1

454 Words
"Pusat bak geç kalma kardeşim. Bugün Rusya'dan çağırdığımız manken geliyor. Onu kaçırmak istemezsin herhalde." diyen Emre bir yandan da bıyık altından sırıtıyordu. "Ulan," Pusat biletini görevliye uzatırken bir yandan da Emre'yi tersliyordu. "Ben sen miyim lan gevşek? Benim için önemli olan kız değil, oyunculuğu!" Yurt dışındayken en sevdiği şey ne kadar küfür ederse etsin karşısındaki kişinin hiçbir şey anlamamasıydı. Nitekim ona gülümseyerek bakan görevli bu düşüncesini haklı çıkarıyordu. "Çok sıkıcısın." diyerek ofladı Emre. Pusat valizini teslim edip uçağa doğru ilerlerken Emre'yle olan konumaşmasını bitirmesi gerektiğinin farkına vardı. "Emre senin zevkine güveniyorum. Ama olur da Rusya'dan çağırdığın manken istediğimiz kriterlerde çıkmazsa seni öldürürüm bilmiş ol." dediğinde Emre yüksek sesli bir kahkaha attı. "Bilmez miyim? İşte tam da bu noktada başıma gelecekleri bildiğimden çok seçici davrandım, merak etme. Dostuna güvenebilirsin." deyip tekrar güldüğünde Pusat da gülmüştü. Genç adamın gülüşü oradaki bütün kızların ona bakıp iç çekmesine sebep olurken o bunu fark etmeden uçağa doğru ilerlemeye devam etti ve kolundaki saate baktı. Uçağın kalkmasına çok az bir zaman kalmıştı ve acele etmesi gerekiyordu. "Uçağın kalkmasına az kaldı. Kapatmam lazım Emre." dediğinde karşılıklı vedalaşıp telefonu kapattılar. Pusat telefonu cebine koyup ülkesine dönecek olmanın verdiği mutlulukla ilerlerken bu mutluluğunu gölgeye düşürecek olaylar yaşayacağını henüz bilmiyordu. Ama başına gelecek belanın onu çok etkileyeceği kesindi. ♠️✨??☘️❤️ Genç kadın ayağındaki topuklulara rağmen koşucuları bile kıskandıracak bir hızla koşuyor ve bir yandan da kendi kendine söyleniyordu. "Lanet olsun, geç kaldım!" Rusça aksanı ile kurduğu yüksek sesli cümle etrafındaki insanların bakışlarını ona doğru çevirmesini sağladı. Ama genç kadının o kadar acelesi vardı ki bunu umursamadı bile. Elindeki valizi sürüklemek ona işkence gibi gelse de havaalanına varana kadar bunu yapmaya mecburdu. Ah, bir de bunu yaparken koşması lazımdı. Hem de topuklularla! Sonunda nefes nefese kalmış bir şekilde havaalanına vardığında topuklu ayakkabı giydiği için kendine okkalı bir küfür savurup içeri girdi. Önce valizini x-ray cihazından geçirip sonra da kilo kontrolü için tarttırdı. Altı üstü üç gün için gidiyordu İstanbul'a. Buna rağmen valizinin fazla ağırlığı yüzünden yüksek miktarda ekstra para ödemişti. Bu her ne kadar Olivia'nın canını sıksa da derin bir nefes verip sakinleşmeye çalıştı. Günü fazlasıyla stresli geçiyordu. Son bir kez saatine baktı. Daha uçağı kaçırmadığını görmek onu biraz olsun rahatlatsa da sızlayan ayak tabanları buna engel oluyordu. Bir an için topuklu ayakkabılarını çıkartıp havaalanında yalın ayak gezmeyi düşünse de çevresindeki insanların ona uzaylıymış gibi bakacağını düşündüğünden bu fikrinden vazgeçti. Stresi her saniye daha da artarken binmesi gereken uçağın anonsunu duyduğunda kalbi hopladı sanki. Elindeki çantasını destek almak istercesine sıktı ve uçağına doğru ilerledi. Hayatında ilk defa yurt dışına çıkmıyordu ama nedense içinde tuhaf bir heyecan ve korku vardı. Hadi ama Olivia, altı üstü üç gün için gidiyorsun Türkiye'ye. En fazla ne olabilir ki? Diye içinden geçirdiğinde başına gelecek şeylerden bihaberdi tabii...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD