaç önce karar verdik. Evlilik çok kolay alınacak bir karar değil biliyorsun." "Ben de onu düşünüyorum Fırat. Senin bu kızla gerçekten evlenmek istediğinden nedense emin değilim." "Benim eminim anne." "Bunun yeni işin ve parayla bir ilgisi yok değil mi?" "Anne..." "Sormak ve bilmek zorundayım oğlum. Tek oğlumun para ve rahat bir hayat için kendini ateşe atmasını sessizce izleyemem." "Çok dramatiksin Nimet Hanım. Kendimi ateşe atmıyorum. Para için ya da kariyer için o kızla evlenmiyorum. Birbirimize uygun olduğumuzu düşündüğüm için evleniyorum. Ve gayet iyi anlaşıyoruz." "Ama bunların da biraz etkisi var. Para da önemli bir sebep... " "Belki biraz... Çiçek gerçekten iyi biri ve de güzel bir kadın. Onu tanıyınca sen de seveceksin. Ailesi de mütevazi insanlar. Bize tepeden bakmıyorlar." "Benim sevmem önemli değil, önemli olan senin onu sevmen. Ömrünün her günü yanında uyanacak ve sana hayat arkadaşlığı yapacak bir kadını gerçekten sevmezsen çok pişman olursun. Çünkü para da pul da işte bir yere kadar." "Bugün ters tarafından mı kalktın sen?"diyerek güldü Fırat. "Kaç sen kaç... Bu konu her açıldığında her zaman aynı şeyi yapıyorsun." "Kaçmıyorum anne. Sadece aynı şeyleri konuşmaktan sıkıldım. Herkes aşık olarak evlenmiyor. Olmakta zorunda da değiliz." "Ben her gün ağlayan, anne ve babası yüzünden mutsuz olan torunlar görmek istemiyorum. Karısını sevmediği için hayata küsmüş, tek derdi iş olan bir evlatta görmek istemiyorum." "Çiçek konusunda fikrin değişecek anne. Çok yakında onu buraya getireceğim. İnan bana onu seveceksin. İnan bana..." "İnşallah oğlum. İnşallah sen değil de ben yanılırım." Elini ve yüzünü yıkadıktan sonra biraz daha rahatlamış bir halde banyodan çıktı Reyhan. Bahçeye gitmek için koridora yöneldiği sırada eşyalarını toplamış, elinde valizle üst kattan inen kadını gördü. Kendi kendine bir şeyler söyleniyor, asık suratı turşu satıyordu. "Deli ile uğraşmaktan deli olacaktım valla." dediğini duyunca kadının kimden bahsettiğini anladı genç kız. Kadın hem valizini sürüklüyor, hem de dış kapının oradaki vestiyerden ayakkabılarını arıyordu. Reyhan'ı görünce duraksadı. "Allah sana da sabır versin." dedi yüzünü buruşturarak. "Başka iş mi bulamadın sen? Bitmez bunların derdi hiç! Bakma sen o kızın haline. Ne yemek derdi bitiyor, ne temizlik. Bir de huysuz ki... Ben bu evi topla topla bitiremedim." "Ayıp olmuyor mu hanımefendi?"diyerek ona ters ters baktı Reyhan. "Deli ne demek? Bizden farklı diye ona bu şekilde hitap edemezsiniz." "Deli işte. Başka bir ismi mi var? " "Evet var. Onun adı Fatoş. Ve o daha bir çocuk." "Çocukmuş... Ne çocuğu? Eşek kadar kız. Durdan, laftan anlamıyor. " "Hiç düşündünüz mü acaba?" "Neyi?"dedi kadın ayakkabılarını giymiş, kapıdan çıkarken. "Bu belki de onun değil bizim sınavımız. O sizi duymayabilir, anlamayabilir, hayatın ne olduğunu bilmeyebilir. Ama sizi gören, anlayan, duyan, her şeyin farkında olduğunuzu bilen biri var?" "Kimmiş o?" derken dudak bükerek, alaycı bir yüz ifadesi takındı kadın. "Allah..."dedi Reyhan ciddiyetle. "Sizi ve onu yaratan Rabbimiz." Kadın kapıdan çıkmadan önce Reyhan'ın arkasında kendisine doğru bakan iki kişiyle gözgöze geldi. Reyhan onun neye baktığını görmek için arkasına dönünce annesini tek kolunun altına almış ve yürümesine yardım eden Fırat Bey'le karşılaştı. Çok öfkeli görünüyordu Fırat Bey. Evden çıkmak için hazır olan kadına olan bakışları ürkütücüydü. Anlaşılan o ki kadının dediklerini duymuştu. Kadın genç adamın tavrını fark edince, adeta kaçarcasına kapıdan dışarı çıktı. Kapı arkasından kapanırken Fırat peşinden gitmek için kapıya yöneldiği anda Reyhan aniden önüne geçti. "Fırat Bey lütfen..."dedi adeta yalvarırcasına. "İnanın değmez." Fırat derin derin nefes alıyor, yumruklarını sıkıyordu. Bakışları kapıdan genç kızın yüzüne kaydı. "Çekilin önümden Reyhan Hanım. O kadına haddini bildirmezsem içim rahat etmez." "Onu yeterince korkuttunuz zaten. Fazlasına gerek yok." "Reyhan doğru söylüyor."diyerek aralarına girdi Nimet Hanım. "O kapıdan çıkmayacaksın Fırat." "Anne!" İki kadının arasında kalmıştı genç adam. İkisi de kendisini engellemek için çaba harcıyordu. "Kahretsin!"diyerek yine arka bahçeye açılan kapıya yöneldi ve dışarı çıktı. Reyhan bastonundan destek alan Nimet Hanım'a yardım etmek için yanına koştu. "Biraz uyumam gerek kızım."diyen kadına odasına gitmesi için destek olurken, aklında öfkeli bir çift göz ve ailesini korumak için her şeyi yapabilecek Fırat Bey vardı. ** Nimet Hanım'ı yatağına yatırdıktan sonra kısa bir süre uyumasını bekledi Reyhan. O uykuya dalınca, ağır ve sessiz adımlarla odadan dışarı çıktı. Evin en çok merak ettiği yeri olan mutfak koridorun ucundaydı. Arka bahçeye açılan pencere ve balkon kapısı da genişti. Çok düzenliydi... Mobilyalar, dolaplar, masa ve sandalyeler her yer beyazdı. Mutfakta usul usul gezinerek her şeyi incelemeye başladı. Artık burada yemek yapacağına göre malzemelerin yerini bilmesi gerekiyordu. Dolapları ve çekmeceleri ardı ardına açarak, içlerinde neler olduğuna bakıyordu. Sıra buzdolabına gelince, bir an başkasının evinde bu kadar rahat davranmanın yanlış olduğunu düşünmeden edemedi. Ama sonra bunu yapmak için burada olduğunu kendisine tekrar etti. Buraya iş için gelmişti. Bu ev onun artık iş yeriydi. Yani yaptığı şeyin utanç duyacak hiç bir yanı yoktu. Buzdolabının kapaklarını açtı. İçerisi çoğunlukla hazır gıda doluydu. Hazır gıdaların sağlıksız olduğunu biliyordu ama bazen kendisi de hazır gıda tüketiyordu. Yine de en son tercihiydi bunlar. Mutfak için alışverişe gidebilirdi herhalde değil mi? Yani bu işleri birinin yapması gerekti. Fırat Bey burada yaşamadığına göre bu iş kendisine ait olmalıydı. Dolabı kapatıp, bahçeye açılan pencere ve kapıya yöneldi. Fırat Bey kardeşi ile salıncakta oturmuş, genç kız da kucağına uzanmıştı. Henüz onunla tanışma fırsatı olmamıştı. Aslında ona nasıl yaklaşacağını bile bilmiyordu. Ya kendisini de sevmezse? Sevmek zorunda da değildi. Her koşulda onu seveceğinden zaten emindi. Onlara doğru yürürken, biraz daha sakin görünen genç adamı izliyordu. Bakışları ileride bir boşluğa dalmış, düşünüyordu Fırat Bey. Tek eliyle kardeşinin kısacık saçlarını okşuyordu. Geniş bahçe salıncağına en az dört kişi sığabilirdi. Yanlarına gelince "Oturabilir miyim?"dedi. Fırat olumlu anlamda başını sallayınca diğer köşeye usulca oturdu. Fatoş dudaklarını büzmüş, yabancı olduğunu anladığı kızı izliyordu. Ağabeyine tek koluyla sarılırken, ona güvenli bir liman gibi sığınıyordu. Böyle davranması elbette ki normaldi. Yabancı birini hemen kabul etmesini zaten beklemiyordu. Reyhan ona gülümserken, Fatoş gözlerini kaçırdı. "Teşekkür ederim Reyhan Hanım."derken yine ileriye doğru bakıyordu Fırat Bey. "Hem burada olduğunuz için hem az önce beni engellediğiniz için..." "Rica ederim."dedi Reyhan ve hala Fatoş'u izliyordu. "Dünyada o kadın gibi o kadar çok insan var ki Fırat Bey. Hepsini dövemeyiz değil mi?" Fırat'ın yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yayıldı. "Keşke dövebilsek..."derken. "Eğitmek daha kolay. Çok küçük yaşta çocuklarımıza farklı olanı da kabul etmeyi ve sevmeyi öğretmemiz gerekiyor... Okul ne için var?" Reyhan da gülümsedi. "Diploma almak için." "Ve eğitimli insanlar olmak için. Okul sadece bilgi için değil. Ahlak, sosyallik, dostluk, sevgi, arkadaşlık..." Ona doğru baktı Fırat. İkisi de alçak sesle ve ağır ağır konuşuyordu. Bahçeye saran kuş sesleri arasına karışan tek ses onlara aitti. Bulundukları yer şehir merkezine uzak olduğu için ne araba, ne insan sesi vardı. Sadece doğa... "Bir anda verdiğim kararın doğru bir karar olduğuna inanıyorum Reyhan Hanım. Yani burada olmanız benim için bir şans..." Utandı Reyhan. Zaten kırmızı olan yanakları biraz daha kızardı. "İnşallah güveninizi sarsmam Fırat Bey. Henüz Fatoş'la tanışmadık ama... Benden hoşlanıp hoşlanmayacağını bile bilmiyorum." "Hoşlanacaktır..."derken kardeşine eğildi Fırat. "Fatoş... Bak bu hanım senin yeni arkadaşın. Adı da Reyhan." "Reyhan Abla."diyerek araya girdi genç kız. "Bakıcı çok resmi bir kelime. Abla daha sıcak." Fatoş önce ağabeyine, sonra genç kıza baktı ve gözlerini yumdu. "Reyhan Ablan seninle tanışmak istiyor Fatoş. Gözlerini açar mısın?" Gözlerini açtı ama Reyhan'a değil ağabeyine bakıyordu Fatoş. İçe dönük elini ve sabit duran parmaklarını ağabeyinin saçlarına uzattı. "Saçlara karşı özel bir ilgisi var Reyhan Hanım. İnsanların saçlarını okşamayı seviyor. Ve en çok kendi saçlarını okşatmaktan hoşlanıyor." "Ama... Neden saçları kısa?" "Çünkü huysuz olduğu dönemlerinde şaçlarını yoluyor. O yüzden kestirdik fakat hala uzun olduğunu sanıyor. " "Anlıyorum." "Belki sizin saçlarınızı da sever. Yani bu boneli haliniz ilgisini çekmemiş olabilir." Güldü Reyhan. "Hava o kadar sıcak ve bunaltıcı ki... Bonenin altında saçlarım berbat durumda. Şimdi açarsam korkabilir... Çünkü saçlarım gerçekte çok şey..." "Her zaman bu kadar dürüst müsünüz Reyhan Hanım?" diye sorarken ciddi ve ilgiliydi Fırat. Fırat'ın gözleri üzerindeyken nedensizce gerildi Reyhan. Adamın bakışları bir çok genç kızın aklını başından alacak kadar derin ve güzeldi. Çenesinde çukur ve tek yanağındaki gamzesi de çok hoştu. Çiçek Hanım yakışıklı bir adamla evlendiği için kendisini şanslı hissediyor olmalıydı. Yani ayrıca Fırat Bey onun kadar zengin de değildi. Demek ki bu adamı gerçekten seviyordu. Belli ki bu adam da onu seviyordu. Birbirlerine yakıştıklarını kahvaltı sabahı fark etmişti. Allah mesut etsin... Dünyada ruh eşini bulabilen çok az insan vardı. Yani gerçekten ruh eşi diye bir şey varsa... "Dürüst olmaya çalışıyorum... Yani olmak zorundayız nihayetinde... Yoksa tek başımıza kalırız. " "Sizinle hiç hoş bir şekilde tanışmadık fakat sanırım bunda da bir hayır varmış." "Belki de..."dedi Reyhan başını yere eğerek. "Bu sabah otel çıkışında size çok benzeyen birini gördüm. Ayrıca merkezde bir mağazanın önünde de onu gördüm."dedi Fırat. Reyhan karnına yumruk yemiş gibi kasıldı. Allah'ım... Ona bakmaya korkuyordu. Gerilmiş ve yüzü iyice kızarmıştı. Yalan söylediğini anlamış mıydı? "Aslında size sabah mesaj atmamın nedeni de buydu. Yani bilmiyorum... Dediğim gibi şuan burada olmanızın sebebi sabahki karmaşa diyelim. Sonra otelde olduğunuzu söylediniz. Ardından aramızdaki yazışma ve gerginlik. Ve en zor anımda odama geldiniz." "Evet..." "O kız siz değildiniz değil mi?"dedi Fırat biraz şüphe ve biraz da öylesine bir söylevle. Reyhan az önce dürüst olduğunu söyleyen adama nutuk çekerken, şimdi aslında o bendim. Size yalan söyledim diyemezdi. Şu bahçedeki süs havuzuna kafasını soksa ve kendini boğsa tam yeriydi. Kızaran yanaklarını başka nasıl gizleyebilirdi ki? Genç adamın bunun sebebinin güneş yanığı olduğunu düşünmesini diledi. "Yüzünü tam net göremedim. O yüzden emin olamadım. Uzun ve kıvırcık saçları buna engel oldu diyebilirim." "Ben... Ben değildim. " Şimdi de sesi peltek ve titrek çıkmıştı. "Yani size yalan söylemedim. Oteldeydim Fırat Bey." "Size inanıyorum Reyhan Hanım." derken güldü Fırat. "Ben insanlara kolaylıkla güvenmem. Ama size inanıyorum. Her neyse... O kız sayesinde buradasınız. Yanlış anlaşılma ve güzel bir sonuç." Ayağa kalktı Reyhan. "Odama gidip yerleşsem... Ayıp olur mu?"derken bile genç adama bakmaya korkuyordu. "Tabii ki Reyhan Hanım. Nasıl isterseniz. Artık üzerinizdeki giysileri de giymenize gerek yok. Burada rahat olun. Eviniz gibi..." "Teşekkür ederim." Reyhan oradan hızlı adımlarla uzaklaşırken aklında tek bir şey vardı... Yalan söylediğini açığa çıkaracak olan saçları... Ah... Hayır! ** "Odanızın yerini biliyor musunuz?" Fırat'ın kendisine seslendiğini duyunca, eve girmeden önce olduğu yerde durup, ona doğru döndü Reyhan. Adam haklı bir soru sormuştu. Odasının yerini elbette ki bilmiyordu. Ama öyle telaşlıydı ki tek isteği bir an önce ortalıktan yok olmaktı. "Şey... Evet aslında bilmiyorum." "Annemin odasının yanındaki oda Reyhan Hanım. Hemen karşıdaki oda da Fatoş'a ait." "Teşekkür ederim." "Bu arada benim gitmem gerekiyor. Siz işiniz bitince buraya gelirseniz ben de çıkabilirim. Fatoş'u yalnız bırakmayayım. Annem de çok geç olmadan uyanır zaten." "Beni beklemenize gerek yok. Dilerseniz şimdi gidebilirsiniz. Ben işimi daha sonra hallederim." "Sorun değil. Yarım saat kadar vaktim var." "Benim için de sorun değil inanın Fırat Bey. Hem benim işim uzun sürer. Duş alacağım, eşyalarımı yerleştireceğim falan..." Adamın bir an önce gitmesini çok istiyordu Reyhan. Duş alıp, üzerini değiştirdikten sonra onun yanında yine bu giysilerle dolaşamazdı. Garip olurdu... Yani rahat edin, üniformanızı çıkarın demişti. Dikkat çeken saçlarını da gizleyemezdi. Allah bir saç vermişti ya... Bu kadar gür ve kıvırcık saçlar herkeste yoktu. Üstelik iyice uzamıştı. Saç diplerinden, uçlarına kadar kıvır kıvır ve kabarıktı da. Öyle ki Fırat Bey saçlarını görse yalan söylediğini anlardı. Fırat ayağa kalktı. "Tamam o halde."dedi ve Fatoş'u da kaldırdı. "Ben gideyim artık. Bir sorun olursa beni mutlaka arayın. Hemen gelirim." Rahat bir nefes alabildi Reyhan. Dünya yerle bir olmadıkça onu aramayı asla düşünmüyordu. "Tabii tabii ararım. Merak etmeyin." "Ayrıca bir şey daha..." "Nedir?" "Ehliyetiniz var mı? Yani araba kullanmayı biliyor musunuz?" "Araba kullanmayı lisedeyken öğrendim. Babam rahatsızlanınca iş bana düştü. İlginç ama ağabeyim araba kullanmayı öğrenemedi. Her erkek bu konuda yetenekli olacak diye bir kanun yok değil mi?" "Aynen." "Ehliyetim de var ama arabam yok." Gülümsedi Reyhan. "Ehliyetinizin olmasına sevindim. Garajda babanın arabası duruyor. Biraz eski model ama gayet iyi durumda. Süpermarket buraya arabayla on dakika. Orada aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Araba kullanmayı da bildiğinizi göre, sorun yok." Fırat'ta gülümsedi. "Tamam..." diyerek ellerini iki yana açtı genç kız. Rahat görünmeye çabalasa da ona yalan söylediği için vicdan azabı duyuyordu. "Tamam..." Fırat'ı yolcu ederken, onu izleyen Fatoş çok mutsuz görünüyordu. Reyhan ona yaklaşıp, elini tutmak istedi ama izin vermedi. Fırat da bunu fark etti. "Dert etmeyin Reyhan Hanım. Size alışacak." "Dert etmiyorum. Acelem de yok. Biz hallederiz siz gidebilirsiniz." "Halledeceğinizi biliyorum. Hoşçakalın." "Güle güle..." Fırat yola çıktığı andan beri bugün olanları ve yeni bakıcıyı düşünüyordu. Çaresiz bir anında onu karşısına Allah çıkarmıştı. Ve Reyhan Hanım da kabul etmişti. Uzun süredir ilk kez annesi ve kız kardeşine iyi bakacak birini bulduğunu hissediyordu. Bu süreç kısa olsa da o an için en iyi çözümmüş gibi gelmişti. Özellikle de giden bakıcıyı düşününce Reyhan Hanım onun yanında kanatsız bir melekti. Gerçekten tuhaf bir kızdı. İçinden geldiği gibi konuşan, konuşurken utanan ve yanakları kızaran... Özellikle de bugün çok kızarmıştı. Güneşten yanan yanakları ve burnu onu sevimli bir kız çocuğuna çevirmişti. Kocaman gözlerinin içi nasıl da parlıyordu? Üzerine bol gelen üniforması ve daha saçlarını görmesine izin vermediği bonesi ile komik de görünüyordu. Yirmi beş yaşında olduğunu dosyasındaki doğum tarihinde görmüştü. Oysa daha küçük gibiydi. On dokuz, belki de yirmi. Onu bugün gördüğü kadına benzettiği için kendine güldü. Bugün gördüğü kadın farklıydı... Alımlı, havalı, saf ve dikkat çekici... Yine de ona benzetmişti Reyhan Hanım'ı... Ufak ta olsa benzetmişti. Annesi ve kız kardeşini huzur için de bırakıp giderken, bir ay içinde birini bulması gerektiğini de düşünüyordu. Yeni bir şirketle anlaşmalı, bir kaç gazeteye ilan vermeli ve tanıdık birilerini devreye sokmalıydı. Reyhan Hanım'a söz vermişti. Onu daha fazla tutamazdı. Tabii kendisi talep ederse, neden olmasındı ki? Sorun çıkmadığı sürece o da kalabilirdi. Bunları düşünmek için çok erkendi. Oteldeki işlere yoğunlaşması da gerekiyordu. Ayrıca Çicek'le de bir kaç gün için plan yapmışlardı. Hafta sonu İstanbul'a bir düğüne gideceklerdi. Çiçek bu düğüne onun da gelmesini istemişti. Nişanlısı olarak onu yalnız bırakmak olmazdı. Fatoş mutfaktaki masaya oturmuş, mutfağın içinde gezinen ve bir şeyler yapan genç kızı izliyordu. Ocaktan gelen yemek ve fırından gelen kurabiye kokusu bütün evi sarmıştı. Öyle ki bu kokuya Nimet Hanım bile uyanmıştı. Odasından çıkıp, bastonuna yaslanarak ağır ağır mutfağa doğru yürüyen kadın, içeriden gelen alkış seslerini de merak etmişti. Fatoş yine bir şeylere seviniyordu ama neye? Mutfağa girince sebebini anlamakta gecikmedi. Masanın üzerinde bir tabak kurabiye ve yanında jöleli kekler vardı. Üstelik ocaktan harika yemek kokuları da geliyordu. Bu kız hangi ara yapmıştı bunları? Eli ne kadar hızlı ve ne kadar da becerikliydi. E tabii aşçıydı. Fırat da işini gayet iyi biliyordu. "Nimet Hanım."dedi Reyhan içeri giren kadını görünce. Elindeki tabağı da masaya bıraktı. Havada kararmış ve akşam olmuştu. "Nimet Abla diyecektin ya..."diyerek gülümsedi Nimet Hanım. "Öyle anlaşmadık mı?" "Öyle anlaştık. Tamam Nimet Abla. Yemek hazır. Artık yiyebiliriz." "Ellerine sağlık. Valla bu kokuya uyandım." Masaya oturdu Nimet Hanım. Reyhan da üçüne birden servis açtı. Kendi sandalyesini Fatoş'un yanına çekti. Onun yemeğini yedirecekti. "Çok beceriklisin Reyhan. Elin kolun dert görmesin. Biz Fatoş'la bu kadar güzel yemeklere alışkın değiliz." Fatoş eline aldığı kurabiyeyi tutmak da zorlansa da yemeğe çalışıyor ve biraz olsun beceriyordu. Yüzündeki keyifli ifade annesinin dikkatini çekti. "Güzel mi kuzum? Beğendin mi?" "Eeebbet..."dedi geveleyerek Fatoş. "Beğenmiş Reyhan Ablası."diyerek Reyhan'a baktı Nimet Hanım. "Ama sen bizi böyle güzel şeylere alıştırıp gidersen, ne yaparız biz söyler misin? " "Ben size yapar yollarım Nimet Abla. Sonuçta otelde çalışıyorum. Fırat Bey size getirir. " "Fırat buraya kendi zor geliyor. Hafta bir gün yüzünü ancak görüyorum." "İzin günlerimde ben getiririm." "Her zaman beklerim." "İnşallah." Reyhan da masaya oturunca yemeklerini yemeğe başladılar. Reyhan hem kendi yiyor hem de Fatoş'a yediriyordu. Saatlerdir mutfaktaydı. Üstelik sadece yemek yapmakla kalmamış, bir saat Kerime'ye telefonda lafta anlatmıştı. Şaşkınlıktan dibi düşmüştü Kerime'nin. Ne diyeceğini bilememişti. Şaşkınlığını atınca kahkahalarla da gülmüştü. Para işi de hoşuna gitmiş ama parayı ağabeyine göndereceğini duyunca çok kızmıştı. "Yuh artık Reyhan. Senin bu ağabeyin tam sopalık. Ben olsam senin yerinde ona tek kuruş vermem! İnsan biraz utanır ya... Biraz sıkılır. Bacın çalışsın, sen ye! Akıllı ol kızım! Emeğini, ekmeğini verme şu adama! Bunca zaman ona verdiğin para ile kendine iş yeri açar, kimseye hizmet etmezdin." Haksız da değildi ama işte başka çıkar yolu yoktu. Eve icra gelirse anne ve babasının yaşayacağı utancı ve sıkıntıyı düşünüyordu. Yengesi bu kez kesin giderdi. Bahar da iyice bunalıma girerdi. "Hala üzerini değişmemişsin."dedi Nimet Hanım. "Vaktim olmadı. Yemekten sonra işim bitince hallederim. Duş alacağım, eşyalarımı yerleştireceğim..." "Rahat ol kızım... Kendini bu evde hiç yabancı hissetme. " "Rahatım ben... Tek endişem Fatoş'tu. Ama çok şükür iyi anlaşacağa benziyoruz." "Sen bu kıza her gün bu kadar güzel şeyler yaparsan tabii ki iyi anlaşırsınız. Böyle olduğuna bakma. Boğazına düşkündür Fatoş. Az ama sık yer. Hamur işini de sever." "Ben de öyleyim. " "Ama kilon gayet iyi Reyhan. Aşçılar şişman olur sanırdım." "Kilo sorunum yok çok şükür." Yemek sonrası Fatoş'un tuvalet ihtiyacını halledip, onu yatırdıktan sonra odasına geçebilmişti Reyhan. Duş alması ve odaya yerleşmesi de bir saat kadar sürmüştü. O kadar yorulmuştu ki yatağa uzanır uzanmaz uykuya dalmıştı. Ertesi sabah yine en erken uyanan Reyhan'dı. Kahvaltı hazırlamak için mutfağa girmiş, fırına attığı açmaların pişmesini bekliyordu. Tabii bu arada Fatoş uyanmış, onu tuvalete götürmüş, üzerini değiştirmiş ve mutfağa getirmişti. Nimet Hanım da yeni uyanmış, mutfağa doğru geliyordu. Evi saran koku yine çok güzeldi ama şekeri olduğu için hamur işine dikkat etmesi gerekiyordu. İçeri girince Reyhan'ı tezgahın önünde tepsiden açmaları alırken gördü. Üzerinde tek parça kısa, askılı bir elbise vardı. Saçlarını at kuyruğu şeklinde toplamıştı. "Reyhan." Reyhan ona doğru döndü. "Günaydın Nimet Abla." "Günaydın..." Onu yine baştan aşağı süzdü Nimet Hanım. Sanki ilk kez görüyormuş gibi dikkatli ve yüzündeki ifade beğeni doluydu. "Amannn... Sen de pek güzelmişsin ya Reyhan. Valla bir an tanıyamadım." "Teşekkür ederim." "Rica ederim canım. Ah işte her zaman böyle ol. Ben senin yaşında olsam kendime nasıl bakarım bir bilsen." "Siz de çok bakımlı ve güzelsiniz." Masaya oturdu Nimet Hanım. Kaşıklarla oynayan kızına baktı. "Bizden geçti artık Reyhan. Tabii zamanında yani senin yaşlarında ben de senin gibiydim. Kendime çok bakardım." Nimet Hanım yeleğinin cebinde çalan telefonuna uzandı. Arayan Fırat'tı. "Günaydın anne." "Günaydın Fırat." "Nasıl gidiyor bakalım?" "Gayet iyi." Reyhan'a bakıyordu Nimet Hanım. " Mutfağımda güzel ve becerikli genç bir kızın yemek yapmasına çok çabuk alıştım diyebilirim. Kahvaltı yapacağız." "Afiyet olsun. Fatoş nasıl?" "Çok iyi. Keyfi yerinde." "Sevindim anne. Benim yerime onu öp." "Bir ara sen de kahvaltıya gel oğlum." "İnşallah ama bu ara imkansız." "Ne zaman istersen." "Gelirim anneciğim..." "Dur sana bir resim atayım." "Resim mi?" "A hani atıyorsunuz ya bir yerden... Neydi orası?" "WhaatsAAp..." "Evet oradan. Bekle..." Bu kez Reyhan'a seslendi Nimet Hanım. "Gel hadi üçümüz resim çekip atalım. Selfi mi ne diyorsunuz ya... Ondan." Reyhan şimdi düşüp bayılabilirdi. Hatta kesinlikle bayılmalıydı. Resim çektirmek için üzerindeki giysi hem çok açık, hem de saçları kabak gibi ortaya çıkmıştı. Hadi onu da geçtim... Fırat Bey'in karşısına yarı çıplak bir halde çıkmak nişanlı bir kıza yakışıyor muydu? "Reyhan hadi." "Olmaz."dedi Reyhan usulca. "Ama neden?" "Nimet Abla ben..." "Sen ne? " "Utanırım." Fırat ikisi arasındaki konuşmayı duymuş, annesine "Anne kızı zorlama."diyordu. "Utanabilir." "Niye utansın oğlum? Maşallah çok güzel. Allah başka türlü utandırmasın." ****
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD