054*: Yerden yere vuralım, duvardan duvara çarpalım birbirimizi. Deli gibi sevişelim, nefesimiz kesilene kadar durmayalım. Kelepçeler kırbaçlar havada uçuşsun yürüyemeyecek hâle gelelim.
Doktorum: Anasını avradını...
Doktorum: Fena oldum, niye birden yükseliyorsun?
054*: Ah ben daha fenayım. Yanıyorum çok kötü yanıyorum...
Doktorum: Sanırım yanan tek kişi sen değilsin.
Doktorum: Ve ben galiba sana feci şekilde alıştım.
Piyasayı elinde tutan CEO bir mafya ve FBI ajanı bir kadının, intikam için yolları kesişirse ne olur?
Felaket, nefret ve tutku.
Royal. İşte burası, yolun sonu.
***
"Sen, aslana meydan okumaya çalışan bir ceylan gibisin. Ama çok geç çünkü artık aslanın pençesindesin."
“Bu konak senin cehennemin, ben de bu cehennemin bekçisiyim. Ve sen, benim ateşimde cayır cayır yanacaksın.”
Bir töre...
Töreye gelin gitmek zorunda kalan Roza...
Ve Roza'yla evlenmek zorunda olan Hazar...
Bu evlilik hiç şüphesiz ikisinin de sonunu getirecekti. Kılıçlar çekildi, savaş ilan edildi. Bu töre bir can götürecekti ve o can Roza ile Hazar'ın arasındaki savaşın habercisiydi.
"Bu evden ya gelinlikle çıkacaksın ya da kefenle."
~
Güzelliğiyle herkesi büyüleyen, bir bakışta insanın içini eriten, hayattan tek beklentisi mutluluk olan bir kız; Rüya.
Bastığı her adımda intikam yemini etmiş, güçlü ve bir o kadar nefesleri kesen bir adam; Ateş.
Hayatın adil olmayan oyunu bu sefer oklarını bu iki insanı bir araya getirip vurmuştu. Öfkeli, sert ve kaba bir adam olan Ateş bütün ilçe tarafından 'psikopat' diye anılıyordu.
Ve Rüya... Bu adamla evlenmek zorunda olduğu her an kendini dipsiz bir kuyunun içinde çaresizce debelenirken buluyordu...
Zoraki bir evlilik...
Psikopat bir adam...
Ve psikopat bir adamın karısı...
Yaşadıkları olaylar onları çıkmaza doğru sürüklerken bu evlilik ne kadar devam edebilirdi?
Eğer işin içine bir de bebek girmeseydi...
Aslında her şey kaslı, yakışıklı bir yüzbaşıyla yanlışlıkla aynı evi tutmamla başladı...
~
Miray yeni taşındığı şehir olan İstanbul'da başına geleceklerden habersiz bir ev tutar ve geldiği ilk gün evinde bir yabancı olduğunu görür. Dahası, evin onun evi olmadığını anlar. Ve tüm hikaye böyle başlar...
Bir cinayet... İki katil... Dolandırıcı bir kız. Çete lideri bir adam. Ve öldürdükleri kişi çok tehlikeli bir mafya...
Ajan olarak çeteye sızan Elisa, Kutay'ın bütün planlarını mahvetmişti.
Onlar artık iki düşmandı.
Ta ki gelen o mesaja kadar...
~
Bilinmeyen: Ölmedim, yaşıyorum.
Bir insanın cehennemi yanması, acı çekmesi değildir. Cehennem, insanın acı çektiğini kimsenin bilmediği yerdir.
~
“Karanlığın içinde parlayan yıldız, karanlığa sığınıyor çünkü yalnız. Sonunda tadına varacağız aşkın, o da biliyor bu şehirden bıktık."
Hayat bağlarını örmüştü. Onların düşmanları tehlikeli, zamanları azdı.
Aniden gelen tehlikeli notlar...
Çıkar için birleşmiş aykırı hayatlar...
Kaan Barlas ve Vera Akalay'ın hikayesi. Macera daha yeni başlıyor.
Bir iş için geldiği ülkede başına gelmeyen kalmamıştı Olivia'nın.
Yanlış otel odasına girip hiç olmadık bir anda kendini çok yanlış bir pozisyonda, çok yanlış bir adamın koynunda bulmuştu.
Üstelik o yanlış adam... Patronuydu!
Olaylar karışık bir hâl alırken ikisi de işin içinden hiç çıkamayacakları bu
saçma evcilik oyuna girişmişti...
"Ben olanlar için çok üzgün. Böyle olsun istemezdi ben. Lütfen Pusut affet beni."
Genç adam öfkeli gözlerini Olivia'ya çevirdi.
"Sana daha kaç kere söylemem gerekiyor? Pusut değil, Pusat!" diye tısladı öfkeyle. Arkasına dönüp hızlı adımlarla ilerlerken aklına gelen şeyle durdu ve tekrar genç kadına döndü.
"Değil özür dilemek, ayaklarıma kapansan yine de affetmem seni."
Genç kadın da gözlerini öfkeyle karşındaki adama dikti.
"Ben gördü gördü, senin kadar öküzünü görmedi! Pislik Pusut!"
Pusat, Olivia'ya yaklaştı. "Ne dedin sen?" diyerek üstüne yürürken, Olivia da geri geri gidiyordu.
"Aaa... Şey... Çok üzgün ben öyle demek istememişti."
Pusat, genç kadının elini öfkeyle sıkıp yüzünü, yüzüne yaklaştırdı. "Bana bak ayaklı bela, geldiğinden beri senin yüzünden başıma gelmeyen kalmadı zaten. Sakın benim sabrımı zorlama!" diyerek kadının gözlerine baktı.
Yeşil gözleri adeta ateş saçarken Olivia gereksiz bir cesaretle "Sen çok sinirli. Ben sevmiyor senin bu huyunu." dedi.
Pusat ona öyle bir bakış attı ki eğer birini gözleriyle öldürme gücüne sahip olsa Olivia çoktan mezarda olurdu.
"Öyle mi karıcığım?" dedi kinayeyle. "İster sev, ister sevme benimle bu oyunu sürdürmek zorundasın." Genç kadının sıkmaktan morarttığı kolunu sertçe bıraktı. Tehditkâr bir sesle "Anladın mı beni?!" dediğinde Olivia olumlu anlamda başını salladı.
Pusat bir şeyler homurdanıp odadan çıktı ve kapıyı sertçe kapattı.
Ardında kalan genç kadın şaşkın şaşkın kapıya bakıp "Bu Türk erkekler çok sinirli." diye mırıldandı.
Ardından aklına gelen şeyle "Benim kocam bir Türk." deyip güldü.
Bu evcilik oyunu kısa sürse de eğlenceli olacak gibiydi...
Geçmişten gelen bir aşk hikayesi...
Azra, hafızasını kaybettiği o gün her şeyin bittiğini sanır ama aslında hikayesi daha yeni başlıyordur. Çünkü aniden karşısına çıkan gizemli mavi gözlü adam onun hayatını değiştirecek ve dönüm noktası olacaktır.
Her zerresiyle birbirine aykırı iki insan...
Onlara kurulmuş ölümcül bir tuzak...
En yakınları tarafından uğratılan ihanetler...
İşlenen bir cinayet...
Ve ardından gelen esrarengiz bir not...
"Cehenneme hoşgeldin Vera Akalay. Kaan Barlas senin sonun olacak."
✧
Günaha boyanmış ruhların, geçmişin ihanetiyle kavrulmuş cehennemi...
Bu bir kurtuluş hikayesi değil.
Bu, birlikte yanmanın
hikayesi.
"Aykırılar cehennemine hoşgeldin."
Aykız: Seni istiyorum.
Aykız: Ama sen benim kalbimi kırıyorsun.
Aykız: Kalbimi kırma.
Aykız: Yatağımı kırmak varken ;)
Karan: Seni bulduğum ilk an...
Karan: Altında inleyeceksin.
~
Aşık bir kız, anonim bir hesaptan kendisinde nefret eden ve abisinin en yakın arkadaşı olan kişiye yazdı.
Ve bütün hikaye böyle başladı.