Genç adam havaalanında uçaktan indiğinde İde'nin korumaları Jeep'le onu bekliyorlardı. Ceketini düzeltip merdivenlerden inmeye başladı. Arabanın yanına geldi. Korumalardan biri arka kapıyı açtı hemen.
"Hoşgeldin abi" dedi yüzüne bakmadan. Utanıyordu. Bir kızı koruyamamıştı.
Sarhan bir şey demeden arabaya bindi. Mahçup olmuş koruma başını eğerek kapıyı kapatıp ön koltuğa geçti. Neden böyle yaptığını biliyordu. Sarhan kafasını geri atıp gözlerini kapattı.
"İde'nin kaçırıldığı bara sür" dedi düz bir sesle.
Şoför kafasını sallayıp bir şey demeden bara doğru sürdü. Bir saat sonra araba durduğunda genç adam gözlerini açtı. Kapıyı açıp dışarı çıktı korumayı beklemeden. Bara girdi. Korumalara da onu takip etti.
"Kamera görüntülerini izlemek istiyorum Koray" dedi onu kapısını açan korumaya hitaben.
"Buradan abi." güvenlik odasına giden koridora yönlendirdi. "Kaç kez izledik kaçıranlara dair en ufak bir iz bile yok. Hem kimin kaçırdığını biliyoruz. James Patrick" kapıyı açıp içeri girmesini bekledi Sarhan'ın. Sarhan içeri girip üzerindeki ceketi çıkardı. Koltuğa atacağı sırada Koray elinden alıp duvardaki askıya astı. Gömleğinin düğmelerini açıp kollarını yukarı kıvırdı. Üstten iki düğmesini açıp koltuğa oturdu. Saçlarını karıştırıp boynunu iki yana hareket ettirerek esnetti.
"Kaçırılmadan bir saat öncesinin görüntülerini istiyorum. Tam olarak saat kaçta kaçırılmış?" sordu uzun ince parmaklarını bilgisayarın klavyeleri üzerinde estetik bir şekilde dans ettirirken.
"23:52 civarında" diye yanıtladı onu Koray. Hayranlıkla izliyordu onu. Karşısında bir efsane vardı. Yüzünü çok az kişinin görebildiği gölge adam Han. Yüzünü görenler şimdiye kadar yaşamamıştı. Ölmeden önce son gördükleri yüz onunki oluyordu.
Aklına gelen gerçekle bedeni titredi korkudan. "Abi biz de öleceğiz değil mi?" dedi kapıda duran diğer koruma Ferhat'ı da kastederek.
Sarhan tek kaşını kaldırıp Koray'a baktı ciddi ifade ile.
"Bana şekersiz acı bir kahve getir Koray. Çok konuşma!" dedi ifadesiz sesle. Koray tuttuğu nefesi dışarı üfleyip gülümsedi.
"Hemen geliyor abi" dedi. Sesinden mutluluğu açıkça okunuyordu. Sarhan kafasını iki yana sallayıp görünütleri izlemeye devam etti.
Bir saat sonra genç adam İde'yi kaçıranı bulmuştu.
"Abi İde hanımı bu kadın mı kaçırmış diyorsun?" sordu şaşkınlıkla. Kaç kere izlemişti fakat hiç böyle bir detay yakalamamıştı.
Sarhan işaret parmağını ekrana vurdu. Ekranda kadının yakın açıda yakaladıkları görüntüsü vardı.
"Gerçekler her zaman göz önüdedir Koray. Görebilene gösterirler kendilerini." Koray hayran kalmıştı adama. Bir kez daha.
Sarhan ekran görüntüsünü alıp mail ile birine gönderdi. Sonra telefonu çıkarıp birini aradı.
"Mert, sana gönderdiğim fotodan yüz taraması yap. Hakkında her şeyi bilmek istiyorum. Evet her şeyi Mert. Bir saatin var. Arayacağım" deyip kapattı. Telefonu masaya bıraktı. Dirseklerini masaya dayayıp ellerini birleştirdi ve gözlerini kapatarak alnını birleştirdiği ellerine yasladı.
"Abi, aç mısın? Açsan bir şeyler getireyim." sordu Koray.
"Bana Black Label getir Koray" dedi yüzüne bakmadan.
"Hemen abi"
"Şişesini istiyorum. Bardakta değil"
"Tamam abi"
Koray çıktıktan sonra Sarhan yerinden kalkıp ceketinin cebinden sigara paketini ve çakmağını çıkardı. Paketten bir dal çekip dolgun dudaklarının arasına aldı. Çakmağı çakıp sigaranın ucunu tutuşturdu. İçine çektiği nefes gri zehri ciğerlerine götürürken sigaranın ucu tutuşmuş çatırdayarak yanıyordu. Ciğerlerine çektiği gri dumanı kafasını geri atarak yukarı doğru üfledi. Düşünceler beynini zorluyordu.
James Patrick bu deliliği yapacak kadar gözükara değildi. Ya biri ona cesaret vermişti bunu yapması için, ya da başka biri onun adını kullanıyordu. Aklına gelen şeyle gözlerini kıstı. Sigarayı kül tavlasına bırakıp telefonu aldı. Son aramalara girip Mert'in ismini kaydırdı. İlk çalışta açmıştı.
"Bende seni arayacaktım abi" dedi rahat bir şekilde.
"Anlat!" dedi sakin bir sesle.
"Kadının ismi Alina Petrova. Kaçırılmadan bir hafta önce giriş yapmış Boston'a. 33 yaşında. Rusya Federasyonu'nun Sverdlovsk Oblast'ında doğmuş." devam edeceği sırada genç adamın sesini duydu.
"Hmm. Rusya. Devam et Mert." sigarayı tekrar alıp dudaklarının arasına yerleştirdi. Bu iş gittikçe daha ilginç hal almaya başlıyordu.
"Moskova'da ikamet ediyor. Evli değil. Fakat görüştüğü biri var."
"Kim?"
"Aleksey Domodin" dedi Mert nefesini tutarak. Sarhan'dan ses çıkmadı ama nefes alışverişinin hızlanmasından feci derecede sinirlendiği belliydi. Burnundan soluyordu çünkü.
Genç adam ismi duyduğunda iki parmağının arasındaki sigarayı avucunun içine alıp sıktı. Sigara parçalara ayrılırken avucunu yakmayı ihmal etmemişti. Avucundaki ince sızı çok uzun zaman önce rafa kaldırdığı can acısını, vicdan çığlıklarını unutturamıyordu. Kapıyı vurup içeri giren Koray'a sakin olması için işaret etti. Koray kafasını sallayıp viski şişesinin kapağını açarak bıraktı masaya. Hafif baş selamıyla terketti odayı. O çıktıktan sonra derin nefes alıp konuşmaya başladı.
"James'ın götü yemezdi kızı kaçırmayı zaten" düşüncelerinde haklı olduğunu kanıtlıyordu herşey. Sesi ölüm meleğinin kanatlarını çıptığında yarattığı rüzgar gibi sakindi. Birinin canının yanacağına dair yemin ediyordu. "Bana kadını anlat Mert." avucundaki sigara kırıntılarını kül tavlasına döktü.
"Aleksey fazla kıskanç abi. Kadını korumasız dışarı bırakmıyor. Alina Aleksey şerefsizinin değer verdiği tek insan hayatında. Boris Lebedovdan sonra tabi ki."
"Yalnız kaldığı zaman yok mu bu kadının? Ya da bir zaafı?"
"Var abi." dedi gülerek Mert. "Kadın spora düşkün. Burda bile her sabah gittiği spor salonu var. Adresini atarım. Zaafına gelince, kadın dövmelere bayılır. Özellikle akrep dövmesine" deyip sustu.
Sarhan rahatlıkla arkasına yaslandı. Dudağının sağ tarafı yukarı kıvrıldı istemsizce.
"Demek akrep dövmesi"
"Evet abi"
"Başka bir şey var mı bilmem gereken?"
"Yok abi."
"Tamam. Sağol kardeşim" dedi kapatmadan önce. Teşekkür ettiği nadir anlardan biriydi ve Mert şaşırmıştı. Asla kaçıramazdı bu fırsatı.
"Uuu beybi. Sarhan Şahzade bana teşekkür mü etti az önce?" sordu gülerek.
"Evet etti Mert. Sulandırma" dedi ciddi sesle.
"Hemen koşup takvime kaydedeyim bugünü...." dediğinde genç adam devamını dinlemeden kapattı telefonu.
"Hayvan herif" dedi viski şişesini dudaklarına götürürken.
*****
Genç adam 653 Summer St. de bulunan Boston Athletic Club'ın önünde durdurdu arabayı. Fazla gösterişli yer değildi. Kadının başındaki kalabalıktan kaçtığı belli oluyordu. Böyle sıradan yerlere geldiğine göre.
Arka koltuğa attığı spor çantasını alıp girişe doğru yürüdü. Saat sabahın sekiziydi. Bir saat sonra gelecekti kadın. Onu beklerken bir kaç yumruk atabilirdi kum torbasına. Giriş kaydını yapıp salona girdiğinde soyunma odasına girdi görevli eşliğinde. Görevliyi yolladıktan sonra üzerini değişmeye başladı. İç çamaşırı kalana kadar soyunup çantayı açtı ve içinden koyu lacivert renk eşofman altını aldı ve uzun bacaklarından geçirdi. Ellerine bandajları sarıp dağılmış saçlarını düzeltti.
Bir saat sonra Alina salona giriş yapmıştı. Soyunma odasında üstünü değiştirip geldikten sonra koşu bandına doğru yürümeye başladı. Derin nefes alarak at kuyruğu topladığı saçını sıkı olması için çekiştirdi. Tam koşu bandına çıkacakken gözüne bir şey daha doğrusu biri takıldı. Terden sırılsıklam olmuş simsiyah saçlarını bandajlı eliyle alnından çeken, terlerin birer birer pırlanta gibi bedeninden süzülen fazlasıyla dikkat çekici yakışıklı biri. Sağ ayağı havada öylece kalan kadın adamın son darbesiyle darmadağın oldu. Koyu lacivert eşofmanının bel kısmını çekiştirip siyah akrep dövmesini gözler önüne serdi. Sağ kasığındaki ağız sulandıran dövme kadının yutkunmasına sebep olmuştu.
Adam yanından geçip gittikten sonra bile arkasından baktı uzun süre.
Saçlarındaki şampuanı durulayıp suyu kapattı genç adam. Islak saçlarını parmakları ile geri taradı.
"Manzara hoşuna gitti mi?" sordu ingilizce. Arkasına döndüğünde kadın kollarını göğsünde bağlamış duşakabinin kenarına yaslanmış onu süzüyordu mest olmuş bakışlarla.
"Çook" diye yanıtladı onu iç geçirerek.
Sarhan ona aldırmadan kenarda duran havluyu alıp beline sardı. Yanından geçeceği sırada Alina elini ıslak göğsüne koydu. Genç adam tek kaşını kaldırıp, sorgulayan yeşillerini göğsünde duran ele dikti. Alina bakışlarına aldırmadan kışkırtıcı bir şekilde saçlarından boynuna süzülen su damlasını takip edip öne atılarak dudakları ile yakaladı. Damlayı emerek dilini dolaştırdı adamın nefis kokan yanık teninde. Göğsünde duran eli boş durmayarak kaslı göğsünü geçip altı tane girintili çıkıntılı engelin üzerinde dolaştı. Havlunun kenarına geldiğinde bedenin sahibi tarafından durduruldu.
"Ne yapıyorsun?" sordu sinirle. Kadının cesareti hayranlık uyandırıcıydı fakat bedenine izinsiz dokunulması hiç sevmediği şeyler arasındaydı. Kadını kendinden uzaklaştırıp kollarını tuttu.
"Tadın mmm enfes" dedi dudaklarını yalayarak. "Akrebini görmeme izin ver" mavi gözlerini adamın çakmak çakmak yeşillerine sabitledi.
Öfkenin bir zehir gibi kanına yayıldığını hissediyordu adam. Sol kolundaki elini çekip boynuna sardı. Sıkıp kabinin duvarına yasladı kadını.
"Kız. nerede?" sordu sakin sesle.
Alina gülümsedi. İstediğini elde etmiş, kendinden razı gülümsemeydi bu.
"Han?" sordu emin olmak için.
"Sana. kız. nerede. dedim." parmaklarını sıkılaştırıp kadını boğulmanın eşiğine getirdi. Alina öksürüp nefes almaya çalışıyordu. Mavi gözlerinden akan yaş az sonra boğularak öleceğini gösteriyordu.
"Bı..rak" dedi kadın zorla.
"Söyle!"
"Ne..fes" dediğinde Sarhan kadının boğazındaki elini çekti. Duşa kabinin zeminine yığılan kadın öksürük krizine girdi. Sarhan hiçte nazik olmayan hareketle yerden kaldırdı kadını. Çenesini sıkarak gözlerine dikti fırtınalar kopan yeşillerini. "Benim... evimde...şuan" her kelimede duraksayıp nefes alıyordu.
"Adres"
"Spor salonun arkasındaki bina. Üçüncü kat. 20 numara" dedikten sonra kabine giren başka bir adama teslim etti onu Sarhan.
"Verdiği adrese gidin. Kızı alın. Bunu orada tutun. Sen İde'yi al çık. Ferhat başında beklesin. Geleceğim" dedi.
Koray kafasını anladığını göstermek için.
"Abi kıza ne olacak?" sordu kendini tutamayarak. İçten içe ne olacağını biliyordu aslında.
Sarhan yüzünü gösterdi
"Yüzümü gördü Koray. Sence ne olacak?" dedi çok normal bir şeyden bahseder gibi. Koray bir şey söylemeden kafasını sallayıp korkmuş bir ifadeyle ikiliyi izleyen kadının kolundan tutup duştan çıkardı.
*****
Mert boşalan bardağa viski koyup arkadaşına uzattı. Sarhan bardağı alıp hafif çevirip kehribar renkli sıvıya baktı gözlerini kısarak.
"Yazık abi ya Aleksey çok üzülecek" dedi Mert sahte üzüntüyle. Elindeki birayı kafasına dikti.
"Sikimde değil" bardaktan bir kaç büyük yudum aldı. "Gebersin piç. Kadını bana sulandı ve cezasını aldı."
Mert dudaklarını büzerek
"Uuu beybi çok sert" dedi neşeyle."Yattın mı bari öldürmeden önce?" sordu ciddi sesle.
Sarhan tiksintiyle yüzünü buruşturdu. Sanki Mert yedi ceddine küfür etmişti.
"Sikerim belanı Mert." bardağı masaya bıraktı sertçe. "Aleksey soysuzunun girdiği yere gireceğimi düşünmedin herhalde" saçlarını karıştırıp etrafa baktı. Oturdukları yerden dolayı göz önündelerdi ve istek dolu bakışların hedefi oluyorlardı.
"Kadın James'in ismini kullanıp seni oraya getirtmiş ya ben ona şaşıyorum. Çok akıllı kadınmış."
"Aklı ölümü oldu ama. Bence fazla akıllı kadın başa bela kardeşim" deyip ayağa kalktı. Mert onun kalktığını gördüğünde aynısını yaptı.
"Nereye abi?" sordu merakla.
"Emre'ye. Müge'yi merak ettim" dediğinde Mert kafasını sallayıp ona eşlik etti.
*****
Ömür
Eve geldiğimde Duygu kapıda bekliyordu beni. Aşağda Elhan'ın arabasından inmeden önce haber vermiştim. Kapıyı açmış bana bakıyordu kolları göğsünde toplu şekilde. Bu tavrı 'bana hesap vereceksin hiç bir yere kaçamazsın' demekti. Gülümseyip yorgun bakışlarımı üzerinde dolaştırdım. Üç gündür belli aralıklarla Emre'nin evinde Müge'ye bakıyordum. Zavallı kızı çok fena dövmüşlerdi. Kim ve neden dövmüştü bilmiyordum ama birinden intikam almak için olduğu kesindi. Kız kendinde değilken Sarhan diye birinin ismini sayıklıyordu.
Uyandıktan sonra öğrenmiştim Sarhan'ın kim olduğunu. Sevdiği adammış. Elhan'ın da abisiymiş. Ben yokken gelmiş yanına öyle dedi Müge dövüldüğü gecenin ertesi akşam. Yaralı yüzünden okunuyordu mutlu olduğu.
Sarhan ismi çok havalı biri. Acaba kendi nasıldı?
Sana ne?
dedi bilinçaltım sinirle. Haklıydı. Bana ne el alemin erkeğinden. Ben kendi derdime yanmalıyım. Kapıya vardım. Bana bakan Duyguya baktım gülümseyerek. Kapıdan çekilip beni içeri aldı. Kendide girdikten sonra beni takip edip salona girdi. Koltuğa attım bedenimi. Kafamı kaldırıp bana bakan kahvelerine diktim kahvelerimi.
"Ne haltlar karıştırdığını bilmek istiyorum Ömür" yanıma oturup yüzüme baktı cevap beklercesine.
Yorgun gülümseme eşliğinde
"Evlilik teklifi aldım" dedim ve tepkisini izledim. Önce gözleri irileşti. Sonra ağzını açıp kapattı. Sesini kaybetmiş gibi bir hali vardı.
Nihayet kendine gelip boğazını temizledi.
"Kim? Kim etti evlilik teklifini? Ve sen neden bu kadar sakinsin?" sordu boğulurcasına. Beklemiyordu belli ki. Aslında ben de beklemiyordum. Kala kalmıştım teklif geldiğinde. Sabırsızca cevap bekleyen Duygu'ya baktım ve sıradan bir şey söylüyormuş gibi
"Elhan Şahzade" dedim şaşkınlıktan ağzı açılan haline gülümseyerek.