KINA GECESİ

1505 Words
Akşam bile olmadan daha ev cıvıl cıvıldı. Kadınların neşesi, türküler, zılgıtlar, hafifçe ışıldayan mumlar. Her şey göz alıcıydı. İçimde bir karışıklık vardı; mutluluk, heyecan, biraz da korku. Herkesin bakışları üzerimdeydi. Sanki her göz, benim geleceğime dair bir yargıyı ölçüyordu. Annemi gördüğümde, yüzündeki sert ve ciddi ifadeyi hemen fark ettim. Gözleri dikkatle üzerimdeydi. Her hareketimi, her mimiğimi değerlendiriyordu. Ablam ise daha ince eleyip sık dokuyordu. Uzun uzun inceledi; sanki Yusuf Sinan ’ı tartıyor, sonra da benim ona uyumumu. İçimden geçirdim. Benden ne bekliyorlar acaba? Kiminle evlensem bana uygun bulurlardı? Kadınlar tepsilerini hazırlarken, ellerinde kına, çiçekler, mis gibi kokular O kokular bir anda beni çocukluğuma, evimizin mutfak köşesine götürdü. Annem de oradaydı, ciddi ama bir yandan da gururlu. Havalıydı. Ablamın bakışları ise biraz da sorgulayıcıydı. Yusuf Sinan ’ı nasıl buldular acaba diye düşündüklerine emindim. Akrabaların tepkilerini merak ediyorlardı. O sırada aklıma Yusuf Sinan geldi. Kına gecesinin en basit geleneklerinden birini bile atlamış olmayı istemiyordum. Serçe parmağıma bakıp düşündüm ve sordum. “Serçe parmağına da kına yapalım mı? Böyle küçük bir işaret Hatıra olsun.” Her erkek kabul etmezdi. Ama benim için çok önemliydi. Bilmiyorum belki de bağ göstergesiydi. Sanki evleneceği kişiye değer veren erkekler kabul ediyor gibi geliyordu bana çocukluğumdan beri. Yusuf Sinan başını hafifçe yana eğdi. Gözleri soğukkanlı ve kararlıydı, ama bir yandan da kibar bir ifade taşıyordu. Cevap verdi. “Geçici bile olsa, üzerimde işaret olamaz. Ben rütbeli bir askerim, Elif. Bu sadece kişisel bir tercih değil; görevim gereği kuraldır. Bir görev dönüşü teşhis edilmem için kullanılabilir. ” İçimde hafif bir burukluk hissettim ama saygıyla başımı salladım. “Tamam. ” Yani mantıklı bir gerekçe sunmuştu. Yasaktı demek ki. Olmasa yaptırır mıydı? O an annem hafifçe homurdanarak bana baktı “Bir de koca eve bak, kızım. Gelin oluyorsun, her şey düzgün olmalı. Altınlar, çeyizler… Hepsi tam mı?” “Tamam, annem…” dedim. Ama içimde bir sıkıntı vardı; kına gecesi sadece benim değil, herkesin gözü üzerimdeydi. Yusuf Sinan’ ın da üzerindeydi. Çeyiz evden bugün çıkacaktı. Annem akrabalar ne kadar çeyiz yaptığını görsün diye öyle istemişti. Erkek kardeşim ufacık bebeğini sandığa koydu. Yusuf Sinan' dan para istedi. Yusuf Sinan elbette anlamadı. " Para vereceksin. " dediklerinde cebinden bin lira gibi bir para çıkarıp verdi ama benim erkek kardeşim hiçbir zaman gözü tok olmadığı için beğenmedi. Ters ters baktım ama önemsemedi. O sırada Yusuf Sinan' ın şoförlük yapması için gelen arkadaşı cebinden bin dolar çıkardı. " O bilmez böyle adetleri. Ben takdim edeyim. Uygun mudur? " dedi. Kardeşim doları görünce azıtacaktı ama ben araya girdim. " Uygun uygun. Fazlasıyla. " dedim. Yeğenimi sandığın üzerinden aldım. Sandıkta kamyona yüklendi. Diğerleri ile birlikte yola çıktı. Ve kınanın başlama saati gelince Yusuf Sinan beni aldı. Diğerleri otobüslere bindi. Düğün salonuna gittik. Kadınların türküsü yükseliyor, çiçekler etrafı sarıyor, içimde karışık duygular vardı. Hem mutluluk hem hafif bir hüzün… Kına sadece benim için değil, bizim için de bir başlangıçtı. Ve her baktığımda Yusuf Sinan’ ın ciddi, disiplinli duruşunu, soğukkanlı ve güven veren ifadesini görüyordum. İçimde hem hayranlık hem de hafif bir korku vardı; bu adamla hayatımın ritmi çok farklı olacaktı. Kına tepsisini ellerime aldığımda, sıcak kınanın kokusu, ellerime ve parmağıma yayıldı. Kadınlar bana destek oluyor, neşeli türkülerle eşlik ediyordu. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Hem mutluluk hem de hafif bir hüzün vardı. Bu gece sadece benim değil, ailemin de gözünde bir dönüm noktasıydı. Annem arada sırada dudaklarını büküp “Gör bak, biz de böyle yaptık, sen de yapacaksın” diyordu. Ablam ise sürekli bakışlarını Yusuf Sinan ’a çevirdi, onun disiplinini ve ciddiyetini tartıyordu. O an fark ettim ki, kına gecesi sadece bir gelenek değil, aynı zamanda bir sınavdı. Hem ailemin hem de kendi duygularımın sınavı… İçimden sessizce “İyi olsun, her şey yolunda olsun” dedim. Ama bir yandan da kalbimde hafif bir endişe vardı; bu adamla hayatımın ritmi benim alıştığımdan çok farklı olacaktı. Kadınlar kınayı yakarken, herkes elinde tepsiyle şarkılar söyleyip bana eşlik etti. Gözlerimden istemeden yaşlar süzüldü. Bu hem mutluluk hem hüzün dolu bir andı. İçimde bir yandan heyecan, bir yandan hafif bir kaygı vardı. Kına yakılırken Şerife Teyze avucuma yarım altın koydu. Sonra da Yusuf Sinan gitti. Daha doğrusu onu alıp erkeklerin eğlencesi olacak olan kahveye götürdüler. Gecenin ilerleyen saatlerinde, kadınlar türkülerini sürdürürken, ben bir köşeye çekilip kendi düşüncelerime daldım. Yusuf Sinan ’ı gözümün önüne getirdim; disiplinli, ciddi, kararlı ama bir o kadar da kibar ve centilmen. İçimde bir hayranlık, ama aynı zamanda bir tedirginlik vardı. Bu kadar sert ve net bir adam, aynı evde nasıl olacak? Benim hızımı ve duygularımı anlayacak mı diye düşündüm. Ama sevince daha yumuşak olurdu. Olurdu değil mi? Kına gecesi ilerledikçe, kadınların neşesi ve şarkılar beni sararken, ben kendi içimde farklı bir hazırlık yapıyordum. Hem gelin olmanın sorumluluğunu hem de yeni hayatıma dair merakı hissediyordum. Elimdeki kına, ellerimdeki sıcaklık, yüzümdeki hafif nem… Her şey, hem geçmişin hem de geleceğin izlerini taşıyordu. ... Kına gecesi bitince eve döndük. Ben fazla oynamamıştım. Annem gelin ağır olur demişti. Ev kalabalıktı. Şehir dışından akrabalar gelmiş, evin her köşesi ses, kahkaha ve neşeyle dolmuştu. Kadınlar mutfakta son hazırlıkları yapıyor, erkekler salonun köşesinde hafifçe sohbet ediyordu. Ben kendimi ortama kaptırmış, hem heyecanlı hem biraz gergindim. Herkesin bakışları üzerimdeydi; sanki her an yanlış bir şey yapacak olsam gözlerini bana dikmişlerdi. Tabii büyüklerin konusu belliydi. Yusuf Sinan’ ın kimsesizliği. Bir kesin bu adamı kimse sevmiyor bunun komutanı falan da mı yok diyordu. Bir kesim ise herhalde küçük gördüler sizi de ondan gelmeye gerek duymadılar diye sanki daha fazlasına ihtiyacı varmış gibi annemi gazlıyorlardı. Kimsesizliği niye bu kadar konu oluyordu bilmiyorum. Düğüne bazı arkadaşları gelecekti ama fazla kişi olmayacaktı. Yani sanırım onun çevresine göre değildi bizim düğünler. Bir de adam asker yani. Bazı askerler Hakkari' nin göbeğine gelmekten çekinebilir. Beni ilgilendiren şey Yusuf Sinan' ın ayrım yapmıyor olması. Herkesten bunu bekleyemem ki. Zaten bizimde bazı akrabalar bizden birine niye vermediniz kızı diyerek gelmeyi reddetti. Herkesin çevresinde her tür insan oluyor. Kuzenlerim yanımdan geçerken fısıldadılar. “Yusuf Sinan ’ı gördük sonunda. Vallahi yakışıklıymış, ciddi ve karizmatik. Sen şanslısın Elif.” İçim kabardı, gururla göğsüm biraz şişti. Gülümseyerek yanıt verdim ama aslında içimde tarifsiz bir mutluluk vardı. Onların sözleri, Yusuf Sinan ’ın beni beğenmiş olmasıyla birleşince bir an kendimi dünyadaki en değerli insan gibi hissettim. Evde herkes kendi işine dalmışken, ben bir köşede oturup düşünüyordum. Yusuf Sinan’ ın yanımda olmasını isterdim ama bu son geceydi. Yarın geceden itibaren yanımda olacaktı . Otelde kalıyordu. Ama her an aklımda, “Acaba yanımda olsaydı ne yapardı?” diye bir düşünce dönüp duruyordu. Her detayını hayal etmeye çalıştım; disiplinli duruşu, ciddi bakışları, kibar gülümsemesi. Onunla hayat nasıl geçecekti? Şimdiden ilk gece heyecanı sardı. Resmen yeni bir hayata adım atıyordum. Kuzenlerim sürekli fısıldaşıp “Vallahi iyi seçim yapmışsın, çok yakışıyor sana” diyorlardı. Ben ise gururlanıyor, aynı zamanda küçük bir çekingenlik hissediyordum. Bu kadar yakışıklı ve disiplinli bir adamın yanımda olmasını hak ettiğimi mi düşünüyordum, yoksa sadece gururum mu okşanıyordu, anlamaya çalışıyordum. Annem ve ablalarım dengemi bozmuştur. Gece boyunca sohbet devam etti. Bir ara evli bir kuzenim sormak istediğim bir şey olup olmadığını sordu. Yani okuduklarımdan biliyordum. Herkesin, heyecanı ve enerjisi beni sararken, ben kendi içimde Yusuf Sinan ’a dair bir sessizlik, bir boşluk hissediyordum. Kendi duygularımla, ailemle ve geleneklerle baş başa kalmıştım. ... O gece, heyecandan uykum hiç gelmedi. Kalbim deli gibi atıyor, ellerim hafif titriyordu. Evli kuzenim bir ara bence uyu dinlen yarın gece zaten yorulacaksın dedi. Beni utandırdı. Öğlen Yusuf Sinan arabayla geldiğinde ablalarım ve ben hazırdık. Kuzenlerim de başka bir arabayla gelecekti. Onu Yusuf Sinan' ın arkadaşı kullanacaktı. Aslında bu kadar çok kişiyi götürmesini istemedim ama annem bizden kız alıyorsa mecbur dedi. Sessizce arabanın arka koltuğuna oturdum, gözlerimi pencereden dışarı çevirdim. Ablalarım fısıldaşıyor, birbirlerine ufak tavsiyelerde bulunuyorlardı. Ben ise tamamen kendi düşüncelerimde kaybolmuştum. Yusuf Sinan önde direksiyon başında, ciddi ve disiplinli duruşuyla oturuyordu. Sadece göz ucuyla beni süzüyor gibi hissettim ama bakışlarının sertliğinde bir güven hissi de vardı. Kuaföre vardığımızda kalabalık ve canlı bir ortam vardı. Kadınlar koşturuyor, makineler çalışıyor, parlak ışıklar her yeri aydınlatıyordu. Ablalarım sırayla hazırlıklara başladı. Ben biraz geri çekilip derin nefes aldım. Sonra sıra bana geldi. Kuaförün elleri saçlarımı okşarken, makyaj fırçaları yüzüme dokunurken, içimde hem hafif bir gerginlik hem de tarifsiz bir mutluluk vardı. Her fırça darbesiyle kendimi bir adım daha gelin gibi hissediyordum. Makyaj tamamlandığında gelinliğimi giydim. Yusuf Sinan, “İstediğin gelinliği al.” demişti; ben de abartılı, pahalı şeyler yerine ruhuma ve tarzıma uygun bir gelinlik seçmiştim. Bir kere giyilecek bir şey için çok büyük paralar harcamak istemiyordum ama çok sade bir şey de almadım. Kendimi aynanın karşısında gördüğümde, sanki prenses olmuşum gibi hissettim. Kendi yansımama bakarken heyecandan ellerim titredi. “Acaba Yusuf Sinan beni gördüğünde ne diyecek?” diye düşündüm. Kalbim bir anda hızlandı. Kuzenlerim bana son bakışlarını attılar, yüzlerinde hem onay hem de mutluluk vardı. “Çok güzelsin Elif! ” dediler. Ben ise sessizce gülümsedim, ama içimdeki heyecan patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Saçlarım, makyajım ve gelinliğimle kendimi bir masalın içinde gibi hissediyordum. Ablalarım gelinliğimi de beğenmedi. Büyük ablam sade derken küçük ablam abartılı dedi. Bence beni eleştirmeyi seviyorlardı. Ve o an geldi. Yusuf Sinan çağrıldı. Kapının önüne geldi. Arabadan indi. Beni ilk kez gelinlikle görecekti. Ne tepki vereceğini çok merak ediyordum. Resmen ayaklarım titriyordu. Beni beğenecek miydi? Ne diyecekti?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD