1.Bölüm
Mia giydiği siyah pelerinin altında sakladığı küçük çocukla Frida’nın evine girdi, hızla merdivenleri çıkmaya başladılar. Ufaklık ondan önce çıkmıştı çatı katına, Mia aralarındaki şifre olan bülbül sesini çıkardı ve kapını hızla açılmasını izledi.
Onları hemen içeri aldı Frida ve sıkıca sarıldı Mia ve Evan’a “Canım, sizi tekrardan sağ salim görmek için ne kadar dua ettiğimi tahmin bile edemezsin” dedi Frida şefkatle Evanın siyah kıvırcık saçlarını okşarken.
Mia hemen yaşlı kadının yanına oturdu. “Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum Frida, sen bizim hayatımızı kurtarıyorsun her şeyi düzene sokup seninle ve Evanla harika bir hayat yaşayacağız” dedi sevgiyle yaşlı kadına bakarken.
“Ah güzel kızım benim, o şeytan dükten kurtulmaktan başka bir şey yapma “dedi Frida güvenle ve kararlılıkla Mia’nın elini sıktı.” Bay Jewele, her şeyi anlattım senin durumunu ve okuma yazma bildiğini de söyledim orada bir nevi kahyalık yapacaksın canım” dedi Frida.
“Buradan ve o insan kılığına girmiş şeytandan ne kadar uzakta olursa o kadar iyi seni daha fazla incitmesine izin vermeyeceğim, gideceğin yerde güven de olacaksın çok gençsin yaşaman gereken birçok güzel şey varken o şeytanın kölesi olmayacaksın daha fazla Laurayı kurtaramadım ama seni kurtaracağım” dedi yaşlı kadın göz yaşları içerisinde birbirlerine sımsıkı sarıldılar.
“Bu arada, canım adını değiştirmen lazım bundan sonra adın Elena James orada bu adı kullan, Evan’nın da adı Leon “dedi Frida ciddiyetle o şeytan dük onları arayacaktı ve bulamayacaktı çünkü en ufak ayrıntısına kadar düşünmüştü Frida bu iki masumu canı pahasına koruyacaktı.
Frida’nın hayatı o şeytan yüzünden paramparça olmuştu ama Mia ve Evanın hayatı güzel olacaktı.
Son kez sarıldıktan sonra Fridanın onlar için tuttuğu at arabasına bindiler. Artık onlar için yeni bir hayat başlıyordu yirmi yaşına kadar Mia ismiyle başarılı ve mutlu olamamıştı ama şimdi yeni ismi ve inandığı yeni umuduyla kendi, Evan ve Frida için mutlu olup mutlu edecekti.
**
Felix yumruğunu masaya vurdu karşısında duran iki adamı “Efendim o piç kurusunun yardımcısını bulduk ve öbür evin ahırına bağladık siz gelmeden bir şey yapmadık kesin emriniz olduğu için” dedi iri yarı adam Felix'e “İyi yaptınız , Davide atımı hazırlamasını söyle derhal oraya gidip o soytarıdan istediğim bilgileri almalıyım ”dedi.
Daha sonra dışarı çıktı Felix, onun için hazır olan atına binip ormanın içindeki kestirme yola bağ evine ulaştı .
Atından inip bir hışımla ahırın kapısına tekme savurdu ve içeriye girdi karşısında korkudan sinmiş bir şekilde sandalyeye bağlı olan adamı görünce siyah gözleri tehlikeler saçarak adama yaklaştı. ” O piç kurusunun yerini bana söyleyeceksin ”dedi ve adamın yakasına yapıştı karşısındaki adamın sapsarı dişlerini korkuyla ve soğuktan dolayı birbirine vurmasını izledi. ”Eee-Efendim siz büyük Felix Ramseysiniz size istediğiniz bilgileri vereceğim ama lütfen canımı bağışlayın ”dedi. Aynı zaman da ağlamaya çoktan başlamıştı .
Ahırın kapısının açılmasıyla iki adamının içeriye girdiğini gördü Felix , sandalye de korkuyla sinmiş olan adamın ağlaması daha da şiddetlendi .
”Lütfen beni onların eline bırakmayın o iki adam” dedi ve yutkundu kapıda duran Carlo ve Merline bakarak ”çok vahşiler efendim onlar “dedi titreyerek
Felix, karşısındaki bu kokuşmuş adamın onlara doğru bilgi verdiğinden emin olmadan onu rahat bırakmayacaktı. ”O gemiyi yaktığınızda içerisinde on tane adam olduğunu ve onların yana yana öldüğünü biliyor muydun seni aşağılık “dedi ve suratına yumruğunu savurdu, sandalyeden düşen adam bir dizi özür sıraladı “Şunu kaldırın “dedi adamlarına “O insanların bakmaları gereken aileleri vardı, şimdi rahatladı mı, intikamını aldı mı aşağılık piç kurusu efendin ”dedi Felix adama tekrar tekrar vurmaya başladı.
Gördüğü şiddetten dolayı bayılan adamı kendine getirmek için Carlo buz dolu kovayı adamın başından aşağı döktü sıçan gibi çırpınan adam “Efendim, beni zorladı eğer o gemiyi kundaklamaz isem beni öldüreceğini söyledi” dedi korkuyla ama Felix bu adamın yalan söylediğini biliyordu ellerini ovuşturarak zevkle yaktığını biliyordu gemisini bu iğrenç herifin canına okuyacaktı en çok ta o insanların ölümlerine sebep olduğu için.
“O efendini öyle bir hale getireceğim ki her gün bana ölmek için yalvaracak ve bende ikinizi bir geminin içine koyarak yakacağım “dedi siyah gözleri öfkeyle ve hiddetle adamın üzerinde dolaşırken, Carlo ve Merline adamı konuşturmaları için emir verip çıktı ahırdan, atına binip evine doğru yolla çıktı.
Bir ay önce yakılan gemisini ve içinde can veren zavallı adamlarını düşünüyordu, o herifi bulmadan Felixe rahat bir uyku yoktu bulduğunda ise ona yapacağı şeyleri hayal ederek içindeki ateşe az da olsa su serpiyordu.
Kendi bahçe kapısının önüne geldiğinde yan komşusu bay Jewelin evinin önündeki at arabası gördü.
Adamın eski bir asker olduğunu biliyordu savaş sırasında bacaklarını kaybettiğini ve karısının onu başka bir adam için terk ettiğini anlatmıştı ona pek ziyaretçisi olmaz idi aslında şişman bir aşçısı ve yaşlı bir bahçıvanı vardı evinde.
At arabasından inenlere bakmadan evine girdi. Felix oysa bilse idi o at arabası içerisinde olan genç kadının ona yeni umutlar yeni duygular ve aşkı yaşatacağını, kendini zincirler yine de o inene kadar beklerdi Felix ama kader onları şimdi değil haftalar sonra karşılaştıracaktı.
***
Geceyi handa geçirdiler, sabahın erken saatlerinde tekrar yolla çıkmışlardı. Küçük çocuğu dizlerine yatırdı ve saçlarını okşamaya başladı Mia.
Kendi de başını at arabasına dayadı ve bundan altı yıl önceyi düşünmeye başladı.
Leydi Laura ile ilk karşılaşmaları hatırladı, sokakta soğuktan, karanlıktan ve korkudan bilincini kaybetmek üzereyken ona yardım eli uzatmıştı leydi Laura.
O zamanlar Mia on dört yaşında, leydi Laura ise yirmi bir yaşında idi ilk karşılaştıkları dönemde.
Altı yıl önce o gece yurttan kovulmuştu ve Londra’nın en soğuk gecesiydi. Yurt müdürü Bay Boris genç kıza saldırmaya çalışmıştı.
Mia’da masasından uzandığı kalemi alıp yaşlı adamın gözüne saplamıştı.
Adamın ağır bedenini üzerinden ittirmeye çalışırken ki acı feryatları hala kulağında idi. O gece yurttan atılmıştı Mia, kendini ne kadar anlatmaya çalışırsa çalışın dinlememişlerdi bile, eline küçücük çantasını eline verip kapı dışarı etmişlerdi.
Tek başına koskoca, ıssız ve karanlık sokaklarda ağlayarak yürümüştü saatlerce, en sonunda pes edip bir duvar dibine kelimenin tam anlamıyla yığılmıştı. En son hatırladığı şey karanlık ıssız bir sokaktı.
Ama sabah uyandığında yumuşak bir yatağın üzerinde, kıyafetleri değişmiş temiz kokar bir haldeydi, gözlerini kocaman açarak yatakta doğruldu ve geniş ferah odaya baktı.
Yanı başında duran suyu içti, neredeyim burası neresi diye düşünmeye başlamıştı ki odanın kapısı açıldı.
Karnı oldukça şiş güzel bir kadın ve yanında kısa boylu tıknaz, sevimli bir kadın içeriye girdi.
“Ah görüyor musunuz leydim, ne kadar güzel bir genç kızmış” dedi geniş suratı ışıl ışıl olan kadın,
Mia etrafını çeviren iki kadına korkuyla bakıyor olacak ki “Korkmana gerek yok canım dün gece seni bahçemin duvarına yaslanmış bir halde görünce dayanamadık, umarım şu anda kendini daha iyi hissediyorsundur” dedi Laura, şefkatle güzeller güzeli genç kıza bakarken.
Genç kız aniden, midesinden gelen guruldamayla dün sabah kahvaltısından başka bir şey yemeğini hatırladı. Utançla yanakları kızardı “Ben gitsem iyi olacak leydim “dedi mia, yatakta kalkmaya çalışırken başının döndüğünü hisseti, hemen yanına gelen kadına tutundu.
“Ah güzel kızım, ilk önce şu karnını doyuralım ondan sonra ne yapacağını konuşuruz” dedi Frida, genç kızın ender görülen mavi gözlerine bakarken içinde büyüyen korumacı hisse engel olamadı.
Leydi Laura da aynı fikirde olacaktı ki “Sen Anna’ya haber ver Frida, hemen bir şeyler hazırlayıp getirsin” dedi Laura, daha sonra genç kızın baş ucundaki sallanan sandalyeye oturdu” İsmin nedir canım” dedi Laura, genç kıza bakarken.
”İsmim Mia leydim” dedi incecik sesiyle, hamile kadının kahverengi gözleri bakarken.
Laura, isminin Mia olduğunu öğrendiği Genç kıza baktı. Boynundaki morluklar ve bileğindeki kızarıklıklar beyaz teniyle oldukça tezat içerisindeydi çok acı çekmiş olmalı diye düşündü.
“Boynun ve bileklerine merhem sürüldü, umarım acısı geçmiştir” dedi Laura, “Sana bunları kim yaptı canım “dedi uzanıp kızın elini sıktı destek olmak için.
Mia gözyaşlarına engel olamadan dün geceyi anlattı.
***
Geçmişe o kadar dalmıştı ki, Evan’nın ona seslendiğini duymamıştı.
“Bir daha Jeremiah dükünü görmeyeceğiz öyle değil mi Mia” dedi Evan, umutla genç kızın gözlerinin içine bakarken “Evet, Yer fıstığım bir daha görmeyeceğiz” dedi Mia, dizlerinin üzerinde doğrulmuş çocuğun umutla parıldayan gözlerinin içine bakarken, içi huzurla doldu.
“Artık bana bahçedeki çiçeklerin üzerine yanlışlıkla bastığım için, vuramayacak” dedi ve kollarını Mia’nın omuzlarına doladı.
Mia’da kollarını çocuğun küçük bedenine doladı” Artık sana kimse zarar veremeyecek, yer fıstığım” dedi Mia, gözünden akan yaşlarla küçük çocuğa daha da sıkı sarıldı.
“Artık Mia yok yer fıstığım, benim adım Elena senin adında Leon ” dedi Mia, kararlıkla çocuğun gözlerinin için bakarken.
“Benim ismim Leo olsun Mi- yani Elena” dedi ve Mia’nın yanağına öperken ısrarla.
Mia tamam dercesine kafasını aşağı yukarı salladı.
“Artık ismim gibi bir aslan olup seni koruyacağım Elena” dedi ufaklık son derece neşe ile. At arabasının durmasıyla geldiklerini anladı ve çocuğa bütün yapması gerekeni tekrar anlattı.
Kapının açılmasıyla ikisi de aşağı inmek için merdivenlere gittiler. Frida’nın seyisi şaşkınlıkla, arabadan inen kıza baktı o kadar yorucu yolcuğa karşı hala hayranlık uyandıracak şekilde güzeldi genç kadın.
Onun sürekli mızmızlanıp söyleneceğini düşünmüştü. Fakat kız bir kere zorluk çıkarmamıştı. Bu yolcuğun onun gibi kırılgan görünümlü biri için ne kadar zor olduğunu tahmin ediyordu adam.
“Size çok teşekkür ederim, lütfen bunu kabul edin” dedi adamın avcuna bıraktığı paralarla “Bayan Brook yeterli ödemeyi yaptı” dedi ve Mia’nın avcuna geri bıraktı parayı, adama tekrar teşekkür edip artık yeni hayatlarına, yeni umutlarına ve daha önce bilmediği bir duyguyu fazlaca tadacağı bu harikulade kasabada her şeyin güzel olacağına inanıyordu Mia.
Giden at arabasının ardından ikisi de bir süre bakakaldı. Kendini çabuk toparlayan Mia, Evanın da elinden tutarak yeni hayatlarına ilk adımı attı.
***
Uçsuz bucaksız İngiltere topraklarına güneş doğmuş, gecenin ayazlığı, yerini sabahın cıvıltısına bırakmıştı. Güneş bütün ihtişamıyla baharı simgeliyordu.
Genç adam etrafını saran üç çocuğun isteği üzerine onlarla saklambaç oynamıştı. Tabi Felix’in saklanması imkansızdı, oldukça geniş vücudu sayesinde deve kuşu misali bedeni hep dışarıda kalıyordu.
Küçük çocuğun ona yaklaştığını gören Felix” Bay Ramsey oradasınız sizi görebiliyorum” dediğini duydu ve ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı.
” Beni buldun Mike, hadi gel ikimiz kardeşlerini bulalım” diyerek arkadaki saman balyalarına doğru gittiler.
Diğer kalan iki çocuğu da bulduktan sonra dördü de yere çimlere uzandı.” Ne kadar hızlı koşuyorsun Maddie” dedi Felix, küçük kıza hayranlıkla bakarken” Babam sadece, beni ava götürürdü” dedi küçük kız gururla başını kaldırıp, iki erkek kardeşine küçümseyici bakışlar atarak.
Gemide can veren adamı Mac’in evine gelmişti. Buraya ve diğer ailelerin yanına düzenli olarak uğramayı kendine görev edinmişti Felix. Burada olup bu üç çocukla vakit geçirmeyi çok seviyordu. Adamının acısını onun içini bu kadar yakarken kim bilir çocuklarının ve karısının canını nasıl yakıyordur.
“Hadi, Size getirdiğim hediyeleri açalım” dedi Felix, atının yanına bıraktığı çuvalı alıp çocukların önüne koydu. Üç ufaklıkta kendilerine ait hediyeleri gördüklerinde mutluluktan Felix’in kucağına atladılar.
Küçük kıza isteği üzerine tahtadan bir yay ve ok yapmıştı. Mike’a ise tahtadan bir kılıç, en küçükleri olan Robb’a da sallanan bir at yapmıştı.
“Bay Ramsey'i sıkmayın çocuklar” dedi ufaklıkların annesi onlara doğru gelirken,
“Libby nasılsın” dedi. Felix, yanlarına ulaşan kadına bakarak, Libby kocasının ölümünden sonra bir hayli yorgun ve yaşından çok daha büyük gürünse de ilk zamanki halinden çok iyi duruyordu.
“İyi olmaya çalışıyorum efendim, onlar için “dedi, oyuncaklarla oynayan çocuklarına bakarak. “Daha iyi gözüküyorsun” dedi baştan aşağı siyahlar içinde olan kadına bakarak Felix.
Bir süre daha konuşmaya devam ettiler. Fakat Libby bir an da “Efendim sağ elinizi gökyüzüne bakacak şekilde havaya kaldırır mısınız?” dedi kadın, gözlerini sımsıkı yummuş ve derin derin soluklar arasında.
“Anlamadım ne oluyor Libby” dedi Felix, karşısında acı çeker gibi duran kadını anlamaya çalışırken” Lütfen efendim dediğimi yapın”
Libby’nin dediklerine bir anlam veremese de söyleneni yaptı Felix. İki eliyle genç adamın sağ elini kavrayan Libby, avcunun içine dikkatle bakıyordu.
“Kalbinizin kapıları açılıyor efendim” dedi kadın, Felix’in avcunu kendine daha da yaklaştırdı. “Hem de sonuna kadar” diye de ekledi.
Kadın değişik tavırları o kadar komikti ki Felix, az kalsın kendini tutmayıp gülecekti. “Güzeller güzeli bir genç kadın, burada tam avcunuzun güç merkezinde duruyor efendim “dedi Libby.
Felix güzel kadınlardan hoşlanırdı.
Libby, avcunun içine üfledi genç adamın” Fakat bu güzelin ruhu yaralı ve yanında küçük bir beden daha var. Bu küçük çocukla kan bağıyla olmasa da kalp bağıyla bağlılar birbirlerine” dedi kadın.
Felix bu kadının dediklerinin hiçbirine anlam veremiyordu. Lanet olsun ne saçmalıyordu, böyle bir şey olması imkansızdı. Avcunun içine bakarak böyle şeyler görmesi uydurmadan öteye bir şey olamazdı. Daha fazla dinlemek istemediği için elini geri çekti.
Kadının ellerinin arasından “Tam adını söyleyecektim” dedi Libby kalın kaşlarını çatarak.
“Bu zırvalıklara inanmamı beklemiyorsundur umarım” dedi Felix, son derece kararlı bir şekilde tekrar ona doğru yaklaşan kadına bakarak.
“İster inanın ister inanmayın efendim ama gördüklerim bunlar “dedi kadın kendinden emin bir şekilde
“Her neyse Libby, kendine ve çocuklara iyi bak tekrar, uğramaya çalışacağım” dedi ve bahçeden dışarıya çıkıp atına bindi.
Libby giden adamın arkasından derin bir iç çekip” Çok yakında karşınıza çıkacak, sizin kalpleriniz bir birbirinize ait hem de sonsuza kadar” dedi Libby.
***
Elena elindeki limonatalarla bahçeye yeni, taşıdıkları masaya doğru gitti. Bay Jewel kitap okurken, Leo’da resim çiziyordu.
“Elmalı turtanın yanında limonata içmek isteyen var mı?” diye sordu Elena ve heyecanla el kaldıran Leo'ya baktı. “Ben isterim Elena” dedi hevesle ufaklık.
“Bay jewel bol bol yemek yememi söyledi “dedi Leo
Buraya geleli on gün olmuştu fakat Bay jewel , aşçı sophie ve yaşlı kahya John onları o kadar sıcak karşılamıştı ki , Elena ilk defa kendini bu kadar mutlu, huzurlu ve bir ailenin yeni üyesiymiş gibi hissediyordu.
Keyifle yenen tatlıyla beraber. Jewel yanında oturan sevimli çocuğa ve genç kadına baktı. Bu iki güzel varlık, unutulmaya ve yalnızlığa yüz tutmuş bu evi tekrar canlandırmıştı.
Küçük Leo’nun enerjisi ve hiç durmadan sorduğu soruları, Elena’nın uyumlu ve sevecen tavrı bu evi adeta yeniden ayağa kaldırmıştı tabi içindeki insanlarla beraber.
Jewel unuttuğu duyguları tekrar hatırladığını hissediyordu. Elena tıpkı yeğeni Fionaya benziyordu eşsiz güzelliği ve yumuşak başlılığı ona Fionayı hatırlatıyordu.
“Bir gemi resmi mi çiziyorsun genç adam” diye sordu bay Jewel, Leo’nun boyama kağıdına bakarak ve ekledi “Komşum Felixte, gemi çizimleri yapar ve çizimlerini hayatta geçirir “dedi yaşlı adam ihtiyatla, Leo ellerini çırptı heyecanla atıldı “Belki bana da çizer değil mi Bay Jewel” dedi ufaklık son derece ümitli bir halde.
“Tabi ki de çizer evlat” deyip güvenle sıktı küçük çocuğun omzunu, Elena yan taraflarındaki görkemli evi görmüştü ama orada birinin yaşadığını düşünmemişti çünkü ev oldukça ıssız görünüyordu.
“Efendim ben pazara gideceğim” dedi sophie, kocaman hasır şapkası sevimli yüzüne gölge düşürmüştü.
“Bende gidebilir miyim Sophie ile pazara” dedi Elena, Bay jewelden onay almak için önünde durdu. Bay Jewel tabi dedikten sonra genç kadın, omuzlarına şal almak için yukarıya çıktı.
Geri Aşağı indiğinde Leoyu da yanında pazara götürmek istedi. Bay Jeweli sorularıyla bunaltmasın diye ama yaşlı adam ısrarla Leo’nun kalmasını söyleyince, Elena en son çare olarak Leo’nun yanına gidip
” Lütfen Bay Jeweli üzme yer fıstığım ”dedi ve çocuğun başına bir öpücük kondurdu.
***
Felix eve geldiğinden beri, Libby’nin dediklerini düşünüyordu. Kadının birtakım güçleri olduğu, bütün kasabaca biliniyordu birçok insanın Libby’e uğrayıp kendi gelecekleri hakkında onları nelerin beklediğini öğrenmek için kadının yanına uğradıklarını Mac onlara anlatmıştı.
Hatta bir keresinde kasabanın dışında bir Hana gitmek istemişti adamları ama Mac ben gelirsem kesin Libby anlar, hisseder demiş ve ikinci seferde gitmemişti çünkü ilk kez, gittikleri handa sarışın bir kadının kucağına oturmaya çalıştığını Libby’nin, bildiğini, hissetiğini ve bu yüzden de Macle neredeyse bir ay konuşmadığını söylemişti.
Düşüncelerden kurtulmak için dışarıya çıktı. Yan komşusunun gür kahkahasını duyunca Felix şaşkın bir şekilde. Bay Jewelin evinin bahçesine doğru gitti.
Büyük bahçede ilk defa bir masa görüyordu Felix, masanın başında oturan adamı daha önce böylesine gülerken görmemişti ona biraz daha yaklaşınca diğer sandalyede oturan küçük kıvırcık siyah saçlı son derece sevimli bir çocuğun heyecanla yaşlı adama bir şeyler anlattığını gördü.
Onların yanına doğru gitti. İkili öylesine, derin bir sohbette dalmışlardı ki ancak masanın yanına gidince Felixi gördüler.
“Felix otursana bizde senden bahsediyorduk, aile dostlarımın çocukları beni ziyarette geldi uzunca bir süre burada kalacaklar” dedi Jewel, ufaklığı göstererek Genç adam sandalyeyi çekip ona hayranlıkla bakan küçük sevimli çocuğun karşısına oturdu.
Kahverengi gözleri kocaman açılmış, burnunda ve yanaklarında boya kalıntıları olan ufaklık “Siz o musunuz ? “diye sordu Leo, sandalyesinden atladı ve Felix’in yanında gitti.
Ufaklığın kocaman açtığı meraklı ve heyecanlı gözleri Felix'i gülümsetmişti ” Ben Felix Ramsey” dedi genç adam ona hala hayranlıkla bakan çocuğa elini uzatırken.
Oda küçük elini Felix’in avucuna bıraktı “Benim ismimde Ev-yani Leo” dedi bir şeyleri hatırlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Ufaklığın
“Sizin gemileriniz var mı ?” dedi Leo, karşısındaki uzun boylu adama bakarken” Evet var “dediğinde kendini tutmayıp adama daha fazla soru sormaya başladı.
“Gemilerinizi bende görebilir miyim bay Ramsey” dedi ve adamın kabul etmesi için Frida’nın ona kiliseye gittiklerinde öğrettiği şeyleri içinden tekrar etmeye başladı.
“Elbette görebilirsin kasabanın biraz dışındaki Limanda gemilerim var buraya da çok uzak değil” dedi Felix ve sevinçle kucağına atlayan ufaklığın başını okşadı.Çocuğun sevimli ve meraklı yüzü tamamen ona doğru dönmüştü.
Kollarını Felix’in boynuna dolayıp sımsıkı sarıldı “Peki bana bir tane, gemi resmi çizer misiniz ?“ dedi Leo ,masanın diğer tarafından boya kalemlerini ve kağıtları Felix’in önüne koydu. Genç adam ilk önce önündeki yığılı kağıda ve kalemlere bakarken yaşlı adam ona seslendi.
Jewel yüzünde kocaman gülümse Felixe” Masadaki elmalı turtadan ve limonatadan almaz mısın ?” dedi yaşlı adam ve ekledi ” Çok lezzetli” turtadan bir parça koparıp yerken.
Felix de masada duran tabaklardan birini alıp turtadan bir parça kesip tabağına koydu ve tadına baktı.
Krema ve vanilyanın nefis, yumuşak tadının yanına elmada eklenince ömründe yediği en güzel tatlı olmuştu şu an yediği elmalı turta.
“Aşçının bu kadar yetenekli olduğunu bilmiyordum Jewel” dedi ve tabağındaki son parçaydı da ağzına attı.” Ah onu aşçı yapmadı, Leo’nun ablası Elena yaptı”.
Küçük çocuğun bir ablası olduğunu öğrendiğinde aklına sabah Libby’nin büyük komplo teorisi geldiği gibi gitti Lanet olası saçmalıklara inanacak değildi.
Değil mi ?
Fakat kalbinin kapılarını açacağı o ana farkında olmadan dakika dakika yaklaşmaktaydı Felix, kaderin onun için yazdığı sürprizler karşısında yaşayacağı büyük aşkın getireceği bütün acılara ve duygulara seve seve kucak açacaktı.