ENDİŞE

1267 Words
Yüzüme vuran sabah güneşi, perdeden sızan ince bir huzme gibi göz kapaklarımın ardında dolaşıyordu. Hafifçe kıpırdandım. Başımı kaldırdığımda Sarvan’ın hâlâ uyuduğunu gördüm. Kaşlarının arasındaki hafif çizgi yok olmuştu. Geceden kalma yorgunluk, yerini huzura bırakmış gibiydi. Beni göğsüne çekmişti. Kalbinin ritmini, tenime sinen sıcaklığını duyuyordum. Burnu saçlarımda, nefesi boynuma hafifçe çarpıyordu. Bu kadar savunmasız, bu kadar gerçek bir haliyle görmek… içimde bir şeyleri eritti. Bir an, sadece onu izledim. Kirpiklerinin ucunda durmuş bir uykunun masumiyeti vardı. Parmak uçlarımı usulca göğsüne koydum. Hafifçe kıpırdadı. Gözlerini tam açmadan mırıldandı. “Kaçma... biraz daha kal...” dedi uykulu bir sesle. Sesinde öyle bir sıcaklık vardı ki, içimi sardı. Gülümsedim. “Kaçmıyorum,” dedim fısıltıyla. “Sadece... seni izliyordum.” Gözlerini açtı, yavaşça. Bana baktı. O bakışta öyle bir şey vardı ki... Dün geceki kırgınlıklar, geçmişteki sancılar bir anda silindi sanki. Beni kendine daha çok çekti ve dudaklarıma öpücük kondurdu. "Çok güzelsin...her gün daha da güzel oluyorsun" içim ısındı. Sarvan, kolunu biraz daha sıktı belime, yüzünü saçlarımın arasına gömdü. Nefesi sıcak ve huzurluydu. Bir şey söylemeden durduğum yerde kalakaldım. Kalbinin sesi kulağımın dibindeydi, usul usul atan bir güven gibiydi. "Sen böyle sessiz olunca korkuyorum," dedi mırıldanarak. "Bir rüya gibi geliyorsun. Kaybolacaksın sanıyorum." Elimi yanağına koydum, hafifçe okşadım. "Ben buradayım Sarvan. Gerçeğim. Hem artık yalnız da değiliz." Bakışlarını gözlerime kilitledi. Yavaşça elini karnıma götürdü. Üzerimdeki ince örtünün altından, ellerimizin buluştuğu noktada kalbim hızlandı. "Minik bir kalp daha atıyor burada," dedi dudaklarını gülümseyerek karnıma yaklaştırırken. "Bizi dinliyor olabilir. Değil mi küçük mucizem?" diye fısıldadı. Ben gülerken, o da karnıma tatlı bir öpücük kondurdu. "Sabahları annenin kokusuna uyanacaksın… benim gibi. Ama geceleri onu fazla üzersen, seninle ciddi bir şekilde konuşuruz minik," dedi yarı ciddi yarı gülerek. Gözlerim doldu. Bu adam… eskiden sadece karanlık bir hayattı benim için. Şimdi sabaha dair en güzel ışık olmuştu. "Seninle her gün yeniden evlenebilirim," dedim, sesi titreyen bir gülümsemeyle. Sarvan yüzüme baktı, sonra alnımı öptü. "Her sabah buna uyanmak için dünyayı yakarım," dedi. sonra ayağa kalktı ve elini bana uzattı "Hadi bakalım kahvaltı zamanı hem minik mucizemizde acıkmıştır" elini tuttum ve kalktım önce banyoya girdim daha sonradaa üzerimi değiştirdim. Sarvan da hazırlanmıştı birlikte odadan çıkıp aşağıya indik. kahvaltı hazırdı her kes yerini almıştı "Günaydın" diyerek bizde yerimize geçtik. Tam o sırada konağın kapısı açıldı ve Süreyya anneyle Asmin geldi. Asmin yorgun görünüyordu bana baktığında bakışlarında öfke görüyordum. İstemsizce Ekim karnına gitti. bebeğimi korumak içgüdüsü vardı. Oturduğum sandalyede hafifçe nefes aldım, Sarvan’ın elini sıkıca tuttum. Süreyya Hanım’ın gelişi evde hemen bir hareketlilik yaratmıştı. Asmin’in yorgun, bitkin hali ve bana karşı gizlediği öfke aramızdaki havayı biraz gerginleştirmişti. Sarvan gözlerimi takip etti, hafifçe kaşlarını çattı ama dokunmadı. Biliyordu, bu zor bir durumdu. Ben ise karnımı koruyarak, sessizce sofraya odaklanmaya çalıştım. Süreyya Hanım, “Günaydın" dedi yumuşak ama güçlü bir sesle. Asmin yanımıza oturduğunda gözlerini kaçırdı. Sarvan usulca başını ona doğru çevirdi, gözlerinde anlayış vardı ama aynı zamanda ciddi bir ciddiyet. “İyi hissetmiyor musun, Asmin?” diye sordu. “Her zaman yanındayız.” Asmin nefes aldı, “Teşekkür ederim... Her şey karmaşık,” dedi düşük bir sesle. “Ama önemli olan... hayat devam ediyor.” Sofradaki herkes sessizleşti, sadece hafif bir rüzgâr dışarıdan içeri doldu. Ben de Sarvan’ın elini sıkmaya devam ettim, minik için güç toplamaya çalışıyordum. Yasmin de geldi ve yanımıza oturdu, ama gözlerini bir an bile benden ayırmıyordu. İçimde küçük bir gerginlik daha yükseldi. Endişe bütün bedenimi Sarıyordu. Asmin ve Yasminin başlıkları beni geriyordu. Bebeğim için korkuyordum en çokta. kahvaltı sessiz geçmişti ve ben tek lokma bile yiyememiştim. Sarvan işe gitti bende odama çıktım. Odaya çıktığımda derin bir nefes alarak kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yasladım ve gözlerimi yumdum. İçimde bastıramadığım bir huzursuzluk vardı. Elim istemsizce tekrar karnıma gitti. Minik… her şey senin için. Her şey senin iyi olman için… dedim içimden. Pencereden gelen hafif esintiye yürüdüm, perdenin ucunu araladım. Avluda çalışanları gördüm. Konak her zamanki gibi sessiz ama kendi içinde yaşayan bir dünyaydı. Ama benim içimde fırtına vardı. Yasmin’in bakışları… Asmin’in bana olan bana olan öfkesi… Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, içimde taşıdığım bu küçük cana zarar gelme korkusu… Göğsümde bir ağrı gibi yayılıyordu. Sarvan’ın yokluğunu ilk kez bu kadar keskin hissettim. Varlığı hep koruyucu bir kalkan gibiydi üzerimde. Gittiği an, her şey daha kırılgan, daha savunmasız hissettirdi. Yatağın kenarına oturdum, yastığa sarıldım ve gözlerim doldu. Bebeğim… dayanmam gerek, seni korumam gerek… dedim. Ama kelimeler zihnimde yankılanıp dururken, kapının hafifçe tıklatılmasıyla irkildim. Kapı aralandı, Süreyya Hanım içeri girdi. Elinde bir fincan ıhlamur vardı. Yüzünde her zamanki gibi o ölçülü ama sıcacık ifade. "İçeri girebilir miyim, kızım?" Başımı yavaşça salladım. Sessizce yanıma yaklaştı, fincanı komodinin üzerine bıraktı. “Sofrada hiçbir şey yemediğini fark ettim. Biliyorum kolay değil… Ama kendini ihmal edemezsin. Artık sadece sen yoksun.” Gözlerim tekrar doldu. O, anne gibi yaklaşmıştı. Gerçek bir anne gibi… İlk defa içimden gelen o duyguyu bastırmadan konuştum: “Korkuyorum… Süreyya anne. O kadar çok şey üst üste geliyor ki… Sanki bir yerden patlayacak gibiyim.” Süreyya Hanım sessizce başımı okşadı. “Korkmak, güçlü olmadığın anlamına gelmez. Korkuyorsan, seviyorsun demektir. Sevdiğini korumak istiyorsundur. Ve ben seni anlıyorum, Meryem.” İlk kez… kendimi gerçekten biri tarafından anlaşılıyormuş gibi hissettim. Sarvan’ın annesi, bana bir düşman gibi değil, bir evlat gibi yaklaşıyordu. “Sana ve bebeğine zarar gelmesine kimsenin izin vermesine müsaade etmem. Bunu bil, olur mu?” Başımı yavaşça salladım, ama bu defa gözyaşlarımı tutamadım. Ağlamama izin verdi. Omzuna yaslandım. O an, annemin yokluğunu değil… Süreyya Hanım’ın varlığını hissettim. Karnımdaki minik can… işte o an biraz daha güvende hissettirdi kendini. ***** Avlunun taş zeminine adım attığımda ayaklarımın altındaki serinlik içimi biraz rahatlattı. Hava, sabahın tazeliğini hâlâ taşıyordu ama içimdeki karmaşa bir türlü dinmek bilmiyordu. Karnıma dokunarak minikle konuştum sessizce; "Her şey güzel olacak, söz veriyorum..." Biraz sonra arkamdan gelen ayak seslerini duydum. Başımı çevirdiğimde Asmin yavaş adımlarla avluya geliyordu. Yüzü hâlâ solgun, gözlerinin altında uykusuzluktan mor halkalar vardı. Ama bu kez içinde bana karşı bir öfke değil, daha çok yorgunluk ve kırgınlık seziliyordu. Hiçbir şey demedik. O, avlunun diğer ucundaki taş banka oturdu, ben de bir köşede güneş alan yere geçtim. Sessizlik uzadı. "Bebeğim senin yüzünden öldü" duyduğum sözlerle yerimde donup kaldım. "Ben bir şey yapmadım Asmin kaza anında bile yoktum nasıl benim yüzümden ola bilir" dedim. Neden her şeyi benim üzerime yüklüyorlardı. "Sen Azadı affetseydin bebeğim ölmezdi hâla karnımda olurdu"dedi duygusuzca. "Abimle benim aramda olan bir şey ben senin bebeğine bir şey yapmadım" “Sen Azad’ı yerle bir ettin.Onu affede bilridin ama yapmadın. Bunu bile bile yaptın. Sen kendini hep masum zannediyorsun ama etrafındaki herkesi mahvediyorsun. Ailemizi böldün, kardeşini mahvettin, şimdi de benim bebeğimi aldın!” “O senin talihsizliğindi Asmin! Allah’tan gelen bir şey... Benim ne suçum var bunda?” dedim, artık ben de kendimi zor tutuyordum. İçimde minik bir can varken bu kadar lanetle anılmak beni kırıyordu. Asmin bir kahkaha attı ama bu kahkaha acı doluydu. “Senin de bebeğin ölecek biliyor musun? Adalet yerini bulacak. Ne hissettiğimi iliklerine kadar yaşayacaksın!” Donakaldım. “Elinde tuttuğun o karnın... Çok güvenme ona. Belki o da yaşamayacak. Belki senin de her sabah uyanıp içinin boşluğunu hissettiğin günler gelecek. O zaman anlayacaksın beni.” Bir an nefesim kesildi. Korkunçtu bu cümleler. “Sen... sen nasıl böyle bir şey dilersin?” dedim zor duyulan bir sesle. Asmin gözlerini benden kaçırmadı. “Ben her gece dua ediyorum. Gözümün önünde bebekler geziyor... Kan içinde, ağlıyorlar. Biri de senin çocuğun. Senin yüzünden.” Gözlerimden yaşlar süzüldü. Artık dayanamıyordum. “Git buradan Asmin... Allah’tan kork... Ne olur git!” O ayağa kalktı. “Korkmuyorum artık Meryem. Benden ne kaldı ki korkacak? Senin de günün gelecek.” Arkasını dönüp uzaklaşırken yüreğimde ağır bir sızı vardı. Karnımı sımsıkı tuttum. “Sen korkma yavrum... Biz her kese rağmen yaşayacağız... söz veriyorum bebeğim kimse sana zarar veremeyecek"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD