
Bir iş için geldiği ülkede başına gelmeyen kalmamıştı Olivia'nın.
Yanlış otel odasına girip hiç olmadık bir anda kendini çok yanlış bir pozisyonda, çok yanlış bir adamın koynunda bulmuştu.
Üstelik o yanlış adam... Patronuydu!
Olaylar karışık bir hâl alırken ikisi de işin içinden hiç çıkamayacakları bu
saçma evcilik oyuna girişmişti...
"Ben olanlar için çok üzgün. Böyle olsun istemezdi ben. Lütfen Pusut affet beni."
Genç adam öfkeli gözlerini Olivia'ya çevirdi.
"Sana daha kaç kere söylemem gerekiyor? Pusut değil, Pusat!" diye tısladı öfkeyle. Arkasına dönüp hızlı adımlarla ilerlerken aklına gelen şeyle durdu ve tekrar genç kadına döndü.
"Değil özür dilemek, ayaklarıma kapansan yine de affetmem seni."
Genç kadın da gözlerini öfkeyle karşındaki adama dikti.
"Ben gördü gördü, senin kadar öküzünü görmedi! Pislik Pusut!"
Pusat, Olivia'ya yaklaştı. "Ne dedin sen?" diyerek üstüne yürürken, Olivia da geri geri gidiyordu.
"Aaa... Şey... Çok üzgün ben öyle demek istememişti."
Pusat, genç kadının elini öfkeyle sıkıp yüzünü, yüzüne yaklaştırdı. "Bana bak ayaklı bela, geldiğinden beri senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı zaten. Sakın benim sabrımı zorlama!" diyerek kadının gözlerine baktı.
Yeşil gözleri adeta ateş saçarken Olivia gereksiz bir cesaretle "Sen çok sinirli. Ben sevmiyor senin bu huyunu." dedi.
Pusat ona öyle bir bakış attı ki eğer birini gözleriyle öldürme gücüne sahip olsa Olivia çoktan mezarda olurdu.
"Öyle mi karıcığım?" dedi kinayeyle. "İster sev, ister sevme benimle bu oyunu sürdürmek zorundasın." Genç kadının sıkmaktan morarttığı kolunu sertçe bıraktı. Tehditkâr bir sesle "Anladın mı beni?!" dediğinde Olivia olumlu anlamda başını salladı.
Pusat bir şeyler homurdanıp odadan çıktı ve kapıyı sertçe kapattı.
Ardında kalan genç kadın şaşkın şaşkın kapıya bakıp "Bu Türk erkekler çok sinirli." diye mırıldandı.
Ardından aklına gelen şeyle "Benim kocam bir Türk." deyip güldü.
Bu evcilik oyunu kısa sürse de eğlenceli olacak gibiydi...

