“Elif.” diyerek elimi uzattım. Biraz soğuk, biraz mesafeli… “Aslında düğünde de tanışabilirdik.” dedim. O an etrafa şöyle bir baktı, gerçekten de gözler üzerimizdeydi. “Konuşabileceğimiz bir yer var mı?” diye sordu. Kantin vardı ama insanların bizi izlemesini istemedim. Böyle şeyler kulaktan kulağa çabuk yayılırdı. Bir anda herkesin gözleri onda olsun istemedim. “Dinlenme odası var.” dedim. Önden yürüdüm. O da sessizce peşimden geldi. Odaya girdiğimizde bir sandalyeye kibarca oturdu. Adeta bir film sahnesi gibiydi: güzel, zarif, ama yapay. “Aslında Yusuf Sinan yemeğe seni de getirir diye düşündüm ama getirmedi. Bende tanışmak için buraya geldim.” dedi. İşte bu! Yemekte o da vardı demek. Üstelik daha işe bugün başlamıştım ve haberi vardı. Kan beynime sıçradı. “Aslında bu kadar bekl

