Sonraki günler, Berzan’ la mesajlaşmaya başladım. Elbette konu hep işti. Elbette öyle olmalıydı. Zaten Yusuf Sinan bana tembel dememiş miydi? Hadi bakalım, görsün nasıl çalışkan oluyorum. Başlarda sadece hastane dosyaları, yeni gelen vaka, nöbet listesi falan derken yavaş yavaş sohbet uzadı. Berzan ’la konuşmak kolaydı, doğal bir akış vardı. Ne söylesem anlıyor, cümlelerimin arasına girip lafı bölmüyordu. Yemekten sonra Yusuf Sinan her zamanki gibi televizyonun karşısına geçti. Haberleri izlemeye başladı. Her akşam aynı ses tonuyla konuşan spiker, patlayan bombalar, tartışma programları... Ben de sessizce telefonumu elime aldım. Mesaj bildirimleri bir bir düştükçe içimde küçük bir öç alma hissi kabardı. O kadar ilgisiz, o kadar duvar gibiydi ki sanki ben evin içinde bir ses değil, sadece

