0.3

1751 Words
3.BÖLÜM “üzgünüm fazla beklettim” sesi yumuşak çıkmıştı. Sanki karşısında ürkek bir çocuk var ve onu korkutmaktan korkan gibiydi. Karanlık havada saçları kaybolmuştu. Siyahın en koyu tonu olan gözleri, gözlerimin içinde bir şey ararmış gibiydi. “sorun yok” sonunda ağzımdan bir kelime çıkmıştı. “sende bugün bir şey var fazla sakinsin sanki” Öyle miydim? Sanırım ilaçlar işe yaramıştı. Gülümsedim Gülümsememe gülümsedi “aşık mısın sen” diye sordu hiç beklemediğim bir anda. Gözlerimi dudaklarından çektim. “ne alakası var ahmak herif” diye cırladım bir an. Bu sefer tel gülümseyen oydu “sonunda kendine gelebildin adacık” ellerini cebinden çıkardı ve yanıma oturdu. Uzun süre konuştuk. Bana bildiği her şeyi fazlasıyla anlattı. Hatta o kadar şey anlattım ki ben uzun süre etkisinden çıkamadım. Kafamda o kadar çok soru vardı ki. Hangisinden başlamalıydım? Dedem böyle bir şey yapmış mıydı gerçekten. Ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Uzun süre önce bedenimi terk eden boşluk hissi tekrar gelmişti. Ona inanıyordum yani sonuçta elinde bir sürü yazılı belge vardı. Ayrıca bu belgelere nasıl erişmişti? Dedem tamda onun dediği gibi insanların canını yakmıştı. Şimdi ise sıra bendeydi onlar benim canımı yakmak için peşimdeydi. “korkuyor musun?” diye sordu uzun süren sessizliğin ardından. Onun bu sorusuna karşılık belirsizce kafamı salladım. Korkuyordum ama kendim için değildi. Dedem ve anneannem içindi. Onlar benim tek dayanağımdı. Beni iyileştirip elimden tutup ayağa kaldırmıştı. Öz anne ve babamın yapmadığı, vermediği sevgiyi onlar vermişti. Onlar benim ailem olmuştu. Ayaz sanki aklımı okumuşçasına “deden için korkuyorsan onlara zarar gelmez yeterince iyi korunuyorlar. Ama eğer için rahat etmezse bende bir şekilde korumaları güçlendiririm” Hayır anlamında kafamı salladım. Kendine bu güveni nerden geliyordu? Arkasında kim vardı? Kime güveniyordu? Ve en önemlisi o kimdi? Hiç beklemediğim bir anda “sen kimsin” diye sordum. Bana anlamaz bir şekilde baktı. Sanırım yanlış bir şekilde başlamıştım cümleye. Kafamı salladım ve tekrar konuşmaya başladım. “yani demek istediğim arkanda kim var, sen kimsin anlıyor musun beni sadece merak ediyorum. Durup dururken hayatıma giriyorsun ve beni korumaya çalışıyorsun” “şşh sakin ol” diyerek araya girdi. Derin bir nefes aldı ve devam etti “yaptığım meslekten bahsetmem pek doğru olmaz benim açımdan ama zaten zaman geçtikçe anlarsın diye umuyorum. Ha yok ben öğrenmek istiyorum meraktan çatlarım diyorsan sen beni asker gibi düşünebilirsin” “iyi de-“ diye araya girdiğimde o da benim sözümü kesti “sorular adacık sorular” Adacık. “Ama soru sormadan nasıl senin hakkında bir bilgim olacak? Ve aynı zamanda sana nasıl güveneceğim?” “tamam ada şöyle yapalım bana günlük iki soru sor daha fazlası değil. Ve ayrıca şu güven konusuna gelirsek eğer sen zaten buraya benimle konuşmaya geldiysen bana çoktan güvenmişsindir” “tamam o halde sana bir soru hakkım daha kaldı” Güldü. Gülümsedim. “kaldı evet” dedi ensesindeki saçlarını okşayarak. “kaç yaşındasın” diye sordum aniden. Bana baktı ve baya baktı işte. Daha sonra “29” diye yanıtladı beni. AYAZ KORHANIN AĞZINDAN Kız çocuğunu gece geç saatte eve bıraktım. Kapıdan içeri girene kadar ve kaldığı dairenin ışıkları yanana kadar bekledim. Daha sonra arabayı bir yere park ettim. Yan koltuktan bilgisayarımı alıp ekranını açıp hızlıca şifresini girdim. Masaüstüne kurduğum uygulamayı açıp kameralardan onu izledim. Her şeyden habersiz mutfakta kaseye gevrek koyup aynı zamanda da kendi kendine konuşuyordu. Bilgisayarı açık bırakıp yan koltuğa geri koydum ve arabayı çalıştırdım. Kısa süre sonra iki katlı evimin önüne geldiğimde bilgisayarı da elime alıp arabadan indim. Yavaş adımlarla kapının önüne gelip kapı şifresini girdim ve dış kapıyı açtım. Sağ elimde tuttuğum bilgisayarı sol elime alıp cebimden iç kapının anahtarını çıkarıp kapının deliğine soktum. Anahtarı üç kere çevirdikten sonra kapıyı açıp içeri girdim. Yüksek güvenlikli bir yerde yaşıyordum ve daha doğrusu yaşamak zorundaydım. Eve girdikten sonra üst kata çıktım. Elimdeki bilgisayarı kapatıp yatağın üstüne koydum. Üstümdeki siyah gömleği tek hamlede çıkarıp duşa girdim. Soğuk suda yıkanmak gerçek bir terapiydi benim için. Kısa ve soğuk bir duşun ardından odama tekrar girip çekmeceden bir siyah eşofman ve boxer çıkarıp giydim. Alt kata inip mutfaktaki yüksek sandalyelerden birine oturup tekrar bilgisayarımı açıp onu izlemeye devam ettim. Bu sefer odasına gitmiş üstündeki kazağı çıkarmış yatağına yüz üstü uzanmıştı. Daha sonra durdu ve yatağının yanında duran komidinin üstünden bilgisayarını alıp yataktaki eski pozisyonuna geri döndü. Ne izlediğini tam olarak göremiyordum ama dikkatli bir şekilde ekrana odaklanmıştı. ----------- Sabah televizyonun sesiyle uyanmak zorunda kalmıştım. Akşam kendimi üst kata çıkamayacak kadar yorgun hissettiğim için salonda uyumuştum. Yerde duran kumandayı alıp televizyonu kapatıp, ayağa kalkıp mutfağa gittim. Salondan çıkmadan önce elime aldığım telefonumu mutfak tezgahının üzerine koydum. Buzdolabından salata yapmam için lazım olan malzemeleri aldım ve salatamı yapmaya başladım. Hızlı bir şekilde kahvaltı yaptıktan sonra odama çıkıp üstüme spor kıyafetlerimi giyip sahile doğru hafif tempoda koşmaya başladım. Evim sahile yakındı bu benim işime yarıyordu. Sahile geldiğimde çok fazla insan yoktu sadece benim gibi sabahın köründe spor yapmaya gelenler vardı. Sahilin başından sonuna kadar koşmaya başladım. Koşarken dikkatimi kayalıkların en ucunda oturan kız çekti. Kulağında kulaklık elinde sigarasıyla denizi izliyor aynı zamanda ayağıyla ritim tutuyordu. Terimin soğumaması için yanından hızla ayrıldım. Sahilde biraz daha durduktan sonra eve döndüm. Kısa ve soğuk bir duşun ardından çalışma masama geçtim. Tam yarım saat sonra birlikte iş yaptığım kadınla konuşacaktım. O arayana kadar bende bilgisayarımı açtım ve adayı izlemeye başladım. Kapının önünde botlarını çıkarıyordu. Dışarıdan yeni gelmişti. Botlarını çıkardıktan sonra üstündeki siyah ceketini mutfaktaki sandalyenin üzerine gelişi güzel koydu. Dağınıktı oldukça dağınık. Dışardan bakınca da anlardınız dağınık olduğunu aslında. Dağınık sarı saçları, akşamdan kalma olduğu anlaşılır duran ve sanki bağımlıymış gibi görünen siyah gözleri sanki saçlarına kafa tutuyordu. Açıkçası onun bu halini sadece evde görürdünüz. İnanın bana dışarda bambaşka biriydi sanki. Her kadının yaptığı gibi makyaj yapıyordu ve ona göre kusur gibi görünen gözaltlarını kapatıyordu. Saçlarından bahsetmeyeceğim bile özenle tarayıp şekil veriyordu. Daha sonra buzdolabına yönelip dolabı açtı. Biraz bakındı sonra biraz daha bakındı ve eline bir kutu alıp çekmeceye yöneldi. Çekmeceden de kaşık aldı ve mutfaktan çıktı. Salona gelince kendini koca siyah koltuğa attı. Telefonum çaldığında gözlerimi bilgisayar ekranından ayırdım. “sizi dinliyorum” diye açtım telefonu “çok fazla zamanım yok ve bu yüzden uzatmayacağım. Harekete geçtiniz mi?” tam tahmin ettiğim soruyu sormuştu. “evet hatta şuan onu izliyorum” dedim bilgisayar ekranına bakarak. “güzel..çok güzel” dedi sanki kendi kendine konuşurcasına. ------------- ADA KAYHANIN AĞZINDAN İnsan birçok şeye alışabiliyordu. Sol eliyle yazmaya, bakmadan gitar çalmaya, fizik formülleri olmadan soru çözmeye vesaire.. ama bir şey vardı ki ona alışamıyordu. Bunun adı, yansız olmayanlar tarafından yalnız olarak konulmuş olsa da benim gibi yansız biri için bu kelime yalnızdı. İsteyen kural dışı kullanım, isteyen de bir kelimeyi başka bir kelimenin yerine kullanma. Benim gibi yansızlar için bulunmuş yalnız kelimesi, etrafa kalabalık, edebiyat düşkünü bir adam tarafından yalnız olarak değiştirilmişse bu onun nankörlüğüydü. Yalnızlığa alışamıyordu insan. Yalnız olan insanlar bazen ben böyle iyiyim veya bunu ben seçtim gibi şeyler söylüyorlardı ya, külliyen yalandı. Kimse bu kalabalık içinde yalnız kalmayı yakıştırmazdı kendine. Etrafında bir kişi bile olsa olsun ister. Biri beni düşünsün, merak etsin ister. Ve sırf bu yüzden ben böyle iyiyim derdi. Sabah sahilden eve dönerken sırf bunları düşünmüştüm. Eve geldiğimde üstümü bile değiştirmeden mutfağa gidip buzdolabını açtım. Üzün bir düşünme faslının ardından en üst rafta hazır meyveli yoğurt kavanozlarından birini alıp salona geçtim. Koltuğa oturduktan sonra biraz yoğurdu kaşıkladım, arkamdan gelen pati seslerini dinledim ve bana yaklaşmasını bekledim. Alex bana doğru geldi ve tam ayaklarımın önüne çömelip gözlerini bana dikti. Niyetini anlamıştım. Elimde duran yoğurttan son bir kaşık alıp kutuyu alexin önüne koydum. “ye” komutunu alınca iştahla yoğurdu yemeye başladı. Arkama yaslandım ve telefonumdan alışveriş sitesine girip bakınmaya başladım. O sırada alexte yoğurdu bitirmiş yanıma uzanıp naşını bacağıma koymuştu. Beğendiğim ürünleri sepete ekledim. -------- Telefonla ilgilenmeyi bıraktıktan sonra koltukta uyuya kalmıştım. Uyandığımda hava kararmış çoktan akşam olmuştu. Sigaramı alıp balkona çıktım. Balkondaki mermere oturdum ve ayaklarımı demirlerin altından geçirdim. Şuan aşağı düşmemem için beni tutan tek şey birkaç demir parçasıydı. Bu şekilde oturmak beni mutlu ediyordu. Sigaramı yaktım, telefonumdan müzik açtım ve ayaklarımı sallamaya başladım. Etraf o kadar sessizdi ki sanki herkes şehri terk etmiş gibiydi. Kaldığım rezidansın güvenlik kulübesine siyah bir araç yaklaştı. Birkaç dakika öylece durdu. Bende merakla arabayı izliyordum. Arabanın kapısı açıldı. Açıldıktan hemen sonra arabadan sadece siyah giyimli biri inmişti. Başında şapkası vardı. Adam etrafına bakındı daha sonra gözleri yüksek binanın camlarında gezindi. Hızlıca telefonumu çıkartıp adamın fotoğrafını çekmeye başladım. Binanın en üst katındaydım ve bu yüzden biraz bulanık çıkmıştı. Adamın gözleri balkonda öylece oturan beni radarına aldı. Ondan ne kadar yüksekte olsam da yüzündeki o korkunç gülümsemeyi görmüştüm. Korktum. Gerçekten korktuğumu fark eder miydi? Bilmiyorum ama yine de ben oturduğum yerden kalkıp salona geçtim ve balkonun kapısı kapattım. Evin içinde dolanıyordum. Bir anda küçükken dedemlerle yaşarken ki anılarım aklıma geldi. Dedemin sevmeyeni çoktu bu yüzden bir ton korumayla yaşardık. Ve evimize girmeye çalışan, bize zarar vermeye çalışanlar olmuştu. Bunları tekrardan yaşamak istemiyordum. Ayaz böyle durumlarda onu aramamı ve sakin olmamı söylemişti. Telefonumun ekranını açtım ayazın numarasının üstüne tıkladım. Son çalıştı telefonunu açmıştı. “alo ada” sesi yeni uyanmış gibiydi. “ayaz evimin önünde biri var” dediğimde bir süre ses gelmedi. Derin bir nefes aldı. Yattığı yerden doğrulduğunu arkadan gelen seslerden anlamıştım. “sen iyi misin?” “ben iyiyim ama yine aynı araba burada” “tamam adacık şimdi sakin ol ve evinin kapısını kilitle. 10 dakikaya ordayım” sadece tamam diyerek telefonu kapattım. Telefonu kapattıktan sonra tam koltuğa oturacağım sırada kapım kırılırcasına çalındı. Oysaki ben koltuğa oturup sakinleşmeye çalışacaktım. Alex koltuktan kalkıp kapıya doğru koştu. Aslında alexi üstüne salabilirdim dimi? Tamam sadece bir şakaydı. Ortam çok gergindi ve bende bir tık saçmaladım. Kapının deliğinden baktım ama kimse yoktu. Rahatladım. Ama rahatlamam kısa sürdü. Aniden kapıya tekrar vuruldu ve adam deliğe yaklaşıp delikten sanki beni görebilmesi mümkünmüş gibi içeri baktı. Kapıdan uzaklaştım. “hadi ama kayhan bu kadar korkak olma” ilk defa sesini duymuştum. Kapıya yumruk attı ve geri çekildi. “tekrar geleceğim kayhan” deyip koridorun sonuna gitti. Asansörü bekledi kapı açılınca asansöre binip gözden kayboldu. Tahminen birkaç dakika sonra asansörden ayaz geldi. İkisi de asansörle inip çıkmıştı birbirlerini fark etmemişler miydi? Kapıyı açtım ayaz bana baktı gözleri üstümde gezindi “iyisin dimi?” diye sordu. Onun bu sorusuna karşılık kafamı salladım. Benim kafa sallamamın ardından içeri girip kapıyı kapattı. Yüzünü bana dönüp, kalçasını mutfak tezgahına dayayıp konuştu. “güvende değilsin” dedikten sonra durdu. Sağ eliyle ensesini kaşıyıp başını aşağı eğdi “eşyalarını topla ada” dedi. -Sessiz olacak mısın? Diye sordu canavar. “evet baba sessiz olacağım” diye cevapladı küçük kız onu. Canavar bu cevaba iğrenççe gülümsedi. Ve sanki karşısında ki onun kızı değilmiş gibi işine devam etti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD